Fethullah Gülen Davası İddianamesi/II-Nurculuk Hakkında Ceza Genel Kurulu Kararları
NURCULUK HAKKINDA CEZA GENEL KURULU KARARI
(Esas:234/D-1, Karar:313 Tarih:20.09.1965).
Ceza Genel Kurulu kararına göre Nur Risalelerinin gerçek yüzü ve bu risalelerde yer alan zararlı akımlar.
Nur Risaleleri 130 kadar olup, dava konusu dosyada bulunanlar Asay-ı Musa, Mesnevi-i Nuriye, Gençlik Rehberi, Mektubat, Tiryak, Hutbe-i Şamiye, Hanımlar Rehberi, İki Mekteb-i Musibetin Şahadetnamesi veya Divan-ı Harbi Örfi, Barla Hayatı, Bediüzzaman Cevap Veriyor, Lemalar, Bize Nurcu Diyenlere Diyoruz ki, Elhüccet-i Zehra, Ramazan Risalesi, İhlas Risalesi ve Sönmez adlı risalelerden oluştuğu anlaşılmıştır.
- Nurculuğun esası, fikirleri, maddiyatçı ve tabiatçı modern felsefeyi reddetmekte, dünyanın geçiciliğini ahiretin geçerliliği fikrini telkin etmekte, netice olarak ta bütün dünya saadetlerini insana haram etmektedir. (Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye'de gerici akımlar ve Nurculuğun iç yüzü Sayfa:241)
- Nurculara göre laik bir devlet düzeni şeriata aykırıdır. Türkiye kuruluşu itibariyle dinden uzaklaştırılmış ve dine karşıdır. Hıristiyanlık dünyevi esaslara sahip olmadığı için din ile dünya işleri birbirinden ayrıdır. Reform Hıristiyanlıkta mümkündür. Türk devrimleri dahi Hıristiyan reformlarının taklidinden ibarettir. Zira İslamiyet hiçbir reforma ihtiyaç göstermeyecek derecede mükemmeldir.(Mektubat 1958; Sayfa : 401, Dr. Çetin ÖZEK)
- Laik Cumhuriyetçi düzen 20 senelik inkılaplar sonucu doğmuştur ve dini müthiş sadmeye maruz bırakmıştır. (Münazarat, Sayfa: 135-141, Dr. Çetin ÖZEK Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun iç yüzü Sayfa: 250-251).
- Atatürk idaresi hadislerde gösterilmiş bulunan dehşetli ahir zamandır. Dinsizlik, kanunsuzluk, ifsat komitelerinin faaliyet yıllarıdır. (Said-i Nursi Sözler 1957 Sayfa: 143, Dr. Çetin ÖZEK Nurculuğun içyüzü 09.04.1964 tarihli Milliyet Gazetesi).
- Türkiye genel olarak ezan-ı Muhammedi’nin yasak edildiği, bidadların zorla topluma kabul ettirildiği bir dönem yaşamıştır. Devrim kanunları muvakkattir ve Hıristiyan kanunlarıdır. (Said-i Nursi, Tiryak, Sayfa 65, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü.)
- Türkiye’nin siyasi rejimi Nur saadetini söndürmeye çalışmaktadır. Kemalistler seviyesiz, anarşist kimselerdir. (Said-i Nursi, Münazarat Sayfa: 17, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü.)
- Devlet İslam’ın siyasi prensiplerine göre teşekkül etmelidir. Bütün hayat nuru onda mevcuttur. (İhsan EMECİ, Aradığımız şuur Mart 1964, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü, Sayfa: 262).
- Alem-i İslam’da yapılacak olan devrimler İslamiyet’in Desatirine uygun olmak mecburiyetindedir. Aksi halde gayri meşrudur. Bu bakımdan meclis aynı zamanda hilafet görevini görmelidir. (Said-i Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Sayfa: 80-82, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü.)
- Şahs-ı Manevi hükümetin Müslüman olması gereklidir. (Said-i Nursi, Hutbe-i Şamiye, Sayfa: 80, Dr. Çetin ÖZEK, gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü Sayfa: 253).
- Türk Devleti’nin dini İslam’dır ve bunun vikayesi milletimizin maye-i hayatiyesidir. Hükümet İslamiyet ve din için hizmet etmektedir. (Said-i Nursi, Münazarat, Sayfa: 18, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü, Sayfa: 264).
- Müslümanlara Kur’an dışında bir Anayasa lazım değildir. 1347 tarihinde felsefenin tahakkümü ile bu dindar millet ehemmiyetli tahavvüllere düçar kılınmış ve anayasadan devletinin dininin İslam dini olduğu yolundaki hükmü kaldırılmıştır. Kur’an Cumhuriyet Anayasası gibi birkaç kişinin iradesi değil ilahi bir iradenin sonucudur. (Said-i Nursi, Zülfikar-ı Mücizat-ı İslamiye ve Kur’aniye, Sayfa: 191-193, Tiryak, Sayfa 65, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü Sayfa:264).
- İslamiyete ve Hakikat-ı Kur’aniyeye karşı mürtedane mücadele eden bir dessas zındıktır ki bize hücum etmek için istibdadı mutlaka Cumhuriyet namı vermekle irtadadı mutlaka-i rejim altına almakla sefahat-ı mutlaka medeniyet takmakla cebri keyf-i kurfiye, kanun namı vermekle bir istibdadı askeriye ve delalet kurmuştur.(Saidi Nursi, Sönmez, Sayfa: 21-22, 48, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü).
- Said-i Nursi milliyete ve milliyetçilik fikirlerine düşmandır. Ona göre milliyetçilik İslam birliğine manidir. Nurculara göre milliyetçilik Bolşevizm ve Sosyalizme karşı mücadele edecek kuvvette değildir. (Bediüzzaman Cevap Veriyor, Ankara 1960, Sayfa: 4751, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü, Sayfa: 266).
- İslam Devleti için tek milliyet İslam milliyetidir. İslam devleti sonunda bütün dünyayı hakimiyeti altına alacak ve İslam yapacaktır. Bu dünya milleti hayatı maneviyeye dayanacaktır. Bu İslam Devleti’de hamiyeti İslamiye ve milliye altında İttihad-ı Muhammedi davasında olan Şeyh-i Risalei Nur sayesinde kurulacaktır. (Said-i Nursi, Münazarat, Sayfa: 90-100, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü Sayfa: 267).
- İttihad-ı İslam Umum askere ve umum ehli İslam'a şamildir. Hariç kimse yoktur. (Said-i Nursi, Hutbe-i Şamiye, Sayfa: 91,)
- Hutbe-i Şamiye’de milleti İslamiye'nin sebebi saadeti yalnız ve yalnız hakiki İslamiye ile olabilir ve hayatı içtimaiyesi ve saadeti bünyeviyesi Şeriatı İslamiye ile olabilir. Denildikten sonra mesele şeriat hükümlerine göre hırsızların elinin kesilmesinin faidelerinden bahsedilmektedir. (Hütbe-i Şamiye, Sayfa: 56-67, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye'de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü Sayfa: 269).
- Said-i Nursi’ye göre İslamiyet devletinin Mekke-ı Mükerremesi Cezinat-üm Arap olacaktır. Bu arada Osmanlılıkta bin Medine-i Münevvere şeklini alacaktır. (Said-i Nursi Münazarat Sayfa: 109-13 1, Dr. Çetin ÖZEK, Nurculuğun içyüzü 11.01.1964 Milliyet Gazetesi.)
- İslam Dini’nde inkılap yapmak, şeriat aleyhtarlığı yapmak olduğu için, İslamiyet’in Desatirine aykırı, devrimler de İslamiyete aykırıdır.(Said-i Nursi Mektubat, Sayfa: 403, Dr. Çetin ÖZEK Nurculuğun içyüzü 11.04.1964 Milliyet Gazetesi.)
- Çok kadın ile evlenmek İslami olduğu için caiz ve şarttır. Taaddüdü Zevcat tabiata, akla, hikmete muvafıktır. (Said-i Nursi, Hanımlar Rehberi, Sayfa: 57).
- Benim tesettür, irsiyet, zikrullah ve taaddüdü zevcat hakkındaki Kur'anın sarih ayetlerine medeniyetin ettiği itirazlara karşı onları susturacak tefsirimdir. (Said-i Nursi, Tiryak, Sayfa: 60)
- Nurculara göre, bugünkü aile sisteminde medeniyet fantazilerden ibarettir. Aile saadeti ancak daire-i şeriattaki adabı islamiye ile mümkün olacaktır. Kadının erkeğinden boşanabilmesi islami esaslara aykırıdır. Şer’i evlenme ise bu imkanı ortadan kaldıracaktır. (Said-i Nursi, Kadınlar Taifesi ile Bir Muhavere: 7, Doktor Çetin ÖZEK Türkiye’de Gerici Akımlar ve Nurculuğun İçyüzü)
- Said-i Nursi faizin yasak edilmesini istemekte, sınıf kavgalarının ortadan kaldırılabilmesi için bankalar kapatılmalı, Riba yasak edilmeli, Kur’an kadına üçte bir hisse vermektedir; medeniyetin kadına erkek kadar hisse vermesi ahlaksızlıktır.(Said-i Nursi Zülfikar 1945, sayfa 38, 39, Doktor Çetin ÖZEK Türkiye'de Gerici Akımlar ve Nurculuğun İçyüzü, sayfa 272, 273)
- Said-i Nursi Hanımlar Rehberi isimli risalesinin 37. Sayfasında, bir zaman çıktığı Ankara kalesinden etrafı seyrederken Hilafet ve Saltanatın vefatını hatırlayarak duyduğu teessür ve hüznü dile getirdiği görülmektedir.
- Yine Said-i Nursi Tiryak adlı risalenin 23. Sayfasında Garp Uleması ve Filozofları itiraf ve ikrar etmişlerdir ki; islamiyetin kanunları yüksek bin tarzda alemi islamın islahına kafidir diye, iddia etmiştir.
- Onüç Asır evvel şeriatı garra tessüs ettiğinden ahkamda Avrupa’ya dilencilik etmek dini islama büyük bir hıyanettir ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir. (Said-i Nursi Hutbe-i Şamiye)
- Eğer beşer çabuk aklını başına alıp adalet-i ilahiye ve Hakaik-i İslamiye dairesinde mahkemeler açmazsa maddi ve manevi kıyametler başlarına kopacak, anarşistlere, yecüc mecüclere teslimi silah edilecektir.(Said-i Nursi Hutbe-i Şamiye),
- Zahiren hariçten cereyan eden Maarifi Cedidenin bir mecrası da bir kısım ehli medrese olmalı, zira bu laikliği ile başka mecradan taaffün ede gelmiş ve atalet bataklığından neşet ve istibdat sümumu ve teneffüs eden zulüm tazyiki ile ezilen efkara bu müteaffin su bazı aksülamel yaptığından musaffat-ı şeriat ile söz vermek zorundadır. Bu da ehli medresinin duş-ı himmetine muhavveldir. (Said-i Nursi Hutbe-i Şamiye, sayfa 82)
- Said-i Nursi 31 Mart Vakası üzerine sevk edildiği Divan-ı Harp'te verdiği ifadede de “En mukaddes maksadın şeriatın ahkamını tamamen icra ve tatbiktir.” demiştir. (Said-i Nursi Bediüzzaman, Ankara 1960)
- Eskiden beri İla-yı Kelimetullah ve Bakayı istikbaliyeti İslam için farz-ı kifaye-i cihadı deruhte ile kendini yek vücut olan alemi islama fedaya vazifedir ve hilafet-i bayraktar görmüş olan bu devleti islamiyenin felaketi, alemi islamın saadet ve hürriyeti müstakbelesi ile teelif edilecektir. Zira musibet maye hayatımız olan uhuveti islamiyenin inkişafını fevkalede tecif etti. (Said-i Nursi Mektubat, Doğan Limited Şti. Matbaası, Ankara, 1958, Sayfa 441)
- İki Mektebi Musihetin Şahadetnamesi veya Divan-ı Harbi örfi adlı risalede şu yazıları dikkati çekmektedir.
- Yaşasın Şeriat-ı Ahmediye, Şeriatı Garra Kelamı, Ezelden Geldiğinden Ebede gidecektir.
- Onüç Asır Evvel Şeriatı Garra Tessüs ettiğinden Ahkamda Avrupa’ya dilencilik etmek bu dini islama büyük bir cinayettir ve şimale müteveccihen namaz kılmaktır.
Nur talebeleri (Şakirtleri) ve Görevleri:
Nurcular, kendilerine Nur talebeleri adını vermekte ve Hizbul Kur’an olduklarını ileri
sürmektedirler. Nur Şakirtlerinin Nurculuğa girebilmeleri için o mahalledeki en büyük
nurcuya karşı bazı taahhütlerde bulunmaları gerekmektedir. Bu taahhütler Nurculuğa
ve Nurcuların büyüklerine sadakat, Nurcuların sırlarını açıklamamak, gayeleri için
istişarelerde bulunmak, nurun gerçekleşmesi için faaliyetlerde bulunmak gibi
şeylerdir. Nurcuların bulundukları yerlerde Nurculuk ile ilgili olayları nur büyüklerine
bildirmeleri de mecburidir.
Nur talebelerinin diğer bir vazifeleri de nur risalelerini çoğaltıp dağıtmaktır. Said-i Nursi Asayı Musa adlı risalesinde nur risalelerini yazıp dağıtmayı ihmal edenlere sitem etmektedir. Nurculuğun bilhassa ordu mensupları arasında yayılmasına önem verilmektir.
Said-i Nursi risalelerin yayınlanması için dini duyguları da istismar etmektedir.
Sönmez adlı risalenin 3. sayfasında şu satırlar yer almaktadır. "Ahiret kardeşlerime mühim bir ihtar iki maddedir. Birincisi risalei nura intisab eden zatın en ehemmiyetli vazifesi onu yazmak, yazdırmak ve intişarına yardım etmektir. Onu yazan ve yazdıran "Risale-i Nur Talebesi" unvanı alır ve o unvan altında her 24 saatte benim lisanımla belki yüz defa, bazen daha ziyade hayır dualarımda manevi kazançlarımda, hissedar olmakla beraber, benim gibi dua eden kıymettar binlerce kardeşim ve risalei nur talebelerinin dualarına ve kazançlarına dahi hissedar olurlar.
İkincisi, Risale-i Nur’un amansız ve imansız cinni ve inni düşmanları onun çelik gibi, metin kalalarına ve elmas kılınç gibi kuvvetli hüccetlerine müdahale edemediklerinden çok gizli dosyalar ve haf’i vasıtaları ile sınırlı olmaksızın yazanların şevklerini kırmak, fikir ve yazıdan vazgeçirmek cihetinde, şeytanca hücum edip darbe vururlar.
Said-i Nursi, nur talebeliğini bırakmanın günah olduğunu, nur talebelerine ilişenlerin vatan ve millet haini olduklarını ilan ederek, ayrıca tehditler savurarak gizli bir teşkilatın taktiğine başvurmaktadır.
Nur talebelerinin bekar kalanları takip edilmekte, muhakkak evlenmesi lazımsa bir nurcu ile evlenmesi emredilmektedir.
Yine nur risalelerinden Tiryak adlı risalenin 33. sayfasında "Mevt idam değil tebdil-i mekandır. Kabir zulmetli kuyu ağzı değil, maneviyatlı alemlerin kapısıdır. Dünya ise bütün şaşası ile beraber ahirete nazaran bir zindan hükmündedir."
İslam Dini Yönünden Nurculuk:
Diyanet işleri Başkanlığı tarafından yayınlanan nurculuk (Nurculuk hakkında) adlı
eserde:
- Ayet-i kerimelerin tefsirinde, mananın tahammül edemeyeceği tarzda batni ve indi manalar verilmeye çalışıldığı, ebcet hesabı ve Tevafuklarla manalar verildiği, bunların Müslümanlık esaslarına göre dini ve ilmi kıymeti olmadığı,
- Nur risalelerini toplu olarak okumanın bir nevi hizipçilik olduğu,
- Bir kısım ayetlerin İslamlığın usullerine göre tefsirine kalkışıldığı,
- Risale-i nurun mukaddesat arasına katılmak istendiği, yalnız nurcular için dua yapılarak Müslümanlar arasında bir zümre meydana getirildiği, tefrikaya yol açıldığı,
- Said-i Nursi’nin ve eserlerinin harikuladeliği ve kerametleri hakkında indi tevillerle mübalağlı ifadeler kullanıldığı,
- Kur’an-ı Kerim’in harflerinden birtakım manalar istihracına kalkılmak gibi ulemanın ekseriyetince benimsenmeyen bir yol tutulduğu, Asayi Musa adlı eserinde ayet ve kelamı indi olarak tevil ederek bunların risale-i nuru tebşir ve tebliğ ettiğinin iddia edildiği,
- Bu gibi tevil ve iddiaların İslami esaslara uymadığı,
- Nurculuğun milli ve dini birliği parçalayan zümrecilik olduğu,
- Nur risalelerinde Kürtçülüğü körükleyen sözler bulunduğu belirtilmiş ve 22-23 sayfalarında "Nurculuğun inanış ve telakkileri, İslam dininin, Kur’an-ı Kerim’in ve sünneti seniyyedeki kaide ve formüllere uymayan bir akide tarzı olmuştur. Nurculuk dini meselelerde işi çığırından çıkaran bir istismara ilaveten milli ve içtimai konularda birlik fikrini baltalayan bir zihniyeti temsil etmiştir. Risalelerde gösterilen sırf dini ifadeleri bile yapılan aşırı teville ve keyfi görüşlerle yukarıda örnekleri ile belirttiğimiz gibi manevi, milli bütünlüğümüzü bozan, gerçek itikadı gölgeleyen bir hal almıştır. Bu risaleleri okuyanlar kendilerini bütün Müslümanlardan üstün görmüşler, yalnız ve yalnız nurcu olanları cennete ehil, nur risalelerini günahlara kefil saymışlar ve netice olarak da nur risalelerini okumayı ibadet haline getirmişlerdir. Ey Müslüman kardeş; dine yararlı telif irşatta bulunanlar Peygamberin hizmetkarı durumunda bulundukları için Kur’an-ı Kerim’de Peygamber Efendimize hitap edilmiş ayetleri, onların şahsına atfetmek yakışık almaz. Böyle bir tevazuu benimsemek bile Müslüman tevazuuna sığmaz. Nur risalelerini Kur’an’ın en mükemmel tefsini addetmek Allah kelamını kıyamete kadar, ondan sonra gelecek şeylere ve bütün ilimlere şümulünü bilmemek demektir."‘Nurculuğun ve Nur Risalelerinin gerçek İslam'a uymadığının açıkça ifade edildiği görülmüştür.
Kanunlarımız Karşısında Nurculuk ve Sanıkların Hukuki Durumu:
Yukarıda yapılan açıklamalara ve bizzat nur risalelerinden alınan pasaj ve cümlelere göre:
- Nurculuğun kurucusu Said-i Nursi hiçbir zaman Türklüğü ve Türk Milletini kabul etmeyerek, Kürt olduğunu övünerek beyan ve ilan etmekle beraber, 1327 yılında faaliyette bulunduğu anlaşılan Kürt Teali Cemiyetinde çalışmak, memlekette Türklerden ayrı dini ve milliyeti olan bir Kürt cemaati olduğunu ileri sürerek ve yine o tarihlerde kurulduğu bildirilen “Kürdistan Azmi Kavi” Cemiyetinin mümessili olarak İstanbul’a gidip, Kürtçe tedrisat yapan mektepler açılması için gayret göstererek ve “Uyan ey Selahaddin Eyyübi'nin torunları Kürtler” diye tahrik ve teşviklerde bulunmak suretiyle memleketin bütünlüğünü bozmaya matuf amaç ve gaye takip ettiğinin anlaşıldığı,
- Türk Milliyetçiliğini ret ve hatta zararlı ve tehlikeli olduğunu ileri süren Said-i Nursi’nin Türkiye’nin de dahil olacağı tamamen şeriat hükümlerine ve İslami esaslara göre düzenlenmiş ve merkezi Mekke olmak üzere bir İslam Devleti kurulmasını ve bu devlette Arapların hakim bir unsur haline getirilmesinin lüzumunu Nur risalelerinde teklif, takdim ve teşvik etmek suretiyle Türk Devleti’nin bağımsızlığını tenkis ve birliğini bozma yolunda hareketlerde bulunduğu,
- Said-i Nursi Nur risalelerinde Türkiye Cumhuriyeti’nin tamamen şeriat esaslarına ve İslam siyasi prensiplerine göre teşekkül etmesi gerektiğini, hilafet ve saltanatın geri gelmesi lazım geldiğini, devrim kanunlarının geçici olduğunu, Kur’an dışında bir anayasaya ihtiyaç bulunmadığını İslamlığın düsturlarına uymayan devrimlerin meşru olmadığını, mükerreren ve ısrarla yazıp telkin ve propaganda etmekle beraber laik bir Cumhuriyet rejimi kurduğu için Atatürk’e düşman kesilerek onu Ebu Sufyan ve Deccala benzeterek "Tek gözlü Deccal, ya iman et, yahut bütün dünyanın maskarası olacaksın" diye ağır tecavüzlerde bulunmak suretiyle TCK’nun 163. Maddesini ihlal eden suç işlediği,
- Yine nur risalelerinde çok kadınla evlenmenin propagandasını yapmak, boşanma ve miras meselelerinin tamamını şeriat hükümlerine tabi olması lüzumunu açıkça yazıp telkin etmek, faizin yasak olduğunu, bu nedenle bankaların kapatılması gerektiğini ileri sürerek, bugünkü modern mahkemeleri kapatıp yerine islamiye dahilisinde yeni şeriat mahkemeleri açılmasını teklif etmek, parlamento üyelerini Kur’an düsturlarına uygun hareket etmeye davet etmek suretiyle yine TCK’nun 163. madde hükümlerinin ihlal edildiği,
- Her ne kadar Hutbe-i Şamiye ile iki mektebi musibetin şahadetnamesi veya Divanı Harbi Örfi, adlı risalelerin Cumhuriyetten evvel hazırlanıp yazılmış olduğu ileri sürülmüş ise de, bunların pek yakın tarihlerde yeniden basılıp dağıtılmış olması ve iki mektebi musibetin şahadetnamesi veya Divanı Harbi Örfi adlı risalelerin ilk sayfalarında ise "Bu müdafaayı şimdi bu asra muvafık gördük, güya o zamandan 50 sene sonra bir hiss-i kablel vuku ile bir nevi ihbarı gıyabi olarak hayatı içtimaiyeyi alakadar eden çok hakikatlere temas ettiğinden neşredildi.” diye açıkça kaydedilmesinin şayana dikkat olduğu,
- Said-i Nursi'ye bağlı nur talebelerinin ise 3. paragrafta açıklanıp izah edildiği üzere memleket ve Devlet için bu kadar tehlikeli ve zararlı olan fikirleri ihtiva eden nur risalelerini yazıp çoğaltmak ve halka dağıtmak vazifesi ile mükellef bulundukları, bu talebelerin dikkatli okuyup, incelediklerine şüphe olmayıp nur risalelerindeki bu tehlikeli ve zararlı akımları bilmediklerinin ileri sürülemeyeceği, nur risalelerinde yer alan ve yukarıda yer alan fikir ve kanaatleri kabul edip benimsemeyen bir kimsenin nur talebesi olmasının tasavvur edilemeyeceği ve sanık Mehmet ile Tevfik kendilerinin nurcu olmadıklarını ve dosyada mevcut olup yedlerinden zapdedilen ve dosyadaki bilirkişi raporunda da suç olduğu izah olunan nur risalelerini okumak üzere halka verdiklerini kabul ve ikrar ettikleri ve bu hareketlerinin TCK’nun l63. maddesini açıkça ihlal eden suç teşkil ettiği ve 1. Ceza Dairesi’nin bozma kararı yerli ve yerinde bulunduğu halde nazara alınmadan ve Mahkemece işin esası laiki ile incelenip nüfuz edilmeden ve en yüksek dini müessese olan Diyanet İşlerince dahi nurculuğun İslama aykırı olduğu tespit edilmişken kanuna, işin esasına ve gerekçelere uymayan mesnetsiz mütalaaları ile yazılı şekilde ısrara karar verilmesi yolsuz bulunmuştur. Yukarıdan beri açıklanan sebeplere göre ısrar hükmünün tebliğnamedeki düşünce gibi bozulmasına 20.09.1965 günü oybirliğiyle karar verildi.
III-FETHULLAH GÜLEN GRUBU:
1-AMACI:
Devletin tüm sistemlerinde İslam hükümlerini egemen kılarak teokratik bir İslam
diktatörlüğünü kurmaktır.
Fethullah GÜLEN laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ni sona erdirip, yerine şer'i yasaların hakim olduğu İslam devletini kurmak için okullarında beyinlerini yıkadığı gençlik ile oluşturacağı toplumu kullanmayı planladığı tespit edilmiştir.
Fethullah GÜLEN, demokratik usuller ile ılımlı İslam görüntüsü ile kamufle edilmiş yöntemi,
Toplumun önemli bir kısmı tarafından kabul görmesine neden olan yurt içi ve yurt dışındaki okulları vasıta olarak kullanması,
Papa ile görüşerek sadece Türkiye'de değil, Dünyadaki Müslümanları yönetmeyi amaçlayan ruhani liderliğe olan ilgisi,
Siyasi parti, kişi ve bazı devlet kadroları tarafından kabul görmesi nedeniyle hedefine ulaşmada devlet rejimini istismar etmesi,
Dini ve siyasi yapısını sürekli canlı tutan kaynağı belirsiz finans desteği ile,
Ülkemizdeki en güçlü ve etkin irticai yapılanma olarak değerlendirilmiştir.
2-STRATEJİSİ: