Halk Edebiyatı Antolojisi/Karacaoğlan
XVII nci asrın sonunda yetişmiş olan Karacaoğlan, en kıymetli halk şairimizdir. Divan edebiyatı tesirine katiyen kapılmamış, millî duygularımızı, bediî hislerimizi açık türkçe ifadelerle ve tamamile hece veznile terennüm etmiştir.
Yeşil başlı gövel ördek
Uçar gider göle karşı
Eğricesin tel tel etmiş
Döker gider yare karşı
Telli turnam sökün gelir
İnci mercan yükün gelir
Elvan elvan kokun gelir
Yâr oturmuş yele karşı
Şahinim var bazlarım var
Tel alışkın sazlarım var
Yâra gizli sözlerim var
Deyemiyom ile karşı
Fani KARACOĞLAN fani
Veren alır tatlı canı
Yakışmazsa öldür beni
Yeşil bağla ala karşı
Garbî yeli garbî yeli
Ne esersin deli deli
Behçemde Açılan gülü
Sen soldurdun garbî yer
Garbî yeli yiğin eser
Deli poyraz sana küser
Ak yâr duyar bana küser
Sen barıştır garbî yeli
Ak elinde sarı akik
Yüzün yıkık boynun bükük
Ak yar dargın deye duyduk
Sen barıştır garbî yeli
Garbî yeli serin değer
Akça deniz dalga döğer
KARACAOĞLAN yârin anar
Sen estikçe garbî yeli
Garipçe garipçe öter
Kızıl özün turnaları
Yiğide eğlence yeter
Ala gözün sürmeleri
Öte döner havallenir
Beri döner cığalanır
Yel estikçe tel tel olur
Siyah zülfün burmaları
Gül devşirdim deste deste
Armağan yolladım dosta
Böyle m-olur[1]dostun dosta
Varıp varıp gelmeleri
KARACOĞLAN bulur mu ola
Bu dert beni alır mı ola
Mevlâm izin verir mi ola
Dost yüzünü görmeleri
Tozar elif elif deye
Deli gönül abtal olmuş
Gezer elif elif deye
Elif'in uğru nakışlı
Yavru balaban bakışlı
Yaylâ çiçeği kokuşlu
Kokar elif elif deye
Elif kaşlarını çatar
Gamzesi sineme batar
Ak elleri kalem tutar
Yazar elif elif deye
Evlerinin önü çardak
Elif'in elinde bardak
Sanki yeşil başlı ördek
Yüzer elif elif deye
KARACOĞLAN emelerin
Gönül sevmez değmelerin
İliklemiş düğmelerin
Çözer elif elif deye
Hey ağalar böyle m-olur[2]
Hali yardan ayrılanın
İner ummana dökülür
Seli yârdan ayrılanın
Gökten turnalar çekilir
İner yerlere dökülür
On beş yaşında bükülür
Beli yardan ayrılanın
Gül dikensiz bitmez imiş
Bülbül gülsüz ötmez imiş
İşe güce yetmez imiş
Eli yardan ayrılanın
KARACOĞLAN eyler firak
Ateş aldı yandı yürek
Sağ yanında hazır gerek
Malı yardan ayrılanın
Yazın evel baharında
Teferrüçte gör elmayı
Yel esip yere düşmeden
Budağında kır elmayı
Elmanın dudağı ağlar
Gözüm yaşı durmaz çağlar
Beyler, paşalar, ağalar
Diz üstüne kor elmayı
Perişan gönlüm perişan
Elmadır âşıka nişan
Elmasız yare kavuşan
Aheder anar elmayı
KARACOĞLAN kaynar, coşar
Aşk dalgası boydan aşar
Bir kötüye yolu düşer
Kadrin bilmez yer elmayı
Erzurum dağından esen ruzigâr
Bağlama yolumu atım eşkindir
Söylemen o yâre dokunur bana
Yürek pare pare gönül coşkundur
Getirin atımı binem aşkara
Âlem bilir sevdiğim aşikâre
Dellallar çağırtsam günde beş kere
Satılmaz kumaşım gözden düşkündür
Ördeksiz göllerin avın avlama
Vefasız dilbere meyil bağlama
Ben yolcuyum beni yoldan eğleme
Ver bana bir öğüt aklım şaşkındır
Atıma binip gideyim mazamaz
Her yiğit sevdiği inen gezemez
Sıfat kocar amma gönül kocamaz
Şimdi gönlüm bir yosmaya düşkündür
KARACOĞLAN der ki ben de yanarım
Yâr yitirdim yana yana ararım
Üç güne koydumdu kavlü kararım
Bu gün yardan ayrılalı beş gündür
Elâ gözlerini sevdiğim dilber
Yurtlarınız çayır çimen pınar mı
Mevlâm güzelliği hep sana vermiş
Seni gören başkasını dener mi
Sallanı sallanı gelmiş pınara
Kadir Mevlâm işimizi unara
Gün doğmadan şevkın düşmüş pınara
Gün üstüne bir gün daha doğar mı
KARACOĞLAN der ki ermediler mi
Tomurcuk güllerin dermediler mi
Seni sevdiğine vermediler mi
Âşıkın ağlatan güzel güler mi
Ilgıt ılgıt esen seher yelleri
Esip esip yara değmeli değil
Ak elleri elvan elvan kınalı
Karadır gözleri sürmeli değil
Estirir de seher yeli estirir
Kimini ağladır kimin küstürür
Kısmet ise kadir Mevlâm gösterir:
Çokça heves edip öğmeli değil
Bir bölük turna da havada uçar
İner engininden bir bade içer
Esen seher yeli göğsünü açar
Yâr göğsün bentleri düğmeli değil
Bir bölük turna da havada kışlar
Bak başıma geldi gördüğüm duşlar
Size derim size yaren yoldaşlar
Kavli yalan dostu sevmeli değil
KARACOĞLAN der ki konup göçmedim
Ak göğsünün düğmelerin açmadım
Fursat elde iken alıp kaçmadım
Öldürmeli beni döğmeli değil
Çıktım ücesine seyran eyledim
Dost ile gezdiğim çöller perişan
Bir başıma olsam gam çekmez idim
Bir ben değil cümle iller perişan
Başı pare pare dumanlı dağlar
Hastanın halinden ne bilir sağlar
Bozulmuş siyeci virane bağlar
Bülbülün konduğu güller perişan
KARACOĞLAN der ki olaydı sözüm
Ayağın altına türaptır yüzüm
Kırılmış perdesi çalmıyor sazım
Sazlar düzen tutmaz teller perişan
Yaz gelip te beş ayları doğunca
Boz bulanık akar kuru dereler
Sen de benim gibi yardan mı ayrıldın
Göz göz oldu sinemdeki yaralar
Ağlama sevdiğim yine gelirim
Güzeller içinde seni bulurum
Bu dert bana hayır etmez ölürüm
Yiğidin sevdiği giysin karalar
Benden selâm eylen kavli yalana
İnanman ağalar yüze gülene
Kefen kısmet olmaz güzel sevene
Beni dostun yağlığına saralar
KARACOĞLAN der ki hazeller ile
Döküldü yaprağım gazeller ile
Bir davamız kaldı güzeller ile
Ancak davamızı Mevlâm aralar
Bir yiğit gurbete çıksa
Gör başına neler gelir
Merdin sılayı andıkça
Yaş gözüne dolar gelir
Bağrıma basarım taşlar
Akıttım gözümden yaşlar
Yavrusun aldıran kuşlar
Yuvasına döner gelir
Kocadım çekemem nazı
Bağrıma dökemem közü
Yarin bana kötü sözü
Kara bağrım deler gelir
Evlerinin önü söğüt
Atalardan kalmış öğüt
Yarinden ayrılan yiğit
Sılasına döner gelir
Yaşa KARACOĞLAN yaşa
Ben söylerim coşa coşa
İş düşünce garip başa
Düşünerek gider gelir