Sayfa:Çingeneler - Bilgi Yayınevi 1972.pdf/310

Bu sayfa istinsah edilmiş

ve ipek bir başörtüsü ile geziyordu. Hele bize son geldiği gün tertemiz ve son moda bir çarşafla gelmişti ki, onu, o gün; yolda bu haliyle görenler kendisinin çingene olduğunu katiyyen farketmemişlerdi.

Hele dil, şive, lehçe meselelerinde, insan, Nazlı'yı alıp hiç bir yere, bir misafirliğe gidemezdi: çünkü o daha ağzını açarken halis muhlis bir sepetçi çingene olduğu anlaşılırdı. Halbuki, Emine'nin bir çingene kızı olduğunu anlamak için konuşmasına çok inceden inceye dikkat etmek lâzımdı.

O, ikide bir, kendi aralarında kullandığı «akı» kelimesini de bize gelince bir haftanın içinde unutur, giderdi.

Üstelik benim gibi bir musiki meraklısı için Emine Nazlı'dan bin kat faydalı idi. Nazlı, nihayet isimlerini bile hiç işitmediği «Karmen», «Ayda», «Travyeta», «Tuna dalgası» gibi çok enfes alafranga havaları bir saatlik yerden çalınırken anlayıp onları sevecek, onlara bayılacak kadar duygulu, içli, sanatkâr ruhlu bir kadındı; fakat zavallının, benim musiki işlerime yarayacak bir,

«Rağduk kele kana beşe kana»

«Dana dana!»

ninnisinden başka nesi vardı? Halbuki Emine, Karmen'den filan anlamadığı halde kendisinde Nazlı'nınki kadar baygın ve yanık olmamakla beraber ondan çok kıvrak, çok usule, notaya yatkın bir sesi ve yüzlerce de şarkı, gazel, türkü, mâni ve daha bilmem neler vardı. Daha sonra, çok güzel oyun oynuyor ve arasıra biraz da keman, ut tıngırdatır gibi oluyordu.

312