Mesnevi (Konuk)/1. Defter/1201-1250

1201. Arkadaşım hem letâfetde ve hem güzellikde ve hem de cüssede semizlikten benim üçüm kadar idi.
1202. Bundan sonra bu yol, o arslandan bağlanmış oldu; bizim halimiz, sana söylenmiş olan bu idi.
1203. Bundan sonra ta'yînden ümîdi kes; ben sana hakkı söylüyorum ve hak acıdır.
1204. Eğer sana ta'yîn lazım ise yolu temizle; âgâh ol, gel o korkusuzu def' et!

Arslanın tavşana cevab vermesi ve
onunla berâber revan olması


1205. (Arslan) dedi ki: Bismillâh, gel bakalım, o nerededir; eğer doğru söylüyor isen öne geç!
1206. Ta ki onun ve yüz onun gibisinin lâyıkını vereyim. Eğer bu senin yalanın ise, senin lâyıkını vereyim.
1207. Onu kendi tuzağı tarafına götürmek için, bir kılavuz gibi öne geçti.
1208. Nişan etmiş olduğu bir kuyu tarafına ki, kuyuyu o, onun canının tuzağı yapmış idi.
1209. Bu ikisi kuyunun yakınına kadar gittielr. İşte saman altında su gibi bir tavşan!
1210. Su, bir saman çöpünü sahrâya götürür; su acabâ bir dağı nasıl götürür?
1211. Onun mekri, arslanın tuzağının kemendi oldu. Acîb bir tavşan ki, bir arslanı kaptı!
1212. Bir Mûsa askeri ile ve cem'-i sakîl ile Fir'avn'ı Nil nehrine çekti.
1213. Ve sivrisinek yarım kanadı ile Nemrud'un başının beynini yarar.
1214. Düşmanın sözünü dinleyenin hâlini, hasûdun yâri olan kimsenin cezâsını gör!
1215. Hâmân'ı dinleyen Fir'avn'ın hâli, şeytanı dinleyen Nemrud'un hali.
1216. Gerçi düşman sana dostça söyle; eğer ki sana dâneden bahs ederse tuzak bil!
1217. Eğer sana şeker verirse onu zehir bil; eğer cisme bir lutuf ederse onu kahır bil!
1218. Kaza geldiği vakit postun gayrisini göremezsin; düşmanları dahi dostdan anlıyamazsın.
1219. Mâdem ki böyle oldu, niyâza başla! Nâleyi ve tesbihi ve orucu düzelt!
1220. Nâle et; şöyle ki, ey sen ki, gaybları mübalağa ile bilicisin. Fenâ mekir taşının altında bizi döğme!
1221. Ey arslan yaratan, eğer bir köpeklik ettik ise, bizim üzerimize bu pusudan arslanı musallat etme!
1222. Latîf suya ateş suretini verme; ateşe de suluk suretini koyma.
1223. Kahır şarabından sarhoşluk verdiğin vakit, yoklara varlık suretini verirsin.
1224. Sarhoşluk nedir? Taş gevher, peşm yeşim görünmek için gözün görmesinde gözün bağıdır.
1225. Sarhoşluk nedir? Hisler mübeddel olmaktır; nazarda ılgın ağacı, sandal ağacı olmaktır.

Kazâ geldiği vakit, açık gözlerin bağlanması beyânında
Süleyman'ın (a.s.) hüdhüd kuşunun kıssası


1226. Vakta ki Süleyman için serâ-perde kurdular, bütün kuşlar ona hizmete geldiler.
1227. Kendilerine hem-zebân ve mahrem buldular. Birer birer onun huzuruna cân ile isti'câl ettiler.
1228. Bütün kuşlar cik ciki terk edip Süleyman'a, senin kardeşinden daha fasîh olmuş idiler.
1229. Hem-zebanlık yakınlık ve bitişikliktir. Adam, nâ-mahrem olanlarla bağa mensub gibidir.
1230. Ey (muhatabım) çok Hindû ve Türk hem-zebandır; çok iki Türk yabancılar gibidir.
1231. Böyle olunca, mahremlik lisânı muhakkak başkadır. Gönül birliği hem-zebanlıktan daha iyidir.
1232. Nutuksuz ve işâretsiz ve kitâbsız, gönülden binlerce tercümân kalkar.
1233. Bütün kuşların her birisi hünerinden ve ilminden ve fi'ilinden kendi esrarını;
1234. Birer birer Süleyman'a açık gösterdi; arz için kendini öğerdi.
1235. Tekebbürden ve kendi varlığından değil idi; kendisine huzûra yol vermek için idi.
1236. Bir bendeye bir efendi lazım olduğu vakit, hünerden bir mukaddime arz eder.
1237. Onun müşteriliğinden âr tuttuğu vakit, kendisini hasta ve sağır ve çolak ve topal yapar.
1238. Hüdhüdün hünerinin ve onun san'atının fikrinin beyânı növbeti erişdi.
1239. Dedi ki: Pek küçük olan bir hüneri açık söyleyim; kısa söz daha iyidir.
1240. (Cenab-ı Süleyman) dedi ki: Söyle o hüner hangisidir? (Hüdhüd) dedi ki: Ben yüksek uçucu olduğum vakit;
1241. Yüksekten çeşm-i yakin ile bakarım, yer altındaki suyu görürüm.
1242. Neredendir ve derinliği nedir, rengi nedir, nereden kaynar; topraktan mı, yâhut taştan mı;
1243. Ey Süleyman, ordugâh için seferde bu âgâhı tut!
1244. İmdi Süleyman dedi ki: Susuz, nihayetsiz sahralarda,
1245. Askere su bulmak, seferde ashâba saka olmak için, ey iyi yoldaş!

Hüdhüdün da'vâsına karganın i'tirâz etmesi


1246. Karga işittiği vakit, hased cihetinden geldi. Süleyman'a dedi ki: O eğri ve fenâ söyledi.
1247. Şahın huzurunda söz söylemek edebden değildir; husûsiyle yalan ve muhal söz.
1248. Eğer onun bu nazarı muhakkak dâim olaydı, bir avuç toprağın altındaki tuzağı nasıl görmezdi?
1249. O tuzağa nasıl giriftâr gelir idi; niçin kafes içinde nâ-kâm olur idi?
1250. Böyle olunca Süleyman dedi ki: Ey hüdhüd, câiz midir ki, evvelki kadehte bu tortu kalktı.