Devlet Bahçeli'nin 3 Mayıs 1999'da yaptığı konuşma
Çok Kıymetli Misafirler,
Değerli Basın Mensupları,
Aziz Dava Arkadaşlarım;
Genel Merkezimizin “3 Mayıs Milliyetçiler Günü” münasebetiyle düzenlediği bu toplantıya iştirak ederek bizlere onur verdiğiniz için teşekkür ediyor, hepinize hoşgeldiniz diyorum.
55 yıl önce bugün, milletimizin tarihinde bu milletin sahipsiz olmadığını gösteren bir hareket yaşanmıştır. İçine düştüğü veya düşürüldüğü her kötü durumda, her bunalımda hiçbir karşılık beklemeden ona sahip çıkan, kendisini millete gönüllü olarak adamış Türk milliyetçileri, 3 Mayıs 1944’te de fedakârca, tarihi rollerini üstlenmişler, karanlık gidişata karşı bir milli-sosyal muhalefet olarak ortaya çıkmışlardır.
Değerli Arkadaşlarım,
Tarihin sorduğu sorulara verilen cevaplar, milletlerin yarattığı medeniyetler ve ürettiği kültürlerdir.
Bizim tarihimiz, milletimizin yarattığı büyük bir medeniyet ve kültür zenginliğiyle tarihin bize sorduğu sorulara verilen cevaplar olarak anlaşılabilir.
Ne var ki; tarihin bazı bunalımlı ve kritik dönemleri de vardır. Büyük “Osmanlı Çağlarından” sonra batı dünyasında meydana gelen “sanayi çağıyla” başlayan gelişmelerin, bize ödettirdiği bedel ağır olmuştur. Bir imparatorluk kaybetmekle kalmayıp ayrıca son iki yüzyılı “geri kalmışlık” ve “azgelişmişlik” diye adlandırılan olumsuz şartlar içerisinde yaşamak durumunda kalmışızdır.
Yüzyılın başlarında, bütün milli varlığımızı kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığımız vakit, tarihin bize sorduğu soru “varolmak veya yok olmak”la ilgiliydi. O soruya milletimizin, “kuvayi milliye ruhu”nun, yani milliyetçilerin, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının ne cevap verdiğini bütün dünya bilmektedir.
Bizim tarihimizde Milli Devletin kuruluşuyla Cumhuriyet rejimine geçiş aynı anda yaşanmıştır. Çok uluslu imparatorluktan, Milli Devlete geçilirken, monarşiden de Cumhuriyete geçilmiştir. Bu süreçleri tamamlayacak bir gelişme ise “demokrasiye geçiş” olacaktır. Atatürk döneminde iki defa teşebbüs edilmiş olmasına rağmen, bu gelişme ancak 1946’dan sonra yaşanmaya başlamıştır.
Milli devletin kuruluş süreciyle, demokrasiye geçiş arasındaki dönemin, özellikle “milli şeflik dönemi” diye bilinen, tek partili rejimi olarak yaşanması, sonuçları bugünlere uzanan “demokratikleşme” üzerinde olumsuz izler bırakmıştır.
İşte 3 Mayıs 1944’te Türk Milliyetçileri, bu dönemde gündeme gelen baskılara karşı ilk milli sosyal muhalefet hareketi olarak ortaya çıkmıştır.
O sancılı günlerde onların ortaya koyduğu bu mücadeleyi 55 yıl sonra tekrar anarken, 18 Nisan seçimlerinin milletimiz için, tarihin iniş döneminin kapandığı; yeni bir yükseliş döneminin başlangıcı olmasını temenni ediyorum.
Türk Milliyetçileri, bugün Dünya demokrasi tarihinde ender rastlanan muhteşem bir başarıya daha imza atmışlardır. Bu başarı, öncelikle 30 yılı aşan siyasi birikimin, bütün milliyetçilerin davalarına ve Türkiye’ye sahip çıkmalarının bir ürünüdür. Büyük milletimizin kirli, ilkesiz ve kavgacı, cepheci siyaset anlayışları karşısında Milliyetçi Hareket’e sahip çıkmasıdır. Huzurlarınızda aziz milletimize ve sizlere bir kez daha teşekkür ediyorum.
Değerli Misafirler;
Sevgili Arkadaşlarım,
20. Yüzyılın son aylarını yaşarken, dünya yeni bir çağa hazırlanırken, Türkiye’nin bir çok açıdan yenilenmeye ihtiyacı olduğu açıktır.
Bunun için, öncelikle, 20. Yüzyılın son seçimlerinin yapıldığı 18 Nisan’da ortaya çıkan siyasi tablonun anlamı ve önemi üzerinde çok yönlü olarak durmak şarttır. Sadece siyasi partiler değil, sivil toplum kuruluşları ve aydınlarımız da seçmenin verdiği mesajları çok iyi algılamak ve payına düşeni yapmak zorundadır.
Bize göre, artık el birliği yaparak yarınların güçlü ve huzurlu Türkiye’sini kurmanın yollarını aramak gerekiyor. Meselelere kan davası mantığıyla yaklaşmanın, meseleleri klasik şablonlarla ön yargılarla açıklamaya çalışmanın hiçbir kimseye faydası olmadığı ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi, bundan sonra da üzerine düşen görev ve sorumlulukları layıkıyla yerine getirmeye devam edecektir. Çünkü, her bir Türk insanının mutluluk ve refah içinde yaşayabilmesi için, bütün imkanların seferber edilmesini en önemli görevlerinden biri olarak görmektedir. Çünkü, 21. Yüzyılın lider Türkiye’sinin Avrasya Coğrafyasında parıldamaya başlaması, için sosyal, siyasal ve ekonomik gelişmesini istikrar ve huzur ortamı içinde tamamlanması gerektiğine inanmaktadır.
Kıymetli Misafirler,
Sayın Basın Mensupları,
Konuşmamın bu bölümünde, dün gece Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki yemin töreni esnasında ve sonucunda yaşanan gelişmelere kısaca da olsa değinmek istiyorum. 21. Yüzyılı kucaklayacak olan yeni meclisin daha ilk çalışma gününde ortaya çıkan üzücü manzaralar insanımızı haklı olarak düş kırıklığına uğratmıştır.
Hadisede başrol oynayan bir grup Fazilet Partili milletvekilinin niyetini ve tavırlarını anlamak mümkün değildir. Bir gerilim stratejisinin bilerek ve istenerek takip edildiği anlaşılmaktadır.
Adı geçen partinin bazı sözcüleri, kendi dışındaki partileri ve partilileri yönlendirmeye matuf demeç ve açıklamalar konusunda da siyasi nezaket kurallarını zorlayan bir tavır sergilemektedir. Bu çerçevede kendilerini daha ölçülü ve dikkatli davranmaya davet ediyorum.
Hiç kimse, işine geldiğinde Milliyetçi Hareket Partisi’ni hatırlama, gelmediğinde ise en ağır eleştirileri yöneltme hakkına ya da imtiyazına sahip değildir.
Türkiye’de önemli toplumsal ve siyasi gerilimlerin neden ortaya çıktığı, nasıl geliştiği ve çözüm için neler yapılması gerektiği konusu üzerinde düşünmek şarttır. Bu, onların en öncelikli ahlâki görevlerinin başında gelmektedir. Son beş yıllık siyasi geçmişlerinde meydana gelen zikzaklara, kırılmalara, uslûp ve tarz yanlışlıklarına dikkatlice bakmaları gerekmektedir. Bu bakış, bugüne kadar ülkeye ne kaybettirdiklerini anlamaları için yeterli olacaktır.
Dün yaşanan hadise de, nihai anlamda meselenin çözümüne değil, çözümsüzlüğe hizmet etmiştir. En önemlisi, Türkiye’deki laik anti-laik cepheleşmesini körükleyen bir sonuç doğurmuştur.
Milliyetçi Hareket Partisi, dün olduğu gibi bugün de her türlü problemin, şova meydan vermeden hoşgörü ve diyalog ortamı içinde aşılabileceğini savunmaktadır. Üniversitelerdeki başörtüsü dramı da dahil olmak üzere, din ve vicdan hürriyeti ile laik devlet prensibi çerçevesinde gündeme gelen tartışma ve gerilimlerin zıtlaşma ve inatlaşmayla değil, uzlaşma ve ikna yoluyla çözülebileceğine inanmaktadır.
Bunun için de her türlü meselede olduğu gibi, taraflar arasında samimiyet, ciddiyet ve güvenin esas olduğunu düşünmektedir. Her parti ve kuruluşun böyle bir anlayış ve çözüm zemininin oluşması için elinden geleni yapmasını şart görmektedir. Bu, aynı zamanda tarihi ve toplumsal sorumluluğun da bir gereğidir. İşte partimizin dünden bugüne takip ettiği siyasi çizginin, benimsediği uslûbun özeti budur.
Kıymetli Misafirler,
Muhterem Arkadaşlarım,
Türkiye er ya da geç bu ve benzeri sorunları aşması gerekmektedir. Sık sık vurguladığım bir noktanın altını bir kez daha çizmek istiyorum. Ülkemiz, yeni yüzyılda hem tarihiyle, kültürüyle ve inançlarıyla kavga etmeyi bir kenara bırakarak, hem de Cumhuriyetin ve demokrasinin temel ilkelerini sindirerek yol almak mecburiyetiyle karşı karşıyadır.
Milli enerjimizi, sürekli bu meseleleri tartışarak tüketmek alışkanlığımızı, daha doğrusu toplumsal hastalığımızı tedavi ederek geleceğe yönelmek zorundayız. Bir büyük buluşmayı, bir temel uzlaşmayı siyasi partilerin öncülüğünde toplum olarak realize etmek durumundayız. Bir kere daha önemle ifade ediyorum; bunun için samimiyet, iyi niyet ve karşılıklı güven şarttır.
Aziz milletimizin her alanda yeniden yükseliş davasının yegâne temsilcisi olan Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye’nin önünü tıkayan, insanlarımızı birbirine düşüren ya da inciten, gerginleşmeyi ve kamplaşmayı teşvik eden davranışların önünde durmaya devam edecektir. Artık herkes, bu tür yaklaşımların sadece ve sadece sorunları derinleştirerek içinden çıkılmaz hale getirdiğini görmek zorundadır.
Milliyetçi Hareket camiası olarak her partiyi, her kuruluşu kendi amaç ve ilkeleri dışında, böyle bir müşterek anlayışın gelişimine katkı yapmaya davet ediyoruz.
Çağrımız, geçmişten ders alıp geleceğe ümitle bakmak isteyen her duyarlı insana, her vatanseveredir.
Bu konuda siz kıymetli misafirlerimizi ve değerli arkadaşlarımı göreve davet ediyor, çağrımızı sahiplenerek her zeminde seslendirmenizi, Anadoluya dalga dalga yaymanızı istirham ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle yüksek heyetinizi en derin saygılarımla bir kez daha selamlıyor, hepinizi Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum.