Sağduyu Tanrısızlığın İlmihali/Dinin Ne Kadar Aykırı ve Kötü Olduğu Ne Kadar Tekrar Edilse ve Kanıtlansa Azdır

Dünyaya gerçekleri açıklayan her adam, din imamlarının öfkesini ve düşmanlığını üzerine çekeceğinden emindir. Bunlar, avaz avaz bağırarak, devletleri yardıma çağırırlar1. Kanıtlarını ve tanrılarını korumak ve savunmak için kralların yardımına muhtaçtırlar. Bu feryatlar, davalarının zayıflığını gereğinden fazla açığa vurur.

"Yetiş imdada" denilen yerde sıkıntı vardır.

On est dans l'embarras, quand on crie: au secours!

Din işlerinde yanılmaya gelmez. Başka her konuda cezaya çarpılmaksızın hata edilebilir; yolunu kaybedenlere acınır, bazı yeni gerçekler keşfeden kimselere bazı mertebeler verilir. Gerek düşülen hatalarda, gerek yapılan keşiflerde ilahiyatın ilgisine karar verilir verilmez kutsal bir çaba alevlenir, hükümdarlar imha ederler2, ahali çıldırır; milletler ne için olduğunu bilmeksizin homurdanmaya başlar.

Genel ve özel huzur ve mutluluğun; hiçbir zaman boş, ilkesiz, hasta hayallerden başka bir temele sahip olmayan ve zekâya anlamsız kelimelerden başka bir şey sunmayan bir bilime sahip olduğunu görmek kadar acı verici hiçbir şey var mıdır? Kimsenin anlamadığı ve ilgilenmeye değer bulmak sadedilliğinde bulunanları usandıran, insanları daha iyi yapmaktan aciz olan ve çoğunlukla haksız ve kötü olmayı insanlara bir üstünlük haline getiren bir dinin bu kadar övülen yararı, neden ibarettir? İnsan soyuna hiçbir hayrı olmadıktan başka, insan soyunun gözünü kör etmekten ve sinir krizleri davet etmekten, talihinin eziyetli sıkıntılarını hafifletmeye tek yetenekli gerçeklerden yoksun kılarak, kendisini daha çok sefilleştirmekten başka bir şey yapmayan, delilikten daha çok acımaya değer, haklı olarak daha çok önüne geçilmesi, yok edilmesi gereken bir delilik var mıdır?

1 [Arapça metin]
sözü ünlüdür. "Batılı yüksek sesle söyledim, gerçeği kulağa fısıldadım" demektir. İçtihat'ın 149. sayısından başlayarak sonraki birçok sayılarında söz konusu olan bizim Fezahatı Lisaniye (ayıp şeyleri açıkça söyleme) davamızı tekrar hatırlatmalıyız. Peygamberlerin soyundan olduğu davasında bulunanlardan Şerif Abdurrahman Paşa bir dilekçeyle, Halife ve Sultan Vahdettin'e başvurmuş ve onun egemen iradesiyle aleyhimize savcılığı kışkırtmış ve dava açmıştır. Tarihi içerik alan bu davanın nedenleri- [Arapça metin] (Din İmamları ve Allah'ın Mezhepleri) makalesi, 226 sayılı İçtihat'ta yeniden yayımlanmıştır.
2 İran'da Nasıriddin Şah'ın eliyle sel gibi akıtılan Babîlerin, Behailerin kanı hâlâ soğumamıştır. "Sen Bartelemi" gecesi, bir hükümdarın "Qu'on tue, mais qu'on tue tous!" emriyle ve onun kötü nüfuzuyla canlandırılmadı mı? (A.C.)