Devlet Bahçeli'nin 3 Mayıs 2011 tarihli Ankara milletvekili adaylarını sunma toplantısında yaptığı konuşma


Çok Değerli Ankaralı Hemşerilerim,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Muhterem Milletvekili Adayları,

Basınımızın Kıymetli Temsilcileri,

Hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

12 Haziran 2011 Milletvekilliği Genel Seçimi öncesinde sizlerle bir araya gelmekten dolayı çok mutluyum.

Bu muhteşem coşkunuzla ve kükremiş seli andıran heyecanınızla övünüyorum.

Bizlerin bu salonda bir araya gelmesini nasip eden Yüce Allah’a hamd ediyorum, şükrediyorum.

Cenab-ı Mevla’nın ihsanından, rahmetinden, bereketinden, nimetlerinden ve bağışlamasından bizleri mahrum etmemesini niyaz ediyorum.

İman gücüyle, vatan sevgisiyle, Allah aşkıyla koşup gelen her bir dava arkadaşıma şükranlarımı sunuyorum.

Burada bulunan her bir dava arkadaşımla iftihar ediyorum.

Hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz, şerefler verdiniz.

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Biliyorum ki her biriniz;

Marufun yanında oldunuz, münkirin karşısına dikildiniz.

Şirretin karşısında rahim olan Cenab-ı Allah’a sığındınız.

Türk milletinin varlığına kendinizi adadınız.

Soylu duruşunuzu, yiğit bakışınızı ve bozkurt edanızı hiç bozmadınız.

İkballerle bezenmiş tuzaklara, menfaat düzenekleriyle ayakta tutulan kumpaslara aldanmadınız.

Sıkıntıları şükürle, zorlukları sabırla, çileleri metanetle yendiniz.

Bağrınızda goncalar gibi açan ve dal veren iyiliklerin gölgesiyle, kötülüğün yakıcılığından korundunuz.

Üç hilali omuzladınız, ellerinizde yücelttiniz ve başkent Ankara’da Başbakanlığın önüne dikmek için şimdi ses veriyorsunuz.

Bugün buraya;

Yıldırım Beyazıt Han’ın otağına ev sahipliği yapan Akyurt’un ümitlerini getirdiniz.

Hacı Bayram-ı Veli’nin öğütlerini, ilk Meclis’in muazzez anılarını gururla sahiplenen Altındağ’ın sesini getirdiniz.

Şemsi Dede’nin, Deynekli Dede’nin, İskender Dede’nin, Yavuz Ana Sultan’ın dualarını Ayaş’tan ulaştırdınız.

Suyu soğuk, havası sert, ama insanı mert olan Bala’nın mesajını getirdiniz.

Bağıyla bostanıyla, pazarıyla bahçesiyle, çeşit çeşit yemekleriyle Beypazarı’nın lezzetini, rengini ve güzelliklerini buraya taşıdınız.

Şeyh Ali Semerkandi Hazretlerinin nefesini Çamlıdere’den getirdiniz.

Cumhuriyet’in belliği ve kuruluş döneminin hatıralarıyla iç içe geçmiş olan Çankaya’nın tarihi kudretini getirdiniz.

Ovasıyla, nehriyle, mazideki ihtişamıyla Çubuk’un bağlılığını buraya taşıdınız.

Yoğurtlu tarhananın kokusunu, tiritin tadını, tandır ekmeğinin sıcaklığını Elmadağ’dan getirdiniz.

Ahi Mesud’un öğütlerini, Ahi Elvan’ın hikmetini Etimesgut’tan getirdiniz.

Sıla özlemini, ayrılık acısını ve vatana duyulan hasreti Evren’den getirdiniz.

Mogan ve Eymür Göllerinin serinliğini Gölbaşı’ndan getirdiniz.

Kirmir vadisinin esrarını, kirazın güzelliğini Güdül’den getirdiniz.

Osmangazi’nin annesi elleri öpülesi cefakâr ve fedakâr Hayme Ana’nın hayır dualarını Haymana’dan getirdiniz.

Üzümünün tadını Kalecik’ten ve kavunun kokusunu Kazan’dan buraya getirdiniz.

Keçiören’in şanını, Kızılcıhamam’ın misafirperverliğini, Mamak’ın hüznünü, Nallıhan’ın doğal zenginliğini bizimle buluşturdunuz.

Polatlı’nın milli direnişini, Pursaklar’ın cesaretini, Sincan’ın derin maneviyatını, Şereflikoçhisar’ın asırları aşan haysiyetini ve Yeni Mahalle’nin sevdalarını burada topladınız.

Ankara burada.

Sevgiler üst üste burada yığıldı.

Hilaller kucaklaşmak için burada toplandı.

Bozkurt, müptezellere tokadını indirmek için bu salonda ayağa kalktı.

Şifrelerle bir milyon 700 bin gencimizin hakkını çiğneyenlere haddini bildirmek için burada toplandık.

  • Sınavda kopyacı,
  • Projede aşırmacı,
  • Eğitimde intihalci,
  • Terörle mücadelede müzakereci,
  • AB’de Bürükselci,
  • Kafkaslarda Erivancı,
  • Irak’ta Erbilci,
  • Dış politikada tavizci,
  • Dağda Kandilci,
  • İç politikada kayırmacı olan AKP iktidarının defterini dürmek için burada yekvücut olduk.

Zalimin azı dişini sökmek için başkentten ses veriyoruz.

Mazlumun kurumuş dudağına, garibin nasır tutmuş eline, fukaranın çaresizce bakan gözüne müjdeler olsun ki; Milliyetçi Hareket Partisi tek başına iktidara tam yol ilerliyor.

Engelleri aşarak, bariyerleri yıkarak ilerliyoruz.

Tuzakları bozarak, kuşatmayı yararak ilerliyoruz.

Dedikoduları bertaraf ederek, suçlamaları etkisizleştirerek ilerliyoruz.

Birbirimize dayanarak, kendimize güvenerek, inançlarımızdan feyiz alarak ilerliyoruz.

Aklınızdan bir an olsun çıkarmayınız ki;

Geriye gitmenin adeta formülü olan ileri demokrasi taraftarlarıyla hesaplaşmak için yola koyulduk.

Şehide kelle, katile sayın diyen çürümüş zihniyetleri Yüce Divan’a göndermek için yola çıktık.

Hizbullah militanlarını salıveren, teröristleri affeden tükenmiş AKP hükümetine son ve kesin darbeyi indirmek için seferber olduk.

Avrupa Birliği dayatmalarına boyun eğen, Okyanus ötesinin projelerine teşrifatçılık yapan kokuşmuş AKP zihniyetini, geldiği gibi göndermek için söz verdik.

İnsanımızı aç ve işsiz bırakanların yakalarından tutmak için bugüne kadar sabırla bekledik.

Suçluların suratını deşifre etmek için hilallerin ışığını tuttuk.

Milyonlarca gencimizin iş ve yuva hayallerini yıkanlara, çocuklarına nasıl gemi aldıklarını sormak için şeref sözü verdik.

Onlara gülen talihin, neden milyonlarca insanımıza sırt çevirdiğini yüzlerine vurmak için 12 Haziran’a odaklandık.

Türkiyelilikten bahseden, marifetmiş gibi etnik kimlikleri bir bir sayarak halt eden; ama bir türlü Türk olamayan başbakanlardan kurtulmak için burada kucaklaştık.

Dağdaki eşkıyalara gençlerimiz ölüyor diyerek arka çıkan ve böylece şehitlerin ruhlarını sızlatan, gazileri sükûtu hayale uğratan başbakanların musibetlerine daha fazla maruz kalmamak için yeter artık dedik.

Basılmamış kitapları toplatarak çok sesliliği bastıran tahammülsüz iktidar zihniyetiyle hesaplaşmak için burada bir araya geldik.

Hırsızların, uğursuzların ve namussuzların artık kazanamayacağını bildirmek için Ankara ses veriyor.

Yolsuzluğun, yoksulluğun ve işsizliğin tükenmesi için Ankara ses veriyor.

Ankara ovası berekete kavuşmak için bu sesi istiyor.

Ankara misketi ihanet barınaklarını yıkmak için harekete geçiyor.

Özel hayatı takip altına alan gözleri, telefonları dinleyen pis kulakları cezalandırmak için Ankara hazırım diyor.

Türkiye sevdalıları Ankara’dan ses veriyor.

Ankara ses veriyor, sesine kulak verilmesini istiyor.

Başkent Ankara’nın onurunu korumak için ses veriyoruz.

Pusuları yok etmek için destek istiyoruz.

Türk milletinin değerlerine çemkirenleri alt etmek için sesimize kulak verilmesini bekliyoruz.

Dik baş, tok karın ve açık alın için ses veriyoruz.

Ses Ver Türkiye, Ses Ver Ankara.

Milliyetçi Hareket’in tek başına iktidarına yol ver Ankara.

Huzura, esenliğe, emniyete ve istikrara kavuşmak için katkı ver Ankara.

Krize, kutuplaşmaya, kargaşaya, kavgaya ve karanlığa dur demek için onay ver Ankara.

Ankara bizim gözbebeğimiz.

Hepinizle gurur duyuyorum, tek başına iktidar hedefimize ulaşmak için her türlü çalışmayı yapacağınızı biliyorum.

Size güveniyorum, size inanıyorum.

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Değerli Milletvekili Adayları,

Çok anlamlı ve kutlu bir tarihin yıldönümünde bu toplantımızı gerçekleştiriyoruz.

Bildiğiniz üzere, 3 Mayıs 1944’ün üzerinden tam 67 yıl geçti.

O günün şartlarında, Türk milletinin değerlerine sıkı sıkıya bağlı olan bir avuç Türk milliyetçisinin başlattığı tarihi yürüyüş, bugün hızlanarak devam ediyor.

Ve yakılan inanç meşalesi bugün daha gür bir şekilde yanmayı sürdürüyor.

Elbette sahip oldukları vatan ve millet sevgisini dönemin tehlikelerle dolu ortamına ve ağır şartlarına rağmen savunan milliyetçi şahsiyetlerin haklarını ödeyebilmemiz mümkün değildir.

Dünyanın kan banyosu yaptığı bir dönemde, ilhamını Türk milletinin kudretinden alan dava büyüklerimiz, ilk defa sivil ve demokratik bir tepkiyle kamuoyunun gündemine çıkmışlardır.

Merhum Atsız Bey’i haklı olduğu hukuksal bir dava kapsamında destekleyen vatanseverler, Ankara Ulus’ta bağımsız ve kendiliğinden organize olmuş olan tepkileri gösterdiler.

3 Mayıs 1944 olayları, baskının, şiddetin, kovuşturmanın milliyetçileri yolundan asla döndüremeyeceğinin açık kanıtıdır.

Onlar, cesaretle, arzuyla ve büyük bir inanmışlıkla milli ve manevi gerçeklerimizle bağdaşmayan fikirleri sahiplenenlerin karşılarına dikildiler.

Devrin kudretli yöneticilerinin tehditlerine aldırmadılar.

Göz altılara, işkence ve zulümlere teslim olmadılar.

Tabutlukların karanlığını inançlarıyla aydınlattılar.

Sansaryan Han’daki eziyetlere ülkülerinden aldıkları ilhamla dayandılar.

Ezaya ve cefaya milliyetçiliğin zafere ulaşması ümidiyle katlandılar.

Merhum Başbuğumuz Türkeş Bey’in de aralarında bulunduğu milliyetçiliğin 23 büyük ismi hiçbir zorluğa boyun eğmedi.

Fikir ve kanaat özgürlüğünün fazlaca bir öneminin olmadığı bir zamanda, bu kutlu şahsiyetler, yaktıkları milli meşaleyle milliyetçiliğin alternatif siyasi bir hareket olarak doğmasının da temellerini attılar.

Belirledikleri yüksek ideallere ulaşabilmek için nelere katlanılabileceğini bariz olarak gösterdiler.

Bunu de her türlü bedeli ödeyerek ispat ettiler.

3 Mayıs

  • Türk milletine karşılıksız sevginin adıdır.
  • Türklüğün bükülmez bileğidir.
  • Otoriter yönetimlere eğilmeyen başın timsalidir.
  • Küresel sisteme eklenmeye niyetlenenlere verilen cevaptır.
  • Milliyetçi Türkiye’ye davettir.
  • Yabancı emellere, sömürgeci zihniyetlere 19 Mayıs 1919’da inen şamarın devamıdır.

Ve 3 Mayıs Milliyetçi Hareket’in müjdesidir, Ülkücülüğün mayalandığı membadır.

Dün çekilen çileler zayi olmadı.

Verilen emekler asla heba olmadı.

Türk milliyetçiliği siyasal ve kültürel boyutlarla, bugün milletimizin ilgi ve desteğini kazanmış haldedir.

Bizim milliyetçiliğimizde demokrasiye bağlılık vardır.

Gelişmeye, zenginleşmeye ve kalkınmaya özlem vardır.

Doğudan batıya, kuzeyden güneye herkesi bir gören, beraber kabul eden derin bir kavrayış bulunmaktadır.

Bizim milliyetçiliğimiz düne anlam katan, bugüne kıymet yükleyen ve yarına şuur veren bir özelliktedir.

Türk milletine mensubiyet bilincini artırmayı hedefler.

Bizim milliyetçiliğimiz dağılmaya, ufalanmaya ve kardeş ihtilafına asla izin vermez.

Dışlamaya, biyolojik ayrıştırmaya ve kavgaya bizim aramızda yer yoktur.

Bu vatan benim, bu millet her şeyim diyen herkese gönlümüz ve kapımız ardına kadar açıktır.

Milliyetçiliğimizin sınırları;

  • Mete Han’a, Atilla’ya ve Bilge Kağan’a kadar uzanır.
  • Tonyukukla, Nizamülk’le kök salar.
  • Kaşgarlı Mahmutla, Yusuf Has Haciple, Ali Şir Nevaiyle somutlaşır.
  • Yesevi’yle ruh kazanır.
  • Hacı Bektaşı-ı Veliyle derinleşir.
  • Şeyh Edebalı’nın irfanıyla, Akşemsettin’in bilgeliğiyle sağlamlaşır.
  • Yunus’un dizeleriyle duygulanır, Mevlana’yla aşka erer.
  • Akifle yan yana ‘Korkma’ mısralarıyla diklenir.
  • Necip Fazıl’ın Sakaryasıyla çınarlaşır.
  • Ziya Gökalp’le temellenir, Mümtaz Turhanla yorumlanır ve Erol Güngörle zenginleşir.

Bizim milliyetçiğimizde Uhud’un acıları da, Ankara savaşının talihsiz sonuçları da vardır.

Osman Gazi’nin rüyası milliyetçiliğimizin özlemidir.

Viyana’da yarım kalan umutlar hayalimizdir.

Çanakkale’den Dumlupınar’a uzanan yol bizim pusulamızdır.

Elbette ‘Ne mutlu Türküm’ diyene sözüne ne pahasına olursa olsun arka çıkmak bizim sözümüzdür, haykırışımızdır.

Tehditlerin yollarından vazgeçiremediği ve hatıralarıyla yolumuzda emin adımlarla yürümemiz için azim ve güç veren 3 Mayıs 1944’ün mümtaz milliyetçi şahsiyetlerini minnet ve şükran hislerimle anıyorum.

Bütün dava arkadaşlarımın 3 Mayıs Milliyetçiler Gününü kutluyorum.

Başta merhum Başbuğumuz Türkeş Bey olmak üzere, hayatlarını vatan ve millet yoluna vakfeden, bu uğurda şehitlik mertebesine yükselen tüm dava şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Mekânları cennet ruhları şad olsun.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Başkent Ankara’nın kara talihini tersine çevirmek için buradayız.

Tıpkı, 27 Aralık 1919’da Gazi Mustafa Kemal’i Ankara’da karşılayan 3 bin atlı ve 700 yayadan oluşan seymenler gibi kararlı ve inançlıyız.

Ankara’ya Üç Hilalin mührünü vurmak için dimdik ayaktayız.

Başkent Ankara’nın mukaddes emanetini taşımak için azimliyiz.

Türk milletini yaşatmak, Türk-İslam değerlerini sonsuza taşımak için yeminliyiz.

Azı çok yapmak, eksiği tamamlamak ve yüzleri güldürmek için hazırız.

Bayrağı dalgalandırmak, vatana sahip çıkmak için buradayız ve başkent Ankara’dan yurdumun her tarafına ses veriyoruz.

Sesimize kulak verilmesini istiyoruz.

Ses Ver Türkiye, Sesime Kulak Ver Türkiye.

Milliyetçi Hareket’in şerefli mensupları yeni bir tarih yazmak için güç birliği içindeler.

Saflarımızı daha sıkılaştıracağız.

Birbirimize daha çok kenetleneceğiz.

Fitnenin mağlup olması buna bağlı.

İftiraların sonuçsuz kalması için bu gerekli.

Yine üzerimizde oyunlar oynanıyor.

Tezgâhların hedefinde yine Ülkücüler bulunuyor.

Dört bir koldan kirli ve karanlık hesaplar üzerimize çullanıyor.

Biz yıkmak istiyorlar.

Yenmek için el birliği yapıyorlar.

Partimizi parçalamak, küçültmek, marjinalleştirmek ve hatta yok etmek için her iğrençliğe tevessül ediyorlar.

Suratlarından pislik akanların derin ittifakı yine oklarını üzerimize çevirmiş durumda.

Üç Hilal’in artan kuvveti malum çevreleri çok rahatsız ediyor.

Uykularını kaçırıyor, iştahlarını kesiyor.

Türk milletinin birlikte yaşamasından rahatsızlık duyanların hedefinde biz varız.

Bin yıllık kardeşliği bozmak için fırsat kollayanların menzilinde biz yer alıyoruz.

Federasyon özleminden yanıp kavrulan ihanet odaklarının kızgınlığı bize yöneliktir.

Türkiye’yi bölmek, Cumhuriyet’i tasfiye etmek, milleti ayrıştırmak isteyenlerin hevesleri Milliyetçi Hareket düşmanlığıyla bileniyor.

Küresel güçler taşeronları vasıtasıyla zehir kusuyorlar.

Biz millet dedikçe, işbirlikçi AKP kıvranıyor.

Biz çözülmeye ve çöküşe izin vermeyeceğiz dedikçe AKP’yi hafakanlar basıyor.

Biz Türk milleti tektir, başkenti Ankara’dır, dili Türkçedir diye seslendikçe AKP namlusunu üzerimize çeviriyor.

İleri demokrasi yalandır, daha fazla özgürlük iddiaları boştur, hukukun üstünlüğü sözleri aldatmadır dedikçe, AKP bize hayâsızca çamur atıyor.

AKP hükümeti, bir tarafta Okyanus ötesiyle kol kola Türkiye’nin temellerine dinamit yerleştiriyor, diğer tarafta ise buna karşı çıkan Türkiye sevdalılarına hakaretler yağdırıyor.

AKP’yle birlikte çirkefliğin dik duruş olarak izahına biz itiraz ettik.

İkiyüzlü siyasetin bariyerleri yıkmak olarak tevil edilemeyeceğini açıkça ifade ettik.

Tavizin, sırnaşmanın, ezberleri bozmak olarak makyajlanmasına sessiz kalmadık.

Önce Kürt sorunu diyen, sonra çark eden ve demokratik açılım isminde karar kılan, en sonda da milli birlik ve kardeşlik projesi olarak isimlendirilen yıkım sürecine karşı çıktık.

Habur’daki aşağılık terörist karşılama törenlerini ‘umut verici gelişmeler’ olarak yorumlayan Başbakan Erdoğan’ı şiddetle eleştirdik.

Bununla birlikte teröristlerin ‘pişman değiliz’ demelerine rağmen, Ceza Kanununun pişmanlık hükümlerini uygulatan Başbakan Erdoğan’ın başkanı olduğu AKP hükümetini de elbette yerden yere vurduk.

TRT Şeş’i açarak iki dilli hayatın tohumlarını saçtıkları zaman, milli devletin arkadan hançerlendiğini söyledik ve asla kabul etmeyeceğimiz muhataplarına ilettik.

12 Eylül Referandum öncesinde, yapılan anayasa değişiklikleriyle yıkımın hukuki alt yapısının oluşturulduğunu Başbakan’ın sözleriyle tespit ettik ve demokratik tepkimizi gösterdik.

Yetmez ama evetçilerin, bölücü mihrakların, Okyanus ötesi fetva makamlarının, kalemi ve zihni kiralık sözde aydınların, peşmerge reisinin ve İmralı canisinin içinde olduğu geniş bir koalisyonun anayasa değişikliklerine evet kararını şiddetle reddettik.

Sırf bu yüzden, özellikle 12 Eylül Referandum sürecinde AKP’nin partimize yönelik alçakça tertiplerine maruz kaldık.

Tıpkı bugünkü gibi, besin kaynakları haram olan ve dışarıdan yönlendirilen yandaş basının üzerimize attığı pisliklere şahit olduk.

Özgürlükçü oldukları yalanlarıyla ortalıkta boy atan ve dışarından havale edilen paralarla ayakta duran bazı sivil toplum kuruluşlarının gözü dönmüşlüklerini gördük ve yaşadık.

Referandumda evet oyu çıkması için kaymakamlar, valiler adeta seferber edildiler.

Partimizin pankartları tetikçi ve küstah kamu görevlileri tarafından arsızca indirildi.

Değişim, demokrasi ve özgürlük kandırmacısıyla 12 Eylül Referandumundan evet kararı çıkması için her çarpıtmaya başvuruldu.

Demokratik özerklik, ana dilde eğitim, federasyon talepleri AKP’nin bölücüler için inşa ettiği sığınakta palazlandı ve cüret kazandı.

Yıkımın tüm aktörleri 12 Eylül’de yapılan Referandum öncesinde fazla mesai yaparak, demokrasi kostümüyle ihanet sirkinde akılları çelmeye çalıştı.

Başbakan Erdoğan’ın ilkesiz ve fırsatçı siyaset anlayışının en şaibeli ve lekeli yönlerinden birisi, 12 Eylül 1980 darbesi edebiyatı ile Ülkücü camia üzerinde oynamaya çalıştığı çirkin oyunlar olmuştur.

Başbakan Erdoğan utanmadan ve yüzü kızarmadan sahte gözyaşları dökerek, aziz dava arkadaşlarımın acılarını, anılarını ve mağduriyetlerini siyasi amaçlarla istismar etti.

Eşine ve benzerine rastlanmayacak bir riyakarlıkla, bugün hayvan diyerek alçakça saldırdığı aziz dava arkadaşlarımızdan, geçmişte şehit olanların mektuplarını siyasi rant aracı olarak kullanmaya yeltendi.

Milliyetçi Hareket’in mensuplarına faşist, kovboy, katil, eli silahlı, kandan beslenen diyerek küfürleri sıralayan bu omurgasız siyasi zihniyet ahlaksızca üzerimize musallat oldu.

Türk milliyetçiliği ve Milliyetçi Hareket düşmanlığının kronik hastalık halini aldığı çok iyi bilinen Başbakan, siyasi çıkar hesabıyla 12 Eylül 1980 mağduriyeti sahte maskesini takmaktan zerre kadar çekince göstermedi.

Bu ahlak dışı senaryoda, kendilerini “eski ve bağımsız ülkücü” olarak tanıtan bazı çevrelerin desteğini bulması ise siyasi tarihimize kara bir leke olarak geçti.

Anayasa referandumu sonrası 12 Eylül 1980 darbesinin sorumlularının yargılanmayacağı anlaşılınca Başbakan’ın göz göre göre yalan söylediği ortaya çıkmış oldu.

Böylece bu ahlak dışı senaryonun yazarlarının, aktörlerinin ve figüranlarının maskeleri düştü ve gerçek hüviyetleri de tüm çirkinlikleriyle gün yüzüne çıktı.

Başbakan Erdoğan’ın bütün bu olanlardan utanmadığını ve sıkılmadığını gösteren yeni gelişmelere tüm dava arkadaşlarım bir kez daha tanık oldu.

Nitekim bu zihniyet, ülkücülerin aklı ve idrakiyle alay edercesine 12 Haziran 2011 seçimleri sürecinde de Milliyetçi Hareket camiasını hedef alan siyasi sahtekârlık teşebbüslerini sürdürdü.

Ancak, milletvekili aday listelerinin açıklanmasıyla bu oyunun sonuç vermediği, “eski ve bağımsız ülkücü” kartvizitiyle siyasi ikbal peşinde koşanların umduklarını bulamadıkları ortaya çıktı.

Nitekim Başbakan Erdoğan bu şahısları kullanmış ve bir kenara bırakmıştır.

Şimdi herkes yaşanan bütün bu çirkinliklerden gerekli sonuçları ve dersleri çıkarmak durumundadır.

AKP’ye hizmet yarışına giren, bu amaçla siyasi mazilerine leke düşürenler, bütün bunlara rağmen AKP milletvekili aday listelerinde dışlandılar.

Bu durumda bu çevrelerin yapması gereken, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu, devlet ve millet olarak geleceğimizi tehdit eden beka sorunları karşısında yerlerini, saflarını ve konumlarını yeniden belirlemeleridir.

Tercih ve seçim ortadadır: Ya PKK açılımının ve Habur rezaletinin peşinden gideceklerdir, ya da Türkiye’nin milli birliği, milli kimliği ve kardeşliğinin yanında saf tutacaklardır.

Kendileri için gerçek bir vatanseverlik sınavı olan bu süreçten nasıl çıkacaklarını elbette hep birlikte göreceğiz.

Yine Referandum sürecinde bazı belediye başkanlarımızın teftiş ve soruşturma baskısıyla istifa etmeleri sağlanmış, vaat edilen ikballerle partilerinden ayrılmaları sağlanmıştır.

AKP’nin arkası kesilmeyen tahriklerinin, kışkırtmalarının ve provokasyonlarının özünde MHP düşmanlığı olduğu kuşkusuzdur.

Türkiye’nin 12 Haziran’dan sonra, başkanlık sistemi eliyle, eyaletlere bölünmesi ve federasyona dönüştürülebilmesi için bizim siyasi yapıda etkisiz bir aktör olmamız planlanmaktadır.

Başbakan’ın ustalık dönemi, Türk milletinin etnik temelde ayrışmasını öngörmektedir.

Çıraklıkta hazırlık yapan ve iç muhalefeti dış destekle etkisizleştiren, kalfalık döneminde yıkımın ihalesini alan Başbakan, şimdi Türkiye’yi uçurumdan aşağı atmak için destek istemektedir.

3 Kasım 2002 seçimlerinden önce MHP’siz hükümet projesi, yerini şimdi MHP’siz Meclis arayışlarına bırakmıştır.

Ismarlama anketlerle kamuoyunun yönlendirilmeye çalışılmasındaki maksat budur.

Aldatma ve kandırmada sınır tanınmamasının amacı bundan ibarettir.

Açılım denilen yıkım projesine dönük görüşlerimizden ve duruşumuzdan rahatsızlık duyanlar var güçleriyle harekete geçmişlerdir.

Milliyetçi Hareket’i hain emellerine ulaşmada engel olarak görenler fütursuzca ve rezilce saldırılar düzenlemektedirler.

Hatırlayınız, Referandumdan sonraki günlerde, yıkım projesiyle ilgili kanaatimizin ilerleyen süreçte ne olacağı sorgulanmış ve nasıl bir pozisyon alacağımız sürekli olarak tartışılmıştı.

Sonu ve sonucu ne olursa olsun;

Türkiye’nin bölünmesini hızlandıracak ve milletimizin dağılmasını sağlayacak PKK açılımına dün nasıl karşı durmuşsak, artan bir şekilde bundan sonra da buna devam edeceğiz.

  • Türk milletini, etnik kimliklerin baskılarıyla sindirmeye çalışanlara fırsat vermeyeceğiz.
  • PKK’nın muhatap kabul edilmesini, İmralı canisinin affedilmesini, iki dilli hayat taleplerini asla kabul etmeyeceğiz.
  • Demokratik özerklik zırvasını raddeceğiz.
  • Yeni anayasada etnik kimliklerin tanınmasına müsaade etmeyeceğiz.
  • Bölücülüğün meşrulaşmasına, terörün masumlaşmasına rıza göstermeyeceğiz.

Ve yıkıma karşı duracağız, Türkiye’ye sahip çıkacağız.

Tekrar hatırlatıyorum:

  • Milliyetçi Hareket hıyanete geçit vermeyecektir.
  • Milletimizin 36 parçaya ayrılmasına izin vermeyecektir.
  • Yolsuzluğa ve yoksulluğa prim verdirmeyecektir.

Biz, bebek katiliyle kurulan pazarlık masalarını, mutabakat arayışlarını deşifre ettik.

Kimin şerefli, kimin şerefsiz olduğunu öfke nöbetlerine girenlerin yüzüne tuttuğumuz aynayla gösterdik.

Ermeni açılımıyla ecdadımızı sorgulamaya çalışanlara meydan vermedik.

Türk milletinin aleyhine olacak her girişimin karşısında dimdik durduk.

Onay vermedik, eyvallah etmedik, görmezden gelmedik.

İşte sırf bunlardan dolayı Başbakan ve partisinin iftiralarının odağındayız.

Bu yüzden okyanus ötesinden yönlendirilen internet sitelerinin kara çalmasıyla yüz yüzeyiz.

Hedef Milliyetçi Hareket ve Ülkücülerdir.

Türkiye’nin çözülmesi, Türklüğün harap edilmesi bizim zayıflamamıza bağlıdır.

Adımızı, acımızı, anımızı, sembollerimizi ve kimliğimizi kullanarak aramıza sızmaya çalışan ve yüzleri karanlıkta kalarak nefretlerini saçan alçakların yaydıkları nifakların nedenleri burada aranmalıdır.

Buradan hepinize sormak ve cevabınızı yüksek sesle duymak istiyorum:

Milliyetçi Hareket Partisi’ne yönelik saldırıları cevapsız bırakacak mısınız? (hayır)

Ülkücüleri istismar etmeye yeltenenlere onay verecek misiniz? (hayır)

Her ne adla olursa olsun, bizim gibi görünen, ama başka yerlerin misyonerliğini yapanları affedecek misiniz? (hayır)

AKP’nin tuzaklarını, şer ittifakının oyunlarını başlarına geçirecek misiniz? (evet)

İşte size de bu yakışır.

Hepinizle iftihar ediyorum.

Her birinizle övünüyorum.

Sağ olun, var olun.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Ülkemizin etrafı neredeyse ateş topuna dönmüştür.

Tunus’ta başlayan toplumsal hareketler Mısır’da zirve yapmış ve Libya’da kan gölü haline gelmiştir.

Şimdi de komşu ülke Suriye karışıklığın ve kaosun içine düşmüştür.

AKP’nin stratejik işbirliği yaptığı Esat yönetimi, halkına ölüm saçmaktadır.

Ortak Bakanlar Kurulu toplantıları yaptıkları ülke, tankıyla kendi insanının üzerine gitmektedir.

Mısır’daki olaylara ABD’nin düşüncelerini taşıyan, Libya’ya Haçlı zihniyetinin düzenlediği hücuma rıza gösteren iktidar partisi Suriye konusunda birkaç söz dışında tepkisiz ve hareketsizdir.

Başbakan’ın kardeş olarak ilan ettikleri birbir köşeye sıkışmaktadır.

Hepsinin elinden kan damlamaktadır.

Sıfır sorun siyaseti, Ortadoğu’da duvara toslamış, one minute sahteliğinin foyası dökülmüştür.

Vizeleri kaldırmakla övünen Başbakan’ın, acaba Suriye’den gelecek mültecilere karşı bir ön hazırlığı ve karşı planı var mıdır?

Aralarında PKK’lı canilerin de sınırlarımıza girme ihtimaline karşı bir tedbiri ve düşüncesi bulunmakta mıdır?

Suriye’nin kendi halkına orantısız güç kullanmamasını tavsiye eden iktidar zihniyetinin, yaklaşan tehlikelerle ilgili bugünden bir öngörüsü ve çalışması yer almakta mıdır?

Dışarındaki istikrarsızlıklar, Büyük Ortadoğu Projesi’nin hedefine adım adım gittiğini göstermektedir.

Yakın coğrafyalardaki dengesizlikler ve halk hareketleriyle Türk milletine aba altından sopa gösterilmektedir.

Bu hadiselerin bulaşıcı etkisi yavaş yavaş kendisini göstermeye de başlamıştır.

AKP küresel güçlerin planlarına mihmandarlık yaparak arkasındaki desteğin çekilmemesine uğraşmaktadır.

Okyanus ötesinden gelen istihbarat şefleri, AKP’yi kendi amaçları doğrultusunda daha da kemikleştirmek için harekete geçmişlerdir.

Özellikle Türkiye’nin 12 Haziran’dan sonraki manzarası, sosyal ve siyasal yapısı için hummalı bir faaliyet söz konusudur.

Ümitler ve beklentiler AKP’nin üçüncü dört yıla dönmesi üzerine şekillenmiştir.

Bu nedenle, özellikle Milliyetçi Hareket Partisi önce meşgul edilmek ve sonra da yok edilmek istenmektedir.

Başbakan Erdoğan’ın Okyanus ötesinden aklına sokulan Başkanlık sistemi ve eline tutuşturulan iki partili siyasal sistem içinde Milliyetçi Hareket’e yer yoktur.

Yani bölünmüş Türkiye’nin son provaları AKP ve küresel fitne merkezleri tarafından son sürat yapılmaktadır.

Bunun için bölücü mihraklar ve etnik terör, sahibinin düşüncelerini dillendirmektedir.

Türkiye bugünkü bölücülük çıkmazına ve devlete, millete meydan okuyan küstahlıklara aşama aşama getirilmiştir.

Gerek Başbakan’ın, gerekse de Cumhurbaşkanı’nın sözleri ve hazırlıkları ülkemizi tartışmaların ve belirsizliğin girdabına sokmuştur.

2005 yılının Nisan ayında gerçekleştirdiği Norveç ziyaretinde; Kürt sorununu sanal olarak değerlendiren Başbakan, aynı yılın Ağustos ayında Kürt sorununu demokratikleşme sorunu olarak görmüştür.

İzleyen süreçte, ‘Kürt sorununu savunuyorum ve savunmaya devam edeceğim’ diyen yine aynı kişi olmuştur.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, 2008 yılının Mart ayında, Kürt sorunu Türkiye’nin sorunudur, diyerek eksi genel başkanıyla aynı karede buluşmuştur.

Bugün ise Başbakan Erdoğan Kürt sorunu yoktur, diyerek çok farklı bir noktaya gelmiştir.

PKK açılımıyla Türkiye’nin kilidini açmaya çalışan Başbakan Erdoğan seçimler öncesi yeni bir aldatmanın ve ikiyüzlülüğün içine tekrar girmiştir.

Madem bu gerçek kabul edilmiştir, o zaman demokratik açılım adı verilen yıkım projesinden vazgeçildiği de ilan edilmelidir.

Ne var ki, Başbakan bu yolda kararlılıkla ilerleyeceklerini ısrarla ifade etmiştir.

Kürt kökenli kardeşlerimizi istismar eden Başbakan, bu defa da milliyetçi muhafazakâr kardeşlerimizi kandırmaya girişmiştir.

Anlaşılan odur ki, PKK açılımı parola değiştirmiştir.

Hedef yine ayınıdır.

Bölücüleri şımartan, etnik tahrikleri azdıran Başbakan, eğer başarılı olursa ustalık döneminde etnik kimliklere hukuki meşruiyet kazandıracaktır.

Anayasa Mahkemesi bile bu konuda ikna olmuştur.

Nitekim Mahkeme Başkanı adeta iktidarın yanında hizaya girmiştir.

Şu ifadeler, Anayasa Mahkemesi’nin 49. Kuruluş yıldönümünde Anayasa Mahkemesi Başkanının ağzından çıkmıştır:

“Önkoşulsuz bir şekilde, tüm toplumsal farklılıkların siyasal etkinlikleri ve güçleri ne olursa olsun, Anayasa yapım sürecinde kurucu ve değerli olarak görülmesi, onların talep ve beklentilerinin Anayasa yapımında temel meşruiyet dayanağı olarak kabul edilmesi şarttır.”

Anayasa Mahkemesi Başkanı bu sözlerle neyi ifade etmektedir?

Kimlerin kurucu olmasını dilemektedir?

Aklının köşesinde, dilinin altında ne vardır?

Hukuk adamları, yargı mensupları ne zamandan beridir üniter yapıyı sulandıracak, farklılıkları anayasaya taşıyacak tekliflere açık ve sıcaktır?

Madem Anayasa’dan memnuniyetsizlik vardır, o zaman Anayasa Mahkemesi’nin başında sorumluluk almaya ne gerek vardır?

Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın Anayasayı rencide edecek söz ve tavırları bizatihi Anayasa’nın ruhu ve lafzıyla çelişmektedir.

Kurucu değerleri tartışmaya açan sözleri bulunduğu makamla bağdaşmamaktadır.

Anayasa Mahkemesi’ne dava açmayı kolaycılık olarak gören Mahkeme Başkanı’nın bunu söylemeye salahiyeti ve hakkı var mıdır?

Görüyorsunuz, etnik bölücülüğün talepleri nerelere kadar ulaşmış ve nerelerde yankı bulmuştur.

Kimliklerin tanınması ve yasal güvenceye kavuşması, Milliyetçi Hareket dışında herkesin hemfikir olduğu bir konudur.

Şartlar olgunlaştığında, ana dilde eğitim ve iki dilli hayat üzerinde hemen hemen tam mutabakat olacaktır.

Ve bundan sonra sırayı önce özerk, sonra bağımsız Kürdistan fitnesi alacaktır.

Bugün camiler bile ayrılma noktasına gelmiştir.

Alternatif Cuma namazları kılınmaya başlanmıştır.

Kardeşliğin bozulması için tehlikeli bir süreç devrededir.

Sözde demokratik çözüm çadırları, ihanetin yuvalandığı yerler haline gelmiştir.

Yeni anayasa konusunda pazarlıklar kızışmış, AKP hükümeti bölücülere el altından 12 Haziran sonrasına randevu vermiştir.

İmralı’da yatan cani, Tunus ve Mısır benzeri bir ayaklanma ve isyan için çağrılarda bulunmuştur.

Özerklik için harekete geçilmesini yandaşlarına talimat olarak iletmiştir.

Bölücü kuşatma şehirleri yaşanmaz hale getirmiş, insanımızı hayatından bezdirmiştir.

Pis elleriyle bayrağımızı yırtanlar, ayaklarını silenler, yerlerde sürüyenler milletimizin vicdanını kanatmıştır.

Atatürk büstlerine alenen saldırılar düzenlenmektedir.

Cumhuriyet yaralanmakta, taşlar bağlandığından katiller serbestçe dolaşmaktadır.

Arabalar yakılmaktadır.

Sokaklara molotof atılmaktadır.

Maskeli teröristler AKP’den aldıkları destekle şehirleri yaşanmaz hale getirmişlerdir.

İşyerleri kundaklanmakta, kamu binaları ateşe verilmektedir.

Teröristler gemi azıya almışlar ve AKP hükümetinin sunduğu imkânları sonuna kadar kullanmışlardır.

Canileri himaye eden, inlerinde rahat etmeleri için katkı sağlayan peşmerge kalıntısı ise Başbakanla birlikte sıra geceleri düzenlemektedir.

Kandil’e verilen sözlerin, İmralı canisine yönelik vaatlerin, eğer mümkün olursa yeni anayasada karşılık bulacağını şimdiden görmek mümkündür.

Gelişmeler devlet, millet ve ülke birliğinin bir yol ayrımına sürüklendiğini ortaya koymaktadır.

Bu itibarla 12 Haziran karar ve kader anıdır.

Bu karanlık gidişe son verilemez ise,

  • Türkiye önce iki dilli ve iki ortaklı can çekişen tek devlete;
  • Sonra çok dilli ve çok ortaklı bir federal devlet yapılanmasına doğru yol alacaktır.
  • Hızı teslimiyetin dozuna ve hızına bağlı olarak değişecek bu aşamadan sonra ise Türkiye iki seçenek arasına sıkıştırılacaktır:
  • Bunlardan birincisi; ayrı ayrı kimlik oluşturmuş ve milletten ayrılmış kardeşlerin ve coğrafyaların da birbirinden uzaklaştığı parçalanma ve küçülme sürecidir.
  • Diğeri ise, küresel gücün öncelik vererek dayatacağı model olan Irak’ın Kuzeyi’ni içine alacak ve aşiret reislerini kucaklayacak şekilde çok devletli ve milletli konfederal Devlet yapılanmasıdır.

Sahibi Amerika Birleşik Devletleri olan ve Eşbaşkanlığını övünerek Başbakan Erdoğan’ın yaptığı Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye’ye dayattığı ve Başbakanı arkasından ittiği uçurum budur.

Bu vahim gidişatın devamı halinde, Türkiye Cumhuriyeti’ne yegane anlam kazandıran ve mevcudiyetine derinlik veren üç temel unsurdan;

  • Vatanını oluşturan coğrafyanın,
  • Beşeriyetini oluşturan milletin ve
  • İradesini temsil eden devletin bugünkü sınır, nüfus ve yapı ile devamı kesinlikle mümkün olmayacaktır.

Başbakan’ın iftiharla Eşbaşkanlığını yaptığı ve İslam dünyasına kan ve gözyaşından başka bir sonuç getirmeyen Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ayağı, rol paylaşımı içinde olan PKK ve AKP ortaklığıyla yürümektedir.

Bunun için tahrikler kabından taşmış, milli değerlerimize saldırılar yoğunlaşmıştır.

Milletimiz neyi kendisine mal etmişse, dünden bugüne milli miras olarak ne ulaştıysa hedef haline gelmiştir.

Mesela okullarda okutulan Andımızın kaldırılması için adice bir çaba görülmektedir.

Üstelik AKP hükümeti buna çanak tutmakta, ortam ve zemin hazırlamaktadır.

Ancak hiç kimse endişe etmesin ki;

Türküm, doğruyum, çalışkanım diyen yavrularımızın sesini hiç kimse kesemeyecektir.

Türk milleti üzerinde cerrahlık yapmaya cüret edenler, bölmeyi akıllarından geçirenler yanılıp yok olmaya eninde sonunda mahkûm olacaklardır.

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Şüphesiz Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu düşünüyor ve yapacaklarımız arasında buna da yer veriyoruz.

Bizim milli ve demokratik anayasa anlayışımız ve bu konudaki görüşlerimiz berraktır.

Türkiye’nin gerçek anlamda bir “Toplum Sözleşmesi Belgesi” niteliğinde yeni bir Anayasa’ya ihtiyacı olduğunu biliyoruz.

Anayasa’nın mümkün olabilecek en geniş siyasi ve toplumsal uzlaşı temelinde ve demokratik bir tartışma zemininde hazırlanmasını zorunlu görüyoruz.

Anayasa değişikliği veya yeni bir anayasa yapılmasında öncelikli ve önemli gördüğümüz temel ilkeler ve hedefler ise şunlardan oluşmaktadır:

  • Temiz yönetim ve temiz siyaset anlayışının hâkim kılındığı,
  • Demokrasiye aykırı uygulamaların bertaraf edildiği,
  • Düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetleri güvence altına alan demokratik devlet yapısına ulaşmak amacımızdır.

Milli ve üniter varlığımızı güvenceye alan Anayasamızın başlangıç kısmında ve ilk üç maddesinde ifadesini bulan esaslara ve Cumhuriyet’in kurucu değerlerine saygı ve riayet temel hareket noktamızdır.

  • Vatandaşlarımızın aynı milletin ferdi olmaktan gurur duyacağı,
  • Ayrışmayı değil bütünleşmeyi,
  • Farklılaşmayı değil kucaklaşmayı,
  • Kutuplaşmayı değil kaynaşmayı sağlayacak toplumsal uzlaşmanın gerçekleştirilmesini hedefliyoruz.

Birbirinden uzaklaşmamış, birbirine yabancılaşmamış bir millet yapısı ile etnik köken, inanç, mezhep gibi özelliklerin milli kimliğin ve bin yıllık kardeşliğin zenginliği olarak görüldüğü bir toplum hayatına kavuşulmasını istiyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi;

  • Cumhuriyet’in temel nitelikleri,
  • Türk milli kimliği,
  • Demokratik rejim ve temel insan hakları gibi değerleri vazgeçilmez olarak kabul eden ve bunların uzlaşma arayışı adı altında tartışılmasını reddeden bir anlayışa sahiptir.
  • İç huzur ve güvenliği tehlikeye düşürecek,
  • Etnik bölücülüğün önünü açacak
  • Ve ayrıcalıklı terörün siyasi gündemi ve emellerine hizmet edecek yaklaşımlara karşı çıkacağız ve bu yöndeki eğilimlere meşru zeminlerde her daim direneceğiz.

Bu çerçevede; tek millet-tek devlet esasına dayanan, üniter yapıdaki milli devlet bünyesinde;

Etnik kimliklere siyasi ve hukuki statü tanınarak çok parçalı millet yapısı oluşturulmasına,

Kişi hak ve özgürlüklerinin etnik temelli kolektif haklara dönüştürülmesine,

Türkçe dışındaki dillere ve farklı kültürlere resmi statü kazandırılarak yapay azınlık yaratılmasına,

Milli kimlik tanımının değiştirilerek “Türkiyelilik” kavramının esas alınmasına ve Türk milleti kavramı yerine ikame edilmeye çalışılmasına,

Türkçe’den başka dillerde “anadil” olarak eğitim yapılmasına,

Türkiye’nin idari yapısının değiştirilerek yerel yönetimlerin mahalli parlamento olarak çalışacağı özerk bölgeler sisteminin hayata geçirilmesine imkân ve zemin hazırlayacak hususlara sonuna kadar karşı çıkacağız.

Bu ilkelerimiz dâhilinde yeni anayasayı hazırlayacağız ve gerekli demokratik adımları mutlaka uzlaşma ekseninde atacağız.

Bu görüşlerimizi kabul eden herkesle, her ortamda konuşmaya hazırız.

Buradan Başbakan Erdoğan’a sormak isterim ki;

Yeni anayasada siz neleri öngörüyorsunuz, hangi değişiklikleri yapmayı planlıyorsunuz?

Abant toplantılarındaki anayasa hazırlıklarının, TESEV ve TÜSİAD’ın anayasa çalışmalarının sizin için ön taslak olup olmadığı konusunda ne söyleyeceksiniz?

İlk üç maddeyle ilgili aklınızdan ne geçiyor?

Etnik kimliklerin anayasada tanınması için bir düşünceniz var mı?

Devletin üniter yapısına sadakatle bağlı olacak mısınız?

Türkçe’den başka dilleri anayasa almayı istiyor musunuz?

Nedir anayasa konusundaki teklifleriniz?

Sınırlarınız, ilkeleriniz nelerden oluşmaktadır?

Bunların cevabını büyük Türk milleti beklemekte ve bir an önce duymayı istemektedir.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Milliyetçi Hareket Partisi olarak Seçim Beyannamemizi 28 Ocak 2011 tarihinde açıklamıştık.

Ve tüm hazırlıklarını ilk önce tamamlayan tek parti gururla söyleyebilirim ki biz olduk.

Parti olarak ‘2023 Yükselen Ülke Türkiye’ vizyonu çerçevesinde milletimizi aydınlığa ve refaha ulaştırmanın hedefini belirledik.

Bağımsızlığa kilitlenmiş ve millilik vasıflarına bütünüyle haiz olan Üreten Ekonomi Programıyla milletimizin sorunlarını çözmek için ses verdik.

Bu programımızın temel amaçları arasında;

  • İstihdam dostu, sürdürülebilir bir büyüme ortamını tesis etmek,
  • İşsizlik ve yoksulluğu azaltmak ve gelir dağılımını daha adil hale getirmek,
  • Rekabetçi bir kur politikası uygulamak, üretim ve ihracatın ithalata bağımlılığını azaltarak rekabet gücü yüksek bir üretim ekonomisi tesis etmek,
  • Ekonominin dış kaynak bağımlılığını azaltarak şoklara dayanıklı hale getirmek ve kırılganlığı azaltmak,
  • Kamu ve özel sektör borç stokunu sürdürülebilir bir seviyeye indirmek vardır.

Dört yıllık ekonomi programımızda yıllık ortalama yüzde 7 büyümeye ulaşmayı hedefliyoruz.

Ve her yıl yaklaşık 700 bin insanımıza aş ve iş kapısı açmayı amaçlıyoruz.

Enflasyonu hayat pahalılığını da azaltacak şekilde yüzde 5’in altına çekmeyi planlıyoruz.

Bu amaçla, öncelikle kamu açıklarını ve kamu borç stokunu azaltacağız.

Kamu kesiminin mali piyasalar üzerindeki ağırlığını hafifleteceğiz.

Faize, Başbakan’ın boş ve gerçeklerden yoksun değerlendirmesi gibi yaklaşmayacağız.

Ve faizlerin düştüğü bir ortama mutlaka ulaşacağız.

Kimse kaygılanmasın, borçlananlar, taksitle ev, araba alanlar, tüketici kredisi, zirai ya da esnaf kredisi kullananların hiçbir hak kaybı olmayacak.

Hatta muhatap oldukları faiz yükleri daha da azalacak.

Herkesin gücüne göre kurgulanmış adaletli bir vergi sistemi tesis edeceğiz.

Marketten, pazara kadar hayatın hemen hemen her alanında, vatandaşlarımızın ödemek zorunda oldukları dolaylı vergileri Allah’ın izniyle azaltacağız.

Dar gelirli kardeşim daha huzurlu olacak.

Cebinde daha fazla para kalacak.

Çocuğuna daha çok harçlık verecek.

Evine bir ekmek fazla götürecek.

Filesi daha çok dolacak.

Sermayeyi tabana yayacağız ve ekonomiye canlılık getireceğiz.

Bürokratik işlemleri basitleştiren ve tüm işlemleri tek merkezde yapılmasına imkan sağlayan ‘Tek Durak İş Merkezleri’ni kuracağız ve yaygınlaştıracağız.

Muhtaç ailelerimize Hilal Kartla ulaşacağız.

Dertlerini Hilal Kartla bitireceğiz.

İhtiyaçlarını Hilal Kartla gidereceğiz.

Onları kimseye muhtaç etmeyeceğiz.

Mahalle esnafından mutluluk içinde alış veriş yapmalarını sağlayacağız.

Hilal kart yüzleri güldürecek.

Çocukları sevindirecek.

Anaları umutlandıracak.

Babaları rahatlatacak.

Esnaf kardeşimizin geliri artacak.

Yoksul hanelerimizin en az bir ferdine iş imkânı sağlayacağız.

İşe giresiye kadar da aile sigortasından faydalandıracağız ve asgari ücretin yarısını kendilerine vereceğiz.

Ev hanımlarımız bunda öncelikli olacaklardır.

Hedefimiz ilk etapta net 825 TL’lik asgari ücrettir.

Milyonlarca asgari ücretlimizi bugüne nazaran rahatlatacağız ve sorunlarını bir nebze de olsa çözeceğiz.

Hiç kimse bugün aldığı devlet yardımlarından mahrum kalmayacak.

Artan bir şekilde yardımları vermeye devam edeceğiz.

Kimse aç ve açıkta kalmayacak.

Sobası tütmeyen hiçbir ocak bulunmayacak.

Elleri titreyen yavrular Allah’ın izniyle asla olmayacak.

Yuvalar sıcak, sofralar zengin, yüzler sevinçle dolacak.

Konutu olmayan yoksul kardeşlerimize konut yapacağız.

Şehit yakınlarımıza ve gazilerimize oturacakları konut temin edeceğiz.

Artık dar gelirlilere kira yardımı yapmaya başlayacağız.

Yaşlılarımıza tüm imkânlarımızı seferber edeceğiz.

Sözleşmeli, 4/B’li, 4/C’li kim varsa kadroya alacağız.

Sözleşmeli öğretmenlerimizi kadrolu yapacağız.

Emekli kardeşlerimiz bizimle bir maaş fazla alacaklar.

Torunlarına harçlığı rahatlıkla verecekler.

Çiftçilerimiz bizimle rahata erecekler.

Daha ucuz elektrik kullanacaklar.

Tarımsal desteklemeleri milli gelirin yüzde 1,5’una çıkaracağız.

Besi hayvancılığı desteğini yüzde 50 artıracağız.

Mazottaki KDV’yi ve ÖTV’yi kaldıracağız.

Daha ucuza mazot temin edecekler.

Buğdayı, mısırı, pamuğu, soyayı, ayçiçeğini, çeltiği, fındığı, üzümü, kayısıyı, çayı, zeytini ve yerfıstığını destekleyeceğiz.

Çiftçilerimiz borçlarının altında ezilmeyecekler.

Ürünleri para edecek, alın terlerinin karşılığını mutlaka alacaklar.

Esnaf kardeşimizin umutları tazelenecek.

KOBİ’ler canlandırılacak ve sorunları mutlaka giderilecek.

İş âleminin önü açılacak ve yatırım yapmaları için kolaylıklar sağlanacak.

Milletimizin her bir ferdine ulaşacağız.

Engelli kardeşimizin dayanağı olacağız.

Çocukların sevinci olacağız.

İşçimizin, memurumuzun, esnafımızın, çiftçimizin destekçisi olacağız.

Nerede gözü yaşlı biri varsa bizi bekliyor.

Nerede çaresizlikten kıvranan biçare varsa uzanacak elimizi gözlüyor.

Ankara sizleri istiyor.

Başkent Ankara sesinize kulak vermek için hazırlanıyor.

Herkese ulaşın.

Herkesi kucaklayın.

Her kalbi kazanın.

Hiçbir ayrım gözetmeyin.

Alayına sahip çıkın.

İnanıyorum ki, Ankara ses verecek bölücüler sinecek.

Ankara ses verecek çaresizlik bitecek.

Ankara ses verecek, işsizlik sona erecek.

Ankara ses verecek, AKP arkasına bakmadan kaçacak.

Ses Ver Ankara, Sesime Kulak Ver aziz Başkentliler.

Şifresiz sınavlar için ses ver Ankara.

Çıldırmış ve akılsız projelerle milletimizi oyalayanları tasfiye etmek için ses ver Ankara.

Mağdurun, mazlumun kılıcı, nefesi, yumruğu olmak için ses ver Ankara.

Şehidin, şühedanın hakkını savunmamız için ses ver Ankara.

Üniter yapının devamı için ses ver Ankara.

Türk milletinin birliği ve beraberliği için ses ver Ankara.

Her sorunun üstesinden gelmek, fitneyi alt etmek için ses ver Ankara.

Yandaşların değil, esnafın, çiftçinin, işçinin, memurun, üreticinin mutlu olduğu bir Türkiye için ses ver Ankara.

Polise tokat atan şerefsiz elleri kırmak için ses ver Ankara.

Türküm demekten gurur duyan, seymenlere sahip çıkan bir Başbakan için ses ver Ankara.

Okyanus ötesine gitmeden de Başbakan olunabileceğini göstermek için ses ver Ankara.

BOP Eşbaşkanlığıyla değil, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığıyla övünen milli bir zihniyet için ses ver Ankara.

Bozkurdun ne olduğunu göstermek için ayağa kalk Ankara.

Kedi’ye seymen kıyafeti giydiren, seymenleri kedi kılığına sokan bu zihniyete şamarı indirmek için harekete geç Ankara.

Terörün kökünü kazımamız için sesimize kulak ver Ankara.

Refahı getirebilmemiz için sesimize kulak ver Ankara.

Kandil’i çökertmemiz, İmralı’yı susturmamız için ses ver Ankara.

Ankara’yı sizlerden istiyorum.

Adaylarının hepsini Meclis’te görmeyi arzuluyorum.

Başaracak mısınız?

Gece demeden, gündüz demeden çalışacak mısınız?

Milliyetçi Hareket’in düşmanlarına göz açtıracak mısınız?

Dedikodulara prim verecek misiniz?

Umut sizsiniz.

Çare her biriniz.

Son olarak şunu söylemek istiyorum:

Başbakan Erdoğan, seçim kampanyasında pusulayı iyice şaşırmıştır.

Hezeyan nöbetleri geçirir gibi herkese saldırmakta, bağırıp çağırmakta ve anlamsız ve yersiz benzetmelerde bulunmaktadır.

Dün İstanbul’da yaptığı konuşmada, şahsımı hedef alan; “kırk çürük yumurta bir sağlam yumurta etmez” sözleri bunun en son örneği olmuştur.

Benzetme takıntısı olan Başbakan’a cevabımız şudur:

Kırk çürük yumurtadan bir sağlam yumurta çıkmaz, ama kırk haramiden bir AKP çıkar.

Cenab-ı Allah yar ve yardımcımız olsun.

Yolunuz, bahtınız ve alnınız açık olsun.

Gül yüzünüz hep gülsün, hilal bakışınız hiç bozulmasın.

Evlerinizden neşe ve bereket hiç eksik olmasın.

13 Haziran sabahı bu kutlu şehirde, Milliyetçi Hareket’in tek başına iktidarında buluşmak dileğiyle, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Sağ olun, var olun.

Ne Mutlu Türküm Diyene.