Sağduyu Tanrısızlığın İlmihali/İzleyicilerinin İlahı Hazreti İsa Hakkında

Eğer dünyada bütün olup bitenlere gözler kapatılarak, Hıristiyan dininin taraftarlarına güvenilmek istenseydi, Hz. İsa'nın gelişinin, milletlerin ahlakında en şaşırtıcı inkılap ve en tam iyileştirmeyi yaptığına inanılırdı. Mesih, Pascal'a göre; yalnız başına seçkin, aziz ve büyük bir kavim oluşturmuş, onu yönetmiş, beslemiş, huzur ve yücelik makamına götürmüş, Allah'ının sevgilisi yapmış, ondan Allah'ın mabedi yapmış, Allah'ın gazabından, günah ve asilik düşkünlüğünden kurtarmış, bu kavme yasalar vermiş, bu yasaları kalbine kazımış, bu kavim için nefsini Allah'a kurban etmiş, şeytanın başını ezmiştir vb...1. Bu büyük adam, ilahi mesihinin, bu kadar tumturakla söz ettiği, herkesin yapamayacağı işler görerek oluşturduğu kavmi bize göstermeyi unutmuştur. Bu kavmin şimdiye kadar yeryüzünde asla mevcut olmadığı görülmektedir.

Hıristiyan milletlerin ahlakı biraz incelenir, araştırılır ve rahiplerin serzenişleri, şikâyetleri dinlenirse, bu şikâyetlerden şu sonucu çıkarma zorunluluğu ortaya çıkar: Bunların Allah'ları olan Hz. İsa, semeresiz, beyhude konuşmuş, başarısız ölmüştür ve her şeye gücü yeten iradeleri halen insanlarda bir direnişle karşılaşıyor ve bu Allah bu direnişe ya üstün gelemiyor ya da üstün gelmek istemiyor. Bu ilahi imamın, öğrenicileri tarafından pek çok hayranlık gösterilen ve çok az uygulanan ahlakını, bütün bir yüzyılda, göksel sarayda parıldamak şan ve şerefine özellikle erişecek2 yarım düzine meçhul azizden, bağnaz ve adı sanı belirsiz papazdan başka, kimse izlememektedir. Bu Allah'ın kanı pahasına günahtan kurtarılmış bulunmakla birlikte, geriye kalan insanların tümü sonsuz alevlerin lokması olacak.

1 Pascal'ın mülahazalarına (Pensée) bakınız: Mülahaza No: 15.
2 J.M. Guyau'dan çevirdiğimiz Esquisse d'une moral sans obligatiu mi sanction, yani "Vecibesiz ve müeyyidesiz bir ahlakın özeti" adlı çok değerli kitabın dini ve metafiziki müeyyidenin eleştirisi faslının "Dini müeyyide" batısından şu satırları alıyoruz.
Meslier'in daha mutlak ve yeni deyimle "Sağduyu"sunun muhakemesi ve mantığıyla ne kadar uyumlu ve paralel olduğuna dikkat edilsin:
"Eğer Allah, sonuna kadar olmayan kendisine karşı olacak ölçüde bozuk huyda iradeler yaratmışsa, Allah'ın bu iradeler huzurunda aciz durumuna (yani kusursuz ve mükemmel iradeler yaratma konusunda acizlik haline) düşmesi gerekir ve bunları yaratmış olduğundan dolayı onlara acıması ve böyle kusurlu yaratıklar yarattığı için kendi kendine acıması gerekir. Allah'ın görevi, bunları cezalandırmak değil, mümkün olduğu kadar mutsuzluklarını hafifletmek ve bu iradeler ne kadar kötüyse, o oranda uysal, daha kerim davranmak olur. Eğer, lanetzedeler (damné), kovulmuş ve gerçekten şifa bulmuş olsalardı 'Lezzatı naim'e esfiyadan (Elias) daha çok muhtaç, daha çok müstahak olmaları gerekirdi.
"İki şıktan biri: Ya suçlular iyileştirilebilir; o durumda sözü geçen cehennem inanışı bütün kovulmuşların gözlerini açmaya, doğru yolu göstermeye ve bir an önce cennete yeniden çıkmalarına çalışılan bir okuldan başka bir şey olmaz; ya da şifası mümkün olmayan manyaklar gibi suçluların da iyileştirilmesi olanaksızdır (ki, varit değildir ve saçmadır); bu durumda yine onlar sonsuza kadar acınır bir durumda kalacaklardır ve büyük bir keremin 'Une bouté supréme' bunların kötülüklerini hatır ve hayale gelen bütün çareler, dört tarafıyla, bütün duygusal mutluluklarla taviz vermeye çalışması gerekir. Her ne şekilde göz önünde tutulursa tutulsun, cehennem inanışı, bu şekilde doğruluğun, hakkaniyetin tam zıddı görünür.
"Bundan başka, bir ruhu kovulmuş, reddedilmiş kılarak, yani huzurundan müebbeden uzaklaştırarak, ya da daha az tasavvufi tabirlerle, doğruluktan sürerek, Allah kendisini bu ruhtan ayırmış, kudretini kısıtlamış ve daha doğrusu, bir ölçüye kadar kendi kendini kovmuş, reddetmiş olur. Ret, lanetleme cezası (La Peine de dam) verenin üzerine düşer.." (Adı geçen kitap, s. 230.)
Oldukça eski olan şu kıta da (ki, yakında yayımlanması umulan "Ama çocuklarım" adlı şiir dergisinin içeriğindedir) aynı görüşün ve sitemin izlenimi ve parıldaması olsa gerektir:

Mazluma hürmet et, zalime acı
Yer bulsun gönlünde hem yoksul, hem bay;
Gündüze, geceye dermanlar götür
Bir elinde güneş, bir elinde ay.
(İkinci basım kenarnotu)