Figen Yüksekdağ’ın 11 Ekim 2016 HDP Meclis grup toplantısı konuşması

Acı bir günün hatırasının ardından yapıyoruz bugünkü grup toplantımızı. Ne yazık ki acılar ve yaslar eksik olmuyor. Dün 101 canımızın ölüm yıl dönümüydü. Barış diyenlerin, savaşta ısrar edenler tarafından katledilmesinin yıl dönümüydü.

Onların sözlerini, özlemlerini bir mücadele gücüne dönüştürmek için kararlı bir şekilde yürümeye devam ettik. Onlar bir yola çıkmıştı, barışın ve umudun yolu. Ama barış sözünü ağzına almayanlar, barıştan korkanlar var.

Bizler 1 yıldan bu yana o umudun ve kararlılığın peşindeyiz. Onlar nasıl vazgeçmediyse bizler de vazgeçmeyeceğiz. Bir yıllık süre içinde katliamın siyasi sorumluları, bütün sorumlularıyla açığa çıkarılmadığı gibi, o günden bu yana yeni katliamlarla yüreğimiz dağlandı. Suruç’un hesabı sorulsaydı, bugün Türkiye toplu katliamlarla anılan bir ülke haline gelmeyecekti. Eğer bir yıl önce her şeye rağmen barışta ısrar edenleri dinleseydi bu ülkeyi yönetenler, Türkiye bugün bu durumda olmayacaktı.

“Ya bizi seçeceksiniz ya da kaosu” diyenlerin yarattığı Türkiye

“Ya bizi seçeceksiniz ya da kaosu” diyenlerin yarattığı Türkiye işte budur. Barışın sözünü bile duymak istemeyenlerin yarattığı bir Türkiye’dir burası. Kendi içlerinde yaşadıkları kaosu bu ülkenin üzerine kustular. Artık yönetemez hale geldiklerini kabul etmediler. Siyasetin yerine zor, inkâr ve şiddet yöntemleri konulmuş durumda.

Geride bıraktığımız bir yıllık sürede ortaya çıktı ki, Ankara katliamını yapanların, Suruç katliamını yapanlarla, Antep katliamını yapanlarla, Adana ve Mersin il örgütlerine yönelik saldırıyla, Diyarbakır mitingimize yönelik bombalı saldırıyla doğrudan ilişkisi var.

Artık üstünü örtemedikleri devlet kurumlarından destek alan bir yapıyla karşı karşıya olduğumuz ayan beyan ortada. Bugün nasıl darbenin siyasi ayağının üstünü örtüyorlarsa, bütün o katliamlarda da siyasi sorumluyu açığa çıkarmamak için direndiler. Çünkü katliamların siyasi sorumluları açığa çıkarsa iktidar hesap verecek. Ama hesap vermekten kurtulamayacaksınız. Çünkü çok kan döktünüz. Bu ülkeyi İzlanda hükümeti yönetmiyor. İş sorumluluk üstlenmeye gelince, AKP sorumlu değil.

Bir yıldır aklımızla alay ediyorlar. Bir yıl öncesini hatırlayın. “Kokteyl örgüt” icat ettiler. Aylarca bunun propagandasını yaptılar. Orada katledilen insanları, ailelerini neredeyse suçlu çıkardılar. “Kendi kendilerini patlattılar” diyenler çıktı. Stadyumlarda yuhalattılar katledilenleri. Böyle bir anlayış sorumluları açığa çıkaramazdı, çıkarmadı da. Ama biz peşini bırakmayacağız. Haklılığımıza ve davamıza sahip çıkacağız.

Kamu emekçilerinin binlercesini açığa aldılar. İnsanların canlarını aldıkları yetmiyor, ekmeğimizle oynuyorlar. Katliamın hesabını vermeyen, özrünü dilemeyen, yasını tutmayan iktidar, acıyı daha da büyütmek için durmadan üstümüze geliyor.

Katliamın yıl dönümünde herhangi bir resmi açıklama duydunuz mu dün ve bugün? Bizleri bölücülükle itham edenler, bu Türkiye’yi zalimler ve mağdurlar olarak böldüler. Bu acılar unutulmaz. Kinci olduğumuz için unutmuyor değiliz, onlar unutturmuyorlar bize. Bir parça insanlık görsek… Onlar nefretleriyle unutturmuyorlar. Öfkeyi büyütüyorlar.

Dönemin başbakanı 10 Ekim katliamının ardından, oylarının ne kadar arttığıyla ilgileniyordu. Bugün de her ölümden sonra oylarına bakıyorlar. Ortalık kan revan, ülkenin yarını belirsiz, hazretleri oylarının ne kadar arttığı, kurmak istediği tekçi iktidara ne kadar yaklaştığıyla ilgileniyor. Türkiye halkalı buna layık değil. Bu baskı politikası Türkiye’nin bugününü de geleceğini de karatmaktan başka bir şeye hizmet etmez.

10 Ekim’de barışı bombaladılar

Dün katliam alanı abluka altına alındı. Anmaya gelenler gözaltına alındı. İnsanlar bir karanfil bırakamadı. Karanfile saldıran bir zihniyet var. Çok büyük bir güç gösterisi mi yaptılar? Ağlayan anneler, feryat eden babalar karşısında zafer mi kazandılar? Eğer bu duyguyu yaşıyorsanız, utanmak diye bir duygu olduğunu da hatırlayın.

Dün Ankara’da anmaya katılan her bir yurttaşımızı sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Direnmekten ve değerlerimize sahip çıkmaktan asla ama asla vazgeçmeyeceğiz. Direnişi büyütenler kazanacak. Tarih şahidimiz olsun ki, kararlılığımızı kırmayı asla ama asla başaramayacaklar.

O meydanda bir barış olanağını bombaladılar. Hatırlanırsa, bir ateşkes ilan edileceği yönünde bilgiler yansımış, açıklamalar yapılmıştı. Tam da bu koşularda Türkiye halklarının dört bir yandan Ankara’ya gelerek barış talebini ortaya koyacakları gündü 10 Ekim. Anahtar rol oynayan bir andı 10 Ekim Barış Mitingi. İşte tam da öyle koşullarda patlatıldı o bombalar ve barış olasılığı berhava edildi. O günden bugüne barış için atılan her adımı sabote etmek için elinden gelen her şeyi yapan bir iktidarla karşı karşıyayız.

Barış umudu ve olanaklarını çiğneyen bir iktidarlar karşı karşıyayız. Bazen ağızlarından kaçırıyorlar, birisi diyor ki, “Askerin görevi ölmektir, ölmek için maaş alıyor.” Halka nasıl baktıklarının açık ifadesi. Ölen gençler hiçbir zaman gündemlerinde olmadı. Tam tersine, en yetkili ağızlardan “Bu vatan için daha çok kan dökülmesi gerek” denildi. Sanki bu topraklar kana doymamış, kan gölüne dönmemiş gibi hâlâ çıkıp toplumu, ölüm kaderine mahkûm eden, toplumun kaderini kendisi yazan biri yerine koyuyor kendini. “Daha çok ölüm olacak” diyor. Kim ölüyor? Onların bir çocuğunun tırnağına taş değdiğini duydunuz mu? Ölenler bu ülkenin yoksul halklarının evlatları.

Bizlerin ‘suçu günahı’ da, “ne için savaşıyorsunuz, savaşmak için bir neden yok” demek. Ekonomik alanda da, siyasi alanda da savunma yatırımlarıyla övünüyorlar. Türkiye’yi silah tekellerinin en kârlı pazarı haline getirdiler. Silah satanların umurun da mı, gençler ölmüş? Onların umurunda değil de, bu iktidarın nasıl umurunda değil, bizim sorumuz o.

Türkiye tüm bölge için demokratik bir model olabilirdi, hâlâ da olabilir ama bunun güvencesi biziz, bu iktidar değil. Türkiye demokrasiyle buluşmayı başarabilirse, eğer barışmayı başarabilirsek bir merkeze dönüşebilir Türkiye. Enerjisiyle, insanlarıyla…

Bizler sabrımız ve direncimizle aydınlığın ve geleceğin yolunu açacağız. Bu yolda yürüyenleri selamlıyorum.

İktidar Şırnaklıları mülteci yaptı

Şırnak’ta abluka 211 günden bu yana devam ediyor. Bu bir felaket. Kentin %80’i dümdüz edilmişken şehre giriş çıkış hâlâ yasak. Şırnak halkı kendi evine, şehrine giremiyor. Zulüm bitiyor mu peki, hayır. Yetmiyor, topraklarından ayrılmamak için şehrin 10–15 km ötesine çadır kuran ve orada yaşamaya çalışan yaklaşık 3 bin insanı kovmaya çalışıyorlar. O insanların Şırnak’ta evleri var, girmeleri yasak. 10-15 kilometre ötede, yerinin yurdunun yamacında yaşamalarına bile izin verilmiyor. O insanların tek bir talebi var, kış geliyor, çadırlarda yaşamak mümkün değil, yaşayacak bir çadır istiyoruz. Derme çatma bir yaşam alanına kavuşmalarına izin verilmiyor. “Terk edin burayı, gidin” deniliyor. Bu sürgün değilse nedir? Bu iktidar Suriyeli mültecilere kucak açmakla (ki kötü de olsa doğru yaptı) övünüyor, değil mi? Aynı iktidar, kendi yurttaşlarını kendi topraklarında mülteciye çeviriyor.

Bazen sadece evini yurdunu tutmak en büyük direniştir. İşte onlar kendileri adına en büyük direnişi sergiliyor. Sokağa çıkma yasakları döneminde, yüz binlerce insan yerinden yurdundan oldu. Bir baraka taleplerine bile yanıt verilmiyor. Bu bir insanlık ayıbıdır.

Bu, halka düşmanlıktır, Kürt’e düşmanlıktır. Biat ettiremediğine düşmanlıktır. Bu düşmanlıktan size hayır gelmeyecek. Herkesi bir kez daha Şırnak halkıyla en güçlü şekilde dayanışmaya çağırıyorum.

Yüksekova’da 4 sivil yurttaşımız panzerden açılan ateşle katledildi. Bu ölümlerin bir amacı var, Yüksekova halkına şunu söylemeye çalışıyorlar, “Yıktık ama terk etmediniz, bu şehirde yaşamanıza izin vermeyeceğiz.” Yüksekova kentine, kendine sahip çıktı. Oradaki esnafın dükkan açmasını bile zul sayıyorlar. Panzerden ateş açılıyor, yapılan açıklama yüz karası. Bizleri aptal yerine koyuyor, aklımızla alay ediyorlar. Teknik arıza olmuşmuş. Kamera görüntüler ortaya çıkıyor, yaralılar bile taranmış. Arızanın nerede olduğunu biliyoruz, zihniyetlerinde. Yalanlar her her gün ortaya çıkıyor ama yalan söylemekten de vazgeçmiyorlar.

Van’da, Diyarbakır’da siyasi cinayetler yaşanıyor. Her gün silah sesini duyuyoruz. Bunun sorumlusu siyaset alanını kapatan iktidardır. Siyaset alanını bu kadar daraltırsanız, bu kaostan şiddet beslenir. Ama iktidar şiddet siyasetinde ısrarını sürdürüyor.

Demokratik siyasetin önünün açılmasında kararlıyız. Bizim dışımızdaki partiler gidip icazet almış olabilir, artık bizi ilgilendirmiyor. Bakın grup toplantılarına. Çıkıyor en küçük muhalefet, başkanlığa onay veriyor. Ana muhalefet partisi “en iyi nasıl muhalefet edilmez”in kitabını yazıyor. Bu koşullarda gerçekleri savunmak zordur. Bugün her bir HDP’li bu zor şartlarda çalışıyor. Bu zor şartlarda bizleri...

Yapabildikleri tek şey ruh çağırmak. Yenikapı’da buluşuyorlar. Ama artık ruh çürümüş. Yenikapı’da düzenlediğiniz ruh çağırma töreniniz bir işe yaramaz, sizin ruhunuz çürümüş. Tek parti iktidarında buluşan bir yapılanma var karşımızda.

Darbenin siyasi ayağı nerede?

Bir darbe girişimi yaşandı, darbe girişimini kendi iktidarını büyütmek için bir fırsata dönüştürdüler. İnsanlar işinden ekmeğinden oldu, hâlâ kendileri gibi düşünmeyen bütün kesimlere yönelik operasyonları devam ediyor.

Siz hiç siyasi liderliği olmayan bir darbe girişimi duydunuz mu? Tarihte yok böyle bir şey. Ama ne hikmetse Türkiye’deki fason darbe girişimini siyasi sorumlusu hâlâ yok ortada.

Bunu sorduğumuz için bize saldırıyorlar. İstediğiniz kadar saldırabilirsiniz doğruları söylemekten vazgeçmeyeceğiz. Kendi içlerine yönelik bir darbeci operasyonu başlatırlarsa alt üst olacaklarını, dengelerini yitireceklerini biliyorlar. Darbe girişiminden önce darbecilerle can ciğerdiler. Darbe girişimden sonra da, kendi içlerindeki darbecilerle yürümeye devam ediyorlar. Bu çok açık bir suçtur. Gerçeklerin üstünü yalanlarla, televizyonları kapatarak örteceğinizi sanıyorsunuz ama yanılıyorsunuz. Yalanlarını uzun süre gizlemeye başaramayacaklar. Güç bela bir darbeyi araştırma komisyonu kuruldu ama işin ilginç yanı, AKP’li üyeler Gülen’i öven milletvekilleri.

Komisyon Üyesi AKP İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık bakın ne demiş? Fettullah Gülen’i “Son bin yılın en büyük Türk büyüklerinden biri” olarak tanımlayan ve “Evrensel Türk Rönesansı'nı başlatan bir Türk mucizesi” ifadeleriyle Gülen’i göklere çıkaran AKP İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık bakın ne demiş: "Son bin yılın en büyük Türk büyüklerinden biri. Evrensel Türk Rönesansı'nı başlatan bir Türk mucizesi". Bununla da yetinmemiş. Gülen’in Türkiye’den çekip gitmesine; “Bu büyük insanı kendi ülkesinden çekip gitmeye zorladık, 70 milyonun utanç duyacağı bir durumdur bu” sözleriyle ifade etmiş ve Gülen’i eleştirenlere; “Ceviz büyüklüğünde beyinleriyle Fethullah Gülen üzerine küfür romanları yazan bizim sözde muharrirlerimiz” ifadelerini kullanmış bir kişi.

Çok uzun zaman değil daha dün bu cümleleri kuranları darbeyi araştırma komisyonuna alarak ne yapmaya çalışıyor iktidar? Bu komisyon darbeyi yapanları açığa çıkarma komisyonu mu darbeyi yapanlarla yeniden birleşme komisyonu mu?

Dün Gülen’in öven AKP milletvekili, bugün Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş hakkında hakaretamiz ifadeler kullanıyor. Yaranmak için. Kendisini pazarlamak için. Bu AKP içerisindeki siyasi seviyenin sıfırın altında olduğunu gösteriyor. Küfürle hakaretle bizim üzerimizden kendini pazarlamaya çalışan bu zihniyetle asla uzlaşmayacağız. Bu küfürbazlıklarıyla, bu seviyesizlikleriyle kendilerini ifşa ediyorlar.

“Savcı yok mu HDP’lileri, Demirtaş’ı tutuklayacak” diyor? Evet yok. Memlekette gerçek bir savcı olsaydı en başta seni tutuklardı.

Tarihimize, çizgimize ve kendimize güvenmekten vazgeçmeyin. Halkımız da asla boyun eğdirme saldırıları karşısında umutsuzluğu kapılmasın. Bizler bedel ödemeyi de biliriz, daha büyük kazanmayı da.

Muharrem ayını selamlıyor, Kerbela yasını yürekten paylaşıyorum. Sadece yası tutmanın değil, o yası yüreğimize yerleştirenlerin direncini de hatırlamanın zamanıdır.

Bundan yıllar önce Hz Hüseyin Yezit’e biat etmeyeceğim demeseydi tarih nasıl yazılırdı? Dün tarihi biat etmeyenler yazdı, Yezit’i lanetle anıyor halklarımız. “Zillet içinde yaşamaktansa izzet içinde ölürüm” dediler. Yolundan dönmeyenlerin, biat etmeyenlerin kararlığını yazacağız biz de.

Yüz yıllar önce bir tarih yazılmıştı, bugün de bir tarih yazılacak. Zalime karşı mücadele etmenin hak olduğunu, onur olduğunu, görev olduğunu unutmayacağız.

Figen Yüksekdağ

11 Ekim 2016

Kaynak: "Yüksekdağ: Türkiye'yi zalimler ve mağdurlar olarak böldüler". hdp.org.tr. 11 Ekim 2016. 3 Haziran 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
Telif durumu: