Nutuk/12. bölüm/Bütün Türk milletini cephede bulunan ordu kadar fikren, hissen ve fiilen muharebe ile alâkadar etmeli idim

Malûmunuzdur ki harp ve muharebe demek, iki milletin, yalnız iki ordunun değil, iki milletin bütün mevcudiyetleriyle ve bütün mâmelekleriyle, bütün maddiyet ve maneviyetleriyle yekdiğeriyle karşı karşıya gelmesi ve bir biriyle vuruşması demektir. Binâenaleyh, bütün Türk milletini, cephede bulunan ordu kadar fikren, hissen ve fiilen alâkadar etmeli idim. Bütün millet efrâdı, yalnız düşman karşısında bulunanlar değil, köyde, evinde, tarlasında bulunan herkes, silâhla vuruşan muharip gibi, kendini vazifedar hissederek, bütün mevcudiyetini mücadeleye hasredecekti. Bütün maddî ve manevî varlığını, vatan müdafaasına hasretmekte teenni ve müsamaha gösteren milletler, harp ve muharebeyi cidden göze almış ve başarabileceklerine kani olmuş addedilemezler.

İstikbâl harplerinin yegâne muvaffakiyet şartı da en ziyade bu arz ettiğim hususta mündemiç olacaktır. Daha şimdiden Avrupa’nın büyük askerî milletleri, bu tarz-ı hareketi kanun haline getirmeye başlamışlardır. Biz, Başkumandan olduğumuz zaman, Meclis’ten bir müdafaa-i memleket kanunu talep etmedik. Fakat Meclis’ten aldığımız salâhiyetle, aynı maksadı temîn etmek için, kanun mahiyetinde olan muayyen emirlerle maksadın temînine çalıştık. Millet, bundan sonra, bugüne kadar olan tecâribi de nazar-ı tetkikten geçirerek aziz vatanı, gayr-i kabil-i taarruz bulunduran esbâb ve şerâiti, daha vâsi ve daha vâzıh ve daha kat’î bir surette tespit eder.