Sağduyu Tanrısızlığın İlmihali/Özellikle Rahiplerin Çıkarı İçin İcat Edilmiş Olan Sırların Saçmalığı ve Yararsızlığı

Bir sır nedir? Bunu yakından incelersem hemen keşfederim ki, bir sır, ilahiyatçıların insanların gözlerini kapatmasını istediği bir çelişkiden, açık bir saçmadan, hayalden başka bir şey değildir. Sözün kısası, bu sır, ruhani rehberlerimizin bize asla açıklayamadıkları şeylerin bütünüdür.

Din ileri gelenleri için, eğitimini gördükleri şeylerden halkın hiçbir şey anlamamasında çıkar vardır. Hiçbir şey anlaşılmayan bir konuyu incelemek, insan için mümkün değildir. İnsan görmediği zaman, elinden tutulup götürülmeye razı olmak zorundadır. Eğer din açık olsaydı, rahiplerin bu kadar çok işi olmazdı!

Gizli şeyleri olmayan hiçbir din yoktur; Gizli şeyler, dinin aslı, dinin esas özüdür. Sırlardan soyutlanmış, tek başına kalmış bir din olamaz. Dinin doğası, Théism'e ya da Déism'e esas teşkil eden Allah'ın doğrudan doğruya kendisi de onunla ilgilenmek isteyen zekâ için, bir sırdır.

Yeryüzünde görülen semavi dinlerin tümü, gizli inanışlarla, inanılmaz mucizelerle, aklı karıştırmak için icat edilmiş görünen, hayret uyandıran masallarla doludur. Her din, içyüzü gizli olan bir Allah'ı haber verir; bundan dolayı ona atfedilen yaratılışın da onun (yani bizzat Allah'ın) gerçek içyüzü kadar anlaşılması güçtür. Küremizin çeşitli ülkelerinde kurduğu çeşitli dinlerde, ilahiyat, sözlerini ancak muamma dolu ve esrarlı bir tarzda dile getirmiştir. Tanrısallık, yalnız sırları bildirmek, yani çelişkilere, olmayacak şeylere, hakkında hiçbir kesin bir fikir edinilemeyecek şeylere inanmalarını emir ve iddia ettiğini insanlara bildirmek için ve ancak bunun için ortaya çıkmıştır.

Bir din, ne kadar çok sır kapsarsa, akla, o kadar çok inanılmaz şey arz eder ve bunun için insanların ondan sürekli olarak beslendiği hayalgücüne, beğeniye o oranda hak kazanmış olur. Bir din, ne kadar çok karanlık olursa, o oranda tanrısal olur, yani hakkında hiçbir fikre sahip bulunulmayan gizli içeriğine o oranda uygun olur.

Bilinmeyen, gizli, hayali, efsanevi, mucizevi, inanılmaz ve hatta korkunç olan şeyi açık, basit ve sağlıklı olana tercih etmek, cehaletin özelliğindendir.1 Gerçek, hayalgücü üzerinde hiçbir zaman, herkesin kendisine göre düzenlemekte özgür olduğu batıl hayaller kadar şiddetli sarsıntılar yapmaz. Sıradan insanlar masal dinlemeyi her şeye tercih eder. Rahipler ve şeriatçılar, bu masallardan dinler icat eder ve sırlar üretirler. Bunları sıradan insanların yaratılışına ve huyuna göre kullanmışlardır. Sıradan insanların bu eğilimi yüzünden, rahipler, şeriat ve kanun koyucuları, kendinden geçmiş coşkunları, kadınları, cahilleri kendilerine bağlamışlardır. Bu içerikteki kimseler, incelemeye yetenekli olmadıkları fikirleri kolayca kabul ederler. Saflık ve gerçek aşkı, ancak, hayalgücünü araştırma ve düşünmeyle düzenleyen belirli kimselerde bulunur. Bir köyün sakinleri, rahiplerinden, dini konuşmalarına çok Latince karıştırdığı zaman memnun oldukları kadar hiçbir zaman memnun olmazlar.2 Kendilerine anlamadıkları şeylerden söz eden kimseyi, cahiller, pek çok bilgili bir adam sanırlar.3 Kavimlerin safdilliğinin ve onlara rehberlik iddiasında bulunanların nüfuz ve egemenliğinin ilkesi işte budur.

İnsanlardan, kendilerine sırlar anlatmasını istemek; vermek ve verileni korumaktır; asla işitilmemek üzere söylemek demektir. Muammalarla konuşan kimse, ya neden olduğu apışmayla eğlenmek ister, ya da çıkarını, arzusunu fazla açık ifade etmemekte görür. Sırların gizliliği, güvensizlik, acz ve korku gösterir. Düşmanlarının bunları öğrenerek işlerini bozmalarından çekindikleri için, hükümdarlar ve nazırları, projelerini, düşünce ve niyetlerini saklarlar. Bir iyi Allah, yaratıklarının güçlüğe düşmesiyle ve sır karşısında şaşırıp kalmasıyla eğlenebilir mi? Dünyada hiçbir şeyin dayanamayacağı güce sahip bir Allah, amacının bilinmesinden sakınabilir mi? Bu durumda, bize muammalar ve sırlar bulaştırmakla, sokuşturmakla ne yarar sağlar?

Bize diyorlar ki; "Yaratılışının zayıflığı sonucu olarak insan, kendisi için bir sırlar dokusundan başka bir şey olmayan tanrısallığın yönetiminden bir şey anlamaya yetenekli değildir. Tanrı, insanın anlayış gücünün ister istemez üstünde olan sırları açığa vuramaz." Bu durumda, yine karşılık olarak diyeceğim ki; tanrısallığın yönetimiyle ilgilenmek, insanın işi değildir. Bu yönetim, insanı hiçbir şekilde ilgilendirmez. Anlayamayacağı sırlara insanın asla ihtiyacı yoktur. Bunun için derin anlamlı bir söylev, bir koyun sürüsü için ne kadar boş, yararsız ve yersiz ise, esrarengiz bir din de insan için o kadar yararsız ve yersizdir.

1 Dr. Dozy'den çevrilmiş (تاریخ اسلامیت) (İslamiyet Tarihi) adlı kitabımızın birinci cildinin 166. sayfasına da bakınız. (A.C.)
2 Batının din lisanında Latince ne ise, bizim Doğu'nun din lisanında da Arapça odur. İnsan anladığı şeyden, bir şey anlar. Anlamadığı şeyden ise bin şey ve her şey anlayabilir. Ruhülcemahir adıyla çevrili kitabımızda, müziğin, Inconscient'e yani insanın vicdanına etkisi hakkında çok cazip görüşe de bakınız.
3 Bir Arap şairi,

[Arapça metin]
der. Anlamı şöyledir: "Cahil kimse, kürsü üzerinde mükellef sarığıyla gördüğü şeyhi, bilmediği hiçbir şey yoktur, her şeyi bilir bir çokbilmiş sanır."