Hâkimiyet-i Milliye (23 Nisan 1920)/Tarihî Bir Vaka: Büyük Millet Meclisi

TARİHÎ BİR VAKA: BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

Bugün Ankara hakikaten tarihî bir vakaya hem şahit hem sahne oluyor: Tehlikelere maruz olan alın yazısını selâmet sahiline çıkarmak endişe ve azmi ile kararsız bulunan milletin her tarafta ve pek az bir müddet zarfında seçtiği ve gönderdiği mebuslar burada büyük bir Millet Meclisi halinde toplanıyorlar.

Bu vaka, harikalarla dolu olan tarihimizde milletin yaşamak kabiliyetini ispat edici delillerin belki en yükseğini teşkil eder denilse hata olmaz.

Milletimiz, yalnız Osmanlılık hayatı itibariyle alınırsa yedi asırlık ve daha kapsayıcı bir nazarla bakılacak olursa binlerce senelik hayatında pek çok felaket badireleri geçirmiş, adeta dağılmasına ve yok olmasına hüküm verilmekten başka yapılacak bir şey yok gibi görünen hengameler içine yuvarlanmıştır. Fakat her badireyi akıllara hayret verecek yeni bir hayatın temelleri ve binaları takip etmiş, dün artık dağıldığı ve yok olduğu sanılan milletimizin bugün yeniden kalkınmış ve yükselmiş olduğu görülmüştür.

Türk ili ve İslam yurdu olan şu mübarek Anadolu topraklarında Selçuk hükûmetinin bey topluluklarına dönüşmesi ile son bulmaya yüz tuttuğu bir sırada onun yerine Ertuğrul evlatlarının başbuğluğuyla daha muazzam bir saltanat çıkarmış olan milletimiz değil midir?

İslâmiyet'in en fedakâr savunucusu olan milletimizin bu yok olmaz hayata erişmesinde din-i mübinimizin kıyamet gününe kadar kalıcı olacağı vaadi ve ilahî müjdeyle beraber bulunan manevi ve ezeli bir hüküm ve Allah'ın takdiri olsa gerektir.

Gerçekten, hangi bir Türk hükûmetinin çökme gürültüsüyle, yine aynı milletin hemen ekseriya aynı zaman ve mekânlarda vücuda getirdiği daha şanlı diğer bir devlet yapısının ve hükümetinin süratle ayağa kalkması takip eylemiştir. En ibret verici misallerdendir ki Endülüs'te büyük bir İslâm devleti Hıristiyanlığın taassubu önünde sona erme ve mahvolmaya doğru yürütülürken şarkta İslam'ın hâlâ bugün dahi en kuvvetli sığınağı penâh (...) temelleri atılmakta idi. Yine meselâ şu Ankara ovasında dördüncü padişahımız Yıldırım Bayezid'in Timurlenk'e mağlup ve esir düşmesi neticesinde Osmanlı saltanatı târumâr ve perişan olup gitmiş sayılacak bir vaziyete düşmüş iken az zamanda yine derlenip toparlanmağa ve tayin edilmiş yükselme mecrasına yürümeğe zafer bulması milletin hayat kabiliyetine ait bir mucizeden başka bir şey midir?

İşte bugün yine aynı millet hayat ve memâtına ait müthiş ihtimaller önünde yeni bir imtihan devri geçirmeye davetli bulunuyor.

Ankara'da toplanmakta olan Büyük Millet Meclisi işte bu imtihan devrinin pek bariz ve fiilî bir macerasıdır.

Bir macera ki millet onu belki gayr-ı ihtiyarî bir hareket ve istekle fiil ve icra mevkiine çıkarmaktadır.

Milletlerin bu gibi durumda varlıklarını korumağa yönelik olan hareket ve istekleri çoğunlukla şu bizim bildiğimiz alelade mantığın düşünce zincirinden çok yüksek kıymetli hayat alametleri olur.

Çünkü o hareket ve isteklerin menbaı ferdin kalbinde veya kafasında değildir, belki uzun bir tarihin birleştirdiği manevi-milli şahsiyettir.

Bugün millet tehlikelere maruz olan varlığını korumak endişe ve azmi ile Ankara'da toplanıyor. Böyle bir içtimaı toplanan fertler mi düşündü, yoksa onları seçerek buraya yollayan fertler mi düşündü, yoksa bu toplanış şunun veya bunun sevk ve davetiyle mi vuku buluyor?

Ne o, ne bu, ne de öteki milletin varlığı mevzu-u bahis olan bu gibi maceralarda fertlerin üstünde ve cümleye hâkim tarihî bir ruhtur ki yegâne denilecek kadar etkili bir sebeptir.

Aradaki sen ile ben işte o millî ruh, sadece tercüman veya vasıta olmaktan başka bir şey değiliz. Fert itibariyle öyledir, fakat ortaya çıkan fiil ve millî hareket ve muazzam bir keyfiyettir.

Ankara'da icmâ' etmekde olan Meclis (...) daha uzun uzun şerh ve izâh edilmeye ihtiyaç göstermeyecek kadar malûm şeylerdir: İngilizler başkentimiz ve Hilâfetimizin merkezi olan İstanbul'a el koyarak hakkımızda uygulanmasını düşündükleri zalimâne sulh kararlarını infaz edebilmek üzere ilk adımı atmış oldular.

Bu işgal dolayısıyla İslâm'ın Halifesi ve Osmanlıların Padişahı düşman elinde esaret hayatına giriftar olmuş ve hilâfet merkezi ve saltanat bütün müesseseleri ile düşmanın tahakkümü eline geçerek bu baş belasından elbette milli egemenliğimizin yansıdığı yer olan Meclis-i Mebusan dahi kurtulamamıştır.

İngiliz kuvvetleri resmi dairelere ve çeşitli müesseselere olduğu gibi Meclis-i Mebusanımıza dahi silahlı askerî güçleri ile tecavüz ederek milletin güzide vekillerini tutuklamışlardır. İstanbul'da her şey İngiliz idare ve irâdesine geçmiş, namuslu gazeteciler tutulmuş, Saray-ı Hümâyun'daki savunma güçlerine varıncaya kadar bütün askerlerimizin silahları alınmış, bu suretle selâmlık resmi bile silahsız iki üç askerle yapılmış, Halife ve Padişahımızla hükûmet müesseselerinin hepsi ve hatta İslâmî din işleri merkezi İngiliz hüküm ve nüfuzu altına girmiştir.

İngiltere'nin İslâm Hilâfetini ve Osmanlı Saltanatını mahvetmek maksadıyla tatbîkine başladığı sulhun şu müthiş girişi onun diğer safhaları hakkında korkunç bir fikir vermeye kâfi geleceği bir tarafa, İstanbul işgaliyle Anadolu başsız bir vücut haline gelmiş olduğundan millet bir taraftan İstanbul işgaliyle kendi haline kalan vatanın diğer kısımlarının idaresinde birlik ve düzeni muhâfaza etmek, (...)

(...) imizin ve Halife ve Padişahımızın kurtarılması olmak üzere alın yazısının gerektirdiği tedbirleri almak önem ve mecburiyeti ile büyük bir Millet Meclisi akdine karar vererek derhal seçimlerini icra etmiştir.

İşte Ankara'da toplanan Meclis, alın yazısını doğrudan doğruya kendi eline almak mevkiinde bırakılan milletimizin elde ettiği sonuçtur ki hedeflenen hayırlı netice ve selamete vasıl oluncaya kadar milletin her türlü işlerine el koyacak olan meşru heyet işte bu Meclis'ten ibaret olacaktır demek olur. Bu Meclis'in ise bütün millet demek olduğuna izaha ihtiyaç görülemez.

Düşmanlarımızın belli başlı ümitleri İstanbul'da Halife ve Hakanımızı nüfuzu altına ve esaretlerine aldıktan sonra millet fertlerimizin paraya tapan bazı ahlaksız kimseler yoluyla cahil tabakalar arasına nifak ve ayrılık sokarak milleti birbirine vurdurmak ve kırdırmaktır. Fakat biz cahil kısmı çok olsa bile her halde temiz yürekli, doğru anlayışlı ve çok mert ve hamiyetli olan milletimizin bu düşman oyununa tutulmayacağından mutlak surette eminiz.

Millet birliğini muhâfaza ettiği halde ise düşmanın bize hiçbir zarar eriştirmesi mümkün olmayarak bilâkis millî menfaatlerimize uygun bir sulh elde etmek ve teminine muvaffak olacağımızda zerre kadar zan ve şüphe yoktur.

Büyük Millet Meclisi ile milletimiz en büyük tehlikelerden kurtulmağa doğru yeni ve tarihî bir safhaya dâhil olmuş bulunuyor.

Meclis'in vazifesindeki durum bu ehemmiyeti kavramış bulunduğu da muhakkaktır.

Büyük Millet Meclisine millî mesaisinde Allah'ın yardımıyla şereflenmesini temenni ederiz.