Sayfa:Ömrüm.pdf/19

Bu sayfada istinsah sırasında bir sorun oluştu

O zaman ben henüz pek genç idim, onlar bana nisbeten yaşlı idiler. Bu irtical Babıâli Caddesince şöhret-i şairaneme hizmet eyledi. Var kıyas et!

Halil Edip Bey o şiirde o zamanlar öbürlerinin kâ'bına varamazdı, fakat nesirde onlara faik, bir parça da edebiyat-ı garbiyeye vakıf idi. Sonralar bahusus hece vezninden mükemmel şiirler yazıverdi. Galiba Maarif memurlarından idi, geçenlerde irtihal eyledi.

İşte Naci'nin peyklerinden, peyrevlerinden hatırıma gelenleri mücmilen tarif ettim.

Daha sonraları onlara Abdülkerim Sabit Bey47 de iltihak etti. Sabit Bey Menemenlizade Tahir Bey'in akrabasından idi. Hem tarz-ı kadimde, hem yeni yolda şiir söylerdi. Naci'nin pek meftunu, mahmisi idi. Sabahenşirah unvaniyle bir mecmua-yı eş'ar neşreylemişti. TERCÜMAN'a her gün ya bir nazire, ya bir tahmis gönderirdi. Mithat Efendi Naci'yi bu gazeteden çıkardığı sırada bu genci de hırpalamıştı.

Bir gün Vatan kütüphanesinde48 oturuyordum. Kapıdan içeri Naci Efendi bu Abdülkerim Sabit Bey'le beraber girdi. O zaman TERCÜMAN'dan çıkmıştı, İMDAD-ÜL-İMDAD diye Abdülkerim Beyle müştereken bir mecmua-yı mevkute neşreyliyordu.

Bu mecmuanın ilk nüshasında o telmiz-i Naci'nin şöyle bir beyti vardı:

Yarımın teyid-i aşk ve vasl için gönderdiği
Nameler heyhat, heyhat bimeal olmuş bütün.

Naciyane bir nazarla bakılınca bu beytte hata vardı, çünkü ikinci heyhat çekiliyordu. O zamana kadar Muallim'i tanımıyordum, fakat cür'et ettim, bu ayıbı ona gösterdim. Adamcağız gülümseyerek Sabit Bey'e: «Bak, sana itiraz var. Fakat pek haklıdır. Sen de haklısın. İkinci heyhatı çekmek muhaldır, çekmemek hoş değildir. tarik-i evlâ böyle bir mevkide iki heyhatı yanyana getirmemektir.» dedi, fakat eminim ki itirazımdan hoşnut oldu, elfazda o mertebe müşkülpesent idi.

5

İşte Mekteb-i Mülkiye'nin henüz ikinci üçüncü senesinde iken matbuata bu mertebe vakf-1 efkâr, hasr-1 mesai eyledimdi. Maamafih yine derslerimden pek geri kalmıyordum. Sene içinde ihmal eylediklerimi imtihan zamanları geceyi gündüze katarak ikmale muvaffak oluyordum.

Arkadaşlarımızın içinde pek çalışkanlar vardı, bilfarz 32 Mehmet Ali, 56 Hüseyin, 45 Saip Efendiler gibi. İmtihanlar yaklaşınca onlar bana yardım eyliyorlardı. Mehmet Ali ezbercilikte, Hüseyin riyaziyatta, Saip fransızcada kuvvetli idiler. Birinci ile bilfarz coğrafya çalışırdık, fakat öyle çalışırdık ki Abdürrahman Bey'in o kitab-i marufunu49 âdeta Kuran gibi hifzediyorduk. Her faslı, hatta her sahifeyi mürettip sehiblerini bile kaçırmamak üzere ezber ediyorduk. Bu sayede parlak parlak imtihanlar geçerdik, fakat coğrafya öğrendik mi? Heyhat, çünkü o methul usul-ü tedris ile böyle bir ilme vakıf olmak muhal idi. 32 Mehmet Ali 50 zeki bir genç idi. Bilahare «Ayni» lakabını tahallus ederek matbuatımızda temeyyüz eyliyen, son devirde Trabzon ve saire valiliklerine irtika eden bu zattır. Sabik Maliye Müsteşarı Aynizade Tahsin Bey'in biraderidir. 56 Hüseyin ise metanet-i fikriye eshabından idi51. O da birkaç sene evvel Diyarbekir, Bağdat valiliklerinde bulundu

«Gelecek yaz ilkbaharından bellidir» derler. Bu gençlerin o mertebeleri ihraz edecekleri mektepteki hallerinden, temkinlerinden, saylarından anlaşılırdı. Zavallı 45 Saip52 takdirin bu teveccühüne mazhar olamadı. Maarif müdürlüklerinde dolaştı, Kastamonu'dan Manastır'a, Manastır'dan Adana'ya atıldı. Nihayet bir köşede takıldı, kaldı. Uzun bir menkûbiyetten sonra galiba son günlerde Şarki Karahisar'da mutasarrıf oldu. Fakat pek hoş sohbet, sütude-yi siret bir arkadaşımızdı. Bizi daima latif latif sözleriyle, tavırlariyle güldürürdü.

Mekteb-i Mülkiye'de iken haftada bir kere perşembe akşamları Süleymaniye'ye evime gider, cuma akşamları yine koşa koşa mektebe dönerdim. Evde geçirdiğim zamanı bile sırf mütaleaya hasrederdim. Konağın üst katında ufak bir odam vardı, kitaplanımla dolu idi. Oraya kapanırdım, muttasıl okurdum. MÜNTEHEBAT-I TERCÜMAN-I HAKİKAT'ı her hafta baştan aşağıya hatmederdim. Ahmet Mithat'ın fıkrayı muhayyelleri pek hoşuma giderdi. ENVAR-I ZEKÂ53 gibi bazı mecmua-yı mevkuteleri de pek severdim. Bu mecmuada bir kere «Ömrümün üç ayı» diye Mustafa Reşid'in54 sade bir hikâyesini okudum, pek latif buldum.

Bu zat pek garip bir muharrir idi. Fevkalâde bir iktidara malik değildi, hiç değildi, fakat evvelâ neşrettiği mektuplardan anlaşıldığına göre Kemal Bey'den itibaren bütün eazım-1 üdeba ile


31