Devlet Bahçeli'nin 9 Ocak 2001 tarihli TBMM grup toplantısında yaptığı konuşma

Muhterem Milletvekili Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Grup toplantımıza başlarken hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Ülkemizde bir çok alanda yoğun ve önemli gelişmelerin yaşandığı hepinizin malûmlarıdır. Partimizin yeni yıldaki bu ikinci grup toplantısı da, işte böylesine anlamlı bir süreçte yapılmaktadır.

Bir taraftan ekonomide toparlanma ve yeniden yapılanma süreci devam etmektedir. Diğer taraftan da hükümetimiz döneminde başlatılan yolsuzluklarla mücadele çabaları kararlı bir şekilde sürdürülmektedir.

Bunlara ek olarak, son bir yıldır gündemde bulunan cumhurbaşkanının görev süresi ile siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin meselenin çözümünde anayasa değişikliği çalışmaları başlamış bulunmaktadır.

Takdir edileceği üzere, bir çok ciddi sorunla eş zamanlı ve kararlılıkla mücadele etmek kolay bir iş değildir. Bu mücadelenin bir de üç partiden oluşan koalisyon hükümeti tarafından yürütüldüğü düşünüldüğünde, yapılanların önem ve değerinin bir kat daha arttığına şüphe yoktur.

Aziz milletimiz, ileride sosyo-ekonomik sıkıntılardan tamamen kurtulduğunda bugün yapılanları çok daha iyi değerlendirecektir.

Tabii ki, aile ve toplum hayatında kalıcı huzuru ve mutluluğu özlemiş olan, yoksulluktan kurtulma arzusu taşıyan insanlarımızın talepleri gereği gibi karşılanabilmiş değildir. İnsanlarımızın temel derdi, geçim sıkıntısıdır, işsizliktir, yarınlara daha güvenle bakabilmektir.

Zaten, bizim parti ve hükümet olarak aslî görev ve sorumluluklarımızdan biri bu olumsuzlukları bütünüyle ortadan kaldırmaktır.

Bizler, bir gerçeğin çok iyi farkındayız. Sürekli geçim derdi ve gelecek endişesi yaşayan vatandaşlarımızın hangi meslekten olursa olsun verimli ve arzulu bir çalışma temposu ortaya koyması ve yaşama sevinci duyması çok zordur.

Bu sosyo-psikolojik durumun bir diğer yansıması da siyasi alanda olmaktadır. Çünkü, böyle bir sosyolojik gerçeklik karşısında devlet-millet kucaklaşmasının tam olarak gerçekleşmesi mümkün değildir.

İşte bu gerçeğin bilincinde olan bizler, günü kurtarmak, geçici göz boyamalarıyla insanlarımızı aldatmak yerine, gerçekçi ve kalıcı politikalar üretmeye gayret sarfediyoruz. Uzun yıllardır devam eden uygulamaları günümüzde de sürdürüp toplumun geçici olarak rahatlamasını sağlamak hem mümkündür, hem de kolay bir yoldur.

Ancak, hükümetimiz bu yolu tercih etmemiştir. Çünkü, bu yolun eninde sonunda varacağı yer en iyi ihtimalle yine başlangıç noktası olacaktır. Diğer temel meselelerde olduğu gibi, Türkiye, 4 - 5 yılda bir ciddi ekonomik krizler ile karşı karşıya kalmakta, ardından da önlemler paketi tartışması başlamaktadır. Gerekli yapısal reformlar gerçekleştirilemediği, sosyo-ekonomik ahenk tesis edilemediği için, teknolojik atılımlar ve refah paylaşımı ülke gündeminde yer edememektedir.

Bazı art niyetli çevreler ne yaparsa yapsın, bizim aldığımız kararları çarpıtıp kendilerince siyaset üretmeye çalışanlar ne derse desin, gerçekler ortadadır. Dünün iktidar ortaklarının, sorunların kangrene dönüşmesindeki rollerini unutarak sergiledikleri siyasi pişkinlik örnekleri, ancak günü kurtarma telaşının bir yansıması olabilir.

Milletimizin, özellikle de dar gelirli vatandaşlarımızın uzun yıllardır biriken sorunların altında sıkıntı çekmesini fırsat bilenler, dün iktidarda olup bugün aynaya bakmasını unutanlar, tekrar yanılmaya mahkûmdurlar.

Cezaevleri sisteminin yeniden yapılandırılması konusunda ortaya konulan yaklaşımlar, bu hükümetin kararlılığının somut göstergelerinden biridir. 1990 yılından itibaren aslî fonksiyonlarını kaybetmeye başlamış olan cezaevleri sistemine ancak 1999 yılı sonunda ciddi olarak el atabilmiştir. Sadece bu ayıp bile anlama yeteneğini ve insaf ölçülerini tamamen kaybetmemiş siyasetçiler için yeterlidir.

Kıymetli Dava Arkadaşlarım,

Saygıdeğer Basın Mensupları,

Bu görüşlerimizi, Türk Milleti'nin ve ekonomisinin en büyük kamburlarından olan yolsuzluklar ve haksızlıklar konusunda da tekrarlamamız mümkündür.

Sosyo-ekonomik bünyemize kene gibi yapışan organize şebekeler üzerine çok yönlü bir şekilde gidildiği herkesin malûmudur.

Küreselleşme süreciyle birlikte yaygınlaşan yolsuzluk olgusu, artık bütün insanlığın ortak sorunlarından biri haline gelmiştir. Bugün hemen her ülkede, yolsuzluk ve rüşvet ekonomik yapı ile sosyal dokuyu içten içe kemiren bir hastalık niteliği kazanmıştır. Bu ve benzeri sebeplerle yolsuzluk olgusuyla çok yönlü ve kararlı bir şekilde mücadele etmenin yöntemlerini geliştirip uygulamak hayatî önem kazanmıştır. Yolsuzluğa yol açan faktörlerin çeşitliliği mücadelenin milli bir görev olarak algılanmasını zorunlu kılmaktadır.

Hükümetimiz döneminde böyle bir anlayış gelişip kökleşmeye başlamış bulunmaktadır. Geçen bir yıl boyunca çeşitli adlar altında yapılan büyük operasyonlar, belki de demokrasi tarihimizde ilk kez bu kadar kapsamlı boyutta sürdürülmektedir.

Son olarak başlatılan "Fırtına operasyonu" ve "Beyaz Enerji operasyonu" ile birlikte sayıları 12'yi bulan büyük operasyonlar, bugünün değil, dünün kirli birikimlerinin bir göstergesidir. Diğer bir deyişle, 1990'lı yıllardan itibaren gelişip palazlanan soygun şebekeleri bugün deşifre edilmekte ve ayıklanmaya çalışılmaktadır.

Bunları çarpıtmak ya da görmemezlikten gelmek yerine, takdir ve teşvik etmek gerekir. Böyle bir davranış, siyasi olgunluğun ve samimiyetin güzel bir örneği olacaktır.

Bilinmelidir ki, ilkeli ve seviyeli bir mücadelenin birilerinin, siyasi rakiplerine ve muhataplarına gerçek anlamlarını bile kavrayamadıkları belli olan seviyesiz yakıştırmalar yönelterek sürdürülmesi imkansızdır. Böylesine tutarsız yaklaşımlardan, ortaya koyanlar kadar demokrasimiz de yara almaktadır. Çünkü bu tür siyaset uslûbunun ve yönteminin kazananı yoktur, kaybedeni ise zannedildiğinden daha çoktur. En büyük kayıp da, siyaset kurumunun ve siyasetçinin uğrayacağı itibar erozyonuyla ortaya çıkacaktır.

Hatırlanacağı üzere, son bir yıl içinde planlı ve kapsamlı bir şekilde sürdürülen operasyonlar, bu yüce meclise ve 57. hükümete nasip olmuştur. Büyük ölçüde, hükümetimizin öncülüğünde hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen ‘Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu'na dayalı olarak yürütülmektedir.

30 Temmuz 1999 Tarihinde Yüce Meclis tarafından kabul edilen 4422 sayılı bu kanun, yargı ve güvenlik makamlarımızın hareket kabiliyetini ve imkânlarını arttırmıştır. Bu kanunla birlikte; çıkar amaçlı suç örgütleri tanımı günümüz ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yeniden yapılarak; her türlü suç şebekesinin, kamu kurum ve kuruluşlarına, siyasete ve ekonomik kurumlara sızarak yolsuzluk tezgahları oluşturmanın çok ağır yaptırımları olduğu ortaya konulmuştur.

İşte son bir yıldır sonuç vermeye başlayan çalışmaların hazırlıkları 1999 yılının yaz ve sonbahar aylarına kadar geriye gitmektedir. İnşallah, Türkiye bu mücadeleden yüz akıyla çıkacak, yeni çağa yeni bir başlangıç yapma yolundaki bir engel ve ayıp daha ortadan kalkmış olacaktır.

Yolsuzluklarla ve organize suç örgütleriyle mücadelenin kararlı ve sürekli bir şekilde yapılmasının toplum hayatı üzerindeki etkilerinin çok yönlü olduğu unutulmamalıdır. İlk etkisi, haksızlıkların ve soygunların önüne geçilerek " yapanın yanına kâr kalıyor" anlayışının yıkılmasıdır. Bu durum, özelde adalete, genelde ise devlete güvenin artması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, siyaset kurumu ile toplum arasındaki bağ güçlenmekte, demokrasimizin gelişimine katkı sağlanmaktadır.

Diğer bir etki ise, hiç şüphesiz ekonomik alanda kendini göstermektedir. Kamu kaynaklarının, millet malının sürekli bir şekilde yağmalanmasının önüne geçilmektedir.

Bilindiği gibi, Türk ekonomisinin en büyük açmazlarından birini bütçe açıkları, mali yapıdaki dengesizlikler oluşturmaktadır. Türkiye'nin bütçe sistemindeki bu kanayan yarası çok uzun süredir ciddiyetini korumaktadır. Bunun temel sebepleri arasında israfın önlenememesi, sağlıklı bir harcama reformunun hayata geçirilmemiş olması önemli bir yere sahiptir.

İkinci büyük yarayı ise, yolsuzluklar, haksız kazançlar oluşturmaktadır. Kamu imkânlarının çarçur edilmesi, menfaat şebekeleri tarafından hortumlanması malî dengeleri de bozmaktadır. İşte, son zamanlarda sarfedilen çabalarla bu kara deliklerin kapatılarak ekonomimizin daha sağlıklı şartlara kavuşturulması amaçlanmaktadır.

Devlet ve hükümet olarak bu açıdan gözle görülür bir başarıya imza atıldığını kabul etmek lazımdır. 12 büyük temizlik operasyonu ile Türk ekonomisi büyük kayıplardan kurtarılmıştır. Bunların ekonomimize katkısı 3.5 katrilyonu aşmış bulunmaktadır. Kim ne derse desin bu başarının altında yüce meclisimizin ve hükümetimizin imzası vardır.

Muhterem Milletvekili Arkadaşlarım,

Sayın Basın Mensupları,

Konuşmamın son bölümünde, Anayasa değişikliği paketine ve özellikle de siyasi partiler hukukuna ilişkin düzenleme çabasına değinmek istiyorum.

Partimizin Cumartesi günü toplanan Merkez Yönetim Kurulu'nda yaptığımız basın açıklamasında bu konuya ilişkin temel bakış açımızı ortaya koymuş bulunuyorum. Geçmişte benzer meseleler gündeme geldiğinde kamuoyunun takdirlerine sunduğumuz bir siyasi ilke genel kabul görmüş bulunmaktadır.

Önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde ele alınacak olan anayasa değişikliği paketi bu manâda bir dönüm noktası olacaktır. Siyasi partilerin faaliyetlerini sürdürmesi ve kapatılması yeni esaslara bağlanmaktadır. Cumhurbaşkanının görev süresinin 5 + 5 formülüyle yeniden düzenlenmesi, konu geçmişte gündeme geldiğinde yapılan kişiye endeksli değişiklik şeklindeki eleştirilerin de haksızlığını ortaya koymaktadır. Siyaset kurumunun yeni ihtiyaç ve taleplerin ışığında siyasi normları tanzim etme iradesini ortaya koymasını ciddi bir adım olarak görmek lazımdır.


Kaynak: "Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli'nin TBMM Grup Konuşması 9 Ocak 2001". mhp.org.tr. 16 Temmuz 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Eylül 2024. 
Telif durumu: