Mesnevi (Konuk)/1. Defter/1051-1100
1051. Vâkıa diken su içinde aşağıda ve gizlidir, sana battığı vakit vücudunu bilirsin.
1052. Iztırablar ve hileler ve vesvese, bir kimseden değil, binlerce kimseden olur.
1053. Sabr et, ta ki senin havassın tebeddül etsin; ta ki onları göresin ve müşkil hallolsun.
1054. Ta ki kimlerin sözlerini reddetmişsin; ta ki kimleri kendine reis yapmışsın.
1055. Ondan sonra dediler ki, ey çevik olan tavşan; idrakinde olan şeyi ortaya getir!
1056. Ey sen ki, bir arslana sarılmışsın, düşündüğün sırrı açık söyle!
1057. Meşveret idrak ve akıllılık verir; akıllar muhakkak akıllara yardım verir.
1058. Peygamber buyurdu ki: Ey re'y vuran, meşveret et! Zira müsteşar mü'temendir.
1059. Dedi ki: Her bir sırrı açık söylemek layık değildir; zira ba'zan çift tek gelir ve ba'zan da tek çift gelir.
1060. Safâdan dolayı âyineye nefes vursan, âyine hemen bize bulanır.
1061. Zehâbından ve zehebinden ve mezhebinden. Bu üç beyanın da dudağını az kımıldat.
1062. Zira bu üçe hasım ve düşman çoktur; onu bildiği vakit, senin pusunda durur.
1063. Ve eğer birine söylersen, elveda' de! İkiyi tecâvüz eden her bir sır şâyi' oldu.
1064. İki üç uçucuyu birbirine bağlarsan, yer üstünde elemden mahbûs kalırlar.
1065. Galata düşürücü ile karışık kinâye içinde iyice kapalı sûretde meşveret tutunuz!
1066. Peygamber kapalı meşveret ederdi; onlar ona habersiz olarak cevab vermiş olurlar idi.
1067. Hasım, baştan ayağı bilmemek için, re'yini misal içinde bağlı söylerdi.
1068. O ondan kendi cevabını tutardı, halbuki onun sualinden başkası koku alamazdı.
1069. Gitmekte bir saat teahhur etti; ondan sonra pençe vuran arslanın önüne gitti.
1070. Onun gitmekte geç kalması sebebinden arslan yeri kazar ve homurdanır idi.
1071. Der idi ki: Ben dedim ki, o alçakların ahdi ham olur; ham ve zayıf ve neticesiz olur.
1072. Onların demdemesi beni eşekten düşürdü; bu dehir beni ne zamana kadar aldatır?
1073. Gevşek kulaklı olan bey pek aciz olur; zira o ahmaklıktan ne arkasını ve ne de önünü görür.
1074. Yol düzgündür ve onun altında tuzaklar vardır; namlar içinde ma'na kahtı vardır.
1075. Lafız ve namlar madem ki tuzaklardır, tatlı lafız bizim ömrümüzün suyunun kumudur.
1076. Kendisinden su kaynayan kum pek nadirdir; git onu ara!
1077. Ey oğul, o kum merd-i Huda'dır; zira o kendisinden ayrılıp, Hakk'a vasıl oldu.
1078. Ondan daima dinin tatlı suyu kaynar; taliblere ondan hayat ve neşv ü nema vardır.
1079. Merd-i Hakk'ın gayrini kuru kum bil! Zira o senin her zaman ömrünün suyunu içer.
1080. Hakim olan adamdan talib-i hikmet ol; ta ki sen emrinden görücü ve bilici olasın.
1081. Hikmet taleb eden, hikmetin menba'ı olur; o, sebeb tahsilinden fariğ olur.
1082. Levh-i hafız bir levh-i mahfuz olur; onun aklı ruhdan mahfuz olur.
1083. Vakta ki adama onun aklı muallim idi, bundan sonra akıl onun bir şakirdi oldu.
1084. Akıl, Cibril gibi der ki: Ey Ahmed! Eğer bir adım atarsam beni yakar.
1085. Sen beni bırak, bundan sonra ileriye sür. Ey canın sultanı, benim haddim bu idi.
1086. Her kim ki tembellikten şükürsüz ve sabırsız kaldı, o ancak bunu bilir ki cebir ayağını tutar.
1087. Cebri getiren kimse, kendini hasta etti. Nihayet o hastalık onu mezara koydu.
1088. Peygamber buyurdu ki: Şaka ile olan hastalık maraz getirir. Akıbet çerağ gibi söner.
1089. Cebir ne olur? Kırılmışı bağlamak, yahut kopmuş damarı bitiştirmektir.
1090. Madem ki bu yolda ayağın kırılmamıştır, kime gülüyorsun, niye ayağını bağlamışsın?
1091. Ve o kimsenin ki, ayağı çalışmak yolunda zedelendi, ona Burak erişti ve üzerine bindi.
1092. O dinin hâmili idi, mahmûl oldu. Fermanı kabul edici idi, makbul oldu.
1093. Şimdiye kadar şahdan ferman kabul ederdi, bundan sonra orduya ferman eriştirdi.
1094. Şimdiye kadar ona yıldızlar te'sir ederdi; bundan sonra o yıldızların emiri oldu.
1095. Eğer sana nazarda işkal gelirse, o halde şakk-ı kamerde sen şek tutarsın.
1096. Ey gizlide hevâyı tâzelemiş kimse, imânını tâzele; dil sözünden değil!
1097. Hevâ taze oldukça iman taze değildir; zira bu heva o kapının kilidinden gayri değildir.
1098. Bikr olan kelimeyi te'vîl etmişsin; sen Kur'an'ı değil, kendini te'vîl et!
1099. Kur'an'ı heva üzere te'vil ediyorsun; yüksek ma'na, senden alçak ve eğri oldu.
1100. Senin ahvalin o acîb sineğe benzer ki, o kendisini bir kimse zannetti.