Nutuk/14. bölüm/Rauf Bey'in saltanat ve hilâfet hakkındaki fikri

Rauf Bey’den, saltanat ve hilâfet hakkındaki kanaat ve mütâlaasının ne olduğunu sordum. Verdiği cevapta, şu tasrihatta bulundu: Ben, dedi, makam-ı saltanat ve hilâfete vicdanen ve hissen merbûtum. Çünkü benim babam, pâdişâhın nân ü nimetiyle yetişmiş, Osmanlı Devleti’nin ricâli sırasına geçmiştir. Benim de kanımda o nimetin zerrâtı vardır. Ben nankör değilim ve olamam. Pâdişâha muhafaza-i sadakat borcumdur. Halife’ye merbûtiyetim ise terbiyem icabıdır. Bunlardan başka, umumî mütâlaam da vardır. Bizde vaziyet-i umumiyeyi tutmak güçtür. Bunu ancak, herkesin erişemeyeceği kadar yüksek görülmeye alışılmış bir makam temîn edebilir. O da makam-ı saltanat ve hilâfettir. Bu makamı lâğvetmek, onun yerine başka mahiyette bir mevcudiyet ikamesine çalışmak, felâket ve hüsranı mûcibtir. Asla câiz olamaz.

Rauf Bey’den sonra, karşımda oturan Refet Paşa’dan mütâlaasını sordum. Refet Paşa’nın cevâbı şu idi: Tamamen Rauf Bey’in fikir ve mütâlaasına iştirak ederim. Fi’l-hakika, bizde pâdişâhlıktan, halifelikten başka bir şekl-i idâre mevzu-i bahis olamaz.

Ondan sonra, Fuat Paşa’nın fikrini öğrenmek istedim. Paşa, yeni Moskova’dan geldiğinden, vaziyeti, efkâr ve hissiyât-ı umumiyeyi lüzumu derecede tetkike henüz vakit bulamadığından bahsederek görüşülen mesele hakkında kat’î bir fikir ve kanaat dermeyan etmekte mazur olduğunu ifade etti.

Ben muhataplarıma kısaca şu cevâbı verdim: Mevzu-i bahis ettiğiniz mesele, bugünün meselesi değildir. Meclis’te bazılarının telâş ve heyecanına da mahal yoktur.

Rauf Bey, bu cevâbımdan memnun göründü. Fakat şu veya bu tarzda, mevzu-i bahis mesele etrafında, görüşmeye devam olundu. Akşam üzeri başlayan mülâkatımız, bütün gece sabaha kadar uzadı. Rauf Bey’in bir şeyi temîn etmek istediğini ihtisâs ettim. Benim hilâfet ve saltanat ve âtiyen şahsen alabileceğim vaziyet hakkında, kendilerine söylediğim ve itminân-bahş buldukları sözleri bana kürsüden bizzat Meclis’e söyletmek...

Kendilerine söylediğim sözleri aynen Meclis’e söylemekte beis görmediğimi bildirdim. Fazla olarak bu sözleri kurşun kalemiyle bir kâğıt parçasına tespit ve ertesi günü Meclis’te bir münasebetle beyânât tarzında dermeyan edeceğimi vaad ettim. Bu vaatimi ifa da eyledim. Benim bu beyânâtım, muhâliflerce Rauf Bey’in bir eser-i muvaffakiyeti telâkki ve kendisi takdir edilmiş...