Sayfa:Ömrüm.pdf/42

Bu sayfada istinsah sırasında bir sorun oluştu

Ertesi günü mektebe geldiğimiz zaman, herkes helecan içinde idi, çünkü o muhit-i istibdadda serkeş hareketimiz i'zam ediliyordu. Artık müdüriyetce asılacak mı idik, kesilecek mi idik, mektepten mi kovulacakdık? Teneffüs zamanı Müdür-ü Sani Recaî Efendi beni çağırdı. Aramızda şu muhavere cereyan etti:

- Efendi niçin dün akşam izinsiz mektebi terkettiniz? Bu hareketinizin müstelzim-i ceza olduğunu bilmiyor mu idiniz.

- Biliyorduk, fakat mazeretimiz vardı. Edebiyat muallimimizin, büyük bir edibimizin bir eser-i edebîsi ma'raz-ı temaşaya konuluyordu. Bu nimet-i edebiyeden mahrum kalmak istemedik. Tiyatro da mektep değil midir? Sizden izin istedik, vermediniz.

- Öyle mi? Haydi gidiniz.

Tarih muallimimiz Murad Bey bu muhavere esnasında hazır bulunuyordu, mütebessimane tavriyle bana hak veriyordu.

(10)

Bizimle beraber o esnada matbuat-1 osmaniye de az çok değişmişti. Naci devri, Naci saltanatı hemen hemen bitmemişse de başka bir şekle girmişti, daha asude bir tavır almıştı. Hele bütün o küçük şairler, o nazirenüvisler, o muhammisler ekseriyetle ortadan kalkmamışlardı. Sehayif-i matbuat fikren bir nebze daha yüksek yazılara tecelligâh oluyordu. Ziya Paşa Mukaddeme-yi Harabatı'nda şiir-i osmanî için :

Yaptı iki taşralı bu hâli

dediği gibi o matbuatın bu takallübünü de en ziyade iki kişi vücude getirmişti. O da evvelâ o koca Ahmet Mithat Efendi, saniyen Beşir Fuat idi. Naci'yi koğduktan sonra TERCÜMAN sahibi yine kaleme sarılmış, bermutad fünundan, hikâyeden, felsefeden, tarihden yazılar yazmağa ve etrafına yeniden yeniye topladığı gençlere de yine o vadilerde yazdırmağa başladı.

Beşir Fuat91 bu zümrenin serfirazı idi. Kimdi? Nereden geliyordu? Ne emel takip eyliyordu? Pek bilinmiyordu. Fakat fransızcayı, almancayı, ingilizceyi âla biliyordu. Çünkü şaha-yı matbuata atılır atılmaz bu lisanlarda birer bedraka-yı sarf ve nahv yazdı. TERCÜMAN'da ise uluma, felsefeye, filozoflara dair neşriyata koyuldu. Bir yandan Voltaire'i, bir yandan Schopenhauer'i Türklere tanıtmağa çalıştı. Ahmet Mithat Efendi tabii bu bahislere karıştı. Karışmak şöyle dursun âdetâ delalet eyledi, bermutad her telden çaldı, her fikre tarafdar çıktı. Bazen Beşir Fuat ile müttehiden son derece feni, felsefeyi iltizam eyliyor, hatta ilhadı, mülhidleri öyle gelişi güzel tahkir ve tel'in etmemeğe kadar varıyordu. Bazen o ifrattan tevahhuş eyliyor, yine eski mesleğini tutuyordu.

Beşir Fuad'ın pek biperva, pek azadeserane müdafaa ettiği fikirlerden biri de eş'ar-i osmaniyenin, hatta umumiyetle şiirin boşluğu idi. O sıralarda yine o bakıyetüssuyuf şüera bazı Naciperverler SAADET'te çatır çatır şiirler neşreyliyor, o hizib-i münevverin aleyhinde bulunuyor, felsefeye, filozoflara, Voltaire'lere tecavüz ediyorlardı. Bir kerre bütün redifiyle de hep bu vadide, bu mealde gazeller yazdılar.

Beşir Fuad türkçe yazı yazmağı bile henüz öğrenmiş olduğu halde var kuvveti bazuya verdi:

Voltaire'i takdir edenler ehl-i irfandır bütün
Sevmiyenler neylesin dehr-i nadandır bütün

matlar ile onlara bir nazire söyledi, bu zade-i tab'ını TERCÜMAN'da bastırdı. Sonra da

«<İşte sizin şiir dediğiniz böyle bir mel'abedir ki cüz'î bir emekle tahsil olunur. Halbuki feni, felsefeyi anlamak, öğrenmek için senelerce mesai gerektir.>> dedi.

TERCÜMAN-I HAKİKAT sütunları bu sayede yine parlak bir renk almıştı. Beşir Fuad'ı müteakiben Hüseyin Rahmi92 namiyle. bir hikâyenüvis türemişti. Şık unvaniyle bir hikâye neşretmeğe başladı. Bu eser o derece latif, öyle şuh idi ki bir üstad, bir usta kaleminden çıkmışa benzetildi. Hüseyin Rahmi bir nam-ı müstear addolundu. Hatta bir aralık biz sandık ki o yazıları yazan bizzat Ahmet Mithat idi. Lakin ifade o ifade değildi, daha düzgün, daha traşide idi. Sonra anlaşıldı, Şık muharriri henüz bir genç, bir müptedi imiş. Bir genç ki gittikçe daha mükemmel eserler vücude getirdi, bir hikâyenüvis-i millimiz, Mürebbiye 'lerini, Tesadüf 'lerini seve seve okuduğumuz Hüseyin Rahmi Bey biraderimiz oldu.

İlk telifini, Şık hikâyesini okurken o mazi bana bu âtiyi keşfettirmişti. Ne olursa olsun :

Elde istidad olunca kâr kendin gösterir.


71