Sayfa:Çingeneler - Bilgi Yayınevi 1972.pdf/121

Bu sayfa istinsah edilmiş

tan, zümrütten, mercandan sonfa ne çabuk indin peynire, ekmeğe zeytine, tuza soğana!...

— Onlar da sanki Allahın nimeti diğil mi? Hem yalnız biz miyiz bu daracık dünyada altından, elmastan zümrütten, mercandan peynir ekmeğe, sovana sarmısağa inen? Bakarsan bu deli dünyanın haline hemen her kişinin başına gelmiştir bu hal! Bakarsın, bugün doludur kesesi altın ile; bakarsın yarın kavaltı yapar, bir kuru zitin ile!...

— Bırak şimdi felsefeyi, hikmeti de anlat bakalım, bize şu devletli Süleyman Efendi kimmiş?

— Abe hani var imiş dokuz yüz doksan dokuz tane karıcığı!

— Amma yaptın ha?...

— Ya ya... Bunu, atmam ben kendi işkembeli torbamdan (işkembei kübradan). Bunu yazarlarmış bütünce kitaplar... Sonra efendicazıma süyliyeyim, bunun en sevgili karısı olan dokuz yüz doksan dokuzuncu karısının adı da Bal kızmış!...

— Nasıl; Bal kız mı?

— Ha ha, Bal kız imiş ya!...

Arkadaş, biraz düşündükten sonra:

— Ulan sakın Belkıs olmasın?...

— Hay ölünün canına rahmet... Siz dersiniz ona Belkis, biz de deriz Bal kız, yahut ki kaymak kız!...

— Anlaşılan, sen, Süleyman peygamberden bahsetmek istiyorsun!...

— Üle ya... Onu isterim süylemek ben size... Yaniya, demem odur ki o devletliye bile kalmamış bunca mal mülk, para pul, inci mercan da bizim çingenelere mi kalacaktı bu daracık dünyada?

— Ayol, sen çok şeyler biliyorsun be!

123