Sayfa:Ömrüm.pdf/24

Bu sayfada istinsah sırasında bir sorun oluştu

ni birinci ve ikinci senelerde teheyyüce düşürdü, fakat sonraları hiç merakıma bâdi olmadı, pek çocukca görünmeğe başladı. Bir kere sermubassir bermutad kemal-1 debdebe ile dershaneye girdi, sağa, sola hüsn-ü ahlakdan birçok aferin'ler dağıttı. Bana da bir tane verdi. Lakin o kırmızı varakayı alırken lisanımdan biihtiyar:

Ya Rab, bu aferin ne tükenmez, hazinedir!

misrai, bir parça istihfafkârane bir tarzda sadır oluverdi. Bu zat Osman Bey namında Mekteb-i Mülkiye'den mezun, pek müttaki bir adamdı. İçimizden namazda, aptestte terahi göstermeyenleri severdi. Bana sonraları yine bu sebeple pek kızmıştı, hatta bir iki kere ceza vermişti. Ben de ona :

Sermubassir ne tuhaf maksada hizmet ediyor,
Din için bizlere her lahze hakaret ediyor.

matlaı ile başlar bir hicviye, güya hicviye yazdımdı, bir vasıta ile gönderdimdi. Mamafih adamcağız bu çocukluğumdan pek mütéessir oldu, bu teessürünü bana yana yakıla söyledi. Daha başka hallerden de dilgir idi. Çok geçmeden istifa eyledi. Fakat, pek munsif, mukdim, hatta muktedir bir insan idi. Biz kadernaşinaslık ettik.

Artık mektep bence ikinci derecede bir meşgale idi. Gönlüm, gözüm dışarıda, matbuatta idi. Lakin saha-yı matbuat bir tarz-ı tekâmüle giriyordu, Naci Efendi zirve-yi ikbalden aheste, aheste iniyordu, ona karşı Ekrem Bey çıkıyordu, Ekrem Bey ki hem o mey ve mahbub mesleğini hoş bulmuyordu, hem de o Naci tagallübünü çekemiyordu. Filhakika iptida-yı zuhurunda Ateşpare müellifini takdir etmişti, hatta yeni tecelli eden o şairlerin Kuzu gibi, Feryad gibi manzumelerini Talim-i Edebiyata65 birer nümune-yi kemâl tarzında almışdı.

Nedir o nevha şu viranenin kenarında
Dokundu hatırıma hal-ı inkisarımda

Gazel-i bediini latif bir tarzda tahmiş bile etmişti. Fakat bilahare böyle yaptığına pişman olmuştu, Naci'yi her meclis-i hususîde tezyif eyliyordu.

Ekrem Beyle bu zıddiyet Muallimi büsbütün tarz-ı kadime, kudemaperestliğe sevkeyledi. Ateşpare'de gösterdiği vadi-yi teceddüdden geri döndürdü.

Bu irtica Ahmet Mithat'ın canını sıkdı, o mertebe canını sıkdı ki Hüsn-ü Mellah müellifi bir gün Muallim Naci'yi bütün peykleriyle, Şeyh Vasfi'lerle, Abdülkerim Sabit'lerle, Ahmet Hamdi'lerle beraber gazetesinden kapı dışarı etti. Ayni zamanda TERCÜMAN'a da hem onlar için, hem de o «Mey ve Mahbub» mesleği için gayet müzeyyifane ve müstehziyane bir bend yazdı. Bir bend ki şiir ve şair namına sarhoşluğu bihakkın muahaze ediyordu, hele o mestane tefahürleri «Alâ âlâhey!»lerle istihkar eyliyordu, damadını böyle yerin dibine geçirdikten sonra Ustad Ekrem'i göklere çıkarıyordu.

Biz bitaraflar Naci'yi seviyorduk. Lakin birçok cihetlerce hakikata pek tevafuk eylediği için Mithat'ın bu muhacemelerini de muhik bulduk. Hemen bu sıralarda idi. TERCÜMAN sahibi her nüshada o meyperestane gazellerden birini tenkid eyliyordu, fakat benim yine o gazeteye gönderdiğim şu basit manzumeyi derhal aynen derç eyledi:

Canan'ı Görüşü

Gönlümde hezar yara var iken
Feryad edemem acep nedendir?
Geldi helecana dil temelden,
Bak bak şu geçen dilşikendir.

Fevare-yi hüsnü andır ama
Lutfu, keremi, inayeti yok
Sevdim, severdim de, işte hâlâ
Uftadesiyim, edası pek çok,

Bir kere de gel, bu semte dilber
Meftunun olan garibi seyret
Etrafını kaplamış elemler
Mecnunun olan garibi seyret.

Yanmakla harap oldu gönlüm
Firkat daha imtidad edeydi,
Billahi fena bulurdu gönlüm,
Canan beni görmeden gideydi,

Mahza mey ve mahbub tarafdarlarını kızdırmak için olsa gerek, Ahmet Mithat Efendi bu çocukça, bu değersiz nizamın altına


39