Devlet Bahçeli'nin 6 Haziran 2011 tarihli Diyarbakır mitinginde yaptığı konuşma

Muhterem Diyarbakırlılar,

Aziz Vatandaşlarım,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Kıymetli Basın Mensupları,

Diyarbakır’da bulunmaktan ve sizlerle bir araya gelmekten dolayı son derece bahtiyarım.

Bizlerin kavuşmasını nasip eden Cenab-ı Allah’a şükrediyorum.

Diyarbakır bugün bize kucağını açtı.

Diyarbakır kardeşliğin, birliğin ve sevginin tarafında olduğunu bir kez daha kanıtladı.

Misafirperverliğinizi gösterdiniz, gönlünüzü açtınız.

Türkiye’nin varolması ve Türk milletinin sonsuza kadar yaşaması için katkı veren, desteklerini esirgemeyen ve dua eden her kardeşimle el ele, omuz omuza olacağız.

Diyarbakır’ın her köşesindeki vatandaşlarıma buradan en kalbi duygularımı gönderiyorum.

Bismil’i, Çermik’i, Çınar’ı, Çüngüş’ü, Dicle’yi, Eğil’i, Ergani’yi, Hani’yi, Hazro’yu, Kocaköy’ü, Kulp’u, Lice’yi, Silvan’ı, Sur’u, Yenişehir’i ve Diyarbakır’ı hürmetle, sevgiyle selamlıyorum.

Hepinizi bağrıma basıyorum. Hepinizi kucaklıyorum.

12 Haziran’da yapılacak olan Milletvekilliği Genel Seçimi’nin barışa, huzura, berekete, bolluğa ve esenlik dolu günlere vesile olmasını niyaz ediyorum.

Bu açık hava toplantımızın gerçekleşmesinde emeği geçen Diyarbakır il başkanımıza ve teşkilat mensuplarımıza takdirlerimi sunuyorum.

Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz, şerefler verdiniz.

Aziz Diyarbakırlı Kardeşlerim,

Muhterem Vatandaşlarım,

Diyarbakır bize çok şey anlatır.

Diyarbakır denilince aklımıza çok şey gelir.

Fikir pınarlarımızın kurumayacak kaynağı olan merhum Ziya Gökalp Bey Diyarbakır’ın bir armağanıdır.

Türk milletine eşsiz bir emanetidir.

Yaşamak için bir insanın ülküleri olması gerektiğini bizlere ulaştıran o’dur.

Tükenmez coşkumuzu, azalmaz milli heyecanımızı ve bitmeyecek millet aşkımızı Gökalp Bey’den esinlendik.

Şiirleriyle kalbimize huzur veren ve nasıl bir memleket istediğini mısralarıyla bizlere miras bırakan Cahit Sıtkı Tarancı bu şehirden yola çıkmıştır.

İşgal yıllarındaki milli duruşuyla haklı gururumuz olan şair, yazar ve devlet adamı merhum Süleyman Nazif Diyarbakır’ın Türk milletine hediyesidir.

Diyarbakır’ın dört ayaklı minaresi müşterek değerlerimizi anlatır.

Diyarbakır’ın karpuzu ağzımızın tadı, sohbetlerimizin yarenliğidir.

Yedi Kardeş Burcu; yüzyıllardır birlikte yaşamamızı seslendirir.

On Gözlü Köprü; dünden miras aldığımız umutlarımızı üzerinde gezdirir.

Ulu Cami aynı kıbleye hep beraber baş koyduğumuzu dile getirir.

Dicle Nehri özlemlerimizi taşır, sevdalarımızı yüzdürür.

Adeta aynı yüzün iki yanağı olduğumuzu haykırır.

Şarıltısıyla kardeşlik türkülerimizin bestesini yapar.

Diyarbakır surları bir bedende aynı ruh olduğumuzu kanıtlar.

Tarihe meydan okuyan kadim yapısıyla üzerimize gölgelik olur, ayrılığı değil bütünleşmeyi sağlayan kemer gibi hepimizi sımsıkı sarar.

Gururla söyleyebilirim ki; bu şehrin her tarafında tarih ve medeniyet akıyor.

Her köşesinden asalet ve güzellik fışkırıyor.

Dağılmaya değil toplanmaya,

Dargınlığa değil kucaklaşmaya,

Kavgaya değil barışmaya,

Husumete değil uzlaşmaya varım ve hazırım diyor.

Diyarbakırlı kardeşim nifak saçanlardan yoruldum diyor.

Küresel ayak oyunlarının tezgâhlarından bıktım diyor.

Farklılıkları hatırlatarak müştereklerimizin altını oymaya çalışanlardan bunaldım diye ses veriyor.

Ses Ver Diyarbakır, Sesime Kulak Ver Türkiye.

İnanıyorum ki, Diyarbakırlı vatandaşım istismara, fitneye, bölünmeye karşı çare arıyor.

Kandan beslenen teröristlere karşı yardım bekliyor.

AKP iktidarının aldatmalarına, yalanlarına ve işbirlikçi duruşuna son vermeyi ümit ediyor.

Merak etmeyin biz varız.

Yeise kapılmayın Milliyetçi Hareket Partisi var.

Ben buraya, sizlerden oy istemeye, siyasal fayda ummaya gelmedim.

Önce Diyarbakırlı kardeşimle dertleşmeye, sorunlarını dinlemeye ve hasret gidermeye geldim.

Başbakan Erdoğan’ın aramıza ekmeye çalıştığı fitne tohumlarını çürütmeye geldim.

Kafasında küstahça çizdiği Sivas- Gâvur Dağı hattını yerle bir etmeye geldim.

İnanın bana, bize yönelik iftiraları, gıybetleri aşmak için buraya koştum.

Ortak değerlerimizin dilini paylaşmak için buradayım.

Bin yıllık kardeşliği ayakta tutmak ve sonsuza kadar yaşatmak amacıyla karşınızdayım.

Bin yıllık kardeşliği yaşamak ve yaşatmak için aranızdayım.

Milliyetçi Hareket’in mesajını, çağrısını sizlere getirdim.

Aramıza inşa etmeye çalıştıkları bariyerleri yıkmak için kararlığımızı getirdim.

Ekmeğimizi paylaştık.

Suyumuzu paylaştık.

Mahallerimizi, evlerimizi, özlemlerimizi paylaştık.

Cephelerde birlikte mücadele ettik.

Balkanlarda birlikteydik.

Yemen’de yan yanaydık.

Çanakkale’de şehadet şerbetinden birlikte içtik.

Hep beraber vatanımızı işgal eden emperyalist mihraklara diklendik ve hamd olsun haddini bildirdik.

Birlikte güldük, birlikte ağladık.

Sevgimizi bölüştük, ama insanımızı bölmedik.

Kız aldık, kız verdik.

Sıla özlemini hep beraber duyduk.

Dokunan kilimlere kardeşliğimizi oya gibi işledik.

Alın terlerimizi şehit kanlarıyla kazandığımız vatan topraklarımıza düşürdük.

Davul zurnayla halay çektik ve keyif aldık.

Delilo’yla, Esmer’le, Çaçanla, Tekayakla, Çiftayakla ve Çepiğle birlikte oynadık, birlikte güldük.

Asırlarca el birliği, güç birliği yaptık.

Aynı geceye yelken açtık, aynı güneşle ısındık.

Benzer düşleri kurduk.

Yunus’tan, Mevlana’dan, Hacı Bektaş-ı Veli’den aynı hissiyatı aldık.

Hoca Nasrettin’in mizahıyla güldük.

Aynı gülün yaprakları gibi açtık.

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in kutlu tebliğine birlikte iman ettik.

Duamız bir, yakarışımız bir, safımız bir oldu.

Adımız bir, acımız bir, anımız bir oldu.

Biz birlikte büyük Türk milleti olduk.

Bu aziz vatan bin yıl önce gerçek sahiplerini buldu ve ellerde yükseldi.

Aradan geçen asırlar boyunca bu topraklara hep beraber mührümüzü vurduk ve büyük bir millete hep birlikte vücut verdik.

Bilmeyene, anlamak istemeyene tekraren hatırlatırım ki; bu büyük milletin adı Türk milletidir.

Milletimiz; kökenleri, dilleri, alt kültür gruplarını, mezhepleri birlikte yaşama ülküsüyle aynı hedefe yönlendirmiş ve kopmaz bir bağ ile irtibatını kurmuştur.

Zaferlerimiz, yenilgilerimiz, fetihlerimiz tarihe damga vurmuştur.

Paylaşılan her düğün, açılan her duvak, doğan her çocuk, sallanan her beşik, tüten her ocak, can veren her şehit, çekilen her ızdırap, sevinçle tutuşan eller bizi millet yapmıştır.

Doğduğumuz yer, doyduğumuz yer, ilimiz, yöremiz, anamızın dili, inancımız ve kimliğimiz ne olursa olsun bizim ismimiz Türk milletidir.

Biz bu ülkede yaşayan herkesi bin yıllık kaynaşmanın aziz hatırası olarak görüyoruz.

Son yurdumuzda nefes alan herkesi, ecdadımızın yadigârı olarak kabul ediyoruz.

Doğudan batıya, güneyden kuzeye hangi etnik kökene, hangi mezhebe mensup olursa olsun herkesi Cenab-ı Allah’ın kutsal emaneti olarak benimsiyoruz ve sahipleniyoruz.

Bunun için ‘Herkes Eşittir’ Türkiye diyerek farklılıklara prim vermedik ve bir olduğumuzu, eşit olduğumuzu muhataplarına duyurduk.

Bu itibarla;

  • Anlayan herkesi,
  • Dinleyen herkesi,
  • Çağıran herkesi,
  • Koşan herkesi,
  • Sevinen herkesi,
  • Üzülen herkesi,
  • Çalışan herkesi
  • Ve bekleyen herkesi bir gördük, beraber kabul ettik ve ayrılmaz bir bütün olarak yüreğimize bastık.

Başka türlüsünü de zaten düşünemeyiz, düşünmeyiz.

Türk milletinin hiçbir evladı bu ülkenin zencisi değildir. Buna inandık.

Türk milletinin hiçbir ferdi bu ülkenin ötekisi değildir. Bundan asla taviz vermedik.

Hiçkimsenin kendi evinde yabancı olmasını istemedik, aklımızdan geçirmedik.

Aksini düşünenlerin ise heybetli bir şekilde karşısında durduk.

Diyarbakırlı kardeşim siz bizsiniz, biz de siz.

Başbakan’a ve bölücü PKK’ya inat; ayrımız, gayrımız yok.

Şimdi soruyorum sizlere ve samimi bir şekilde düşünmenizi istiyorum:

Bin yıldır son vatanımızı beraber savunmadık mı?

Şehitlerin kanından ilhamını alan bayrağımızı beraber sallamadık mı?

Zorluklara birlikte katlanmadık mı?

Şüphesiz bunların hepsini birlikte gerçekleştirdik.

Başkalarının dediğine aldırmayın, yıkım projesinin kirli taraflarına ve etnik tahrikçilerin sözlerine kanmayın.

İstanbul’da oturup ahkâm kesenlere ve bölünmüş Türkiye’nin denklemlerini kurmaya yeltenenlere siz bakmayın.

Onların rahatı beyde yok.

Yedikleri önünde, yemedikleri arkalarında.

Sürekli ben yiyeyim, ben içeyim ve ben gezeyim diyorlar.

Ama size gelince gözleri başka şeyleri işaret ediyor, ağızları başka şeyleri söylüyor.

TÜSİAD’ın, TESEV’in raporlarını tanzim edenler buraları samimiyetle ele alamayanlardır. Niyetleri iyi olmayanlardır.

Beyefendiler bölünmüş Türkiye’nin alt yapı çalışmalarını hazırlayacaklarına bir zahmet gelsinler de iş versinler, tesis açsınlar ve Diyarbakırlı vatandaşımın elinden tutsunlar.

Bu çerçevede oynanan oyunları görün.

Tuzakları, komploları ve kışkırtmaları anlayın.

Siz ortak, hissedar ya da iştirakçi değil, bu devletin asıl sahiplerindensiniz.

Siz Türk milletinin eşit, onurlu ve yeri doldurulamaz birer mensubusunuz.

Siz bizim her şeyimizdeniz.

Duamızdasınız, gönlümüzdeniz, dilimizdesiniz.

Şuna da kesinlikle inanın:

Vashingtondakiler sizi benden daha fazla sevemez.

Brükseldekiler sizi benden daha çok anlayamaz.

Erbildeki peşmerge sizi benden daha çok sahiplenemez.

Sorarım sizlere;

Trakya’da söylenen şarkıyı Bismil’de duymadınız mı?

Çermik’te pişen meftuneyi, içli köfteyi İstanbul’da da tatmadınız mı?

Horon’un neşesini Çınar’da hissetmediniz mi?

Yozgat’taki bağlamanın sesiyle Çüngüş’te dertlenmediniz mi?

Dicle’de çalan davulun sesiyle Ankara’da heyecanlanmadınız mı?

Ege zeybeğinin sesini Ergani’de işitmediniz mi?

Hani’den, Hazro’dan, Kocaköy’den, Kulp’ten; İzmir’e, Manisa’ya, Çorum’a, Erzurum’a sevdalarınızı götürmediniz mi?

Nafakanızı kazanmak uğruna sizde annenizden, babanızdan, bacınızdan, gardaşınızdan ve yavuklunuzdan ayrı düşmediniz mi?

Bizi bir kılan, ayrılmaz bir bütün yapan hasletlerin bazıları işte bunlar.

Elbette sıkıntılarınızın olmadığını iddia etmiyorum.

Sorunlarınız yok demek istemiyorum.

Ama sorunlarla boğuşan yalnızca siz değilsiniz.

Sıkıntıyı sadece siz yaşamıyorsunuz.

Yurdumun her köşesinde en az sizler kadar problemlere ram olmuş insanımız var.

Ancak her sorunu olan ve her derdi bulunan da çözüm ve çareyi çıkmaz sokaklarda aramıyor.

Türk milletinden ayrılma rüyası görenler, bağımsız devlet özlemi içinde olanlar akıllarını başlarına almalıdırlar.

Bizim ne verecek bir çakıl taşımız, ne de vazgeçecek bir insanımız vardır.

Son vatanımızda yaşamaya karar verdiğimizden bu tarafa, bütün hesaplar bizi bu coğrafyadan atmak üzerine şekillenmiştir.

Türk milletini meydanlarda yenemeyenler, topla tüfekle üstesinden gelemeyeceklerini anlayan gafiller şerefsizce üzerimizde oyunlar oynamaktadır.

Kudretli olduğumuz çağlarda pısanlar, bugün zorda olduğumuzu görünce bizi içten dağıtmaya odaklanmışlardır.

Çanakkale, millet olarak çekilebileceğimiz son sınırın ilanı olarak iftiharla ve hüzünle hatırımızda olan bir mücadele destanıdır.

Misak-ı Milli; kazanılmış vatan topraklarının son ve kesin hattını çizmiş ve belirlemiştir.

Bizim bu hattan zerre kadar geri çekilmemiz ve taviz vermemiz mümkün değildir.

Türk milleti için gidilecek yer, göç edilecek ve yaşanılacak diğer bir toprak parçası yoktur.

Başka bir vatan üzerinde yaşamak ya da başka bir milletin sığıntısı olmak gibi seçeneğimiz, tercihimiz kesinlikle bulunmamaktadır.

Biz Türkiye Cumhuriyetinde Türk milleti olarak yaşamaya Allah’ın izniyle sonuna kadar devam edeceğiz.

İrademiz budur.

Azmimiz ve dileğimiz buna yöneliktir.

Unutmayınız ki;

Ya bu vatan üzerinde bir ve bütün olarak kardeşçe yaşayacağız;

Ya da millet olarak yalnızca Diyarbakır’dan değil, Anadolu’dan da atılacağız.

Yedi düvelin karanlık planları durmak bilmiyor.

Bunun için terörist PKK’yı taşeron olarak kullanıyor.

Dağlarımızdaki eli silahlı eşkıyayı sürekli besliyor.

Bir tarafta hepimiz varız, diğer yanda milletimizi ayrıştırmaya çalışan odaklar.

Bir yanda Türk milleti var, diğer yanda iştahları yüzyıllardır doymayan Haçlı zihniyeti.

Umuyorlar ki birbirimizden kopalım.

İstiyorlar ki kardeş kavgasının tarafı olalım.

Diliyorlar ki birbirimize küselim ve çözülelim.

Aramızı bozmaya çalışıyorlar.

Birbirimize düşürmeye çabalıyorlar.

Biz birlikteyken amaçlarına ulaşamadılar, ulaşamayacaklarını da biliyorlar.

Şimdi de dağıtarak sonuç almayı istiyorlar.

Ama asla başaramayacaklar.

Emellerine muvaffak olmayacaklar.

Bizi asla bölmeyecekler.

Son sözümüzü 29 Ekim 1923’de söyledik.

Kimse heveslenmesin.

Bu tarihi yeminden geri atmayacağız.

Türkiye’ye hep birlikte sahip çıkacağız ve Türk milletini Allah’ın izniyle sonsuza kadar var edeceğiz.

Muhterem Diyarbakırlılar,

Aziz Vatandaşlarım,

Üzerinde yaşadığımız coğrafya hepimize büyük sorumluluklar yüklüyor.

Takip edeceğimiz siyasetin, icra edeceğimiz yönetim tarzının şeklini coğrafyamız belirliyor.

Son vatanımızda yaşamanın bir jeo-politiği vardır ve bu bin yıldır da hiç değişmemiştir.

Coğrafyamız aynı duruyorken, bu vatana yön veren politik dinamikler değişirse, dikkat edin, bu coğrafyayı mutlaka kaybederiz.

Bunun için her zamankinden daha fazla uyanık olmamız gereken bir dönemden geçiyoruz.

Her zamankinden daha çok şuurlu olmamız gereken bir zamanı adımlıyoruz.

Hiç kimsenin kökeni kimseyi ilgilendirmiyor. İlgilendirmemeli.

Ana diliniz ne olursa olsun, konuşmanıza saygımız vardır.

Ancak hepimizin ortak meselesi işsizlik, yoksulluk ve adaletsizliktir.

Bir an için düşünün ve farz edin:

Anadili Anayasaya koyunca karnınız doyacak mı?

Anadilde eğitim imkânı sağlanınca ekonomik sorunlarınız bitecek mi? Ekmeğiniz artacak mı? Sırtınıza yeni elbise alabilecek misiniz?

Bugün içinde kıvrandığımız sorunların ayrışarak çözüleceğini zannedenler büyük bir yanılgı ve hata içindedir.

Allah muhafaza, ama Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında halledilemeyen meseleler, yarın bölünmüş bir ülkede nasıl giderilecektir?

Birlikteyken çözülemeyen sorunlar, ayrılınca nasıl bitecektir?

Biraz vicdanı, haysiyeti ve izanı olanlar, sorunların merkezinde sosyo-ekonomik açmazların olduğunu açıkça görecektir.

Şüphesiz terörle bu sorunları ayrı değerlendirecektir.

Bu yöre için yürekten kaygı duymayanlar, ileri demokrasi zırvasıyla ve sahte özgürlük vaatleriyle Diyarbakırlı vatandaşımın aklını çelmeye çalışmaktadır.

Hatta MHP’yi kardeş kavgasının tarafı yapmak için uğraşıyorlar.

Bitmek tükenmek bilmeyen nefretlerini kusuyorlar.

Biz kavgadan sonuna kadar uzak kalacağız.

Biz Diyarbakır’ın ve Türkiye’nin biriken ve katlanan sorunlarını çözmek istiyoruz.

Biliniz ki, ne olursak olalım, neye inanırsak inanalım yoksulluk çoğalmaktadır, işsizlik artmaktadır.

Bugün ülkemizde sayıları 6 milyona yaklaşan işsimiz vardır.

Genç işsizlerimizin durumu ise çok kötüdür.

Resmi rakamlara göre, her yüz gencimizden 21’i şu anda işsiz ve umutsuzdur.

Başbakan Erdoğan kendi çocuklarının geleceğini çok iyi hazırlarken, diğer vatan evlatlarını aklına dahi getirmemektedir.

13 milyona ulaşan yoksulumuz canımızı yakmaktadır.

Bireysel borçlar katlanılmaz bir hale gelmiştir.

Bankalar, haciz memurları Diyarbakırlı kardeşimin peşindedir.

Esnafımız bitkin ve sorunlarına çare beklemektedir.

Diyarbakırlı esnafımız siftah yapmadan kepenk kapatmaktadır.

Yüzbinlerce Diyarbakırlı vatandaşım aç ve açıktadır.

Evinde huzuru yoktur.

Bir tarafta terörist baskısına, öbür tarafta hükümet eziyetine maruz kalmaktadır.

Diyarbakır’ın her semtine yoksulluk adeta saltanat kurmuştur.

Çoluk çocuğunuzun rızkını çıkaracak bir işe kavuşmak neredeyse hayal olmuştur.

Diyarbakır’ın her hanesini işsizlik, çaresizlik ve perişanlık harap etmiştir.

Diyarbakırlı kardeşimin hayatı içler acısıdır.

Gençler sokaklarda, kahvehanelerde ömür tüketmektedir.

Gurbete yevmiyeli çalışmaya gidenler ise kuru ekmeğe razı olmaktadır.

Ne var ki Diyarbakır’ın bu hali ortada iken; Başbakan Erdoğan hayali ve boş projelerle uğraşmaktadır.

Diyarbakırlı işsizim diye sızlanıyor; Başbakan sur içi yenileme projesiyle avunuyor.

Diyarbakırlı yoksulum diye şikâyet ediyor; Başbakan Diyarbakır’ın çehresini değiştirmeyi proje olarak sunuyor. Cezaevi inşa etmeyi marifetmiş gibi takdim ediyor.

Diyarbakırlı eve ekmek götüremiyorum diye feryat ediyor; Başbakan Dicle Nehri’nin kenarına piknik alanı yapmakla meşgul oluyor.

Diyarbakırlı dayanacak gücüm kalmadı diye sesleniyor; Başbakan sanki dokuz yıla yakın zamandır iktidar değilmiş gibi havaalanı projeleriyle vakit geçiriyor.

Çılgın projeler Diyarbakırlı kardeşim için bir anlam ifade etmiyor.

Karnını doyurmuyor.

Başbakan Erdoğan yatırım yapmaktan, fabrika açmaktan bahsedemiyor.

Başarısızlığını, iş bilmezliğini ve beceriksizliğini Kürt kökenli kardeşlerime fatura etmeye çalışıyor.

Üstelik kardeşlik bağlarımızı sakatlıyor ve PKK ile aynı karede, aynı tehlikeli hedefte buluşuyor.

Çünkü Başbakan Erdoğan’ın hizmet etme ve Türkiye’yi huzurlu ve ekonomik refaha ulaştırma gibi bir derdi bulunmuyor.

Varsa da yoksa da yandaşları kazansın, hanedanı büyüsün ve zenginleşsin.

Derdi ve çabası budur.

İstikrar sürsün Türkiye büyüsün derken, lale ve sülale devrinin devam etmesini kafasından geçiriyor.

Başbakan Erdoğan’ın yönettiği Türkiye tablosunun ve Diyarbakır manzarasının fazlası vardır, ama eksiği bulunmamaktadır.

Emin olun, yoksulluğun dili yoktur.

İşsizliğin etnik kimliği bulunmamaktadır.

Sizlere sormak ve cevabınızı yüksek sesle duymak istiyorum:

  • 12 Haziran’da, asıl sorunlarınızı örtbas edenlerden hesap soracak mısınız? (Evet)
  • AKP’ye ve bölünmeden medet uman mihraklara dur diyecek misiniz? (Evet)
  • Bin yıllık kardeşliğimizi bozmaya çalışanlara haddini bildirecek misiniz? (Evet)
  • İşsizliği, yoksulluğu ve sefaleti size layık görenlerin yakasından tutacak mısınız? (Evet)

Diyarbakırlıların bu evetleri, kardeş kavgası için ellerini ovuşturanlara uyarıdır.

Türkiye’nin birliği, dirliği için verilen bir onaydır.

Diyarbakırlı vatandaşlarıma güveniyorum, hepinize inanıyorum.

Aziz Vatandaşlarım,

Türkiye bugün, her yönden tuzaklarla çevrilmiş, kuşatılmış ve kısır bir döngü içine hapsedilmiştir.

Türkiye iyi yönetilmemektedir.

Rezaletler ve AKP markalı vurgun çeteleri sürekli tam mesai içindedir.

Ülkemizin her yanı tel tel dökülmektedir.

Şüphesiz Diyarbakır’da bundan nasibini almaktadır.

AKP hükümeti ülkemizi perişan bir duruma getirmiştir.

Millet ve devlet bekası üst düzeyde tehdit altındadır.

8,5 yıldır işbaşında olan AKP, aziz milletimizi içte ve dışta ağır ipoteklerin altına sokmuştur.

AKP kriz olmuş, kaos olmuş, cepheleşmeleri teşvik etmiştir.

AKP ile CHP’nin danışıklı dövüşü ülkemizi uçurumun kenarına kadar getirmiştir.

Başbakan Erdoğan’ın en büyük vaadim dediği yeni anayasa projesiyle Türkiye bölünmeye doğru yelken açacaktır.

Buna dur demek lazımdır, buna mani olmak lazımdır.

Bu zihniyetin üçüncü defa iktidara gelmesi Türk milleti için felaket olacaktır.

İleri demokrasi propagandasıyla Türkiye hızla dağılmaya doğru gitmektedir.

Buna engel olmak gerekmektedir.

Ülkemizde asayişsizlik, açlık, adaletsizlik zirveye çıkmıştır.

Başbakan Erdoğan’ın yönettiği Türkiye yaşanamayacak hale gelmiştir.

Bize kâğıttan kaplan diyen Recep Tayyip Erdoğan 12 Haziran’dan sonra kâğıttan kaplan mı, yoksa ensesinden tutacak bozkurt mu olduğumuzu açıkça görecektir.

Yüce Divan’a gittiğinde ise sözlerinden pişman olacak, ama iş işten çoktan geçmiş olacaktır.

Milliyetçi Hareket olarak milletimizin ve Diyarbakırlı kardeşlerimin sorunlarını herkesten daha iyi biliyoruz.

Recep Tayyip Erdoğan dönemi bittikten sonra onarım ve toparlanmayı sağlayacak iktidarımızla ülkemizi inşallah ayağa kaldıracağız.

İçinde Diyarbakırlı kardeşlerimin de bulunduğu 700 bin işsiz kardeşime iş sağlayacağız.

Emeklilerimize bir maaş fazla vereceğiz.

Terörün bitirilmesi için güvenlik önlemlerinin yanı sıra, ekonomik, sosyal, psikolojik, idari, demografik ve kültürel unsurları kapsayan bir strateji uygulayacağız.

Bu amaçla, Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizin ihtiyaçlarına uygun ve geniş kapsamlı bir Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Programını devreye sokmayı hedefliyoruz.

Güneydoğu Anadolu Projesi’ni en öncelikli stratejik yatırım olarak ele alacağız ve en kısa zamanda tamamlayarak bölge insanımızın istifadesine sunacağız.

Yerel potansiyeli harekete geçirmek amacıyla azgelişmiş yöreler için risk sermayesi ve kredi garanti fonu sistemini geliştireceğiz.

DAP, DOKAP, KOP gibi bölgesel projeleri hızla tamamlayacağız ve üretimle birlikte yeni iş kapılarının açılmasını temin edeceğiz.

Diyarbakırlı kardeşim emin olsun, yoksulluk belasını mağlup edeceğiz.

Hiç kimseyi aç ve açıkta bırakmayacağız.

Hilal Kart Projemizle her muhtaç vatandaşımızın elinden tutacağız.

Hilal kart bir harcama kartıdır.

Tüketici kredisi ya da kredi kartı değildir.

Bu itibarla faiz ya da ana para geri ödemesi olmayacaktır.

Yaşa ve yaşat ilkemiz gereğince insanımızın başını dik, karnını tok ve alnını açık etmek için Hilal Kartla Diyarbakır’ın her yoksul hanesine el uzatacağız.

Vatandaşlarımızın insanca yaşayabilmeleri için her adımı atacağız. Her girişimi yapacağız.

Hilal Kartla harcanacak paraların karşılıklarını bir kamu bankası aracılığıyla hesabınıza yatıracağız.

Köy ve mahalle muhtarlarımızın aylıklarını asgari ücret tutarına çıkaracağız.

Bizim dönemimizde askeri ücreti 825 liraya çıkartacağız.

Fedakârca görev yapan güvenlik güçlerimizin sorunlarını biliyoruz ve onlara da aylıklarına ilave olarak 310 lira, korucularımıza 155 lira güvenlik tazminatı ödeyeceğiz.

Emekli maaşlarında da seyyanen artış yapacağız.

Herkesin elinden tutacağız.

Her yaraya merhem olacağız.

Her derdi çözeceğiz.

Daralmış, bunalmış, yorulmuş işsiz ve yoksul kardeşimin onurluca hayatını devam ettirebilmesi için tüm çabayı göstereceğiz.

Kim olursa olsun, kökeni nereye dayanırsa dayansın Türk milletinin tüm fertlerini bir ve beraber göreceğiz ve hepsini kucaklayacağız.

Alevi kardeşim, Sünni kardeşim hiç endişelenmesin biz varız.

Kürt kökenli kardeşim merak etmesin biz ortak payda ve müşterek değerler ekseninde her meselenin üstesinden geleceğiz.

Son olarak diyeceğim şudur:

Bugün, anayasal çözümleri bir koro halinde seslendirenler, onlar gibi düşünmediğimiz için, onlara katılmadığımız için bizi yine değişim karşıtı olarak sunacaklardır.

Biz bölünmeye taraf değiliz.

Biz ayrışmaya taraf değiliz.

Ancak ekmeğimizi, soframızı, sevgimizi paylaşmaktan yanayız.

Adaletli paylaşımdan yanayız.

Biz kardeşçe yaşamaktan ve birlikte ekonomik kalkınmışlıktan tarafız.

Sözlerimizi kim nasıl anlarsa anlasın, bizim umurumuzda değildir.

Biz buyuz, inançlarımız ve görüşlerimiz bunlardır.

Ülke sizin, karar sizin.

Ülke sizin, tercih sizin.

Bugün buraya gelerek bizlere misafirperverliklerini gösteren ve açık hava toplantımızı şereflendiren Diyarbakırlı vatandaşlarıma şükranlarımı sunuyorum.

Birlikte yaşama konusunda, Türkiye’nin ve Diyarbakır’ın sorunları hakkında düşüncelerimizi dinlediğiniz teşekkür ediyorum.

Türk milletinin engin sağduyusuna, idrakine, vicdanına sonuna kadar güveniyorum.

Hepinizi bir kez daha saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Cenab-ı Allah birliğimizi, beraberliğimizi bozmasın, bozmaya çalışan simsarlara da fırsat vermesin.

Sağ olun, var olun.

Allah hepinizden razı olsun.

Ne mutlu Türküm diyene.

Kaynak: "Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin Diyarbakır Mitinginde yapmış olduğu konuşma metni". mhp.org.tr. 6 Haziran 2011. 20 Ocak 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
Telif durumu: