Ermeni örgütlerinin faaliyetleri ve Ermeni Patriği'nin iddiaları üzerine yapılan tahkikatın raporu

Osmanlı Ordusu
Başkomutanlığı

Türkiye’nin sonunun yaklaştığı, her tarafta ilân edilmeye başlandı. İstanbul’da toplanan büyük kongrenin sonucunu bildirmek ve gereken hazırlıkları yapmak üzere Milletvekili Papasyan ile Viremyan Erzurum’a geldiler. Erzurum’da, Kafkasya’dan gelen Taşnak delegelerinin de katıldığı büyük bir toplantı yaptılar.

Rusların, Türkiye’den zapt edecekleri araziyi Ermenilere vererek, istiklâllerinin temin edileceği hakkında Ruslarla tespit edilen anlaşma sureti, Erzurum kongresinde görüşüldü. Kongrede Rus-Ermeni anlaşması onaylandı ve komitelere bildirilmek üzere aşağıda yazılı maddeler kararlaştırıldı:

1. Savaşın ilânına kadar sessiz kalmaya ve boyun eğmeğe devam etmek; fakat, bu zaman zarfında Rusya’dan gelecek ve içeriden tedarik edilecek silâhlarla donanmış bir hâle gelmek.

2. Savaş ilân edilirse Türk ordusundaki Ermeni askerlerinin silâhlarıyla birlikte Rus ordusuna katılmaları.

3. Türk ordusunun ilerlemesi durumunda sessizliği muhafaza etmek.

4. Türk ordusu ric’at eder, yahut ilerleyemeyecek duruma gelirse, çetelerin derhâl ellerindeki programa uygun olarak ordu gerisinde faaliyete geçmeleri. Kongre, kararları kabul edip dağıldıktan sonra Milletvekili Viremyan, Erzurum valisine giderek aşağıda yazılı tekliflerde bulundu:

“Osmanlı Hükûmeti Rusya’ya savaş ilân ettiği takdirde ve Osmanlı ordusunun Kafkasya’ya saldırması durumunda, oradaki Ermenilerin Türklerle iş birliği yapmalarının teminini, propaganda yapmak üzere Osmanlı Hükûmetinin Ermenistan’ın teşkiline dair güçlü vaatte bulunması ve bu vaadini kesinlikle yerine getirmesi lâzımdır.”

Viremyan’ın yukarıdaki dört maddelik kongre kararlarını imzaladıktan ve kongreyi dağıttıktan sonra Erzurum valisine yaptığı bu müracaat, iki gayenin elde edilmesi esasına dayanıyordu:

1. Osmanlı Hükûmeti galip geldiği takdirde millî emellere yeniden sahip olmak,

2. Osmanlı Hükûmetini aldatan Ermeni gizli teşkilâtının gözetlenmek ve izlenmekten korunması.

Viremyan ve Papasyan Erzurum’daki işlerini bu şekilde hallettikten sonra Taşnak Komitesi reislerinden birkaçı ile Muş’a bağlı Çankeli Manastırı’na gidip, etraftaki Ermenileri davet ederek kongre kararlarını tebliğ ettiler. Papasyan, Muş ve civarını idare etmek üzere Muş’ta kaldı. Viremyan arkadaşlarıyla birlikte Van’a gitti.

Yukarıda alınan kararlar 3 ncü Ordu tarafından bildiriliyor. Vali ve maiyetindeki komutanlarına uyanık bulunmaları emir ve tembih ediliyor.

Savaşın ilânına kadar, Ermenilerin Rusya’da ve Türkiye’de aldıkları tertibat hakkında 3 ncü Orduya gelen bilgi:

1. Sınırın doğusundaki (Rusya’da) köy ve kasabalarda bulunan Müslüman köyleri arattırılarak silâhlara el konuluyor ve bu silâhlar Ermenilere dağıtılıyor.

2. Sınırın batısında (Türkiye’de) ve özellikle sınıra yakın köy ve kasabalarda bulunan Osmanlı Ermenilerini silâhlandırmak üzere Oltu, Sarıkamış, Kağızman, Iğdır’a çok sayıda silâh, cephane ve bomba yerleştirildiği, Van ve Bitlis’te dağıtılacak silâhlarla, daha sonra alınacak tertibatın kararlaştırılması için Rus generallerinden Loris Milikof’un oğlunun, yanında bulunan Taşnak reislerinden Malkon ve Ohannes ile birlikte Abâga yoluyla 10 Ekim 1914’te Van’a gittikleri haber alınıyor.

3. Rusya’nın İran konsoloslarının, İran’daki Ermenilere de Türkiye’den zapt edilecek yerlerde Ermenistan tesisi vaadinde bulunarak İran Ermenilerini ve özellikle Rûmiye1 ve Salmas’taki Ermenileri silâhlandırarak sınır dâhiline sevk ettikleri anlaşılıyor.

4. Kafkasya ve Türkiye Taşnak Komitesi reislerinden bir kısmı, sınır yakınlarında aşağıda belirtildiği gibi Ermeni çete teşkilâtı oluşturuyor:

a. Büyük kısmı Pasinler, Erzurum, Eleşkirt, Hınıs, Malazgirt Ermenilerinden ve asker firarîlerinden olmak üzere altı bin Ermeniyi Kağızman’da toplayarak, Rus Hükûmeti tarafından silâhlandırıldıkları Rus memurları ve Ermeni reisleri vasıtasıyla Müslüman ahaliden savaş vergisi olarak yiyecek alınarak üç bin beş yüzünün 31 Ekim 1914’te İran Azerbaycanı’na gönderildiği, geri kalan kısmının da Kağızman’da kaldığı anlaşılıyor.

b. Oltu, Kars, Sarıkamış ve Trabzon’dan firar eden Ermenilerden bin beş yüz kişilik bir süvari çetesi teşkil olunarak, bunun bininin Beyazıt ve civarına geçmek üzere Iğdır bölgesine ve beş yüzünün de Hodicor2 bölgesine gitmek üzere Oltu’ya gönderildiği delilleriyle haber veriliyor.

c. Büyük kısmı Beyazıt, Van ve Bitlis Ermenilerinden, asker firarîlerinden ve Iğdır yöresi Ermenilerinden olmak üzere altı bin Ermeni’nin Iğdır’da toplanıp, çete hâlinde taksim olunarak silâhlandırıldıkları, Rus sınır bölükleri erlerinden iltica eden Ruslardan ve diğer kaynaklardan alınan bilgilerden anlaşılıyor.

d. Makû’nun Koni taraflarında bulunan Beyecek Kilisesi’nde Ermeni çete teşkilâtı oluşturulduğu ve Salmas’ta teşkil edilen çetelerle Van’a geleceklerinin anlaşıldığı.

5. Kars, Sarıkamış, Kağızman bölgelerinde teşkilât kurmakla görevlendirilenler, meşhur Ermeni reislerinden Antranik, Bayburtlu Arşak, Bitlisli Âram’dır. Iğdır ve civarında da, Erciş’te eskiden beri eczacılık yapan Eczacı Rupen Mıgırdıçyan, Toros Karakaşyan, Portakalyan ve Taşnak Beyazıt Delegesi Surpen’in teşkilât kurmakla görevlendirildiklerinin anlaşıldığı.

6. Türk ordusunun hâl ve hareketlerinden devamlı olarak Rus ordusunu haberdar etmek üzere Trabzon, Erzurum, Muş, Bitlis, Van, Sivas ve Kayseri’de de birer casus merkezinin teşkil edildiği anlaşılıyor.
7. Sınırdan geçirilen silâh ve ateşli maddelerden fazla olanlarının Karahisar, Sivas, Kayseri’de saklandığı anlaşılıyor.

8. Gereken ateşli ve patlayıcı maddelerin sahilden Türkiye’ye sokulmasını temin ve Karadeniz sahilinin Türklere ait kısmındaki Rum ve Ermenilerden istifade edilerek ihtilâl ve ayaklanma çıkarmak, Türk ordusu hakkında ayrıntılı bilgi alınmak üzere Batum’da Rus, Ermeni ve Rum’dan oluşan bir icraat komitesinin kurulduğu anlaşılıyor.

Rusya ile harp ilânına kadar Türkiye’deki Ermenilerin tavır ve hareketine dair 3 ncü Ordunun o zamana ait dosyalarında özetle şu gibi olaylara tesadüf edilmektedir:

1. Ermenilerden, kanunen silâh altına alınmaları gereken erlerden Karadeniz sahilinde, Hopa - Erzurum - Hınıs ve Van’ın doğu hattında bulunan köy ve kasabalardaki Ermenilerin büyük kısmının çağrıya uymayarak Rusya’daki teşkilâta katılmak üzere sınırın doğusuna geçtikleri görülmektedir.

2. 4 ncü Yedek Atlı Tümeninin, toplanma bölgesi olan Yağanışığı - Yağan - Köprüköy hattına gidiyor ve 3 Ekim 1914’te Köprüköyü’nde Manuk oğlu Ovanis’in evinde ve Yağan’da Papas’ın bulunduğu evde çok sayıda Rus silâhı ortaya çıkarıyor. Aynı zamanda Hasankale’de de birkaç evde Rus silâhları bulunarak bu işi yapanlar askerî mahkemeye veriliyor ki, kongre kararlarının birinci faslı gerçekleşmiş oluyor.
3. Yomra nahiyesinin İzaksa köyünden Ekşi oğlu Setrak, Arakil’in oğlunun komutasındaki 25 kişilik çete ile Hodicor bölgesinde tenha yerlerde tesadüf ettikleri Müslümanları katlettikten sonra 5 Ekim 1914’te Trabzon’dan Erzurum’a gelmekte olan postaya Gümüşhane civarında taarruz ederek, sürücüyü öldürüp ve postayı gasp ederek savuştukları ve yapılan takibat neticesinde arkadaşlarından birkaç kişinin ele geçirilerek askerî mahkemeye verildiği. Bunların yukarıda zikredilen, Oltu’ya gelen çete üyelerinden oldukları anlaşılıyor.

4. Hehas, Kötek, Mecingerd, Pasin Karakilisesi, Gürcübulak ve daha güneydeki sınır karakollarımızın karşısında bulunan Rus postaları yerine Ermeni çete devriyelerinin bulundukları görülüyor. Pasin Karakilisesi Sınır Taburundan silâhı ile firar eden Malatyalı Kegork’un 20 atlı ile Gürcübulak cihetinden yaptığı baskın ve Kötek Sınır Taburuna Karaurgan cihetinden Ermeni çetelerinin yapmak istediği taarruz ve Eczacı Rupen ile Bayazıtlı Surpen’in, Musun civarında 500 kişi ile yaptıkları baskınlar Rus ve Osmanlı anlaşmazlığının bir an evvel ortaya çıkmasını temin edecek ve Rus ordusunun öncü askerleri olacakları anlaşılmıştı.

5. Birliklerdeki, özellikle sınır taburlarında ve sınıra yakın olan birliklerdeki Ermeni erlerinden bir kısmının silâhlarıyla firar ettikleri ve Rusya’ya geçtikleri anlaşılıyor.

6. Köylere, hava değişimi dolayısıyla giden ya da yalnız yakalanan Müslüman askerlerin, Ermeni köyleri civarlarında katledildikleri görülüyor. Hatta Lazistan ve Havalisi Komutanlığına bağlı Mantelli Bataryası Üsteğmeni Sabri Efendinin Hösmasa köyünde, oturduğu evin sahibi Ermeni Bedros tarafından feci şekilde parçalanarak evin bahçesine gömüldüğü ve bir hafta sonra meydana çıkması üzerine Bedros’un, kendisini yakalamak için giden jandarmalara karşı silâh kullandığı, ancak yakalanacağını anlar anlamaz intihar ettiği anlaşılıyor. Bu suretle arkadaşlarını da ele vermiyor.
Bu ve buna benzer tek kişilik olayların sayısı artıyor.

Yukarıdan beri söylenegelen hazırlık ve tertibattan, içeride büyük bir ihtilâl hareketinin hazırlanmakta olduğu 3 ncü Ordu tarafından anlaşılmıştı.

Esasen, ihtilâl tertibatının uzun zamandan beri gereken yerlerde hazırlandığı ve gerekli silâh, ateşli ve patlayıcı maddelerin ambarlandığı gidişattan anlaşılıyordu. Aşağıda sırası geldikçe zikredileceği üzere doğu illerinde başlıca ihtilâl merkezlerinin Van, Bitlis, Erzurum, Karahisar (Şebinkarahisar) ve ikinci derecede olmak üzere Sivas, Kayseri, Diyarbakır’da seçim yapılarak, buralarda genel müfettişler, savaş komutanları, çete reisleri tayin ve tespit edildiği; seferberlik ilânında bütün Taşnak şubelerine, 13 yaşına kadar olan erkeklerin komiteye üye olarak kaydedilip silâhlandırılmalarının emir ve tebliğ olunduğu, Sivas vak’ası sonrasında Ermenilerin askerî mahkemede verdikleri ifadelerinden anlaşılmıştı.

İhtilâl merkezi olan yerler incelenecek olursa, menzil sınırının geçtiği başlıca noktaların seçilmiş olduğu görülür. Esasen Osmanlı Hükûmeti seferberlik ilânında, jandarma kuvvetinin büyük bir kısmını seyyar orduya almış, bazı bölgelerini ikinci sınıf jandarmalara terk etmişti. Meydana gelecek ihtilâl, ordudan bir kısım kuvvetin bu bölgelere sevkini gerektirecek ve hatta denilebilir ki orduyu elim bir vaziyete sokacaktı.

Rusya ile anlaşmazlıklar ortaya çıktığı zaman, Rus ordusundan bir kısım kuvvetin sınıra saldırdığı görüldü. Rus ordusundan bir Plaston Tugayı ile 1 nci Kazak Atlı Tümeni ve bunların ilerisinde Oltu, Sarıkamış, Kağızman bölgelerinde teşekkül eden Ermeni çetelerini yanlarına makineli tüfek ve top katarak İd, Kötek, Pasin Karakilisesi ve Beyazıt istikametlerine sürdü. Bu çeteler, geçtikleri Müslüman köylerinin mallarını yağmalayıp beşikteki çocuğa varıncaya kadar öldürüyor ve imha ederek ilerliyorlardı. Yaptıkları alçaklıkları işiten berideki köylerde bulunan kadın ve çocuklar evlerini terk ederek gerilere firar ediyorlardı. Kısa süre zarfında Erzurum, Bitlis, Van birer sefalet merkezi oldu. Esasen, bu köylerdeki Müslüman halkın gençleri silâh altına alınmış geri kalan ihtiyar, kadın, çocuk ve güçsüzler de, ya Ermeni zulüm ve vahşetine kurban olmuş, ya da gerilerde sefalet içinde ölmüşlerdi (11 nci Kolordudan gönderilen Ermeni mezalimi kaydedilecek. 2 nci Şube henüz bulamadı. 3 ncü Ordunun müsveddesi Sadık Beydedir. Göçmenler Kurulundan alınacak çizelge de buraya geçecektir.)
Savaş ilân edildiği zaman Kafkas Cephesi’ndeki Osmanlı ordusunun durumu:

3 ncü Ordu kuruluşuna dâhil olan birlikler, Dokuzuncu, On Birinci ve Bağdat’tan gelecek olan On Üçüncü Kolordularla, Birinci, İkinci, Üçüncü, Dördüncü Yedek Atlı Tümenleri ve 2 nci Nizamiye Atlı Tümeni ve teşkil edilecek Van ve Erzurum Jandarma Tümenlerinden ibaret olacaktı. Kısmen seferberliklerini tamamlayan bu birlikler henüz toplanma bölgesine gelememişlerdi. 3 ncü Ordu kuruluşuna dâhil olup, yukarıda anılan birlikler, eklenmiş 1 nci şekilde gösterildiği üzere kısmen yürüyüşte ve kısmen de Erzurum civarındaydı.

Harbin ilânından on gün önce ordu, Başkomutanlıktan aldığı emir üzerine toplanma bölgelerine gelmekte olan birliklere, kışı geçirmek üzere ikamet bölgeleri tahsis etmiş ve gelen birlikler de ikamet bölgelerine hareket etmişti. Buna rağmen hükûmetin siyasî kararı henüz şüpheliydi. Bir kış savaşına girmek istemediği 3 ncü Orduca anlaşılmış ve sınır civarında bulunup, göç etmek isteyen Müslüman köylerini kendi mevkilerine dönmeye mecbur bırakmıştı.

Savaşın bütün felâketlerini Türk arazisine kaydırmak üzere, yukarıda belirtilen ve dehşet verici olan Rus harekâtı esnasında 3 ncü Ordu, açıklandığı durumdaydı. Bundan dolayı Ruslar ilk saldırıda Hasankale önlerine gelmeyi başardılar. Bu durumda 3 ncü Ordu toplanma ve birliklerin kararlaştırılan yerlere sevki işini tamamlayıncaya kadar, Erzurum Kalesi’nden istifade etmek üzere sınır civarındaki birliklerini geriye çekiyor ve Erzurum önünde Höyükler hattında karşı koymaya karar veriyor. Fakat ileri sürdüğü 2 nci Nizamiye Atlı Tümeninin dört gün dayanması, geriden hiçbir Rus kolunun ilerleyememesi ve yapılan keşiflerin neticesi Ermeni çetelerinden ve bir Plaston Tugayı ile Kazak Atlı Tümeninden ibaret olan Rus kuvvetleri karşısında 3 ncü Ordu, bütün kısımlarıyla ilerlemeye karar veriyor. Bu suretle ilerleyen Türk kuvvetleri tesadüf ettikleri Rus kuvvetlerini tepeleyerek Zivin’de hazırlanan mevki önünde durmaya mecbur kalıyor.

Bu zamana kadar Türk ordusundaki Ermeni subay, tabip ve askerleri ile gerideki Ermenilerin tavır ve hareketine gelelim:

Erzurum’un doğusuna kadar ilerleyen Ermeni çeteleri, bütün Ermeni köylerindeki aileleri Rusya’ya naklederek, eli silâh tutanlarını kendilerine katılmaya mecbur etti ve geri çekilirken de yukarıda etraflıca anıldığı ve açıklandığı gibi Müslüman köylerini yakarak yıkarak, halkını katlederek imha ediyorlardı. Türk ordusundaki Ermeni neferleri her fırsattan istifade ederek silâhlarıyla Rus ordusuna firar ediyordu. Subay ve doktorların da birçok bilgiyle Rus ordusuna katıldıkları görülüyordu. Savaşın en buhranlı zamanlarında cephane, batarya ve yedek mevzilerinin işaretle düşmana gösterildiği çoğu kez görülüyordu. Bu cümleden olarak Pazacur mevziinde, mevzileri işaret ettiği görülen Gümüşhaneli Ohannes oğlu Kirkor, verildiği askerî mahkemede suçunu tereddütsüz itiraf ediyordu. Bazı Ermeni askerlerinin de savaşın en şiddetli zamanlarında Türk askerlerini firara teşvik ettikleri ve bu sebepten çoğunlukla avcı hatlarının bozulduğu görülüyordu. İç tarafta bulunan Ermeniler ise yaralı olarak gerilere sevk edilen ve yalnız bulunan askerleri katletmekten çekinmiyorlardı. Ayrıca Rus ordusundaki Ermenilerle sürekli olarak haberleştikleri ve ordumuzun durumundan ve kuvvetinden devamlı şekilde Rusları haberdar etmek ve kendilerinin alacakları durumu kararlaştırmak ve tayin etmek üzere casusluk faaliyetinde bulunuyorlardı. Çoğu defa bu gibi şifreli haberler casusların üzerinde ele geçiriliyordu. Bu cümleden olarak hem Türk ordusunun kuvvet ve durumundan haber almak ve hem de Rusların, Osmanlı memleketlerindeki Ermenilere silâh ve cephane gönderdiklerine delil olmak üzere, elde edilen belgelerin birkaçını hatırlatmak faydalıdır.

Van’a gelirken yakalanan Fika ismindeki şahsın, ceketinin astarı içine dikilmiş bir bez parçasının üzerine Ermenice Van Taşnak Komitesine yazılmış bir mektubun aynen tercümesi:

Sevgilimiz (bu tabir genellikle komiteciler arasında bir hitaptır) mektubunuz alındı. Bizce ve sizce malûm olan mal, istediğiniz yol ile size doğru yola çıkarıldı (silâh, cephane, bomba kastediliyor). Şimdi size tehlikesiz bir surette mal göndermek zordur. Yollar tutulmuş olmasına rağmen sınırlarda çarpışmalar başlamıştır. Görünüşe göre bize doğru gelen harekâtta buna iştirak etmiş olacaktır. Şekpager Dayı (firar edip Rusya’da bulunan reislerin takma adıdır) tamamıyla o düşünceyi beslemiyor. Çünkü siz takdir etmiş ya da işitmişsinizdir. O, etrafımıza büyük ölçüde hareketsiz şeyler yerleştirmiştir. Hem bizim için, hem kendisi için, aynı şekilde canlı kuvvetler ve hareketli şeylerin gelişi devam ediyor. Biz burada eşya arasında boğuluyoruz. Siz de orada ihtiyaç içindesiniz. Bu zaten tahammül edilemeyecek bir durumdur. Derviş’in ölümü hepimizi etkiledi. Eğer bizimki size hemen yetişmezse habercimizi çabuk yola çıkarınız. Harekette olan kuvvetler, ordunun (asker) cins ve numaraları hakkında yazınız (Türk ordusu hakkında malûmat istiyor).

Arkadaşça selâmlarla
Minaryan

Bize yazı yazmak için mürekkep gönderiniz ....... zaten göndermiştiniz. M. (komiteler arasında bunun bir şifre olduğu doğrudur. Çünkü Rusya’da mürekkebe ihtiyaç yoktur).

Diğer belge:

Mektupla haber aldık ki arkadaş Mihak Setum, on askeriyle bizim köye gelmek istiyormuş.

Hem asker toplamak, hem de bizi araştırmak maksadıyla takip ediyormuş. Biz boş yere elimizle evlerimizi yakma gücüne sahip değiliz. Çocuklarımızın emri altına girmek istemeyiz. Mademki sizin de bize yardım için kuvvetiniz yok, o halde biz cephanemizi köyde saklamalıyız. Yahut siz de gelin, dağa çıkalım. Eğer etrafımızda çalışmak için Yörük ve Rum varsa Revin’e de haber ver. Yardıma gelsin. Eğer olmazsa aksi takdirde bizim Hükûmete karşı duracak kuvvetimiz yok. Delilik etmeyelim.

Mart 1915

İmza : Merkezî Heyet

Bu belgede, içerideki Ermenilerin çok büyük bir gayretle çalışmakta oldukları anlaşılmaktaydı. Sarıkamış Muharebesine kadar Ruslara bu şekilde hizmet etmeye, kendilerini donatmaya ve gerilerde her türlü güçlüğü yenmeğe çalışıyorlardı. Türk ordusunun kuvvetli olduğunu ve her tarafta Rusların, sınırın doğusuna atıldıklarını da görüyorlardı. Bundan dolayı genel bir ayaklanmaya cesaret edemiyorlardı. Sarıkamış Muharebesinde mağlup olarak, 2 numaralı şekilde gösterilen mevziye çekilen Türk ordusunun sayısı yüz otuz binden yirmi bine kadar inmişti. Kalanları da, orduda baş gösteren tifüs tamamen yok ediyordu. Bununla beraber Ruslar da aynı akıbete uğramıştı. Rus karşı taarruzu durmuş, her iki taraf, ordularının ikmaliyle uğraşıyordu.

İşte bu sıralarda her tarafta Ermeni ihtilâl harekâtının başlamak üzere olduğu haberleri alınıyordu. Bundan başka komitecilerin yanındakilerle sınırı geçerek, Van ve Bitlis’e dağıldıkları, Müslüman köyleri arasında tek bulunan Ermeni köyleri halkının, toplu bulunan Ermeni köylerine gizlice taşındıkları ve bu tahliye edilen köylerde, ancak ihtiyar ve sakatların muhafaza için bırakıldıkları bilgisi alınıyordu. Nihayet ilk ihtilâl harekâtı Bitlis’te baş gösterdi. Bitlis’te komitelerin muntazam ve kuvvetli teşkilâtı, Muş ve Van’a sınır olan Hizan kazasının Karkar nahiyesindeydi. Gerek Muş’ta ve gerekse Hizan’da 15 gün içinde birçok yerde ayaklanmaya, asker ve jandarmaların öldürülmesine başlanıldı. Şöyle ki:
9 Şubat 1915 de Hizan kazasının Karkar nahiyesine bağlı Ahkis tarafındaki Sekûr köyüne gönderilen iki jandarmayı, artık hükûmetin emirlerine boyun eğmeyeceklerini ve bir daha gelmemelerini söyleyerek kovarlar. Bunun üzerine, gönderilen sekiz jandarmadan ibaret müfrezenin köye girmesiyle, içerde güvenli bir yerde sığınan komitenin açtığı şiddetli ateş karşısında müfrezeden altısının şehit, diğer iki kişinin de kaçmayı başardığı haberi alınıyor. Ayrıca Korsor köyüne gönderilen iki jandarmadan da bilgi alınamıyor. Korsor, Sekûr, Arşin köylerinde de çok sayıda Ermeni çetelerinin toplanarak civar Müslüman köylerine taarruza başladıkları ve çok şiddetli mezalim yapmakta oldukları haberi veriliyor. Karkar nahiyesindeki bir kısım çete kuvveti de kaza merkezi olan Hizan’a hücum ederek orayı zabtetmeye çalışıyor.

İhtilâl bu bölgede genişleyerek, Hizan’ı zabta gelen Ermeni çeteleri, kaza merkezinde bulunan jandarma ve silâhlı ahalinin direnişi karşısında durmaya mecbur oluyor. Bitlis’ten Jandarma Alayı Komutanı kumandasında kuvvetli bir müfreze hareket ettirildiği gibi, Van Valiliği de haberdar edilerek Gevaş’tan ve ayrıca Van’dan da bir müfreze sevk edildi. Gevaş’tan Hizan istikametine gelen müfreze ile Gevaş yolunu tutan çeteler arasında çıkan çatışma neticesinde jandarmalardan altısının şehit ve birinin yaralı olduğu anlaşılıyor. Müfreze takviye alarak ilerliyor. Van ve Bitlis’ten sevk edilen müfrezeler de Kapan Yolu ve Arnis köylerini işgalden, Hizan’ı kuşatmadan kurtarıyor. Müfrezeler taarruzlarını Ahkis’e yöneltiyor. İki gün süren çarpışmadan sonra Ahkis ile Beygırı köyleri işgal ediliyorsa da, asiler kaçmayı başarıyor.

17 Şubat 1915’te müfrezeler Tasu köyünde toplanarak taarruzlarını, tehditkâr bir vaziyet alan asilere yöneltiyor. Bir günlük şiddetli bir direnişten sonra söz konusu köy de zapt ediliyor. Daha sonra Karsu, Sigor köyleri de iki günlük bir çarpışmadan sonra işgâl ediliyor. Buralarda pek çok Rus şapkası ve cihazı bulunuyor ve buraların sağlam bir sahra mevzisi haline getirildiği görülüyor. Olayın başlangıcında Sigor köyünde şehit edilen jandarmaların, gözleri oyulmuş, ciğerleri çıkarılmış, kafaları ezilmiş olarak taşlar arasında bulunuyor. Viris köyünün işgali esnasında Komite Reisi Vanlı İşhan’ın damgalı kısrağı elde ediliyor. Çatışmada ölen kişiler arasında Van’ın Hurinis köyünden Keşiş’in oğlu olup, Van civarında tanınmış olan Komite Reisi Vahan ile Sekûr köyünden Kalon’un cesetleri görülüyor. Vahan’ın çatışmada ölen kişiler arasında bulunması sebebiyle, kendisinin Van’dan özel şekilde gönderildiğinin anlaşıldığı. İhtilâlin buralarda şu suretle başlaması akabinde, Muş ova köylerinde de isyan ateşi açığa çıktı. 10 Şubat 1915’te, yani Hizan olayından bir gün sonra Muş merkez kazasına bağlı Sironk köyü civarından geçmekte olan müfreze, ani ateşe maruz kalması nedeniyle yoluna devam edemedi ve çatışmaya tutuştu. Müfrezedeki hayvanlar ve insanlar telef oldu. Muş’tan üç subay komutasında gönderilen diğer müfrezeler çatışmaya yetişerek, komiteyi abluka altına aldı.

Çatışma sonucunda komite üyelerinden dokuzu ölü olarak ele geçirildi. Diğerleri kuşatma hattını yararak kaçmayı başardılar. Aynı günde Akâan nahiyesinin Kümes köyünde bulunan Nahiye Müdürü ile jandarma müfrezesinin bulunduğu ev, komite tarafından kuşatılarak sekiz saat çarpışma devam etti. Müdürün emrinde bulunan dokuz jandarma feci bir şekilde şehit edilip, ev de komite tarafından ateşe verildi. Müdür ve yanındaki bir nefer alevler içinde gece karanlığında kaçmayı başardılar. Suçluların yakalanarak cezalandırılması için Muş Depo Alayından gönderilen müfrezeler, bir başarı elde edemedi. Kümes olayı günü, Muş Taşnak Komitesi Delegesi Rupen ile Muş Taşnak Komitesi Reislerinden Esro’nun bulunması ve daha sonra sevk edilen müfrezelerle komitelerin çarpışması esnasında komite üyelerinin bu iki şahıs tarafından sevk ve idare edilmesi hususunun ortaya çıkması, ihtilâlin esası hakkında bir fikir vermişti. Zaten Rupen ile Esro bu olaydan sonra Muş’a gelmeyerek, çeteleriyle etrafa saldırmaya ve Hükûmeti tehdit etmeye başladılar. Kümes ve Sironk olayları suçlularının, Muş’a bağlı Irak Manastırı’nda barındıkları, Devlet tarafından haber alınarak 25 Şubat 1915’te Teğmen Ahmet Efendi komutasında bir müfreze sevk edildi. Müfreze manastıra yaklaştığı sırada, yandan ve ileriden ani ve şiddetli bir ateş içinde kaldı. Çarpışma Müfreze Komutanı Ahmet Efendi ile müfrezeden dört neferin şehit ve geri kalan neferlerin de akşama kadar çarpışmaya devam edip, gece karanlığında çekilmesiyle neticelendi. Bu müfrezeyi takviye etmek üzere 27 Şubat 1915’te Muş Depo Alayından ikinci kuvvetli bir müfreze gönderildiyse de komite üyelerinin firar ettiğini ve manastırın tahliye edilmiş olduğunu gördü. Fakat komiteye barınak olan bu manastırı daimî işgal altında bulundurdu.

Yine 26 Şubat 1915’te Muş’tan Sason’a giden dört jandarma neferi Geligüzan civarında ve dere kenarında yemek yerlerken Geligüzan halkının saldırısına uğrayarak, baltalarla parçalanıp, cesetleri bir saatlik mesafeye nakledilerek gömülmüştü. Bu jandarmaların birden bire ortadan kaybolmaları nedeniyle, komite tarafından imha edildikleri anlaşılmıştı. Bundan dolayı tahkikata devam edilerek Geligüzan civarında ve dere kenarında bu feci olayın meydana geldiği yerde bazı izler görülmüş ve bu suretle devlet, takibatını Geligüzan’a nakletmişti. Tahkikat neticesinde suçlular yakalanıp askerî mahkemeye verildi. Suçlular olayı bütün acımasızlığıyla askerî mahkeme huzurunda itiraftan çekinmediler. Artık bu gibi olaylar birbirini takip ediyordu. Devletin, meydana gelen isyanı hemen ve yerinde şiddetle bastırması komitecileri şaşırtmış ve Bitlis’in her tarafında Ermenileri nispeten sessizliğe itmiş, devletin nüfuzunun komitenin nüfuzundan daha etkili olduğunu Bitlis Ermenilerine tanıtmıştı. Devlete karşı silâh kullanmayan Ermenilerin mal ve canlarının korunması daha çok etkisini göstermiş, gerek Muş’ta ve gerekse Bitlis’te Taşnak olmayan Ermeni ileri gelenleri olayları açıkça lânetlemişlerdi.

Milletvekili Papasyan Muş’ta bulunuyor ve bu harekâtı merkezden idare ediyordu. Olayların kendi arzusuna göre halledilememesi üzerine, derhal hükûmete gelerek Hizan, Kümes, Sironk, Manastır olaylarını meydana getirenlerin birtakım asker firarîsi cahil kimseler olduğunu, Kümes ve Sironk olaylarının asker kaçaklarının hainliklerinden, Manastır olayının ise kaçarak Manastır’a saklanmış olan asker firarîlerinin üzerine müfrezenin aniden gitmesinin firarîlerin korkmasına sebep olup, bu suretle müfrezeye karşı silâh kullanmış olduklarını ve Taşnak Komitesinin meydana gelen bu olaylara kesinlikle karışmadığını ve komitenin, gerekirse devlete yardım edeceğini teklif etmekteydi. Bu suretle bazı Ermeni firarîlerinin ihanetlerini bahane ederek, komitenin bu olaylara karışmadığını ve durumu Muş devlet yetkililerine arz eden Milletvekili Papasyan Efendi, hükûmetin anî ve şiddetli uygulamaları karşısında bozuk düzenlerinin meydana çıkacağından korkuyordu. Derhâl İstanbul’da Ermeni patriğine olayları başka tarzda anlatmak üzere mektuplar gönderdi. Ermeni patriği de şu şekilde devlete müracaat etti:

“Beşar Çeto ve Mehmet Emin gibi adamların, son zamanlarda Bitlis’in asayiş ve emniyetinin korunmasıyla görevlendirilmeleri sebebiyle, Ermenilerin felâkete maruz kaldıkları ve Karkar nahiyesine bağlı Halis, Hınz ve Ruhte köyleri kâhyalarının, jandarmalar tarafından katledilmesinden dolayı heyecanlanan halkın da buna karşılık dört jandarmayı öldürdükleri, Ziko köyünde jandarmaların küçük bir çocuğu alenen öldürmeleri ve merkeze getirilmekte olan sekiz asker firarîsinden dördünün yolda muhafızlar tarafından katledilmeleri üzerine karşılık olarak iki jandarma neferinin öldürüldüğü ve jandarmaların zulümlerine karşı halk, kutsal şeylerini muhafaza etmeyip bizzat karşı durmaya zorlanırsa, buna isyan şekli verilerek evleri yakmaya, yağmaya ve nüfusu katle kalkışılmasının adalete uygun olamayacağı ....” Meselelerin tahkik sureti ve olay bu şekilde meydana gelmişse, bu olaya sebep olanların şiddetle cezalandırılmasını İstanbul, 3 ncü Ordu Komutanlığından talep ediyor ve ayrıca “Meksi” olayının ortaya çıkmasına müdürün sebep olduğu hakkında Ordu Komutanlığına Elazığ’dan ihbarda bulunuyor. Bunun üzerine Ordu, 33 ncü Tümen Komutan Vekili Albay Veysi Bey başkanlığında bir tahkik heyetinin en kısa zamanda gönderilmesini Elazığ’da 11 nci Kolordu Komutanlığı Vekâletine emrediyor.

Tahkikat neticesinde:

1. Beşar Çeto ve Mehmet Emin’in Bitlis’in asayişi için görevlendirildiklerinin aslı olmadığını anladı. Esasen Beşar Çeto’nun seferberlik başlangıcında, gönüllü olarak emrindekilerle Azerbaycan’a gittiği ve bu tarihten üç ay evvel Hoy Muharebesi’nde şehit olduğu anlaşıldı.

Mehmet Emin’in ise üç ay evvel Azerbaycan’a giderken yolda Ermenilerin pususuna düşüp yaralı olarak evine döndüğü ve hâlâ tedavi altında olduğunun ortaya çıktığı.

2. Bitlis dâhilinde katledilmiş hiçbir Ermeni kâhyasının bulunmadığı tahkik heyetinin yapmış olduğu tahkikat neticesinden anlaşıldı.

3. Ziko köyünde katledildiği patrik efendi tarafından iddia edilen çocuğa gelince; Bitlis dâhilinde Ziko adında bir köyün bulunmadığı ve Bitlis’de jandarmalar tarafından bir çocuğun katlinin gerçeğe aykırı olduğunun ortaya çıktığı.

4. Patrik efendinin iddia ettiği gibi mukabil olarak jandarmaların zulümlerine karşı meşru müdafaa durumunda olmayıp birbirlerine muhalif oldukları anlaşıldı. Yapılan araştırma ve incelemeden anlaşıldığı üzere, Beşar Çeto ve Mehmet Emin’e mal edilen asayişin korunması meselesinin, vaktiyle şehit edilip bugün ortada bulunmayan bir adama atfedilmesi ve ilin hangi bölgesinin asayiş ve emniyetinin muhafazası ile görevlendirildiklerinin belirtilememesi ve il dâhilinde mevcut olmayan bir köyde, bir çocuğun katledildiğinin iddia edilmesi, iddianın doğruluk derecesine büyük bir delildir. Bu suretle bütün Bitlis’e yayılan isyan nisbeten yatıştırıldı. Zaten bunu takip eden Van ve Karahisar genel ayaklanmalarından da anlaşılacağı üzere, buradaki hareket, hükûmeti şaşırtmak ve kuvvetlerin doğmasına sebep olarak anî darbenin Van’dan vurulmasını düşündüklerini ortaya çıkardı. Bundan dolayı bu olayları takiben, düşünüldüğü gibi Van genel ayaklanması başgösterdi.

Şükrü
Van