Sayfa:Çingeneler - Bilgi Yayınevi 1972.pdf/31

Bu sayfa istinsah edilmiş

ağıza dolu kaynamış süt... Çocuklara mahsus küçücük bir kocayemiş sepetinin içinde tepeleme dolu kesme şeker. Kısa saplı bir yemek tavasının içinde yarı böreğe, yarı poğaçaya, yarı gözlemeye, yarı bilmem neye benzeyen hamur işi bir şeyler...

Kız, sepeti önümüze indirir indirmez, ellerini kalçalarına dayayıp karşımıza dikildi. Etem, kıza kendi dilleriyle uzun uzun bir şeyler söyledikten sonra, bize,

— Ha buyurun -dedi—, sofra bizim değil, sizin!...

Biz çamaşır sepetine yanaşırken arkadaş kızı da çağırdı:

— Haydi gel, kız sen de otur, ayakta ne duruyorsun?

Kız daha ağzını açmadan Etem atıldı:

—Yo, yo, yo!... Düşmez onun şanına ki, otursun beyzadelerin yanında sofraya... O duracak şinci ayakta sofra bitesiye kadar... Ha, bulaşalım biz habe kaymaya (yemek yemeğe) o dikizlesin bizi ayaküstü?...

Biz kahvaltı ederken bir tek çocuğun yanımıza gelmemesinden, bizi rahatsız etmemesinden anlaşılıyordu ki, arsız çocukların hepsine, Etem akşamdan sıkı bir diskur geçmişti.

Hemen yalnız çocuklar değil, şimdi öteki kadın ve erkeklerden de kimsecikler yanımıza sokulmuyor, salt, arada bir çadırların önünden, incirlerin dibinden başlarını çevirerek birbirlerine bizi gösteriyorlardı.

Ancak kahvaltının ortalarına doğru harman yerinde bize ilk çingene ninnisini dinleten dul kadın kucağında çocuğu ile ağır ağır yanımıza yaklaştı, o durgun hali ile bizi selâmladı:

— Hoş gelmişsiniz, bereketli olsun !

— Hoş bulduk, buyurun!...

 
33