Mütareke İmzalanırken

Bu satırlar yazılırken Ahmet İzzet Paşa hükümetinin murahhasları da ihtimal ki, Sakız Adası’nda İngilizlerle ta’tîl-i muhâsamâtı mutazammın bir karara vaz’-ı imza ediyorlar.

Canlarını “vatan” namına isar eden bir milyonu mütecaviz Osmanlı dilâverlerinin henüz soğumayan ve hâlâ kanayan mübarek naaşları üstünde bu mütareke takarrür ederken, hatırımıza tarihin ezelî ve feci’ cilveleri geldi.

Kartaca’nın büyük kahramanı Anibal, vatanının en büyük düşmanı ve nihayet mâhîsi olan Romalılarla uzun seneler uğraşırken, vatandaşlarının hatiât ve ihmali, kendi muvaffakiyâtını düşmanlarının harekâtından ziyade işkâl ediyordu. Bu sırada imdat getiren kardeşi “Azdrubal” Romalılara esir düşerek kafası kesildi. Ve Anibal’in çadırı önüne atıldı. Beklediği imdat yerine kardeşinin ser-i maktû’ı karşısında kalan Anibal ağlayarak,

- Ben bu başta Kartaca’nın akıbetini görüyorum!.. demişti.

Sadr-ı lâhik İzzet Paşa da merkez-i umûmî kararı ve Enver ve Hafız Hakkı Paşalar eliyle ordumuzun acîb bir surette tensik edilmesine muvafakat etmeyerek, beş sene mukaddem Harbiye Nezâreti ile Erkân-ı Harbiye-yi Umûmîye riyasetinden çekildiği zaman, Kartacalı kahramanın iki bin sene evvelki macerasını ve sözünü tahattur edip etmemiş olduğunu bilmem, fakat kemâl-i telehhüfle,

- Ben bu işte Türkiye’nin akıbetini görüyorum!.. demiş olduğuna vicdanım emindir.

Fransa tarihinin tanıdığı en büyük musibetlerden olan 1870 muharebesinin ilân edilmesine, o zaman mevkî’-i iktidârdan mütebaid bir mebus bulunan Mösyö Adolf Tiyer mâni olmak istemiş ve hatta sokak ortasında “Vatan haini, Prusyalılara satılmış alçak!..” hitaplarıyla bir sürü vatandaşının en acı hakaretlerine uğramıştı. Fakat Alman orduları Paris’in surlarını kuşattığı zaman, Fransızlar en evvel Mösyö Tiyer’den imdat ve tavassut istediler. Beş milyar frank tazmînât-ı harbiye taahhütnamesiyle iki Fransız vilayetini Bismark’ın yed-i gâlibiyetine teslim ederken talihin bu tecellî-i garîbi ihtiyar Fransız diplomatını, sırtındaki yetmiş üç senenin bâr-ı metâibinden ziyade ezmişti. Muahede şeklindeki bu i’lâm-ı i’dâmı imzalamakta muztar kaldığı zaman gözyaşlarını zapt edemeyerek ağlamaya başlayan Tiyer’e Bismark’ın,

- Bu muharebede en ziyade bî-günah olan Fransız siz iken neticesine en evvel ağlayan Fransız yine siz oldunuz!.. dediği meşhurdur.

İşte İzzet Paşa da seleflerinin -vukuuna vaktiyle mâni olmak istediği- hatasını bu suretle tazmin, daha doğrusu tamir ediyor. Zafer-i nihâîyi Hind ü Sind’de ararken, Halep şehrinin İngilizler eline düştüğü bir günde mütareke dilendik. Kanları ve canları biraz da israf ile ibzal edilmiş olan o bir milyon şehidimizin ervahına hürmeten İzzet Paşa’ya başladığı işte muvaffakiyet ihsan etmesini Cenâb-ı Hak’tan niyaz ederiz.

Vatanın menâfi’-i âliyesine kendi ağrâz-ı şahsîyesi kadar hürmetkâr olmayan bir muharrir-i ser-sütûn, İzzet Paşa’nın kabineyi teşkil etmesine geçen hafta itiraz etmiş ve hatta bu hususta Muallim Naci merhumun “Şerâre”sinden, “Fürûzân”ından manzum misaller ve deliller de göstermişti. Hâlbuki bu zamanda o makama elyak olan İzzet Pa- şa’dır.

Dûr-bînliğine hüccet olacak bir vakayı burada fikretmekle vatandaşlarımın da, düşmanlarımızın da bu hükümete itimadını teyit ve tevsik etmek isterim: İzzet Paşa Bükreş Konferansı’na murahhas giderken, bindiği katarda bittesadüf ben de bulundum. Ve Sofya’ya kadar beraber gittik. Kendilerine tahsis edilmiş olan salonda hariciye nâzır-ı sâbıkı Nesimi Bey’le rüfekâ-yı memûriyeti ve bir de Doktor Süleyman Numan Paşa bulunuyordu. Refîk-i seyâhatim olan Ferik Süleyman Şefik Paşa ile ziyaretlerine gittik. Bahis bittabi muharebeye ait idi. İzzet Paşa, ihtimâl-i gâlibiyetin İngiltere ile müttefiklerine daha ziyade müteveccih bulunduğunu iddia, Süleyman Numan Paşa da aksini dava ediyordu. İngilizlerin mecburi askerlik usulünü hür ve mütekâmil olan müesssesât-ı medeniyeleri miyana ithal etmeleri maziye ve tesîsât-ı ibtidâîyeye rücu suretinde bir tereddi ve sukut eseri olduğunu iddia eden Süleyman Numan Paşa’ya -kusurumu itiraf ile isbât-ı insâf ederim ki- ben de hak vermiş ve iştirak etmiştim. Bu sırada İzzet Paşa’nın çehresi birden bire kızardı. Daima halîm ve mültefit olan bu beşuş askerin o hali hepimizi müteaccip ediyordu:

- Bu hususta niçin ısrar ediyorsunuz?.. Ben ne İngiliz taraftarıyım, ne Alman düşmanı. Ben yalnız kendi milletimin ve vatanımın menfaatini düşünürüm. Ve yalnız Osmanlıyım. İnşallah sizin dediğiniz olur da vatanım beni korkutan akıbete duçar olmaz.

dedi. Ve o sırada ziyaretlerine gelen Finlandiyalı Doktor Mikol ile refikini istikbal için kıyam etti.

Almanların mart ve mayıs taarruzları bundan sonra başlamıştı. Almanlar güllelerini Paris şehrinin sokaklarına düşürecek kadar Fransa’nın payitahtına yaklaşırken, ben asker paşa ile tabip paşa arasındaki mübaheseyi düşünüyor ve bu hususta doktorun kumandandan daha dûr-bîn olduğuna hayret ediyordum.

Gariptir ki o gün katarın salonunda hakan-ı merhûm hazretlerinin ahvâl-i sıhhiyesi dahî mevzubahis olmuş ve vücûd-ı hümâyunu biddefaat muayene ve tedavi etmiş olan Süleyman Numan Paşa, Sultan Mehmet Han-ı Hâmis’in her türlü ilel ve emrâzdan masûn bulunduğunu -esrâr-ı san’ata riayet ettiği için değil, bir hakikat ve kanaat şeklinde- yeminlerle beyan ve teyit etmişti.

Fakat o meşum “zafer-i nihâî” hususunda zaman İzzet Paşa’ya -İzzet Paşa’nın da arzu etmediği acı bir surette- hak verdi. En güzel vilayetlerimiz düşmanın pây-i istilâ- sıyla çiğnenirken, biz ada ada dolaşarak mütareke ve musâlaha istiyoruz. Eğer bir milletin şerefi, evladının kanıyla kurtulmak âdet olmuş ise, biz bu fidye-i necâtı daha evvel ve bâligan-ma-belag ödedik.

Düşman istilasından güya masûn kalmış olan vilayetlerimize gidilsin, hanümanlarının enkâz-ı perişânı üstünde ve tütmeyen ocakların altında, gidenlerin ve gidip de gelmeyenlerin yollarına bakarak ağlayan gözler, bu milletin ne kadar ve ne kadar fedakârlıklar ihtiyar etmiş olduğunu birer birer söyler. Sefâlet-i uzviye vatandaşlarımızı harap ettiği gibi, sefâlet-i türâbiye de vatanımızı kemiriyor. Tarih bu derecelerde fedakârlık göstermiş bir kavmi pek nadir kayıt ve irae eder. Biz yalnız sulh masasına ve yalnız mahkeme-i beynelmilele değil, tarih ve Allah huzuruna da tarihimizin bu sahifesini şehitlerimize kefen ederek çıkacağız.

Ey Amerika reis-i cumhûru!.. Böyle bir milletin yaşamaya hakkı vardır.