Kabrini on senede ancak iki defa ziyâret edebildim. Hissizliğe ve vefasızlığa pek benzeyen bu günâhı unutturmak ve affettirmek için şimdi sana öyle bir mezâr inşâ ediyorum ki vatan muhabbeti fezâil-i beşeriyyeden ma'dûd oldukça ve vicdanların harîm-i samîminden yükselen enînler insâniyyetin kalbinde câ-yı kabûl ve câ-yı tahassüs buldukça tavâf olunacak...

İtirâf ederim ki ben bu dertlerimi kâğıt üstüne döktüğüm günler seni değil senden daha büyük.. kıskanmayacağını ve memnûn olacağını bildiğim için söylüyorum anne!. . Senden daha muazzez vâlide olan vatanımı düşünüyordum. Ye münhasıran onu düşündüm. Sen gözlerimin menâbi-i sirişkiyle kalemimin midâd-ı feryâdı kuruduktan sonra hâtırıma gelebildin.

On sene evvel cismini Büyükada'nın mâtemimle istihzâ edecek derecede şûh ve şâik olan- topraklarına gömmüştüm. Bugün de rûhunu mukadderâtına bu sahîfeler ağlayan-diyâr-ı târmârın kumlarına defn ediyorum. Sen, dünyâ yüzündeki bî-kesliklerini o çöllerde daha az hissedersin. O çöller ki en yüksek bir ufk-ı temâşâsı olan Mardin kasabasındaki mezârından babam da ihtimâl ki bu dakikada benim gibi nevha-nisâr oluyor.

Âh anne!....

Keşki ben yalnız senin öksüzün olsaydım... ve yalnız senin öksüzün olarak, kırk sene evvel ölseydim de böyle yetîm-i vatan ve yetîm-i târîh kalmasaydım!...

Nişantaşı
Senden çok bedbaht oğlun