Nutuk/20. bölüm/Vesika 97

14 Eylül 335
Hâk-i pây-i Hilâfetpenâhîye

Zât-ı akdes-i cenâb-ı hilâfetpenâhîleriyle saltanat-ı seniyelerine bir ubûdiyet-i müebbede ile merbût olan millet namına ve lâ-yezâl olan sadakat-i ebediyemize istinâden marûzât-ı âtiyemizin ref’ine cür’et-yâb oluyoruz: Saltanat-ı seniyelerinin bugün ma’rûz olduğu müthiş mehâlik her şeyden evvel tarihimizin kaydetmiş olduğu en büyük mağlubiyetin en tabii netâyicinden olmakla beraber, mevcudiyetimize nihayet verecek bir mahiyet alan mehâlik-i marûzanın münhasıran mağlûbiyetimizden mütevellid olmadığı da her halde muhat-ı ilm-i hilâfetpenâhileridir. Almanya ve Bulgaristan gibi Harb-i Umumî’de bizimle beraber aynı mukadderâtı takip edip, aynı encâma marûz olan sâbık müttefiklerimizin bugünkü vaziyetleri, saltanat-ı seniyelerinin mahkûm olduğu şerâitle mukayese edilecek olursa, sade bir mağlûbiyetin bu kadar büyük bir felâket-i milliye tevlîdine kâfi gelemeyeceği pek kolay tezâhür eder. Mütarekenin zaman-ı akdindeki vaziyet-i umumiyemizle bugünkü halimizin mukayesesi de bu facianın ne büyük bir hakikat olduğunu lüzumundan fazla isbât eder itikadındayız.

Bugün milletin nazarında felâketimizin bu derece ittisâ’ına tesir eden en büyük âmil, mazinin bırakmış olduğu esbâb-ı hariciye ve harbiyeden ziyade halin teraküm ettirmekte bulunduğu müessirat-ı dahiliyede, yani mütarekeden beri teakub eden hükümetlerin ve bilhassa Sadrazam Ferit Paşa kullarının riyâseti altında teselsül edip giden kabinelerin irtikâb etmiş oldukları teseyyüblerde mündemicdir. Fi’l-hakika mütarekenamenin her türlü ahkâmı hilâfına olarak zuhûr eden bir Aydın faciası karşısında sadr-ı lâhık bile artık birinci hadise-i saderetine nihayet vermek suretiyle istifa ederek sebep olduğu cinayet-i siyasiyeden doğrudan doğruya mes’ûl olduğunu zımnen itiraf etmiş ve bu hareket üzerine milletimiz bu mes’ûliyetin her halde bir divan-ı âli huzurunda tayin edileceğini ümit etmeye başlamıştır. Fakat Ferit Paşa kulları bu hale rağmen ikinci bir kabine daha teşkilinden içtinap etmedi! Müşarünileyhin Paris Kongresi’nden haysiyet-i milliyemizi rahnedar edecek surette Dersaadet’e iadesi bu ikinci vaka-i sadaret esnasında vukua gelerek milletin emniyetine istinâd etmeyen bu hükümetin her türlü ehliyetten de mahrumiyeti bütün cihan nazarında sâbit oldu. Fakat Ferit Paşa kulları mevcudiyet-i milliyemize îrâs ettiği bu ikinci zarardan da mütenebbih olmayıp Paris’ten mûcib-i iadesi olan muhhaberât-ı siyasiyeyi mahzâ muhafaza-i mevki endişesiyle tahrifen tercüme ederek südde-i seniyelerine ve efkâr-ı umumiyemize arz etti. Bu suretle hem zât-ı hümâyûn-ı mülûkânelerini, hem mukadderâtıyla oynadığı millet-i mazlûmeyi iğfal etmiş oluyordu: Çünkü muhhaberât-ı maruzanın metn-i aslîleri müşarünileyhin İstanbul’daki neş-riyât-ı kâzibesinden evvel Avrupa matbûatında intişar etmiş ve Ferit Paşa’nın harekât-ı milliyemizi İttihatçılık şeklinde göstererek Anadolu’ya müdahale-i ecnebiye davet ettiği kâinata ma’lûm olmuştu! Halbuki İzmir havalisinde namusuyla mukaddesâtını müdafaadan başka bir şey yapamayan ve bunu yaparken de irâde-i merhamet-âde-i mülûkânelerine istinâd eden evlâd-ı vatan, takip ettikleri maksad-ı mukaddesi mükerreren hâk-i pây-i seniyelerine arz etmiş oldukları gibi, umum Anadolu galeyân-ı millîsindeki meşrû’iyet de saltanat-ı seniyelerinin cihât-ı erbaadan ma’rûz olduğu mehâlikle sâbit olmuştu. irâde-i milliyesini pay-i taht-ı seniyelerinde izhâra imkân bulamayan milletin âlâmına tercüman olmak üzere Anadolu’da in’ikad eden Şarkî Anadolu vilâyetleri Erzurum Kongresi ile bu defa Sivas’ta mün’akid Umumî Kongre’mizi de gayr-i meşrû’ ilân eden sadr-ı lâhik kulları hilâfet-i seniyelerinde akd-i ictimâ eden Ermeni ve Rum kongreleri mukarrerâtının İstanbul matbûatıyla ilânından hiçbir mahzur tasavvur edemiyorlar! Aynı zamanda bir taraftan meşrû’iyet ve kanuniyet esâsâtına istinâd etmek isterken, diğer cihetten Meclis-i Millî’nin feshinden beri yedi, sekiz ay geçtiği halde Kanun-ı Esasî ahkâmını tatbik edip intihâbata mübaşeret mecburiyetini de hâlâ hissetmiyorlar ve bu tarz-ı hareketle beraber kudret-i milliyemizi de ecânib nazarında keen-lem-yekün göstererek makasid-i ecnebiyeyi teshîl ediyorlar. Maksad-ı ihanetkârânelerinde muvaffak olmak için milletin ruhundan doğan teşkilât-ı milliyeyi dağıtmak, devletin hakk-ı kazasını ecnebi ihtirâsâtına bâziçe etmek, ordunun kuvvetini tenkis için muktedir erkân-ı askeriyemizi azl ve düşmana teslim etmek, şifreli muhhaberât-ı askeriyenin çaldırılmasına Posta ve Telgraf Müdüriyet-i Umumiyesi’ni salâhiyattar kılmak, birtakım düşman zâbitlerinin memleket dahilinde dolaşarak vahdet-i mülkiyemizi ihlâl edecek tahrikat-ı siyasiyede bulunmalarına müzaheret etmek, memleketi ihtilâl içinde gösterip müdahale-i ecnebiyeyi davet eylemek ve ordunun şifre muhhaberâtını men’ ile esrâr-ı askeriyeyi ifşa cür’etinde bulunmak gibi herbiri belli başlı bir cinayet-i milliye teşkil eden ahvâl-i gayr-i kanuniyeye tasaddi etmekten de bir türlü sarf-ı nazar edemiyorlar. Vatanı bu hale getiren ve mağlûbiyetten mütevellid felâketimizi bu kadar tevsi eden, en büyük sâik in hükümet-i hâzıraca irtikâb edilip duran bu ihanetler olduğu her halde artık nezd-i şevket-vefd-i hümâyûnlarınca da teeyyüd etmiştir. Bu vaziyeti nazar-ı itibara alan heyet-i memlûkânemiz vatanı kurtaracak son bir çare olmak üzere hiçbir fırka-i siyasiyeye mensup olmayacak ve irâde-i milliyeyi tamamıyla izhâr ederek millete istinâd edecek bir heyet-i vükelânın re’s-i kâra getirilmesini tazarru ve niyaz ile böyle bir kabine teşekkül etmediği takdirde milletin teşebbüsât ve icrâât-ı zaruriyesini tevkife imkân olamayacağını arz eder. Katıbe-i ahvâlde emr ü ferman sevgili pâdişâhımız efendimiz hazretlerinindir.

Sivas’ta mün’akid Umumî Kongre Heyeti
Mustafa Kemal