Giysû-yı Yâr
Zülfünü bînizâm ü bîpervâ
Dagıtır şâne-i tabiat,
Cem'eder bâkemâl-i istignâ
Lemse-i şûh-ı bâd-ı nisviyyet...
Şimdi bir nefha-i heves dagıtır,
Yine bîhûde topladın, ördün;
Ne kadar toplasan perişandır,
Toplanır saçların dagılmak için....
Kaldı gönlüm şu dâmgâhında,
Dâm-ı zülf-i hevespenâhında
Ebedî bi esîr ü nahcîrin.
Zer-i zülfünde her ham-ı sâhir
Sanki bir halka-i muziyyesidir
Unk-ı rûhumda baglı zencîrin...
Eylerse nasıl hüsn-i hazînin
Giysû-yı zerîninle tetevvüç,
Eyler şeb-i ekdârımın üstünde temevvüç
Bir fecr-i tesellî gibi giysû-yı zerînin.
Zülfün arasından bana mutlak
Âlem görünür nûr ile memlû;
Bir 'ıyd-i münevver gibi ey hüsn-i semenbû
'Ömrün bana zülfün arasından güler ancak.
Ba'zen onu ben rûyuma serper,
Okşar, öperim mest ü münevver;
Ba'zen o bana râz-ı bahârânı fısıldar.
Gönlüm ona her derdini söyler;
Her hissimi her fikrimi dinler
Bir mahrem-i rûhumdur o giysû-yı ziyâdâr.
Saçların, âh o pür vefâ saçlar,
Şeb-i mihnette okşuyor başımı.
Sen uyurken yanında ben aglar,
Gizlerim saçlarında gözyaşımı.
Âh, o giysû-yı tesliyetkârın
Edemem o ıtr-ı mihribânını terk;
Kefenim olsa zülf-i zertârın
Bir müzehheb firâş olur bana merg.
Elem-i dag 'ömrün eksiliyor
Saçların pür hevâ-yı müskir-i dil
Okşadıkça ser-i küdûretimi.
Leyl-i zahmımda an-be-an siliyor...
Bir muattar, muzî, ipek mendil
Gibi zülfün dem-i felâketimi...