Nutuk/15. bölüm/Nurettin Paşa'yı ve ordusunu bizzat takip ve sevk-i idâreye bizzat müdahaleye zaruret gördüm

Ondan sonra, Nurettin Paşa’yı ve ordusunu bizzat takip ve sevk-i idâreye bizzat müdahaleye zaruret gördüm. Böyle yapmasaydım, Nurettin Paşa’nın yaptığı hataları tazmin etmek güç olurdu. Dumlupınar’da, Erkân-ı Harbiyesi Reisi Emin Paşa’nın hazırladığı ileri hareket emrinin muhteviyâtını anlayamayan ve fakat, anlamamış değil daha iyisini düşünmek ve yapmak istiyormuş gibi tavır alan Nurettin Paşa’nın tereddüdü üzerine, tereddütle geçirilecek zaman olmadığını ihtar ederek, icap eden nokta-i nazarı bizzat dikte ettiğim zaman, Nurettin Paşa bana demişti ki: “Paşam, siz bizi yalnız ve serbest bırakmıyorsunuz!” Buna, hazır bulunan Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa Hazretleri, şu yolda ve ciddî bir lisanla cevap verdi: “Paşa, Paşa, dedi. Bu ordu bizim, bütün memleketin gözbebeğidir. Onun sevk ve idâresini, tesâdüfe bırakamayız!”

Dumlupınar’dan Uşak’a giderken, yolda Nurettin Paşa’nın tedâbîrindeki noksanı hissedip, Nurettin Paşa fırkalarına bizzat emir vererek, tedbir aldırmasaydım Trikopis’in esareti mümkün olmayabilirdi. Uşak’ta nâhoş bir manzaraya şahit olabilirdik. İzmir’e girdikten ve hükümet dairesine dahil olduktan sonra, cenuptan gelen top ve tüfek sedalarını bizzat işitip, Nurettin Paşa’nın tedbirsizliğini ve gafletini anlayıp derhal bizzat emir vererek tedbir aldırmasaydım, İzmir’e girmiş ve İzmir sokaklarında ahaliye karışmış kıtaatımızın, biz de dahil olduğumuz halde, paniğe uğrayarak hercümerç olması müsteb’ad değildi.

Siyaset ve kiyaset iddiasında bulunan, Nurettin Paşa’nın İzmir ’de resmî ecnebi memurlarla mazbût mükâlemesini bizzat tashih etmeseydim İzmir’e girmekten hâsıl olan neşve-i umumiyenin inkisarını bâdi vaziyetlerden içtinap belki de mümkün olmayacaktı.

Efendiler, bu söylediklerim, bütün ordu erkânınca ma’lûm hakikatlerdir. Bu hakikatlerin, yalnız bir kişinin fârıkı olmadığı anlaşılıyor. O da Nurettin Paşa’dır. Muhasır, galip, fatih, gazi unvanlarıyla kendini yâd ettirmek sevda-yı tıflânesine düşen Nurettin Paşa’nın, “Kûtü’l-amare Muhasırı Nurettin Paşa” diye bir kartvizitini görmüştüm. Bu kartı, Nurettin Paşa Taşköprü’de otururken Kastamonu Vali ve Havalisi Kumandanı bulunan Muhittin Paşa’ya (elyevm Kahire Sefiri) göndermiş ve kartın boş yerlerine yazdığı yazılarda, karttaki unvanı işaret ederek, “bunu da benden kimse nez’ edemez ya!” diye bir ibare de vardı. Muhittin Paşa, bu kartı ve karttaki yazıyı, akıl ve ferasetle kabil-i telif görememiş, dikkate şâyân-ı bulmuş olduğundan, aynen bana göndermişti. Evet onu ondan kimse nez’ edemez. Fakat onu ona veren de yoktur. Her muvaffakiyetli muharebeye iştirak eden zatın, hakkı olmadığı halde kendisini yegâne âmil, galip ilân etmesi, şâyân-ı imtisal bir düstûru ahlâkî teşkil etmez. Evlâd-ı memlekete, böyle asılsız tarz ve tavırlar takınmak âdetini veremeyiz. Ensâl-i âtiyeye, böyle havadan galip, fatih olunabileceği gibi sakîm bir fikri miras bırakamayız!