Sağduyu Tanrısızlığın İlmihali/Dinle Siyasetin Birleşmesinin, Gerek Hükümdarlar Gerekse Kavimler İçin Ne Kadar Kötü Olduğu Hakkında

Bu dünyanın hükümdarları, tanrısallığı ülkelerinin yönetimine ortak ederek, nüfuz ve kuvvetlerini Allah'tan aldıklarını onaylayarak, Allah'ın yeryüzündeki göstericileri, Allah'ın yeryüzündeki gölgesi (Zıllullah) olarak geçinerek, din büyüklerini ister istemez kendilerine rakip ya da hüdavent yapmışlardır. Bu durumda, ruhbanın, hükümdarlara, göksel hükümdarın mutlak üstünlüğünü çoğu kez hissettirmeleri şaşkınlığı gerektirir mi? En büyük güç ve yüceliğin, iman kaynağına, ruhani kudret ve yüceliğe baş eğmeye zorunlu olduğunu, rahipler, cismani hükümdarlara birçok kez bildirmemişler midir? Özellikle uyruklarından istedikleri şeyde birlik olmadıkları zaman, iki efendiye, biri cismani öteki ruhani iki hükümdara hizmet etmek kadar zor bir şey yoktur.

Dinin siyasetle ortaklığı, ister istemez, hükümetlere iki katlı bir yasa (iki mahkeme, iki adliye, iki hukuk, nizamiye ve şeriye adıyla iki tür meclis) getirdi. Ruhaniler tarafından yorumlanan ilahi yasa (şeriatı ilahiye) çoğunlukla hükümdarın yasasına ya da hükümetin çıkarına muhalif oldu. Hükümdar sahibi dayanıklı olduğu ve uyruğunun sevgisinden emin olduğu zaman, Allah'ın yasası, bazen, cismani hükümdarın makul niyetlerine katılmak zorunda kaldı. Ancak hükümdarların yetkisi çoğu kez, ilahi yetkinin (bilinen deyişle, Allah'ın hüküm ve nüfuzunun), yani ruhbanın çıkarları önünde geri çekilmek zorunda kalmıştır.1 Bir hükümdar için buhurdana vaziyet etmek, yani dinin istediği adaletsizlikleri iyileştirmek istemek kadar hiçbir şey tehlikeli değildir. Tanrısal hukuka, rahiplerin ayrıcalıklarına, mal, mülk ve akarlarına, dokunulmazlıklarına dokunulduğu zaman olduğu kadar, hiçbir zaman Allah gazaba gelmez!

İnsanların metafizik düşünceleri, başka bir deyişle, dini görüşleri, yaratılışları üzerinde, ancak bu düşünce ve bu görüşleri çıkarlarına uygun gördükleri zaman etkili olur. Çoğu kez direndikleri, karşı oldukları ruhani saltanat karşısında birçok hükümdarın tavır ve hareketleri kadar, bu gerçeği inandırıcı bir şekilde kanıtlayan bir şey yoktur. Dinin önemine ve hukukuna inanan bir hükümdar, bu dinin rahiplerinin emirlerini saygıyla kabul etmeye ve bu emirlere bizzat tanrısallığın emirleri gözüyle bakmaya vicdanen zorunlu değil midir? Bir zaman oldu ki, hükümdarlar ve ahali, mantıki ve ruhani saltanatın hukukuna daha çok inandıkları için, benliklerini her ilişkide ruhani saltanata bırakıyor, onun kölesi oluyor ve onun ellerinde uysal bir araçtan başka bir şey olmuyorlardı: Artık bu mutlu zaman yoktur! Bazen en sofu hükümdarların, kendilerine Allah'ın nazırları gözüyle bakanların, nazırların her girişimine muhalefet ettikleri görülüyor. Din korkusuyla tümüyle birleşmiş ya da Allah'ı için saygıyla dolu olan "Monark" rahiplerinin, din büyüklerinin huzurunda hep secde halinde bulunması ve onlara gerçek hükümdarları gözüyle bakması gerekirdi. Yerküresi üzerinde, "zatı ecellü âlâ"nın kudret ve büyüklüğüyle boy ölçüşmek hakkına sahip olan bir kudret ve büyüklük var mıdır?2

1 Zembilli Ali Efendi'nin Fatih Sultan Mehmet'e tahakkümü kendiliğinden hatırlanır sanırım. Papa'ların aforoz edilen bazı kralları, Vatikan sarayının önünde, günlerce yalvarttıkları bilinir. Yeryüzü saltanatı kaldırılmıştır. Ancak, göksel saltanat her yerde hâlâ sürmektedir. Bunu her günkü muamelede kendi gözümüzle görmekteyiz. Bu saltanat, o saltanattan daha tehlikeli ve herhalde daha yaşayan ve süreklidir; ancak, onunla mücadelenin kesilmeye uğraması niyeti hiç yoktur. (A.C.)
2 Kütüphanei İçtihad'ın 2. sayısını oluşturmuş ve Genéve şehrinde 1915'te basılmış bulunan Hükümdar ve Edebiyat adlı ve Alfieri'den çevrilmiş kitabımızın başlıca 327-330. sayfalarına da bakınız. İstibdat adlı kitabımızın da 111. sayfasında "Din" başlıklı bölümünü ve 259. ve onu izleyen sayfalarını da okuyunuz.