Sayfa:Çingeneler - Bilgi Yayınevi 1972.pdf/87

Bu sayfa istinsah edilmiş

— Belki onlar da arkadan gelecekler!...

Bu sefer ben çocuklara döndüm:

— Burada çingene çadırları nerede?

Çocuğun biri,

— Haaa! Sizinkileri mi soruyorsun?

— Hangi bizimkileri ulan, ben şu harmancıları soruyorum |

—Ha, ha!... Sahi, siz İstanbul çingenesi, onlar harmancı...

Çocuğun ense köküne elimin tersi ile bir yapıştırdım. Vay canına vay, sen misin bunu yapıştıran? Öteki çocuklar hep birden yaygaraya başlayıp bana hücuma kalkışmasınlar mı? Bereket versin, oradaki köy kahvesinden yetişen birkaç delikanlı bu haşarıları darmadağın ettiler, sonra beni alıp kahveye oturttular, kahve ısmarladılar, hal, hatır sordular. Nihayet meramımı anlayınca köyün beş on dakika ilerisindeki çukurda kurulu çingenelerin çadırlarını gösterdiler.

Aman Allahım, burası büsbütün başka bir âlemdi. Ben ömrümde bu kadar çok çingene çadırını ve bu kadar çok çingene kalabalığını bir arada görmemiştim. Buradaki çukurda belki karşı karşı ve takım takım kurulmuş, kırk beş, elli çadır ve bu çadırların etrafında karınca gibi kaynayan irili ufaklı yüzlerce çingene vardı.

Bir tarafta sepetçiler, bir tarafta kalpazan dedikleri demirciler, tarakçılar, değirmenciler, bir tarafta ayıcılar, şebekçiler, iskemle kuklacıları...

Vakit iş zamanı olduğu için bunların birtakımı dişili, erkekli harman sürüyor, birtakımı çamaşır sepeti örüyor, birtakımı sacayak, maşa, ateş küreği

yapıyor, birtakımı küçük ayı yavrularını oyuna alıştı-

89