Osman Pamukoğlu'nun Hak ve Eşitlik Partisi 2. Olağan Kurultayı konuşması

Efendim, hepinizi sevgi ve saygıyla kucaklıyorum.


Hak ve Eşitlik Partisinin il, ilçe ve belde yönetimleri, Gençlik ve Kadın Kolları ve yurttaşlarım; hoş geldiniz.

Buraya teşriflerinizle bizi onurlandırdığınız için tüm misafirlerimize, tüm yurttaşlarımıza ve yine örgütümün tüm mensuplarını sevgi ve saygıyla selamlıyorum, teşekkür ederim.

Yavuz Sultan Selim’in kafasına takılan ve onu yoran bir soru vardı. Bir devlet ne zaman çöker ve sonunda ne olur? Bunun cevabını almak için dönemin ünlü Türk alimi Yahya Efendi’ye Sadrazamı gönderdi. Sadrazam gitti sordu ve döndü. Yavuz, ne dedi? Diye sorduğunda cevabı söylüyor; “Neme lazım dendiği zaman.” Yavuz, “Başka bir şey söylemedi mi?” “Hayır efendim. Bir tek cümle söyledi.” Bunu uzun bir süre düşünen Yavuz, sonunda ünlü alime mektup yazıyor, bunun açıklanmasını istiyor. “Çeşitli yorumlar yapıyorum, ama doğrusu nedir, onu ancak siz söylersiniz” diyor. Ve ünlü alim Yahya Efendi de mektubu yazıp Yavuz’a gönderiyor. Bu mektup şu anda Topkapı Sarayında sergilenmektedir. Mektup şu: “Bir devlette zulüm yayılırsa, haksızlık sıradan bir hale gelirse, işitenler de neme lazım deyip uzaklaşırsa, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yerse… Bilenler bunu söylemeyip susarsa ve gizlerse… Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkar, bunu da taşlardan başkası işitmezse… İşte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır. Halkın güven ve saygısı sarsılır. Asayişe itaat hisse kaybolur. Halkın umutları yok olur, böylece mukadder hale, kaçınılmaz hale gelinir.” Bu mektup, 500 sene önce yazılmış; “Devlet nasıl biter ve çökertilir?” Ama Yahya Efendi sanki bugün bizim aramızda yaşıyormuş gibi.

Siyaset, Ankara’ya gönderilen küçük adamların bu kentte çevirdikleri dolapların adı değildir. Siyaset, doğumdan ölüme hak mücadelesidir. Örgüt ilk kurulduğundan bugüne beldelerde, ilçelerde ve illerde Hak ve Eşitlik Partisi ofislerine, mekanlarına gelen erkek ve kadınların yüzde 80’i ne dedi biliyor musunuz? Sizin partiniz bize ne verecek? Şunu anlatmak istiyorum: İşi ne hale getirmişler. Evet, veriyorlar halka bir şey ucundan, ama kendileri hamuduyla.

Ben bir şey söyleyeyim; benim kuşağıma dahil olanlar bilir. Hepsinin yaptıkları şuydu: “Uyuttular, avuttular ve soydular.”

Bir ülkenin başına gelen her şeyden, o ülkede yaşayan tüm insanlar birebir sorumludur. Bu sorumluluğu hissedebilmek, ancak insan değil, gerçek bir yurttaş olmakla mümkündür. Yurttaş, sorumlu ve özgür olan insandır. Hak arayan, hesap soran ve yakasına yapışandır. Bu topraklarda, bu yok.

Bir şey daha var; hiçbir şey yapma, ağla, sızla, şikayet et. Sadece ağlıyorlar, sadece şikayet ediyorlar, başka bir şey yaptıkları yok, konuşuyorlar devamlı. Hayatta en zayıf şey, bir canlının boşa harcayacağı tek şey konuşmaktır. Hayat iki şeyden oluşur; karar ve eylem. Ve şunu iyi biliyorum: Ne zaman ki bir canlının, insanın zihinsel ve bedensel yetenekleri düşer, o insan konuşmaya doymaz artık, sadece konuşur.

Bu dünyada 5 kıtada 202 devlet var. Amerika Birleşik Devletleri diye de bir ülke var. Son 8 yılda bu 202 devlet içerisinde Amerika’yı ve Amerikan Başkanlığını ve Beyaz Saray’ı ziyaret eden, kesintisiz ziyaret eden, en çok ziyaret eden iki ülke başbakanı var. Biri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, öbürü de İngiliz. Meraklı, gidiyorlar. İngilizler gider, dünyayı bilenler bilir, İngilizler Amerikalıların dayısıdır, o gider. Amerika neredeyse İngiltere oradadır, İngiltere neredeyse Amerika oradadır. Bu 202 ülke içerisinde düştü 201’e. Türkiye niye gidiyor? 2002 genel seçimleri yapıldığında daha milletvekili adayı bile değildi, ortada bir şey yok. İlk ziyareti hiç unvanı yokken Amerika’ya şükranlarını sunmak için gitti mi-gitmedi mi?

Bölge, Orta Doğu coğrafyası, şeytanlar çelik-çomak oynuyor, karmaşık, dengesiz, uyumsuz ve her an her şey olabilecek bir bölge. Burada petrolü ele geçireyim sevdası dışında bir şey daha var; Arapların arasında yeni bir devlet kurmak, bunun adı Kürdistan’dır. Bu devleti Amerika istiyor ama, ondan da daha çok İsrail istiyor, onun ihtiyacı var.

Devletlerin politikası çıkardır, fiziki güçleri dahil, diplomasi dahil her şeyi kullanırlar, onlara çok kızmayacaksınız. Siz onlara alet olan, ram olan, dümen suyunda gidenlere bakın. Onlar yapacaklar, siz onların Pinokyo’su olmayın, onun aleti olmayın. Onun emperyalist çıkarlarına hizmet etmeyin. Senin hükümetinin yapacağı o, bir devletin hükümetinin yapacağı o.

Suriye sınırında 600 küsur kilometre toprak var. Bu toprak üç Kıbrıs Adası büyüklüğünde. Peki, bunu 49 yıllığına İsrail’e veren kim? İşte bunlara, İsrail’e peşkeş çekenler. Hani İsrail’e iki de bir çıkıp hamamda türkü söyler gibi söylenip ondan sonra sesi kesilip kendi sesini beğenenler. Peki, Türkiye’de tohum kimde? Türkiye’de gübre kimde? Hepsi İsrail şirketlerinde. Peki, Irak parçalanırken, ki baştan da belliydi, üçe bölüneceği ve bir Kürdistan devletinin yaratılacağı. Amerikan askerleri ölmesin diye dua eden kimlerdi? Hem bunu böyle yap, hem de sonra İsrail’e dolaylı bir şeyler, uzaktan gazel okuma. Bir Mavi Marmara meselesi var, bu bilinen bir şeydi. Efendim, neymiş? Sivil toplum örgütüymüş, İstanbul’dan hazırlanıp, Antalya Limanına gidin, oradan Kıbrıs Limanına tüneyin, oradan İsrail üzerine gemiyi yüzdürün; bunu bilmiyor mu bu ülke? Biliyor. Hepsinin haberi var mı? Var. İsrail ne diyor? Gelme, vururum. Ve vurdu. Onları İsrail komandoları öldürdüler ama, sebep bunlar, neden bunlar? Devlet öyle yönetilmez, böyle uzaktan gazel okuyarak, gazel okutarak yönetilmez. İsrail’in, çok küçük bir ihtimal de olsa bu gemiyi engelleyeceği ortadaydı, sen bunu bileceksin. Devletsen, en azından hücumbotlar geminin etrafında dolaşır ve helikopterler tepesinde tur atarken verirsin talimatı Konya’daki hava Üssüne, 45 dakika sonra savaş filoları onların tepesindedir.

Devletler arası hukuk eşittir güçtür, gerisi lafı güzahtır. Uluslar arası menfaatlerde kuvvet eşittir haktır. Bunu yapacağız… Ağlama. Ağlayıp sızlıyor. İsrail özür dileyecekmiş, çok beklersin. Neden? Amerika’nın üzerinden… Çok beklersin. Hem İsrail’e Orta Doğu’da politik ihtiyacı olan Kürdistan’ın kurulmasına müsaade et, hem de onu gazel oku. Bu, o kadar aşikar, o kadar net ki, bunu yapanlar kesinlikle kendisi bir şey olmayabilir, ama halkı da ahmak yerine koyuyorlar.

Barzani’nin Partisi kurultay yapıyor, bu hükümetin bütün adamları orada. Ana Muhalefetin de milletvekilleri orada. Barzani konuşuyor, bunlar dinliyorlar. Adam, birleşik Kürdistan kuracağım diyor, bunlar da oturuyorlar. Sonra İsrail…

Bir Dışişleri Bakanı var, dolaşıp duruyor, turlar atıyor. Bir de şu, sözüne bak: Namazı Kudüs’te kılacakmış. Ayranı yok içmeye… Bir namaz kılacaksan bırak Kudüs’ü, varsa yüreğin Ayasofya’da kıl namazı da göreyim.

Bir füze kalkanı meselesi var. Bu belli, amiyane tabirle kıvırıp durmayın. Bu İran’a karşı bataryaların, Türkiye tabi ön hat, Türkiye ve Kuzey Irak’ta konuşlandırılmasını gerektiriyor. Peki bu İran, neymiş İran’ın adını sildirmişler. Kabak karpuza şükretmekten başka işiniz yok sizin. İran’dan başka kimde füze var? Sen Türkiye hududuna getirmişsin, Irak sınırlarına dayanmışsın, kapıya dayanmışsın içerde İran olsa ne olur, başkaları olsa ne olur? Ben şunu anlayamıyorum, hadi siz safsınız olabilir, Tanrı öyle olmanızı istemiş ama bizi öyle saf yerine koyamazsınız. Füze kalkanı konusunda, çok bu işleri anladığı için “efendim computer bizde olsun, düğmeye biz basalım” diyor. Zannediyor ki kuş lastiği.

Dün akşam da Galatasaray’ın yeni stadından kovdular bunu. Hani milletti? İşte millet, stattaydı. İki gün önce Tunus devlet başkanı kaçtı. Neden? Bir yolsuzluk, iki süt yok, üç ekmek yok diye. Şimdi sıra sana gelecek. Füze kalkanı da, Kürdistan da İsrail için. Ama aşağıya gidip Arap’ları kandırıyorsunuz. Arap’lara niye gittiğini de söyleyeceğim. Çünkü şöyle; dış politikada Makyevelizm vardır, amaç için bütün araçları kullanırım. Buna halk ne der biliyor musunuz? Köprüyü geçinceye kadar herkese dayı!

Bu ampulü kırma kararını verdi, hem Avrupa, hem Amerika. Nerden mi biliyorum? İşaretler belli. Bir, bir kere daha gidecekti Obama'yla görüşmeye Beyaz Saraya, davet edilmedi. Erzurum’da baba Papandereu’nun oğlu vardı; Yorgo. Papandereu iktidara geldiğinde, 80’li yıllara gidin, Türkiye’ye karşı tam bir kabadayıydı ve Türkiye’yi tedirgin de etti onu da söyleyeyim. Ama baba Papandereu bunu Atina’dan yapardı, oğlu Erzurum’dan yaptı. Yetmedi Merkel üç gün sonra Kıbrıs’tan... İşte bu sizin ipinizi çekecek işaret. Neden? Artık sana ihtiyaçları yok. Onun için “Biz bize yeteriz” diyor Araplar. Ben bir şey söyleyeyim; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kaç yıldır var? Senin bir tane Arap ülken bunu kabul etti mi? Tanıdı mı? Efendim Suriye PKK'ya af çıkartıyormuş, hazırlıyor kendini, kendini yeniliyor da PKK'ya af çıkartıyormuş. Efendim Kandil dağında 1.500 tane Suriyeli PKK'lı varmış. Bakınız şimdi, Suriye ile görüşülmüş, Suriye bu 1.500 PKK'lıyı affedecekmiş. Lütfen dikkat buyurun. Suriye uyruklu, Suriye vatandaşı olabilir ama bizim askerlerimizi ve bizim vatandaşlarımızı öldürdü, o kim affedecek? Hesabı bize vereceksiniz! Affedecekmiş. Sen bu suçu, katiller siz bu suçu bizim topraklarda işlediniz, bizim askerlerimize, bizim insanlarımıza karşı. Şam bunu nasıl affeder? Bu konuşulur mu? Bu söylenir mi? Böyle bir niyeti olsa, şunu demek istiyorum bu ülke binmiş bir alamete gidiyor kıyamete. Konuştukça da göreceksiniz. Bu ampul 12 Haziran’da param parça edilecek.

Bu ülkede siyasette yozlaşmanın bütün nedenleri yer etmiş durumda. Düzen tamamen bir yağma ve talan düzeni. Kiminin kocası, kiminin kardeşi, kiminin damadı, kiminin oğlu hepsi soydu. Derece derece de soyuldu. Fakat bunlar var ya bunlar ampulcüler, kırk haramiler bunların yanında hiç bir şey değil.

Şimdi mesele bu AKP ile de bitmiyor Türkiye’de. Cumhuriyet Halk Partisi’ne de bir operasyon yapıldı. Bu operasyon da küresel kapitalizmin bir projesidir. Ve bugün bu parti içindeki ayrışmalar bir tarafa, neoliberaller ve Kürtçülük düşüncesine sahip kadrolara teslim ettiler, bu kesin böyle oldu. Ve her zaman şunu söylüyorum: Hele bu dönemde Cumhuriyet Halk Parti olmalıydı, ama bir operasyonla ele geçirildi parti. Ne demek istediğimi zaman içinde göreceksiniz, zaten emareleri var. “Toplumsal mutabakat”, “genel af”, PKK’nın “Habur’daki Avukatı Genel Başkan Yardımcısı”… “Efendim, Kürtler Dersim’de katliam yapmış”, söylediği lafa bak. Sonra, Atatürk’ün Partisi. Sizin Mustafa Kemal Atatürk’le uzaktan ve yakından hiçbir bağınız yok. Bugün Atatürk İnönü’yü bile iki kere beceremedin diye görevden aldı. Kaldı ki siz, sizin neyiniz Atatürk’e benziyor? Mesleğiniz benzemez, eğitiminiz benzemez, kişiliğiniz benzemez, ruhunuz benzemez, zaten bugüne kadar onun adıyla yüzde 20’lerde, yüzde 3’lerde kaldınız, başka hiçbir şeyiniz yoktu.

Gazeteci soruyor: “Niye Kürt demediniz”, “Türk de demedim ki” diyor; bu devletin adı Türkiye Cumhuriyeti… Ve bu Türkiye adı bize ait değildir, bu tabir 1090’larda bölgeye giren ve Selçukluların önünü kestiği ordulara aittir, Hristiyan ordularına aittir, Haçlı Seferlerine aittir. O tabir 1090’larda kullanıldı ilk defa. Bu şu demek: “Türkçe konuşan toplumların yaşadığı coğrafya” demektir, 1090’dan beri bu böyledir.

Yetmiyor, “CHP şimdiye kadar hep laiklikle oyalanmış, laikle oyalandı CHP” bir de böyle söylüyor. Şu altı okun milliyetçiliği zaten yok, laikliği yok, o yok bu yok falan filan, geriye doğru öyle bir sistematik bir çalışma ve plan yürütüyorlar ki, bazı insanlar şunu söylüyorlar: “Efendim, ben atadan dededen şu partiye mensubum.” Bir alışkanlık haline gelmiş ve yapışık bir hale gelmiş bir zihniyetle bugün, oy kullanma zamanı geçmiştir. Böyle bir oy kullanma zamanı yok, geçti o. Bunlar insanın özgür olmaması, iyi düşünememesi, olup biteni fark edememesi, kavrayamamasından kaynaklanıyor. Benim bahsettiğim; bir operasyonla bu örgütün ele geçirildiğidir. Bunun ne olduğu zaman içinde görülecek, herkes öğrenecek acı çekerek.

Sonra, falan partilerin belediye başkanları yolsuzluk yapıyormuş. Peki, Çorlu Belediye Başkanıyla Edirne Belediye Başkanı hangi partinin? Ana muhalefetin değil mi?..

Bir şey daha var; 10 aylık torununu Sosyal Sigortalar Kurumundan sigorta yaptıran kişi bu memlekette dürüstlükten bahsedemez.

Bitmedi. Bizim bir Gençlik Kolumuz bir grup, ne idüğü belirsiz gazeteciler için protesto yaptı bir salonda. Bu gazeteciler hepinizin bildiği işbirlikçiler. Yani, hem emperyalistlerle, hem bu hükümetle beraber çalışan işbirlikçiler. Ne anlatıyorlardı biliyor musunuz salonda, “Kurtuluş Savaşı diye bir savaş yokmuş”, “İstiklal Harbi diye bir mücadele yapılmamış”, aynen anlattıkları bu. Bizimkiler de protesto ediyor. Daha ertesi gün her şey bitmiş gibi bu CHP’nin başındaki zat, bizim Gençlik Kolları için beyanat veriyor; “Yapmamalıymışlar, bilmem ne olmuş.” Haline bak sen, haline bakmadan halı dokuyor.

Almanya’ya gidiyor geliyor, beyanat veriyor. Türkiye’de ne olup bitiyorsa Avrupa Birliği’ne rapor edecekmiş. Bir tane Kürtçülük yapan sanatçı var, İzmir’de onun levhasını çıkartmışlar bir sokaktan, bu telefon ediyor, hemen koyun diyor. Şu Kürt raporuyla ilgili, “Biz de 89’da hazırladık, 91’de hazırladık” diyor. Mesela Kürt açılımı yapıyor bu AKP denilen parti. Bu da diyor ki altta kalmayayım diye, “biz onu 89’da yaptık, 91’de yaptık”. Benim operasyon dediğim şey şuydu: Mevcut hükümetin dümen suyuna da, rahmetli Atatürk’ün kurduğu, ama bugün asla ve asla onunla ilgisi olmayan bu partiyi, AKEPE’nin dümen suyuna soktular. Sebep: Bu ampul gidince bu ülkede Büyük Ortadoğu Projesinde destek verecek başka bir partiye ihtiyaçları var, onun için bu operasyonu yaptılar.

Amerikan hariciyesinin, konsolosluklarının ve elçiliklerinin gönderdiği raporlar var, yazılı metinler. Şimdi dünya hükümetteki partinin ne olduğunu görüyor. Belgelerde AKP denilen partinin milletvekilleri, bakanları, Genel Başkanı hakkında değerlendirmeler var. Zaten şu anda Tunus’taki kargaşa, bu belgelerden kaynaklanıyor. Tunus’ta iki gündür olan şey, Amerikan Hariciye belgelerinden ortaya çıkanlardan meydana geliyor. Bu belgelerde doğrudan doğruya yönetimle ilgili değerlendirmeler var. Peki, bir muhalefet daha var, bir tanesine ana deniyor, ondan sonraki de iki numaradaki muhalefet, o da ne diyor? “Amerika’ya karşı AKP’yi savunmak vatan borcudur”. Ya insaf. Cumhurbaşkanlığı seçiminde AKP’nin gücü yetmiyor, “Ben varım” diyor, Çankaya’ya AKP’li çıkartıyor, şimdi de onun her şeyine kızıyor. Siz ne zaman bir şeyi önceden öğreneceksiniz, bileceksiniz, doğru kararlar vereceksiniz? Ondan sonra şu: “Yok namerdim, yok hain, yok cibilliyetsiz, yok bilmem ne” tipi laflar. Biri diyor, “Ben senin burnunu keserim”, öbürü diyor “Senin kolunu keserim”, diğeri diyor “Dilini keserim”. Allah size akıl fikir versin. Bazen “Biz de dağa çıkarız” falan diyorlar, neredeydin 30 yıl? Önce ovada yürüyün, göreyim ovada yürüdüğünüzü, sonra dağa bakarız.

Bu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde her 3 kişiden biri ya kamu yönetimine, yani bürokratlara veya yerel yönetime işini yaptırmak için rüşvet veriyor şu anda. Genelde bütün dünyada Türkiye rüşvet ve yolsuzluk değerlendirmesinde uluslararası kurumdan iyi not 10 üzerinden 3 numara aldı, yolsuzluk ve rüşvette. Yolsuzluk, rüşvet için şunu söylemek en doğrusu: Yolsuzluk ve rüşvet konusunda ne kadar parti varsa, Meclise giren, orada çalışan eskiler, yeniler aynı mercimek gibi bunların altları da, üstleri de aynı. Yani hepsi aynı şeyi yaptılar. Bu akbaba ve çakalların hakkından Anadolu kartalı gelecek.

Örtülü ödenek diye bir para var. Ben buna keyif parası diyorum. 2010 yılında 16 milyon ayrıldı, 2010 bütçesinde 16 milyon ayrıldı. İlk 6 ayda ne harcadılar biliyor musunuz? 125 milyon. Amerikan Hariciyesi bu örtülü ödeneği şuralarda kullandı diyor. Kendi siyasi çıkarları, kendi görüşü, kendi yandaşlarına kullandı diyor. Bizim partinin programında var zaten. Benim en kızdığım şeylerden biri bu, örtülü ödenek. Dünyada bunlar kadar yurt dışına çıkan başka bir ülke yok, bakın bunlara hepsi. Cumhurbaşkanı, Başbakanı, bakanları, milletvekilleri. Bir soru soracağım; “Harcırah alıyor musunuz?” “Harcırah, binlerce dolar harcırah alıyor musunuz almıyor musunuz?” Halbuki bunlar devletin uçağıyla gidiyor. Kim davet ettiyse otel hazır, yiyecek hazır, araç hazır o hazır bu hazır. Siz niye harcırah alıyorsunuz? Bu ülkede bir zamanlar öyle Meclis vardı ki, bir defa dışarı çıktı diye İsmet İnönü ile ilgili önerge verdiler, “Harcırah aldı mı almadı mı hesap ver?” diye, böyle Meclisler vardı bir zamanlar, öyle insanlar vardı bir zamanlar bu ülkede ve o meclislerde. Harcırah, yüz binlerce dolar. Ama halkın cebinde 2 lira yok, 1 lira yok, 5 lira, 10 lira hiç yok. Halk şu anda çayı bile veresiye içiyor, çayı veresiye içiyor.

Türkiye’de Avrupa’da olmayan kamu araçları rezilliği var. Nüfusu da dikkate alarak, hatta zenginlikleri bir kenara bırakarak kamu araçları şu anda Türkiye’de Avrupa ülkelerinden 20 kat fazla, 20 kat… Ama Hollanda’nın Başbakanının bir tek aracı var. Bakanlar Kurulu için de sadece 2 araç var, kimin ihtiyacı varsa o biniyor. Diğerleri metroyla geliyor, bisikletle geliyor, kendi otomobilleriyle geliyor. Türkiye’de üst bürokratlar, generalleri dahil, bütün bakanlar dahil hepsi Mercedes’e biner. Almanlar bile üst yönetimleri, üst kadroları Mercedes’e binemiyor, bunlar biniyor. Ondan sonra para yok, ondan şu yok, ondan sonra bu yok. Ve buna bağlı tabi şu da olur: 4 liraya da benzinin litresini alırsın. Yüzde 67’si, 4 liranın yüzde 67’si senin cebinden alınan vergi, buradan alıyor, bu şekilde de kullanıyor.

Zırhlı araç alıyorlar, zırhlı araç. Eksikmiş zırhı araç, Köşke zırhlı araç. 7’ye çıktı zırhlı araç. Cumhurbaşkanı eskiden Dışişleri Bakanıydı, Çankaya’ya gitti. Efendim, öbür evi bırakmıyormuş, Dışişleri Bakanının evini bırakmıyormuş, yeni bir tane Dışişleri Bakanına eski parayla 39 milyar ayda bir villa tutuyorlar. Bakınız olacak şey değil. Ve bunun da 5 yıllığını peşin veriyor. Yani hem Çankaya’yı kullanıyor, hem Dışişleri konutunu kullanıyor, birisi açıkta kalıyor, o da gidiyor 39 milyar eski parayla aylık villa tutuyor. Ve ondan sonra halkta o yok, bu yok.

550 kişilik Meclis var, 550 kişilik Meclis’te 5 bin kişi hizmet ediyor, 5 bin. Akıl almaz bir şey. Tek cep telefonları yetmiyormuş, bunlara bir cep telefonu daha alınıyor, paralar zaten devletten. Efendim PTT hatları, telli hatlar yetmiyor, bunlara yeniden hat. Ben mesela Parti Genel Başkanıyım 2 yıldır. Hala kendi cep telefonumu kullanıyorum ve kendi faturamı kendim ödüyorum. Şunu söylerken bile sıkılıyorum. Kendilerine ait işlere gelince hepsi şahin.

Bu ülkenin güvenlik meselesi anlatsan bir dert, anlatmasan bir dert. Güneydoğu Anadolu’da Şemdinli, Çukurca, Hakkari, Yüksekova, Cizre, her yer yanıyor, her gün görüyorsunuz. Oradaki asker ve polislerin hali sanki bir yabancı toprağa gidip işgal etmişler gibi. Ve her gün bakınız eşkıya zaten dağdan indi, şehre sardı, bu demokratik federasyon bilmem ne, uzatmanın âlemi yok, ülke bölünüyor. Herkes aklını başına toplasın, derece derece bölünüyor, bir zamanlar İmralı’dakine işte bebek katili, şu katili, bu katili falan diyenler, şimdi bakın gazetelerde yazılar, programlardaki konuşmalar nasıl; PKK lideri Abdullah Öcalan. Bir şey söylüyorum; eğer -ki yapacaksınız biliyorum- bu programları o şovenist Kürtçüler ve liberal denilen deniz anası kılıklı adamlarla, işbirlikçilerle o programları yapmaya devam edin, bu televizyonlar belli ve siz de yazmaya devam edin. Bunun ne fikir, ne düşünce özgürlüğü, ne demokrasiyle alakası yok. Yaptıklarınız ülkenin bölünmesine yardım etmektir. Bu, eşkıyaya yardım ve yataklıktır. Bu, işbirlikçidir. Arşivler ortada. Arşivler ortada, yapmaya devam edin. Gazetelerinizle yapın, o satın alınmış televizyonlarla yapın, satın alınmış kalemlerle yapın, satın alınmış ekranlarla yapın. Bir; yapanlar. İki; bunların patronları iş kötü gidiyor, bunu çok rahat görüyorum, yıllar önce de görüyordum böyle olacağını, biliyordum, şimdi de görüyorum. Ülke kaos ve anarşiye gidiyor, ben size söyleyeyim. O zaman var ya, sizi ben bile kurtaramam. Şu hale bakın, bir halk katili var kendine ada tahsis etmişler. Adam “Mart’a kadar müsaade, dediklerim olmazsa işte gene ülkeyi karıştırırım”. Talimatlar veriyor, bir tane Partisi var Meclis’te, siyasi temsilcisi. O yeteri kadar çalışmıyor diyor, dağdakilere de, Kandil’e de söylüyor. Siz de yeteri kadar çalışmıyorsunuz, halkı sokağa döktünüz ama diyor, sokağa dökmek yetmez diyor. Müzakereler sürüyor diyor devletle, bunlar iyi niyetli ama, daha çok şey yapmaları lazım diyor. Bakınız, devlet, insanoğlunun var ettiği en büyük siyasi örgüttür. Yönetilmek için iki sebepten kurulur; bir güvenlik, iki adalet. İnsan, tamam diyor sen adaleti bana sağla, huzur getir. Hakları koruyun, eşitlik olsun, huzur getir, dağlar şehirler, kentler, yollar, sokaklar, caddeler, mahalleler, huzur getir. Ben senden bunu istiyorum diyor insanlar, böyle kurdular. O da ne diyor? Ben bunu iyi yapacağım ama, gel seni askere aldım, gidiyorsun ölüyorsun. Senden vergi alırım, dolaylı-dolaysız, onu yap-bunu yap, yani sürekli buyruk veriyor buyruk. Güzel, ben bu buyrukları yapıyorum, yapıyorum. Vergi mi alıyorsun, haraç mı alıyorsun o da belli değil, yapıyorum. Peki sen neden kuruluş amacını, maksadını beceremiyorsun? Burada devlet diye de bir şey yok, her zaman anlatıyorum. Devlet soyut bir kavramdır. Halk vardır, üstünde yaşadığı toprak vardır, onun kanun yap diye seçtiği bir meclis vardır, hükümeti vardır, bu çarkla döner. Devlet görüşmüş, gitmiş. Nereye? Hepsinin sorumlusu hükümettir. Bu saydıklarımın 4 unsurun dışında iki şey vardır devlet için. Önemlidir, olmadan olmaz. Biri ordu, öbürü Hazine’dir. O Yorgo’nun Erzurum’daki çıkışının altında ne yatıyor biliyor musunuz? Bir; bu ülkede zaten Güneydoğu’da bunların başı belada. Yani ordusunun da belada, polisinin de belada, jandarmasının da, görüyor, yani zayıf. Adalet sistemi bilmem ne çökmüş, partileri birbirine girmiş, her şeyi görüyor. Yani ülkenin zaaf içerisinde olduğunu gördüğü için onu, Erzurum’dan “Ne işiniz var Kıbrıs’ta” diyor. Yoksa asla dış siyasette, bu zayıflığı, bu hassasiyeti hissetmese asla ve asla böyle bir söz söyleyemez, cesaret de edemez. Aynı hareketi üç gün sonra Kıbrıs’ta Alman Başbakanı yapıyor.

Türkiye’de ekonomi tam halk tabiriyle saldım çayıra. Bir defa tarım ve hayvancılık tamamen bitti, tamamen bitirildi. Biz Aralık ayında Türkiye olarak, ki hasat yeni kalkmasına rağmen 830 bin ton buğday aldık, buğday yabancılardan. Ve son 2 yılda biz yabancılara 860 milyon dolar ödedik tohum için. Bu Gümrük Birliği denilen garabet anlaşma, Türkiye Cumhuriyeti Devletini batırdı, bizi onların eline teslim etti. Birçok fabrikalarımız, üretim tesislerimiz, hepsinin kapanmasına sebebiyet verdi. Bize tarım ve hayvancılığı destekleme diyor Avrupa. Ama kendisi her yıl 52 milyar euro tarım ve hayvancılığı desteklemek için, sübvanse etmek için kullanıyor. Bir ineğine günde 2,5 euro veriyor tarım ve hayvancılıkta, 2,5 euro. Bizde de günlük milli gelirden, halktan, bireye düşen 1,25 dolar, o 2,5 euro veriyor ineğe. Büyükbaş hayvan ihraç eden besicilerine Avrupa, 1000 ila 1300 euro hibe ediyor. Tarım ve hayvancılık konusunda her şeyi silip yeni baştan yapacağız, her şeyi, her şeyi sileceğiz.

Türkiye borçlarına günde 156 milyon dolar faiz ödüyor. 1 günde 156 milyon dolar faiz. Bu haftada 1,1 milyar dolar, ayda ise 4,7 milyar dolar borca veriyoruz. Şöyle geneline baktığımızda vergi gelirlerinin 3’te 1’i, ana bütçenin 4’te 1’i otomatikman borca gidiyor. Ve şu salonda oturan herkes, günde 2 lirayı otomatikman borç faizlerine ödüyor hepimiz, günde 2 lira. Biz dünyada yoksul 60 ülke içinde 44. sıradayız, Türkiye 60 ülke içerisinde. Ülkenin yüzde 28’i ise tam yoksul. Buna karşılık yüksek gelir grubu var Türkiye’de, bu yüzde 10, yüksek gelir grubu yüzde 10. Milli gelirin yüzde 32’sini alıyor. Bu yüzde 10’un altında bir yüzde 10 daha var. Yani ilk baştan 20 Türkiye’de. Bunlar milli gelirin yüzde 48’ini alıyor. Yani şu: 100 kişiden 20 kişi milli gelirin yarısını, yüzde 50’sini, geri kalan 80 kişi de diğer yüzde 50’yi pay ediyor; işte Türkiye bu. Her şeyi satılmış, savılmış, ne madeni kalmış, ne bankası kalmış, ne limanı kalmış, ne üretim tesisleri kalmış, ne hayvancılığı kalmış, ne tarımı kalmış, hiçbir şeyi kalmamış, Adamlar, Avrupa Birliği önümüzdeki aylar içerisinde Türkiye’ye et getiriyor, satacaklar. Türkiye’den de ortak buldular Avrupa Birliği ülkeleri. Kaça satacaklar biliyor musunuz? Biz 30 liraya, 35 liraya satarken eti, koyun eti 6 lira, büyükbaş 10 lira; buyurun.

Hak ve Eşitlik Partisi’nin esas bir numaralı hedefi, halkın gelir düzeyini artırmaktır. Halkın gelir düzeyi ve serveti artırılmadan, mali imkanları yükseltilmeden hiçbir şey olmaz. Şu bilgilerden bile hemen sonuç çıkartmak mümkün. Bir grup zenginleştikçe zenginleşiyor, bir grup yoksullaştıkça yoksullaşıyor. Hepiniz biliyorsunuz, ülkenin bu yoksul kesimi ve yetim kesimi Medine dilencilerini bile geçti. Dilenciliğin olduğu yerde hırsızlık da vardır, gasp da vardır, katil de vardır, var oğlu vardır. Hemen yapılacak şey, bütün bu talanın döndüğü, hırsızlığın döndüğü, yolsuzluk ki aslında hırsızlığın bir yöntemi. Kamu maliyesini ve yerel yönetim maliyelerini hemen kontrol altına alacağız, sıkı bir denetim altına alacağız. Bunlar tam keyif ağası keyif, hem kamuda, hem yerelde. Rüşvet ve yolsuzluk için özel ihtisas mahkemeleri kuracağız ve bunların tümünü yargılayacağız. Özel ihtisas mahkemelerinde bunları yargılayacağız. Öyle Yüce Divan müce divan yok, kim gitti de ne olmuş oraya? Ve bu suçlardan zaman aşımını kaldıracağız.

Tarım ve hayvancılığı, bu topraklarda eski haline getirecek, üreteceğiz. Bütün çiftçilere mazot, gübre, tohum, her şeyi sübvanse edeceğiz. Devlet garantisi vereceğiz, mutlaka üreteceğiz, her şeyi üreteceğiz ve krediler faizsiz olarak çiftçiyi verilecek. Şunu da yapacağız: Topraklar, Hazine toprakları, ormanlar ve bataklıklar ve ortak meralar hariç, hepsi halka dağıtılacak, hepsi.

Ülkede 170 tane toprak ağası var. Yok dedesinden, yok nenesinden, kalmış. Kamulaştıracak ve halka dağıtacağız. Devlet olarak, ki bizim ekonomi politikamız karma ekonomidir. Her şeyi elinde sermaye ve kapital olana bırakamayız. Onların paradan başka bir şey gördükleri ve düşündükleri yok. Biz halkın ekonomik refahı için devlet olarak belli işletmeler, belli üretim alanları bizim elimizde olacak. Ve hızla Türkiye’nin her yerinde 100 tane orta ve küçük ölçekte besi çiftlikleri kuracağız. Bu ülkede yolsuzluk, rüşvet, talan ve yağmanın kökü kazınacak. 3 tane derebeyi var bu toprakta. Biri, Sipahi derebeyliği; bunlar siyasiler ve üst bürokratlar, Sipahi derebeyliğini temsil ediyorlar. Ruhani derebeylik var, bunlar da din istismarcıları ve tacirleri, bir de serbest derebeylik var; bunlar kanunsuz iş adamları, mafyalar, kayıt dışı ekonomiyi işletenler ve kaçakçılar. Türkiye’de kayıt dışı ekonomi, yüzde 38’i hiç vergi vermiyor, kayıt dışı çalışıyorlar. Ve dünyada 162 ülke var içerisinde biz 95. sıradayız. Yani vergisi alınmayan kazanç.

Nükleer santraller, atom santralleri; bunlar bizim işimize yaramaz. Bu tamamen uranyuma bağımlı, dünyada uranyum rezervleri en fazla 60 ila 65 yıl. Biz bundan vazgeçeceğiz. Kendi enerjimizi; kendi kaynaklarımızla, kendi topraklarımızla üreteceğiz. Deniz dalgasından, rüzgarlardan, güneşten ve yer altı sıcak sularından üreteceğiz. Her şey dahil, yapılacak Türk otomobili dahil bütün çalışmalarımız getirilecek… Bunu böyle söylediğin zaman, işte Türkiye’nin o kadar üretim gücü yok, Türkiye’de üretim gücü mü bıraktınız? Şu kesin: Bu para var. Asgari ücret bir, işçi ve memur emeklilerinin maaşı, kesinlikle söylüyorum, bu söylendiği zaman tabi bu ülkenin gücünü, kaynaklarını, paralarını nasıl kullanıyor gidiyor bilmedikleri için birden şoka giriyorlar. Asgari ücret, işçi ve memur emeklilerinin maaşı 1000 liradan başlayacak. Nasıl mı? İlk 6 ayda göreceksiniz nasıl ödendiğini.

Madenler, yüzyıllar içerisinde, milyon yıllar içerisinde oluşmuş kaynaklardır. Yüzde 54’ü bizde değil, yabancılarda. Madenlerin bütün kayıtlarını çıkaracağız, yeniden araştırmalar yapacağız, haritaları yeniden tahlil edeceğiz ve kimlere hangi şartta verildiğine bakacağız. Bu Avrupa Birliği denilen, bize siyasi direktifler gönderen ve Gümrük Birliği’yle bizi rezil rüsva haline düşüren Avrupa Birliği’nin gümrüklerle ilgili meselesini çağıracağız masaya konuşacağız ve Avrupa Birliği’yle tüm faaliyetleri donduracağız. Bu coğrafya bizdeyken, bu jeopolitik bizdeyken, bu genç nüfus bizdeyken, bu deniz alanları bizdeyken, bu bölgenin genel coğrafi yapısı, topografik olarak bize sağladığı üstünlükler bizdeyken, kaldı ki boğazlar bizdeyken, siz mal satmaya zaten geleceksiniz. Bugün Avrupa 860 bin küçük ve orta ölçekli şirketler ya kapatılacak, ya devredilecek. Neden mi? Başlarındakiler artık fizik olarak o işi patronluğu yürütemeyecek yaşa geldiği için. Bize gel, 73 milyonun yüzde 60’ının yaşı 30’un altında.

Türkiye’de eğitimi parasız hale getireceğiz, ilk doğan çocuğa bile “Hoş geldin Çocuk” paketi açacağız. Geliri 34 bin liranın altında olan ailelere. Önce hepsine ilk yıl 500 vereceğiz, müteakip yıllar birinci çocuğa 300, ikinci çocuğa 150, diğerine 75, en son kaç taneyse 50’şer lira vereceğiz. Öğrencilere bir defa bu harç març bunlar kalkacak, bu saçma sapan şeyler.

Bu Mercedes’ler, bürokratlar, üst bürokratlar, bakanların kullandığı mercedesler, hepsini satacağım. Vatandaş olmayı öğreneceksiniz, vatandaş. Yurttaş nasıl olurmuş öğreneceksiniz. Çünkü gördüğüm şu: Bu ülkede dürüst insanlar aç. Bu partilere Hazine yardımı akıl almaz; ne yardımı, ben sizin paraları nereden aldığınızı bilmiyor muyum? Alıyorsunuz o paraları ne yapıyorsunuz, sanki hepsini tanıtım ve propagandaya mı kullanıyorsunuz? Ne demek istediğimi siz anlarsınız. Kaldırılacak. Örtülü ödenekte Hazineden alınan para da kaldırılacak. Niye bizim gibi olamıyorsunuz? Bakın Parti iki yılı aştı, ben, Genel Merkez’den 1 lira göndermedim örgütün hiçbirine herkes biliyor bunu bu salonda,. Bakın, ama işte bakın, işte siyaset böyle yapılır. Bunların hazır gayri menkulleri var, yerleri var, yurtları var, bu partilere tünüyorlar, yok genel başkan bilmem ne, örgütleri de garip bunların, 24 saat önce eski genel başkanlarına ölü evindeymiş gibi ağlıyor, 24 saat sonra düğün evinde gibi horon tepiyor oynuyor. Yani, bu nasıl örgüt. Şuraya getirmek istiyorum: Böyle eski mallara miras yedi, gayri menkullere, varsa gücün bizim gibi çıkarsın, meydana çıkarsın parti kurarsın, bakayım arkandan kaç kişi geliyor senin göreyim. Bu kıyak emeklilik kalkacak. Orada 2 sene otur, ondan sonra ömür boyu; hayır, bu kaldırılacak. Ordu en pahalı sistemi uyguluyor. 1573’ten beri asker alma sistemleri Mısırlılardan 6 tanedir, en pahalısı budur. Bütün ihtiyaçları devlet tarafından karşılanan ordudur. Osmanlı’nın en büyüdüğü zamanda bile, onun biliyorsunuz paralı, yani kışlada tuttuğu, maaş verdiği asker Yeniçeri’dir, onun sayısı bile 40 bini geçmedi. 700 bin falan, bunların hepsi ta İkinci Dünya Harbinden kalmış, Sovyet’ten kalmış, Sovyet mi kaldı? Paralar buralara gidiyor, gitmeyecek. Ordu, 200-250 bin kişiye inecek, çelik çekirdek gibi olacak. Para veremem. Biz 3-5 milyonluk ülke değiliz. Nüfusa bak, coğrafyaya bak, her şey var elimizde kaynak olarak. Biz istersek eğitir, savaş eğitimi verir, her bir ülkenin sınırına 1’er milyon genci savaşmak üzere 3 ayda hazır ederiz. Eşkıya dağda değil ki Ankara’da.

Şu PKK ile mücadele meselesinde iki yara var. Birisi; Süleymaniye meselesi, o çuval olayı, bu milleti yaraladı, harap etti, şeref ve haysiyetini beş paralık etti. Bunun hesabını o timin başındaki subay kimse, o Genelkurmay Başkanı, o dönemde Hilmi Özkök denilen zattı, sıradan hepsini yargılayacağım. Bunu millet adına yapacağız, bu hakkı alacağız. Ölürseniz gıyabında yargılanacaksınız.

Bir de şu var, milletin bir hakkı daha var bu mücadelede, hak sonsuz da öncelik verdiklerim: Şu 26-27 yılda çocuklarını çürüğe çıkartanlar, görüyorsunuz bir sürü böyle organizasyonlar var, hep çürük çürük. 1984, PKK işinin başladığı tarihten bu yana kimler çürüğe çıktıysa, çıkartıldıysa hepsi yeniden seçeceğimiz tıp merkezlerine sevk edilecek, yeniden muayeneden geçecek, ki biliyorum, bakın mesleki tecrübemden biliyorum, yüzde 65’i tam sağlam çıkacak. Bunların hepsini o halkın çocuklarının beklediği eksi 40’daki dağların eteklerine süreceğim.

Bu milletvekili dokunulmazlığı, Yüksek Öğretim Kurumu, RTÜK, bu Radyo Televizyon, bu yüzde 10 baraj, bu hilkat garibeleri, bunların hepsini yok edeceğiz hemen.

Anayasanın değişmez üç maddesi; dilinin Türkçe olduğu, bayrağı ve Cumhuriyetin nitelikleri. Değil değiştirmeye kalkmak, tartışma değil ağzınıza bile almayacaksınız, ağzınıza.

Ve şimdi akılları başlarına geldi, Avrupa’da çalışıyor. Halk düşmanlığı yapan, terör örgütü kuranlar ve o örgütte görev alanlar yönetiminde için idam geri getirilecek.

Şimdi son günlerde çok duyduğunuz ve bundan sonra da duyacağınız şeyler: “Hak ve Eşitlik Anadolu Kartalı ittifak yapar mı?” Kiminle yapacağız. Bir de bunları dolaştıranlar var, yok ittifak. Bir defa şunu söyleyeyim: Bir parti bir, iki, üç seçime giriyor, hala yüzde 1 alıyor, bu niye parti diye duruyor; bunu bana birinin anlatması lazım. Kapat gitsin şunu. Bir kere girmişsin ret, iki ret, üç ret, ya yüzde 1 bile yok, sıfır virgül, bu nasıl duruyor ben anlamıyorum. Bu koltuk mu deniyor, iskemle mi deniyor, ne deniyor, neyi yapışmış bunun, neresi, bırak şunu. Ya kendini oyalıyorsun. Bir sürü parti var. Ben bir şey söyleyeyim; 2,5 yıldır Anadolu ve Trakya’yı dolaşıyorum. Bu ülkenin topraklarında hizmetteyken 14-17 yer değiştirdim, halkı bilirim. Ben bir şey söyleyeyim; şu anda Meclisteki üç parti, işte AKP’si, öbürü, diğer Ana Muhalefeti, ondan sonraki muhalefeti ve PKK’nın temsilcisi parti; bunlar bölgelerde bir şey, bir şey derken bunu çok güç ve şey anlamda algılayın. Onun dışında bakın söylüyorum, göreceksiniz genel seçimde, bekleyin, 4,5 ay. Başka halkın bel bağladığı bir şey görmedim ve bunlardan da şikayetçi. Fakat çaresizim işte bu ampulü kırmam için diyor. Artık çaresiz değilsin Hak ve Eşitlik var.

İttifak, ne ittifak, kim sizin lideriniz, lideriniz kim? Bir defa tarih boyunca, insanı tanıyan ve siyasi tarihi bilen ittifakı zayıf ve dengesi yerinde olmayan yapar, güçlü ittifak aramaz. Ve Hak ve Eşitlik Partisi’nin, hepsi biliyorlar ki şu anda, oyları 3 milyon üzerinde. Bizim için bu 4,5 ay çok bir zaman değil, zaten biliyorsunuz hemen hemen bütün hazırlıkları bitirmek üzereyiz, sahaya çıkacağız var gücümüzle. Çıkacağız, 1 milyonu daha torbaya koyacağız, son.

Şimdi partiler bize geliyor, gelin, alırız, Kartalın kanatlarında kendinizi güvenli hissedeceksiniz. Ama, bizle pazarlık olmaz, gelin, yükseltelim, iki yerle kavrar yükseltiriz, kanatlarımızda güvende olursunuz, pençede işiniz zor. Hak ve Eşitlik geliyor, oylar bölünecek. Siz bütün müsünüz ki oylar bölünsün. Kardeşim, sen sağlamsan niye bölünsün, sen kendine baksana. 40 yıllık kaniler, memleketin geldiği hal belli. Adalet diye bir şey var mı, bakın her gün birbirlerini yiyorlar. Hapishaneler iki misli, üç misli hükümlü, tutuklu, mahkemeler bitmiyor, adamları 10 yılda salmışlar, şimdi arıyorlar, İran sınırlarında adam arıyorlar katırcılarla, kaçakçılarla. Böyle bir ülke olmaz. Güvenlik ortada, adalet ortada, ekonominiz ortada. Neyiniz var, soyguncular baş tacı. Gelmiş, bölecekmiş. Diyelim şu demir çubuklar, hadi bölün. Sen tabii çürük elma olursan, çocuk bile parmaklarıyla tutunca çat diye ayırır.

Bugün artık bu ülkede ekonomik ve siyasi bağımsızlık diyen, bunu net söyleyen, azim ve inanarak söyleyen bir tek parti var, o da Hak ve Eşitlik.

Böyle şeyleri söylerken bile sıkılıyor insan, ama söylemek zorundayım; bundan 1 ay kadar önce bir Kurultay yaptı CHP. Onu da yapamadılar ya, mahkemelik oldular oradan oraya. Bu her yere, yollara kendi bayrak ve panolarını astı, Eskişehir Yolu’na astı. Bu bölgeler CHP’nin Çankaya Belediyesinin, astı. Bir gün, iki gün, üç gün, dört gün, beş gün durdu, ben de oradan geçerken görüyorum. Çıt yok. Sonra bu beyaz at, kırat, dün işte 9 kişi adaydı falan. Bir yerde 9 kişi adaysa, onun adına demokrasi denmez. Orada bir başıbozukluk var demektir. Bu kıratı Türkiye bekliyormuş, iyi, sen öyle hayal et. Onlar da panolarını astılar. Ben de görüyorum, bir gün, iki gün, üç gün, dört gün durdu. Bize geldi, bizimkiler gittiler, organizasyon gitti. Dendi ki bunlar asıyor; kanunsuz, yasak, ama yapmışlar. Bunlar da yapıyor; kanunsuz, yasak, ama yapmışlar. Ankara Gençlik Kolları taktı gece, sabah olmadan topladılar. Dürüst olun, dürüst. Bakın, korkunuzun ecele faydası yok. Size bize bir şey yapın denmiyor, adam ve dürüst olun. Ama şu var: Sakın ha sakın bunları unutur, zaman geçer, yumuşar falan diye mi bekliyorsunuz; ben o senin bildiklerinden değilim. Günü gelince sizden bunun hesabını alacağım.

Bir ülke ekonomiyle de vardır, ama insan olduğu için haysiyet ve onuru da her şeydir. Ben şu sözü her zaman söylerim: Siz ülkenizin şerefini koruyun, o sizin geleceğinizi korur.

Saygıdeğer partililer ve misafirlerim; hepinize şükranlarımı sunuyorum, sağ olun, var olun, saygılar sunuyorum.

Yaşasın vatan, yaşasın Türk milleti.

16 Ocak 2011 Pazar/Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu