Nutuk/12. bölüm/Ordumuzun kuvve-i maneviyesi âmâl-i milliyeyi kemâl-i emniyetle istihsal edecek mertebeye vâsıl olmuştu

Efendiler, üç ay sonra, yani 20 Temmuz 338 tarihinde, tekrar Başkumandanlık Kanunu usûlen mevzu-ı müzakere oldu. Bu defa, Meclis’e vuku bulan umumî beyânâtımdan bir kısmını aynen arz etmeme müsaadenizi ricâ ederim. Demiştim ki: “Artık ordumuzun kuvve-i maneviye ve maddiyesi, fevkalâde hiçbir tedbire ihtiyaç hissettirmeksizin, âmâl-i milliyeyi kemâl-i emniyetle istihsal edecek mertebeye vâsıl olmuştur. Bu sebeple fevkalâde salâhiyetlerin idâmesine lüzum ve ihtiyaç kalmadığı kanaatindeyim.

Bugün, zevâlini görmekle memnun olduğumuz bu ihtiyacın, bundan sonra da tahassülünü görmemekle bahtiyar olacağız. Başkumandanlık makamının temâdisi, olsa olsa Misak-ı Millî’mizin ruh-ı aslîsiyle müterâfık netice-i kat’iyeye vâsıl olacağımız güne kadar devam eder. Netice-i mes’ûdeye emniyetle vâsıl olacağımıza, şüphe yoktur. O gün, kıymetli İzmir’imiz, güzel Bursa’mız, İstanbul’umuz, Trakya’mız anavatana iltihak etmiş olacaktır. O mes’ûd günün hulûlünde, bütün milletle beraber, en büyük saadetleri idrâkle müşerref olacağız. Benim başkaca, ikinci bir saadetim olacaktır ki o da dava-yı mukaddesemize başladığımız gün, bulunduğum mevkie rücu edebilmekliğim imkânıdır. Sine-i millette serbest bir ferd olmak kadar, dünyada bahtiyarlık var mıdır? Vâkıf-ı hakayık olan, kalb-i vicdanında manevî ve mukaddes hazlardan başka zevk taşımayan insanlar için, ne kadar yüksek olursa olsun, maddî makamâtın hiçbir kıymeti yoktur.

Efendiler, bu müzakerenin neticesi, bilâ-müddet, Başkumandanlığın uhdeme tevdîine iktirân etti.