Sayfa:Ömrüm.pdf/39

Bu sayfada istinsah sırasında bir sorun oluştu

istidlal eyliyorum. Gelecek yaz ilkbaharından bellidir. Vatanımızin da böyle gençlere ihtiyacı haddan efzundur» dedi. Filhakika da öyle oldu. Bugün o sınıfın güzide şakirdleridir ki saylariyle, liyakatlariyle muhtelif mesleklerde temeyyüz eylediler. Ölümden vefa bulanlar hâlâ her fırsatta isbat-1 meziyet eyliyorlar. Tarih mualliminin istikbale dair o hükmü vesikalara müstenid olduğu için âdetâ hatifane çıkdı.

Yine aynı derste idi. Murad Bey bana bilhassa bir iltifat gösterdi: «Sınıfınızda ne kadar çok Ali Rıza Efendi var, altı mı, yedi mi? Maalesef bu Rıza Efendiler o isme şeref verir bir liyakat göstermiyorlar Bereket versin ki arada bir 85 Ali Rıza Efendi var. Şayan-ı tebrikdir, bir kudret-i kalemiyeye malikdir. Bu yaşta bu kadar yazı yazabilmek büyük bir muvaffakiyet!» dedi. Herkes bana bakıyordu. İçimizden bazıları: Efendim, 85 bütün ömrünü yazı yazmakla geçiriyor, matbuattan ayrılmıyor, GÜLŞEN diye bir gazete bile çıkarıyor. Artık kudret-i kalemiyeye malik olmasın mı? diye bu takdir neşesini bozdular. Murad Bey bu sözlere az çok külak verdi, beni müstesna, Frenklern dedikleri gibi «haric-i müsabaka» tuttu, birinciliği yine Reşat Bey merhuma verdi.

Edebiyat dersinde de Ekrem Bey öyle yapmıştı. Güya onlara karşı haksızlık etmemek için Reşid ile beni öbürleri ile müsavi tut- mamıştı, ayırmıştı.

Yine bu sene hoşumuza giden hocalardan biri de hikmet muallimi Binbaşı Tevfik Bey² idi ki «Cadı Tevfik» lakabiyle maruf, lakin fevkelâde müstaid ve muktedir idi. Güzel ders takrir ederdi. Sahib-i ihtisas olduğu için ne okuduğunu bilir, mükemmelen de anlatırdı. Fevkelâde natuk idi. Hiç hatıra, gönüle bakmazdı. Meselâ sınıfımızda rical-ı devletten büyük bir zatın oğlu var idi. Gayet gabi idi, fakat ekseriyetle diğer hocalar ona dalkavukluk ederlerdi.

Cadı Tevfik bir gün bu efendiyi derse kaldırdı. Boş, o kadar bomboş buldu ki âdeti vechile fena donattı, hatta :

- <<Seni de Allah adam yaratıyorum diye mi yarattı, kütük.⟫> demeğe kadar vardı. Ah gençlik! Bu sözlere karşı o zaman biz ne insafsızcasına güldük! Hocanın bir şakird-i irfana öyle bir muameleye hakkı olmadığını hatıra bile getirmedik, çünkü, aklımızca, öbür muallimlerimizin aynı efendiye karşı o nareva tekâpularindan, o müsavatsızlıklardan bu suretle intikam alıyorduk.

Vakta ki mektebin dördüncü senesine çıktık, derslerimizde, hocalarımızda büyük bir tahavvül gördük, çünkü artık bir mekteb-i idadide değil, fakat bir darülfünunda idik. Derslerimiz ekseriyetle darülfünun dersleri, hocalarımız darülfünun hocaları idi.

Hususiyle bu muallimlerin bazıları fevkalâde idiler. Ohannes Efendiler, Portakal Efendiler, Şehbaz Efendiler garpta bir mekteb-i âlinin kürsü-yü. tedrisini ferah fahur ihraz edebilirlerdi. Abdülsettar Efendiler, Zihni Efendiler ise şarkın mefahirinden idiler.

Bu üstadları o zaman nasıl anladımsa şimdi hatıralarıma müracaat ederek öyle anlatmak isterim.

Zihni Efendi83 pek haluk, hatta mahcup bir zat idi, talebeden sıkılır gibi idi. Fakat ulum fıkhiyede, arapcada yed-i tulâ sahibi idi. Elmüşezep, Elmüktezip, Elmüntehip diye arapcaya, sarf ve nahv-1 arabîye dair pek fazılane eserler neşreyliyordu. Mahza bu lisan ile pek ziyade meşgul olduğu için türkçe ile iştigale o kadar vakit bulamıyordu, arapçaya nazar-ı müsamaha ile bakanlara âdetâ kızıyordu. Hatta Elmüntehib'in kabina :

Her lisanın arabî müntehibidir, çelebi!

misra-ı garibini yazmıştı. Bu eserlerden birine yazdığı bir takrize Naci merhum:

Bir haririsi var zamanımızın
Ki bediaelzamana sanidir

diye başlar, çünkü Zihni Efendi'ye o mertebe hürmet ederdi. Ha- kikaten o fakih-i fazıl da bu hürmete lâyik idi.

Doğruyu söylemek lazım ise, biz ekseriyetle bu fıkıh dersine ehemmiyet vermez, ancak imtihan geçmek için çalışırdık, o üstad-1 giranbahadan bihakkın müstefiz olmazdık, çünkü başka bir fikirde, başka havada idik.

Abdüssettar Efendi de ulum-u şeriyede mütebahhir idi. Herhalde mükemmel bir hoca idi. Güzel ders takrir ederdi, talebeye rifk ile, nezaketle muamele eylerdi. Garip bir âdete malikdi. Derste söz söylerken muttasıl cüppesini ensesine yerleştirmekle uğraşırdı.

Merhumun ne derece takvaperest olduğuna Tosunpaşazade Tevfik Bey'den işittiğim fıkra-yı âtiye şahittir. Abdüssettar Efendi Mekke naibi olduydu. Moskof vapuruna rakiben İskenderiye'ye

65