Sağduyu Tanrısızlığın İlmihali/Bütün Dini İlkeler Hep Hayalidir. Sezgi, Kökleşmiş Bir Alışkanlık Eseridir. Allah Bir Kuruntudur ve Ona Verilen Sıfatlar Birbirini Ortadan Kaldırır ve Birbirini Yıkıma Uğratırlar

Bütün dini ilkeler, içinde tecrübe ve muhakemenin asla bir etki payının olmadığı, yalnız hayal işidir. Dini ilkeleri çürütmekte, yok etmekte ve yenmekte çok zorluğa rastlanır. Çünkü kendisini hayrette bırakan ya da tahrik eden kavramlarla bir kez işgal edilen hayalgücü, akıl yürütmeye ve muhakemede bulunmaya yeteneksiz olur. Dini ve dinin korkularını, karanlık hayallerini, dinin kavramlarını akıl ve muhakeme silahıyla çürütmeye, yok etmeye çalışan kimse, küçük sinekleri öldürmek için kılıç kullanan bir adama benzer. Sinekler ve kuruntular, bir an için kaçarlar, ancak darbenin indiği yerde uçuşmaya yeniden başlarlar ve ruhta uzaklaştırılmış oldukları yeri yeniden tutarlar.

Bir Allah'ın varlığına ilişkin, ilahiyatın söylediği oluşma nedenleri kabul edilmeyince, Allah'ın varlığı fikrini zayıflatan kanıtlarımıza karşı bir sezgi duygusunu (Sens intime), Allah'ın vücudunu duyan bir sezgiyi, derin bir kanaati (Persuesion), her insandan asla ayrılmayan ve ister istemez ona, her şeye gücü yeten bir Allah'ın varlığını gösteren ve insanın gönlünden tümüyle çıkaramadığı ve kendisine söylenilebilen en güçlü kanıtlara rağmen onaylamak ve kabul etmek zorunda olduğu fikri (her şeye gücü yeten bir Allah fikrini) içeren, sezgiyi ileri sürerler. Ancak bu kadar önem verilen bu sezgi tahlil edilirse bulunacaktır ki, en doğru deliller, ispatlara gözlerini kapatmakla insanların pek çoğunu ve hatta en aydınlarını, çocukluğun batıl inançlarına inanmak derecesine indiren bu duygu, kökleşmiş bir alışkanlığın eserinden başka bir şey değildir. Çelişkiyi içeren bir şeyin var olamayacağını bize gösteren açıklığa karşı, bu sezgi ya da bu "tam olarak bilme-bilinme" nedir?

Pek büyüklenerek bize deniliyor ki; Allah'ın var olmadığı kanıtlanmamıştır. Oysa, insanların şimdiye kadar söylediği şeylere göre, varlığı mümkün olmayan bu Allah'ın bir ham hayalden başka bir şey olmadığının sabit olduğu kadar, hiçbir şey sabit değildir. Zira, bir varlık, bu kadar çeşitli, yeryüzündeki bütün dinlerin tanrısallığa atfettikleri niteliklerin birbiriyle birleştirilmesi mümkün olmayan, bu kadar çelişkili niteliği kendisinde toplayamaz. İlahiyatçının Allah'ı, kendisine atfedilen eserlerle birleştirilmesi mümkün olmayan bir etken değil midir? Ne yapılırsa yapılsın, ya başka bir Allah icat etmek ya da insanların yüzyıllardır koruduğu Allah'ın aynı zamanda pek iyi ve pek kötü, pek güçlü ve pek zayıf, değişmeyen ve değişen, mükemmel olarak zeki ve mükemmel olarak akıldan, plandan, araçtan yoksun, dostluğun düzenine ve düzensizliğine izin veren, çok adil ve çok adaletsiz, çok usta ve çok beceriksiz bir Allah olduğunu kabul etmek gerektir. Sözün kısası, insan itiraf etmek zorunda değil midir ki, en açık çelişkiye düşmeksizin, hakkında bir kelime söylenilmeyen bir varlık üzerine yığılan birbirine zıt sıfatları birleştirmek mümkün değildir; tanrısallığa gelişigüzel bir sıfat atfedilsin; sıfat söylenir söylenmez, bu etkenin eserleri tarafından hemen yalanlanacaktır.