Cizre davası iddianamesi/Söz konusu tanıkların beyanları ile faili meçhul dosyaların birlikte değerlendirildiğinde
- SÖZ KONUSU TANIKLARIN BEYANLARI İLE FAİLİ MEÇHUL DOSYALARIN BİRLİKTE DEĞERLENDİRİLDİĞİNDE;
1- Ramazan ELÇİ’nin Öldürülmesi :
değiştirA- OLAY: Cizre ilçesi Bozalan köyü hudutlarında Cizre-Silopi karayolu üzerinde bulunan Şahintepe tesisleri olarak bilinen terk edilmiş benzin istasyonunda 14 Şubat 1994 günü saat 15:00 sıralarında bir erkek cesedinin bulunduğu, Cizre ilçe jandarma komutanlığı tarafından tanzim olunan aynı tarihli olay yeri tespit tutanağında, cesedin 1.75 boylarında 75 kg. ağırlığında 25-30 yaşlarında bir erkek şahıs olduğu, olay yerinde 3 adet 9 mm çapında boş kovan ve mermi çekirdeğinin tespit edildiği, suçu işleyen kişi yada kişilerle alakalı herhangi bir delilin elde edilemediği, cesedin gözlerinin bağlı olduğu ve maktülün üzerinden kimliğini tanıtıcı herhangi bir belgenin çıkmadığı, hususlarının tespit edildiği, Söz konusu cesedin olay yeri fotoğraflarının çekildiği, olay yeri fotoğrafına göre cesedin üzerinden kahverengi kareli gömlek olduğunun görüldüğü,
Ceset üzerinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 1994/100 hazırlık numaralı dosya kapsamında yapılan ölü muayene ve otopsi zaptında; jandarma olay yeri tespit tutanağındaki fiziki hususlar tespit edilmek suretiyle, “sol göz dış kenarında 1 cm çaplı belirgin tatoaj izleri bulunmayan mermi giriş deliğinin bulunduğu, bunun sağ kulak arkasında 1,5 cm çıkış deliği yaratarak sağ temporal bölgedeki kemiği kırarak kafa tasını terk ettiği, yüzde burundan akan kan lekelerinin bulunduğu, ayrıca sağ el orta parmakta 1x2 cm aralığında künt cisim yara izinin bulunduğu, başkaca herhangi bir ateşli silah ve kesici delici alet yarasının bulunmadığı” hususlarının tespit edilerek şahsın ateşli silah yaralanmasına bağlı beyin doku harabiyeti neticesi öldüğünün teyit edildiği,
Olay yerinden elde edilen mermi çekirdekleri ve kovanları üzerinde Diyarbakır Kriminal polis laboratuarı tarafından tanzim edilen 07.04.2004 tarihli ekspertiz raporunda 9 mm çapında parabellum tipi 3 adet kovanının çap ve tipine uygun TEK BİR SİLAH İLE ATILDIKLARININ tespit edildiği,
Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından Diyarbakır Polis Kriminal Laboratuvarına yazılan 28.05.2009 tarihli yazı gereğince tanzim olunan 2009/1814 numaralı balistik raporuna göre; Olay yerinde bulunan üç adet parabellum tipi kovanın çap ve tipine uygun tek bir ateşli silah ile atıldıklarının tespit edildiği,
Dosya kapsamında herhangi bir delil olmamasına rağmen ilçe jandarma bölük komutanı Cemal TEMİZÖZ yerine imzalanan Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazılan yazıda söz konusu eylemin PKK terör örgütü mensuplarınca iç hesaplaşma neticesi meydana geldiği hususunun belirtilip olay tespit tutanağını tanzim eden kişinin imzası ile söz konusu yazıdaki imzanın aynı olduğunun görüldüğü, Dosyada maktülün kimlik tespiti hususunda hiçbir çalışma yapılmadan belediyeye devredilerek defninin sağlandığı,
Dosyanın görevsizlik kararı ile 04.07.1994 tarihinde DGM Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği,
DGM Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada;
Dosya kapsamında 08.06.2005 tarihinde beyanı alınan mağdur Kerime ELÇİ’nin; Eşi Ramazan ELÇİ’nin ölümünden önce kardeşi ile birlikte işlettiği bakkal dükkanında sivil görevlileri alıp götürdüklerini, yaklaşık 4 gün sonra kaynı olan Nurettin’in kendisine gelerek eşi Ramazan’ın Cizre-Silopi karayolu üzerinde terk edilmiş tesiste cesedinin bulunduğunu ve Cizre mezarlığına gömüldüğünü söylediğini, kendisinin de bu tarihten sonra söz konusu mezarı zaman zaman ziyaret ettiğini, ifade ettiği. Aynı tarihli Nurettin ELÇİ’nin beyanında: Ağabeyi olan Ramazan’ın kendisi ile 1994 yılında Cizre ilçesinde bakkal dükkanı işlettiğini, dükkanlarına gelen 2 sivil kişinin ellerinde tabanca olduğu halde 21 plakalı binek tipi beyaz Renault marka bir araçla Ramazan’a siz bizimle geleceksiniz dediklerini, gelen iki kişinin ağabeyi Ramazan’ı sözü edilen araca bindirerek götürdüklerini, 4-5 gün sonra ağabeyinin adliyeden serbest bırakılacağını düşündüğü için adliye önünde beklediğini, fakat civardaki konuşmalardan bir kişinin ölü olarak Cizre Devlet Hastanesine getirildiğini duyduğunu, hastaneye gittiğini, cesedin mezarlıkta defni sırasında baş kısmına baktığında ağabeyi Ramazan ELÇİ olduğunu teşhis ettiğini, cesedi gömen kişilerin belediyede çalışan Abdullah ELÇİOĞLU ile başka görevliler olduğunu söylediği,
Aynı dosya kapsamında tanık olarak beyanları tespit edilen Ömer ELÇİ, Abdullah GÖK, Halit ONAÇ’ın 05.08.2005 tarihli benzer beyanlarında: Yafez caddesinde bakkal dükkanı işleten Ramazan ve Nurettin kardeşlerin 1994 yılının ikinci ayında dükkanda bulunduğu bir sırada beyaz renkli 21 plakalı bir araçtan gelen iki kişinin Ramazan’ı dükkandan alıp götürdüklerini söyledikleri, Aynı dosya kapsamında tanık olarak beyanı tespit edilen Mehmet GEÇİM’in 10.08.2005 tarihli beyanında : 1994 yılında Cizre belediyesinde zabıta olarak görev yaparken Abdullah ELÇİTURUNU’nun ve 2-3 kişi ile beraber mezarlıkta bir cesedi gömdükleri sırada bir kişinin gelip elindeki belge ile gömülen kişinin yüz kısmına bakarak oy kardeşim diye bağırdığını ve oradan uzaklaştığını, kendisinin de gömülen şahsın bakkallık yapan Ramazan ELÇİ olduğunu tespit ettiğini söylediği, Aynı dosya kapsamında tanık olarak beyanı tespit edilen Abdullah ELÇİTURUNU’nun 05.08.2005 tarihli beyanında: 1994 yılında Cizre belediyesinde işçi olduğunu Ramazan ELÇİ’nin cesedini kamyon üzerinde morgdan alarak Cizre şehir mezarlığına arakadaşları ile götürdüğünü, köylüsü olduğu için Ramazan ELÇİ’yi teşhis ettiğini, defin sırasında Ramazan’ın kardeşi Nurettin’in yanına gelerek teşhis yaptığını, kendisinin de kesin olarak Ramazan ELÇİ’nin teşhisini yaparak defnini yaptığını söylediği,
DGM Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından söz konusu dosya ile alakalı olarak 27.09.2005 tarihinde atılı suçun yasadışı PKK terör örgütü üyelerince gerçekleştirildiğine dair delil olmadığı gerekçesiyle faillerinin araştırılması için görevsizlik kararıyla Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, hususlarının Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 2005/975 numaralı dosyasından tespit edildiği,
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK TÜKENMEZ KALEM’İN BEYANI: “1- 1994 yılı yaz aylarında Ramazan ELÇİ isimli şahsın öldürülmesi: İlçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ Ramazan ELÇİ isimli kişinin örgüte yardım ettiğine dair bilgi edinmiş ve bu şahsın alınması ve ifnası hususunda Yavuz isimli uzman ile Tuna isimli uzman çavuşa talimat vermiş, bunun üzerine Yavuz, Tuna ve Ben birlikte beyaz renkli bir toros marka araçla gündüz vakti, aracı Yavuz’un kullandığı halde içecek bir şeyler almak için ilçe jandarma komutanlığından ilçe merkezine doğru giderken köprüde Yavuz aracı durdurdu Ramazan ELÇİ isimli şahıs köprünün üzerinden geçiş yapıyordu, şahıs kısa kol giyinmişti, zannediyorum gömlek vardı, rengini hatırlamıyorum, şahıs 1,70 boylarında, sarışın birisiydi. Yavuz araçtan inip şahsı kolundan tutup aracın arkasına konuşarak bindirdi. Önde Yavuz oturuyordu. Yani şoför mahallindeydi onun yanında Tuna oturuyordu. Ama Ramazan ELÇİ’yi araca alınca Tuna arkaya geçti benimle birlikte oturmaya başladı. Ramazan ise şoförün yanındaki koltuğa oturdu. Yavuz aracı hareket ettirdi. Silopi yoluna doğru harekete geçtik, bu sırada Yavuz Ramazan’a gülerek ne haber bu sıralar bize bir şeyler yok mu diyerek bize hiç haber vermiyorsun diyerek sohbet ediyordu. Yolda senin ne yaptığını biliyoruz sen örgüte çalışıyorsun gibi imalarda da bulunuyordu. Bu sırada Ramazan’ın kimliğini istedi ve aldı. Yaklaşık 10 km gittik, güzeller karakolunu geçtik yaklaşık 4 km daha gittikten sonra sol tarafta lokanta gibi çalıştırılmış fakat terk edilmiş bir yerde durduk. Sonra Tuna araçtan inip Ramazan’ı kolundan çekip aşağıya indirdi. Ramazan gel dedi. Duvarın kenarına götürdü. Duvarın arka kısmından bir el silah sesi geldi sonra Tuna tek başına elinde silah olduğu halde gelip aracın önüne bindi. Pezebeng gitti dedi. Sonra Yavuz aracı hareket ettirip birlikte ilçe jandarma komutanlığına gittik, ben ve Tuna aşağıda beklerken Yavuz ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ’ün odasına çıktı, giderken kimlik de elindeydi, sonra inişte hiçbir şey olmamış gibi günlük faaliyetimize devam ettik. “ dediği,
C- DEĞERLENDİRME : Olay evrakları ile tanık TÜKENMEZ KALEM’in beyanlarının birlikte değerlendirildiğinde; Olayın gerçekleştiği yer, zaman dilimi, oluş şekli ve sonuçları ile TÜKENMEZ KALEM’in anlatımlarının birbirlerini teyit ettikleri, tanık TÜKENMEZ KALEM’in beyaz toros marka araçtan bahsettiği gibi olay tanıklarında aynı araçtan bahsettikleri, maktülün cesedinin bulunduğu yer, bulunuş şekli, otopsi sonrasında tespit edilen bulgular ile TÜKENMEZ KALEM’in anlatımlarının birbiri ile aynı olduğu, hatta tanık TÜKENMEZ KALEM’in yolda maktül Ramazan ELÇİ’nin kimliğinin Yavuz kod isimli kişi tarafından alındığını ifade edip olay sonrasında da maktülün üzerinden kimliğinin bulunmadığının anlaşıldığı,
- D- SONUÇ
- Maktül Ramazan ELÇİ’nin şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile Tuna kod isimli kişi tarafından ateşli silah ile vurulmak suretiyle öldürüldüğü,
2- Ramazan UYKUR’un öldürülmesi :
değiştirA- OLAY : Cizre ilçe merkezinde bulunan Nusaybin caddesi Seçkin oto galeri önünde 22.02.1994 günü Ramazan UYKUR isimli kişinin ateşli silahla öldürüldüğü, bu hususlarını tespit eden 22.02.1994 tarihli polis tarafından tanzim edilen ifade tutanağında tanık Mehmet UYKUR’un; amcası Ramazan UYKUR ile 22.02.1994 günü yanlarında amcası Ramazan’ın oğlu İsmet de olduğu halde Turbo kamyonlarını tamir ettirmek için Nusaybin caddesindeki oto elektrikçisi emin ustanın tamirhanesine gittikleri, bu sırada amcası Ramazan’ın para ödemek için yanlarından ayrılarak tornacıya doğru geçtiği sırada yanına yaklaşan beyaz Renault marka bir aracın içinden çıkan bir kişinin amcasını araca bindirmek istediğini, amcası direnince iki kişiden ilkinin tabanca ile diğerinin de yanındaki kaleşnikof marka silah ile Ramazan UYKUR’a ateş edip hızla yanlarından uzaklaştığını söylediğini, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 1994/116 hazırlık numaralı dosya kapsamında yapılan olay yeri keşif ve ölü muayene ve otopsi tutanağında; olay yerinden 5 adet kaleşnikof marka tüfeğe ait ve 8 adet 9 mm’lik tabancaya ait boş kovan ile 1 adet patlamamış tabanca mermisi ve mermi çekirdeğinin tespit edildiği,
Zabıt kapsamında Mehmet UYKUR isimli kişinin yukarda bahsedilen şekilde beyanda bulunduğu,
Maktülün vücudunda “baş kısmında sağ kulaktan aşırı derecede kan gelmekte olduğu, boynun sol tarafından 1x1 cm ebatlarında 3 adet giriş ve bunu takiben arka boyun kısmında 1x1 ebatlarında çıkış delikleri olduğu, sağ üst kol dış tarafında 1x1 ebatında giriş aynı kol iç tarafta 1x1 cm giriş, bunların çıkışları, sağ kol iç yüzde 3x1 ve 3x3 cm boyutlarında çıkış ve 3x3 cm çıkış deliği olan bölümün göğse karşılık gelen kısmında göğüs üzerinde 4x2 cm sıyrık olduğu, sağ üst kolun kırık olduğu, sağ el bilek üzerinde dış tarafta 1x1 cm’lik giriş, çıkışı iç tarafta aynı bilek üzerinde 10 cm’lik açık kırık yaratarak çıktığı, göğüsün sol tarafında 2x1 , 1x1, 1x1 olmak üzere 3 adet giriş deliği olduğu, aynı yönü takiben sırtta sağ tarafta 2x1,2x2 cm’lik çıkış deliği olduğu, karında sağ üst kadranda 1x1 ebatlarında giriş ve sırtta sağ tarafda orta hatta 2x1 ebatlarında çıkış, sol kalçada 2x1, 1x1 ve 1x1 cm’lik 3 adet giriş deliği olduğu bu yolu takiben sağ kalça ön yüzde 2 adet 1x2 ve yine 1x2 olmak üzere 2 adet çıkış delikleri olduğu, 1 mermi çekirdeğinin cilt altında çıkartıldığı, sırtta üst tarafta omurgadan 15 cm uzaklıkta 1x1 cm’lik giriş deliği olduğu, batında sol alt kadranda 2x1 cm ebatlarında çıkış delikleri olduğunun görüldüğü, otopsi sonucuna göre maktülün vücudundan almış olduğu ateşli silah yaralanmasına bağlı aşırı kan kaybı ve hayati iç organlarının yaralanmalara bağlı olarak fonksiyonlarının kaybetmesi sonucu öldüğünün tespit edildiği,
Dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 22.02.1994 tarihinde beyanı tespit edilen tanık Mehmet UYKUR’un poliste verdiği beyanında: Amcası Ramazan UYKUR ile birlikte oldukları sırada 200-300 metre mesafede plakasız beyaz renkli Renault marka bir araçtan inen bir şahsın amcasının kolundan tutarak çektiğini, amcasının direndiğini, o sırada silahların ateşlendiğini, ateş edenlerin iki kişi olduğunu, birinin elinde tabanca, diğerinin elinde kaleşnikof marka silahın olduğunu söylediği, Dosya kapsamında müşteki olarak beyanı tespit edilen İsmet UYKUR’un Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınan 26.03.2009 tarihli beyanında: Olay günü kendisinin babası Ramazan UYKUR ve amcasının oğlu Mehmet UYKUR ile Cizre ilçe Merkezinde olduklarını, babasının yanlarından ayrıldıktan kısa bir süre sonra yanına beyaz binek toros marka bir aracın yanaştığını, camdan Tamer ATAĞ isimli kişinin araçtan inerken babasına babam seninle görüşerek araca bin dediğini, babasının binmek istememesi üzerine konuşmaların devam ettiğini, yaklaşık 50 metre uzaklaştıktan sonra Tamer ATAĞ’ın arabadan inip babası ile tartışmaya başladığını, daha sonra Tamer’in tabancayı çekip babasının yüzüne doğrulttuğunu, babası Ramazan’ın tabancayı almak isterken tabancanın ateş aldığını, bunun üzerine Tamer’in ateş etmeye devam edemediği, bu sırada araçtan inen tamerin amcası olan Kukel ATAĞ’ın babasının üzerine doğru ateş etmeye başladığını, babasının yere düştüğünü, daha sonra Tamer ATAĞ’ın Kukel’den kaleşnikof marka silahı alarak çok miktarda ateş ettiğini ve araca binerek uzaklaştığını söylediği,
Dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 31.03.2009 tarihinde beyanı tespit edilen tanık Mehmet UYKUR’un beyanında : Olay günü amcası Ramazan UYKUR ile Ramazan UYKUR‘un oğlu İsmet UYKUR olduğu halde araç tamiri için ilçe merkezinde olduklarını bir ara amcasının yanlarından ayrıldığını, bu sırada plakasız olan toros marka aracın amcasının yanına yaklaşarak içinde önceden tanıdığını Tamer ATAĞ ve Tamer’in amcası Kukel ATAĞ olduğu halde Tamer ATAĞ’ın amcasına hitaben babam seni çağırıyor gel dediğini, amcası Ramazan’ın işim yok gelmiyorum demesi üzerine birlikte bir süre uzaklaştıklarını, yaklaşık 50-60 metre ilerde Tamer ATAĞ’ın taksiden inerek amcasını araca bindirmeye çalıştığını, bu sırada Tamer ATAĞ’ın silahını çıkartıp amcasının yüzüne doğru tuttuğunu, amcasının silahını almaya çalışması üzerine tabancanın patladığı, bu sırada şoför koltuğunda oturan Kukel ATAĞ’IN araçtan inerek amcasına ateş ettiğini, daha sonra kaleşnikof marka silahı Tamer’in alarak amcasına ateş etmeye devam ettiğini, bilahare ikisinde araca binerek oradan uzaklaştığını,
Olay sonra korktuğu için bu bilgeleri söyleyemediğini ve önceki olay sırasındaki beyanında da araçta iki kişi vardı demesinin, bu iki kişiyi tanımasından kaynaklandığını, oysaki olay anında araçta dört kişinin olduğunu ifade ettiği.
Tanık Mehmet UYKUR ve Müşteki İsmet UYKUR’un Cumhuriyet Savcısı huzurunda Tamer ATAĞ ve Kukel ATAĞ’ı teşhis ettikleri hususların Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 1994/116 soruşturma numaralı dosyası kapsamında tespit edildiği,
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK MEHMET NURİ BİNZET’İN BEYANINDA: “1994-1995 yıllarında Ramazan UYKUR isimli kişinin öldürülmesi; 1994 yada 1995 yıllarında ben Kamil ağabeyimin oğlu Tamer ve Mehmet Nergiz ile birlikte İpekyolu cami civarında gezerken Ramazan UYKUR ile karşılaştık, bu sırada kırmızı renkli doğan slx marka kamil ağabeyim tarafından silah karşılığı alınan chenc marka bir aracı yeğenim Tamer kullanıyordu. Ramazan’ın yanında kimse yoktu. Tamer Ramazan’ın arandığını bildiği için arabaya çağırdı ve Babam Kamil seninle görüşmek istiyor arabaya bin dedi Ramazan araca binmek istemedi, bunun üzerine yeğenim Tamer arabadan inerek üzerinde taşıdığı, ruhsatsız tabancayı çıkartıp Ramazan’ın yüz kısmına dayayarak zorlamaya çalıştı. Ramazan Tamer’e hitaben senin silahından mı korkacam dedi ve silahı Tamer’in elinden almaya çalıştı. Bu sırada silah ateş aldı. Ramazan’ın yüzünden kan akmaya başladı ve Ramazan ile Tamer boğuşmaya başladılar. Bende kaleşnikof silah vardı. Tamer’e vurmadan Ramazan’ı ayırmaya çalıştım. Ramazan’ın karın kısmına doğru sıkmaya çalışırken Ramazan ayağı ile engel oldu. Ramazan’ın ayağına doğru bir kez ateş ettim. Bunun üzerine Ramazan boğuşmayı bırakıp yere düştü, daha sonra yeğenim Tamer bendeki silahı yani kaleşnikofu alıp seriye bağlayıp bir çok defa Ramazan’a ateş etti. Zannediyorum 20-30 civarında mermi sıktı. Daha sonra Ramazan’ı orada bıraktık ve araçla olay yerinden uzaklaştık, bu sırada Mehmet Nergiz herhangi bir şey yapmadı.
Olay sırasında kullandığım kaleşnikof tüfek bana zimmetli olarak verilen görev silahım değildi. Kamil ağabeyim de seyyar dipçikli rus yapımı C 11 diye isimlendirdiğimiz kaleşnikof tüfekler vardı. Bu tip olaylarda biz kullanımı ve taşınması kolay olduğu için genelde bunları alırdık ve bu silahlar özel yapım 75 adet mermi alan şarjörlerle taşınırdı. O günde öyle bir silah kullanıyordum. Bu silahı olaydan sonra yeniden Kamil ağabeyime verdim” dediği,
C- TANIK TÜKENMEZ KALEM’İN BEYANINDA: “1994 yılı Şubat aylarında Ramazan UYKUR isimli şahsın öldürülmesi; Ramazan UYKUR isimli kişi PKK örgütü adına Cizre ilçesinde aktif şekilde çalıştığı konusunda güvenlik güçlerinin tespitleri ve bilgileri vardı. Bu şahsın eylemlerini engellemek için çalışmalar yapılıyordu ve bu kişinin öldürüldüğünü biz duyduk, ilçe jandarma komutanlığının alt katında bulunan ve bizim sorgu dediğimiz odada otururken zannediyorum Yavuz, Ramazan UYKUR’u Kamil’in oğlu Temer infaz etmiş yanında biri daha varmış, hatta açık açık yapmış diye bize anlattı. Fakat benim görgüye dayalı bir bilgim yoktur” dediği.
D- DEĞERLENDİRME : Tanıklar Mehmet UYKUR ve müşteki İsmet UYKUR’un beyanları ile olay sonrasında tanzim edilen olay yeri tespiti ve otopsi zaptındaki tespitlerin dosyamız tanığı Mehmet Nuri BİNZET’in anlatımları ile aynı olduğu, Tanık Mehmet Nuri BİNZET’in her ne kadar olay sırasında kaleşnikof marka tüfeği kendisinin kullandığı söylediği görülmüşse de, olayın birebir tanığı olan Mehmet UYKUR ve İsmet UYKUR’un kaleşnikof marka silahı kullanan kişiyi teşhis ederek Kukel ATAĞ isimli kişi olduğunu söyledikleri anlaşılmakla,
E- SONUÇ : Maktül Ramazan UYKUR’un şüpheli Kamil ATAĞ’ın talimatı ile şüpheliler Temer ATAĞ ve Kukel ATAĞ tarafından ateşli silah ile vurulmak suretiyle öldürüldüğü,
3- Abdullah EFELTİ’nin öldürülmesi :
değiştirA- OLAY: 13.05.1995 günü Cizre Nusaybin karayolu Varlık köyü yakınlarında bir arazide toprağa gömülü vaziyette bir cesedin bulunduğunu ilçe jandarma komutanlığı tarafından Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilmesi üzerine Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 1995/239 hazırlık numaralı dosya kapsamında yaptığı otopsi zaptında; “Cesedin gömülü olduğu yerde 5-10 cm’lik toprak ve toprağın üzerinde irili ufaklı yaklaşık ortalama çapları 15-30 cm arasında değişen taşların olduğu, taşlar dikkatlice yerinden kaldırıldığı, üzerindeki yaklaşık 10 cm’lik toprak alındığında cesede ait sonradan sağ olduğu tespit edilen el görüldü ve toprak kürek vasıtasıyla kaldırıldı… sol şakakta 4x3 cm ebadında giriş, 7x8 cm ebadında sağ şakaktan ateşli silah çıkış deliği tespit edildi. Alt çenenin kafadan ayrılmış olduğu, ateşli silah yaralanmasından kafanın arka kısımlarından muhtelif çap ve uzunlukta çatlaklar görüldü… Kesin ölüm sebebinin ateşli silah yaralanması bağlı beyin doku harabiyeti olduğunun” tespit edildiği,
Dosya kapsamında maktüle ilişkin fotoğrafların bulunduğu,
Cizre ilçe jandarma komutanlığı tarafından yazılan fezlekede maktülün açık kimlik bilgisinin tespit edilemediği ve olayın yasadışı PKK terör örgütü ile ilgisinin olabileceği ihtimalinden bahsedildiği,
Jandarma tarafından tanzim olunan 13.05.1995 tarihli tutanakta maktülün bulunduğu yerin kroki olarak çizilerek detaylı şekilde anlatımda bulunulduğu, kimliğini tespit etmeye yarayacak herhangi bir bilgi ve emareye rastlanılmadığının tutanakta tespit edildiği,
29.06.1995 tarihinde maktülün Abdullah EFELTİ olduğunun Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tespit edildiği, Dosya kapsamında 30.03.1995 tarihinde müşteki olarak dinlenen Mesut EFELTİ’nin beyanında: İki taksinin köylerine geldiğini, bir tanesinin plakasız olduğunu, diğerinin ise 73 plaka ile başlayıp son rakamının 334 olup toros marka binek tip beyaz renkli bir araç olduğunu, bu araçlar gelmeden önce askerlerin köyün etrafını sardıklarını, gelen sivil şahısların babasını alıp götürdüğünü, hatta bir gün öncesinden babası Mesut EFELTİ’nin karakola çağrılıp kendisine yarın senin önemli işin var onun işin evden ayrılma dendiğini, gelen şahısların ellerinde kaleşnikof silahlar olup kont pantolon ve siyah mont giydiklerini, Salih ŞIK isimli şahsın pamuk için arazisinin babasına icara verdiğini, Salih ŞIK ile Cemal binbaşı arasında sürtüşme olduğunu, babasının bu nedenle gözaltına alındığını düşündüğünü, köyün girişinde askeri birlik olup gelenleri kaydettiğini, babasının götürüldükten sonra Silopi ilçe jandarma komutanlığından sonra Cizre jandarmasına götürdüklerini söylediği. Dosyada ifade tutanağı bulunan Salih BULDUK’un söz konusu cesedi çobanlık yaptığı sırada köpeklerin eşelemesi ile bulduğunu ve jandarmaya haber verdiğini söylediği,
Dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca ifade sahibi olarak 30.05.1995 tarihinde dinlenen Besna EFELTİ’nin beyanında: Kocasının neden öldürüldüğünü bilmediğini, evlerinde otururken iki toros marka aracın evlerine gelerek biz emniyetteniz demek suretiyle kocasını götürdüklerini söylediği,
Aynı kişinin Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan tarihsiz beyanında: Ramazan ayı içerisinde evinde hazırlık yaparken kocası Abdullah EFELTİ’nin evde yattığını, bu sırada evlerinin karşısındaki beton arma evin damına iki tane askerin çıktığını, bu evde uzman çavuşların oturduğunu, bu sırada iki tane beyaz toros taksinin gelerek Tufan astsubaydan kendi evlerini sorduklarını, plakasız olan taksinin eve gelip evin önünde durduğunu, araçtan inen dört kişinin kocasını sorduklarını, kocasını ifade almak için götüreceklerini söylediklerini, gelenlerden bir tanesinin her iki gözünün de kıpkırmızı olup sol gözünün içinde (akında) mercimek tanesi büyüklüğünde nişan diye tabir edebileceğimiz leke vardı, kıvırcık saçlı idi, ellerinde tüfek olduğunu, söylediği, Aynı kişinin Cizre Cumhuriyet Başsavcılığındaki 14.04.2009 tarihli beyanında: Olay tarihinde Kamil ATAĞ ile arazi yüzünden Salih ŞIK arasında nasıl bir mesele olduğunu bilmediğini, ancak arazinin iki yıldır boş durduğunu, kocacı Abdullah EFELTİ’nin ekmek için kiraladığını, ancak buna Cemal binbaşının karşı çıktığını, kocasının anlattığına göre, o dönemde Cemal binbaşının kocasına bu tarlayı ekme, ekersen incinirsin dediğini, kocasının o günlerde yedi gün boyunca karakoldan gelen görevlilerce sorulduğunu, kocasının bundan dolayı korkarak evden çıkmadığını, daha sonra gelen kişiler tarafından götürüldüğünü söylediği.
Aynı dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığında dinlenen müşteki Mesut EFELTİ’nin 12.03.2009 tarihli beyanında: Babasının bozalan köyünde Şık ailesine ait araziye ekmek için kiraladığını, babasının kira bedeli olarak bir milyar dört yüz milyon lira’yı Şık ailesine verdiğini, bu araziyi ekenlerin işkence gördüklerini babasının duymasına rağmen parayı geri alamayacağı için araziyi ekmeye devam ettiğini, Cemal isimli binbaşının yanına babası ile birlikte gittiklerini, babasının Cemal binbaşı ile görüşürken kendisinin dışarıda beklediğini, Cemal binbaşının babasına bu araziyi ekme ektiğin taktirde başına kötü şeyler gelir şeklinde sözler söylediğini babasının ifade ettiğini, babasının daha sonra Cemal binbaşıyı ikna etmek için Mardin’de bulunan alay komutanlığına gittiklerini, onların siz gidin hallederiz demesi üzerine ertesi gün evlerinin önüne gelen iki adet beyaz renkli toros marka araçtan yaklaşık 10 kişinin inerek babalarını alıp götürdüklerini, babasının ölümüne sebep olan Cemal binbaşıdan davası ve şikayetçi olduğunu söylediği,
Aynı dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığında dinlenen tanık Adnan ŞIK’ın 15.04.2009 tarihli beyanında: Babası Salih ŞIK’ın Cizre’de arazi sahibi olduğunu, 1994 yılında Cemal yüzbaşının kendisini çağırdığını, baban belediye başkanı olacakmış, babanın belediye başkanı olmasını istemiyoruz, baban belediye başkanlığı adaylığını geri çeksin, çekmediği halde maddi ve manevi verebileceğim bütün zararları size veririm dediğini, Kamil ATAĞ’ın belediye başkanı seçtirme kararının aldırıldığı, bu kararın hiçbir şekilde değişmeyeceğini, seçim sonucu ne olursa olsun Kamil ATAĞ’ın belediye başkanı olacağını söylediğini, daha sonra Kamil ATAĞ’ın 1994 yılında belediye başkanı olduğunu, hatta sahte ilk okul diploması olmasına rağmen devam ettiğini, babasının itiraz edeceğini söylemesi üzerine Cemal yüzbaşının babasına itiraz dilekçeni geri almazsan, oğlunu, yeğenini öldüreceğini söylediği, bu olaydan sonra Cemal binbaşının kendilerine husumetinin arttığını ve arazilerini ektirmemek için tehditte bulunduğunu, ertesi yıl Abdullah EFELTİ’nin araziyi kiraladığını, Abdullah EFELTİ’nin araziyi kiraladıktan sonra yanına gelerek Cemal binbaşı beni tehdit ediyor, araziyi ekmemizi istiyor, ne yapacağım dediğini, kendisinin de bizi de tehdit ediyor dediğini söylediği. Hususlarının Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 1995/239 soruşturma numaralı dosyası kapsamında tespit edildiği,
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK TÜKENMEZ KALEMİN’İN BEYANINDA: “1995 yılında Salih ŞIK isimli kişinin arazisini ekmek isteyen bir kişinin öldürülmesi : Bu yıl ben ilçe jandarma komutanlığında bulunduğum bir sırada ilçe jandarma komutanımız Cemal TEMİZÖZ Salih ŞIK isimli ve belediye başkanı adayı olan kişiyi makamına çağırdı ben yukarı çıkıyordum, komutanın odası açıktı ve Cemal TEMİZÖZ Salih ŞIK’a sen öleceksin, sen seçime girmeyeceksin diye bağırıyordu. Sonra bu şahıs boynunu büküp gitti. Aradan bir zaman geçti, bizim bulunduğumuz grup da ki kişiler Cemal TEMİZÖZ ve Kamil ATAĞ’ın bu Salih ŞIK’a ait araziyi ektirmemek için bir şahsı önce ölümle tehdit edip sonra infaz ettirdiğini konuşuyorlardı, ama ben bu kişinin isminin kim olduğunu bilmiyorum.” Dediği.
C- DEĞERLENDİRME : Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının dosyası kapsamında tespit edilen ve dosyamıza gönderilen tanık ve müşteki beyanları ile tanık TÜKENMEZ KALEM’in beyanlarının aynı yönlü olduğu anlaşılmakla,
D- SONUÇ: Maktül Abdullah EFELTİ’nin şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile tespit edilemeyen kişilerce ateşli silahla vurulmak suretiyle öldürüldüğü,
4- İbrahim ADAK ve Mehmet Gürri ÖZER’in öldürülmesi :
değiştirA- OLAY: 14.03.1994 günü saat 14:30 civarında Cizre ilçe jandarma komutanlığına Bozalan köyü mıntıkasında toprağa gömülü vaziyette iki cesedin bulunduğunun bildirilmesi üzerine jandarma tarafından aynı gün krokili olay yeri tespit tutanağının tespit edildiği,
Jandarma olay yeri tespit tutanağında İnci köyüne 1,5 km mesafede kuzey batı istikametinde dere yatağı içerisinde cesede ait elbise parçalarının çıkartılması esnasında topra 10 cm kadar gömülmüş ve üzerine taş parçacıkları örtülü yerden 1952 doğumlu Mehmet Gürri ÖZER ve İbrahim ADAK’ın cesetlerinin çıkartıldığı, Mehmet Gürri ÖZER’in üzerinde kimliğinin çıkmasına rağmen İbrahim ADAK’a ait hiçbir eşyaya rastlanılamadığı hususlarının tespit edildiği, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan ölü muayene ve otopsi zaptında: 1 nolu ceset olarak gösterilen İbrahim ADAK’ın sağ boyundan girip oksipital kemiği parçalayarak çıkan mermi giriş ve çıkış deliklerinin olduğu, bunun dışında cesetten herhangi bir yerinden darp ve cebir izine rastlanılamadığı ve çürümeye bağlı bulguların olduğunun tespit edildiği, 2 numaralı ceset olarak gösterilen Mehmet Gürri ÖZER’in cesedinde vücudunda sabunlaşma ve çürümeden dolayı darp ve cebir izinin tespit edilemediği, kafa tası sağ üst ön kısmından mermi giriş deliğinin olduğu, okisipital kemiği parçalayarak çıkan mermi çıkış deliğinin olduğunun tespit edildiği, her iki kişinin de ateşli silah yaralanmasına bağlı beyin doku harabiyeti neticesi öldüklerinin tespit edildiği,
Soruşturma evrakının hiçbir delile dayanmadan yasadışı PKK terör örgütü tarafından gerçekleştirildiği kanaati ile DGM Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği,
Dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca 22.04.2009 tarihinde müşteki olarak beyanı tespit edilen Emine ÖZER’in beyanında: Kocası Mehmet Gürri ÖZER’in cesedinin bulunduğu tarihten 40 gün önce evden ayrıldığını, KOCASININ MUHASEBECİ OLDUĞUNU, kim yada kimler tarafından öldürüldüğünü bilmediğini söylemiş, bu hususlar Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına ait 1994/3357 sayılı hazırlık dosyası kapsamında tespit edildiği,
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK SOKAK LAMBASININ BEYANINDA: “1994-1995 yıllarında soy ismini ADAK olarak bildiğim kişi ile ismini bilmediğim Muhasebecinin öldürülmesi olayı. Cizre İlçesinde İnşaat işleri yapan ve terör örgütüne maddi yardımda bulunduğu değerlendirilen ismini bilmediğim, soy ismini ADAK olarak hatırladığım şahsı İlçe Jandarma Komutanı olan Cemal TEMİZÖZ’ün talimatıyla Cabbar Kod uzman, Selim Hoca uzman, Yavuz uzman, Tuna uzman TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, ŞAHİN- BEDRAN KOD Adem YAKİN, Ferit KOD ve Abdulhakim GÜVEN şahsı Cizre İlçesi içerisinde bulunan İnşaattan alarak bulunduğu araca bindirdikten sonra yaptığı sorgu neticesinde muhasebeci olarak ismini hatırlayamadığım şahsıda Senefis mahallesindeki inşaattan alarak sorgulama amaçlı İlçe Jandarmaya götürdüler. Burada bir gün gözleri bağlı vaziyette sorgu neticesinde şahısların terör örgütüne yardım yataklık yaptıklarını tespit ettiler. Cemal TEMİZÖZ’ün talimatıyla her iki şahsıda alarak İnci Köyü yol ayrımından ayrılarak kırsala doğru gittiler sırada suyu olmayan bir dere yatağına geldikten sonra şahısları indirerek suyun çarpması neticesi oluşan oyuk kısmına doğru her iki şahsı yatırdıktan sonra Cabbar Kod uzman, Selim Hoca uzman, Yavuz uzman, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, ŞAHİN- BEDRAN KOD Adem YAKİN, Ferit KOD Abdulhakim GÜVEN ve Tuna uzman ile hep beraber bu şahıslara ateş ederek hep birlikte öldürdüler. Boş kovanları toplayarak şahısların üzerlerini taşlarla kapatarak oyuğun üst tarafını göçürmek suretiyle toprakla da kapanmasını sağladıktan sonra buradan seri bir şekilde ayrıldılar daha sonra bu şahsılardan herhangi bir haber alınamadı.” Dediği.
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
C- TANIK TÜKENMEZ KALEMİN BEYANINDA: “1994 ya da 1995 yıllarında İbrahim ADAK yada Murat ADAK isimli kişi ile bir muhasebecinin öldürülmesi, Bu şahıs Cizre ilçesinde o yıllarda inşaat işi yapan bir kişiydi. Güvenlik güçleri tarafından bu şahsın örgüte maddi katkı sağladığı hususunda düşünceler vardı. Komutanımız Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile Yavuz, Tuna, Hıdır ALTUĞ ile Adem ve ben birlikte Cizre ilçesindeki bir parka gittik, amacımız bu şahsı almaktı, Cizre suyunun kenarında bulunan parkta bir inşaat alanı vardı. Zannediyorum bir devlet kurumu yapılıyordu, orada şahsı inşaat alanından aldık. Oradan ilçe merkezine uğrayıp zannediyorum muhasebecilik yapan bir kişiyi daha yine örgüte yardım ettiği düşüncesiyle talimat gereğince aldık, geldiğimiz araçlara bindirerek Silopi yoluna doğru devam ettik, oradan İnci köyü yol ayrımından ayrılıp kırsala doğru devam eden stabilize yola girdik, zannediyorum 1-2 km kadar gittik. burada yolun hemen kenarında küçük bir dere yatağı vardı, ama o tarihte dereden su akmıyordu. Hep beraber araçtan indik, bahsettiğim İbrahim ya da Murat ADAK isimli kişi ile ismini hatırlayamadığım muhasebeci olan kişi’yi araçtan indirdik. Dere yatağına indirdikten sonra Hıdır ALTUĞ elindeki kaleşnikof marka silahla her ikisine de yaklaşık 2-3 metre mesafeden ateş edip ikisini de öldürdü, her iki cesedi de olay yerinde bıraktık, herhangi bir şekilde üzerlerine kapatmadık, cesetleri de götürmedik. Sonra hep beraber araçlara bindik ve ilçe jandarma komutanlığına geldik. Bu tip hadiselerde zaten götürülen kişinin infaz edileceğini herkes bilirdi, o sırada kimin infaz ettiği önemli değil.” Dediği.
D- DEĞERLENDİRME: Soruşturma dosyası kapsamında tespit edilen olay yeri ve otopsi bulguları ile dosya tanıklarımız TÜKENMEZ KALEM ve SOKAK LAMBASI’nın beyanlarının birbirleri ile uyumlu oldukları, her iki tanığında maktülleri İnci köyü yol ayrımından ayrılarak kırsala doğru götürüp dere yatağının kenarında infazlarının yapıldığını söylemişler, TÜKENMEZ KALEM cesetleri orada üzerlerini kapatmadan bıraktıklarını söylemesine rağmen SOKAK LAMBASI olay yeri tespitinde olduğu şekilde üzerlerini toprak ve taşla kapattıklarını söylemiş, TÜKENMEZ KALEM beyanında maktülleri şüpheli Tayfun KOD Hıdır ALTUĞ’un kaleşnikof marka silah ile 2-3 metre mesafeden ateş ettiğini söylediği, olayın bu anlatıma uygun olduğu, SOKAK LAMBASI’nın ise olaya karışan Cabbar, Selim Hoca, Yavuz, Tayfun, Bedran ve Ferit kodun birlikte ateş ettiğini söylemiş ise de, olay sonrası yapılan otopsi tespitlerinin bu anlatıma uygun olmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca TÜKENMEZ KALEM’in beyanında ismini hatırlamadığı fakat öldürülen ikinci kişinin muhasebeci olduğunu söylediği, gerçektende Mehmet Gürri ÖZER’in muhasebeci olduğunun dosya kapsamından anlaşıldığı,
E- SONUÇ: Maktüller İbarim ADAK ve Mehmet Gürri ÖZER’in şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile şüpheli Hıdır ALTUĞ tarafından ateşli silah ile vurulmak suretiyle öldürüldükleri
5- İbrahim DANIŞ’ın öldürülmesi :
değiştirA- OLAY: Cizre ilçe jandarma komutanlığı tarafından tanzim olunan 30.01.1994 tarihli olay yeri tespit tutanağında; “28 Ocak 1994 günü yapılan operasyonla yakalanan yasadışı PKK terör örgütü mensubu iki teröristin sorgulanması neticesi terör örgütünün Cizre ilçe merkezinde bulunan üç adet sığınak yerini bildiklerini söylemeleri üzerine yer gösterme tutanağı tanzim edilerek sığınağın bulunduğu yere gelindi.
Sığınağın bulunduğu yerin Abdulhadi KABAK’a ait olduğu evin mutfak kısmında olduğu, sığınağın girişinin ise mutfak taşının altında olduğu İbrahim DANIŞ tarafından söylenmesi üzerine çevrede güvenlik önlemleri alınarak PKK terör örgütü mensubu teröristlerin içerde olabileceği veya sığınağın girişinin örgüt mensuplarınca tuzaklanabileceği düşüncesiyle hareketle İbrahim DANIŞ sığınağın bulunduğu mutfak kısmına sokulduğu, BU SIRADA MUTFAK KISMININ GÜVENLİK GÜÇLERİNCE GİRİLMEYİP DIŞARDAN GÖZETLENMEYE DEVAM EDİLDİĞİ, İBRAHİM DANIŞ MUTFAKTA BULUNAN MUTFAK TAŞININ YANINA YAKLAŞTIĞI VE MUTFAK TAŞININ ALTINDA BULUNAN ZEMİN KAROSUNU ÇEKTİĞİ SIRADA BÜYÜK BİR PATLAMANIN MEYDANA GELDİĞİ, PATLAMA NETİCESİ İBRAHİM DANIŞ’IN OLAY YERİNDE ÖLDÜĞÜ, DAHA SONRA YAPILAN İNCELEMEDE SIĞINAĞIN GİRİŞİNİN ZEMİN KAROSUNUN ALTINDA OLDUĞU, muhtemelen PKK terör örgütü mensuplarınca güvenlik güçlerine karşı patlayıcı ile tuzaklandığı, içerde kimsenin bulunmadığı görüldü” ifadesinin yer aldığı.
Bu tutanakta da tutanağı tanzim eden görevlilerin isim ve isimlerini tanıtıcı bilgilerinin olmadığı, Ramazan ELÇİ’nin öldürülmesi dosyasındaki olay tespit tutanağı ile aynı yazı karakterlerini taşıdığı,
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 1994/65 soruşturma numaralı dosyası kapsamında tanzim olunan olay yeri keşif ve ölü muayene otopsi zaptına göre; Baş kısmında yüzü kısmen patlamanın etkisi ile parçalanmış olduğu, kafa tasının üst kısmında parçalanarak beynin buradan tamamen çıkmış olduğu, yüzde ve ense kısmında bol miktarda kanların aktığı, kulakta, boyunda ve yüzün diğer organlarında muhtelif ebatlarda yırtık ve doku kayıplarının olduğu…, Sol kolun patlamanın etkisi ile aşırı derecede doku kaybına bağlı olarak kopacak dereceye geldiği..., Kesin ölüm sebebinin patlamaya bağlı olarak gelişen beyan organının tamamen kaybı, vücudun diğer yerlerinde meydana gelen parçalanmalara ve aşırı kan kaybından kaynaklandığının tespit edildiği.
Dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca 31.01.1994 tarihinde dinlenen ifade sahibi Abdurrahman DANIŞ’ın Beyanında: Kardeşi İbrahim DANIŞ’ın 28.01.1994 günü zabıtanın gözlem altına aldığını, aynı gün evinin arandığını, kardeşinin sıvacılık yaptığını ve hiçbir örgüt ile alakasının olmadığını ve yer gösterme sırasında hayatını kaybettiğini söylediği.
Aynı kişinin Cizre Cumhuriyet Başsavcılığında 30.03.2009 tarihinde alınan beyanında: Sıvacılık yapan kardeşi İbrahim DANIŞ’ın 1994 yılının Ocak ayının 28’in de özel tim ve görevlilerce gözaltına alındığını, iki gün sonra evinde kardeşinin de bulunduğu sırada görevlilerce arama yapıldığını, evlerine 200-300 metre mesafede bulunana Abdullah GASIR’a ait evin sığınak kısmına kardeşinin cesedini attıklarını, bunu da kendisine mahalleden anlattıklarını, kardeşini sığınağa attıktan sonra sığınağa bomba atıldığını, o dönemde herkesin korktuğu için bir şeyler söyleyemediğini, kardeşinin ölmesine sebep olan kişilerden şikayetçi olduğunu, söylediği.
Jandarmaca tanzim olunan 30.01.1994 tarihli şüpheli Cemal TEMİZÖZ imzalı yer gösterme tutanağında; 1968 doğumlu İbrahim DANIŞ’ın jandarmadaki ön görüşmesinde örgütün mühimmatını gizlediğini, üç sığınaktan birinin Abdulresul’un sattığı eski evin avlu içerisindeki mutfağın altında olduğunu beyan ettiğini, bu nedenle yer gösterme işlemine başlanıldığının tespit edildiği. Olay yeri tespiti sonrasında tanzim olunan tarihsiz raporda mayın patlamasından bahsedildiği,
Dosya kapsamında patlayan madde ile alakalı hiçbir tespitin yapılmayıp dosya emanetine alınmadığı, hususlarının Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına ait 1994/4213 numaralı takipsizlik dosyasında tespit olunduğu,
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK TÜKENMEZ KALEMİN BEYANINDA : “Cizre ilçesinde çalıştığım dönem içerisinde Kurtuluş Mahallesi mevkiinde soy ismini bilmediğim İbrahim isimli şahsın öldürülmesi olay:, PKK terör örgütünün Mardin eyalet komutanı Agit kod Faysal KURT kendiliğinden teslim olarak itirafçı olup Cizre’ye gönderilmiş, burada Kamil ATAĞ’ın korucularını örgütün hareket tarzlarını anlatarak onlara eğitim veren bir kişidir. Bu kişi ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ’e Kurtuluş mahallesinde örgütün şehir sorumlusu aynı zamanda örgüt adına aktif faaliyette bulunan milislerin güvenlik güçlerine karşı müdahalesini engellemek amacıyla nöbet tutmalarını koordine eden İbrahim isimli şahsın isminin bildirilerek Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile komando timleri ve birlikte görev yaptığım birimdeki yukarıda anlattığım olaylarda isimleri geçen şahıslarla ilçe merkezindeki Kurtuluş mahallesi mevkiine gittik. bize bildirilen evin etrafını sardık. Hıdır ile ben bahçenin avlu duvarından içeriye atlayıp, komando timine kapıyı açacaktık, bahçe duvarından atlayınca elinde kaleşnikof silah bulunan bir şahıs gördük. Üzerine doğru yürüyünce panikledi silahı kullanamayınca Hıdır ile birlikte şahsı etkisiz hale getirdik. Kapıyı timlere açtığımızda İbrahim isimli şahsın komando timleri tarafından yakalanmış olduğunu gördük. Her iki şahsı alarak ilçe jandarma komutanlık binasına götürdük. Burada Yavuz bu şahısları sorgularken Faysal KURT’da örgütü tanıdığı için o da sorguda bulundu, sorgu sırasında İbrahim isimli ve diğer örgüt mensubu şahıs örgütün Kurtuluş mahallesi mevkiinde beyanları ile krokilerle örgüte ait sığınakların olduğunu söylediler. Bu bilgiler Cemal TEMİZÖZ’e arz edildi, komutanın talimatı ile sığınaklara gidilip tespit yapılması talimatı üzerine, komando timleri Yavuz, Faysal, Tuna, Adem, Hıdır ve ben birlikte bu şahısları da alarak belirtilen sığınakların bulunduğu yerlere gittik, komando timleri güvenliği aldılar. Bizde bu şahıslarla birlikte sığınakların bulunduğu yere geçtik, Faysal İbrahim isimli çocuğu sığınağa girip içindeki eşyalar varsa onları dışarı çıkarmasını yada kişiler varsa onları dışarı çıkarmasını söyleyerek sığınağa soktu, kısa bir süre sonra sığınağa giren çocuk gelmeyince Faysal sığınağın içerisine önce el bombası atıp arkasından keleşle içeriye ateş etti. Ancak bu olay adliyeye sığınakta tuzaklama var hikayesi ile iletildi, savcı olay yerine gelip cesedi sığınaktan çıkardılar. Bu anlattığım olaylar sırasında bize ateş etmeye çalışırken paniklediği için ateş edemeden yakaladığımız diğer şahıs bu yer göstermeye götürülmedi, daha sonradan hakkında adli soruşturma yapılarak Cumhuriyet Savcılığına gönderildi. İbrahim isimli bu şahıs yer gösterme işlemi bitince komutanın öldürün talimatı doğrultusunda sığınağa sokularak sığınak içerisinde öldürülmesi sağlanmıştır. “ Dediği.
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
C- TANIK SOKAK LAMBASI BEYANINDA : “1994-1995 yılları içerisinde PKK terör örgütü adına Mardin kırsal alanında Eyalet komutanı olarak faaliyet gösterdiği sırada örgütten kaçarak teslim olan AĞİT KOD Faysal KURT isimli örgüt mensubunun teslim olması neticesinde verdiği bilgiler doğrultusunda Milislik yaptığı tespit edilen İbrahim isimli milisin yer göstermek amacıyla sığınağa gittiği sırada öldürülmesi olayı: Örgüt içerisinde Mardin Eyalet Koordinatörlüğü yapan Agit Kod Faysal KURT’un örgütten kaçarak teslim olduktan sonra terör örgütünün eyaletteki yapılanması ile ilgili bilgiler vermesi neticesinde itirafçı oldu. İtirafçı olduktan sonra Kamil ATAĞ ve korucularına örgüt ile ilgili mücadele konusunda eğitimler veriyordu, bu arada da Cizre İlçesindeki terör örgütüne milislik yapan şahıslar hakkında bilgi verdi. Bu bilgiler doğrultusunda İbrahim isimli şahsın terör örgütüne milislik yaptığını söyledi. Bunun üzerine Cizre Jandarma Komutanı Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı doğrultusunda İbrahim isimli şahsı otellerin bulunduğu yerdeki Çay bahçesinde görüldü. Bunun üzerine şahsın yanına Yavuz uzman, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ ve ŞAHİN- BEDRAN KOD Adem YAKİN ile yaklaşarak şahsı kendileri ile gelmesi konusunda ikna ettiler. Daha sonra şahsı araca bindirerek Selim Hoca uzman, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ ve Tuna uzman ile birlikte bulundukları yerden ayrılarak İlçe Jandarmaya getirerek sorguladılar. Bu şahıs sorgusu neticesinde terör örgütüne ait bir sığınağın bulunduğunu bu sığınağın Cizre Merkezde olduğunu söylemesi üzerine Jandarma Komutanı olan Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile İbrahim isimli şahsı sığınağın yerinin gösterilmesi sırasında görevlilere ihanet edeceğini düşünerek TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ ve Tuna uzman ile ellerinde bulunan Kaleşnikof marka silahlarla taramak suretiyle gösterdiği sığınağın yanında öldürdüler. Daha sonra Tuna uzman yanında bulunan bir adet El bombasını attı. Bunu yer göstermesi sırasında örgüt tarafından hazırlanmış Bubi tuzağının patlaması neticesi İbrahim isimli şahsın öldüğü süsü vermek için yaptılar. “ Dediği.
D- DEĞERLENDİRME: Olayın oluş şekli ve takipsizlik dosyasındaki olay yeri tespit tutanağı, otopsi zaptı bulguları ile tanıkları TÜKENMEZ KALEM ve SOKAK LAMBASI’nın anlatımlarının oluş itibariyle birbiri ile örtüştüğü, dosya kapsamında tanzim olunan olay yeri tespit tutanağında, sığınak girişindeki patlayıcıdan bahsedilmesine rağmen bilahare dosyaya eklenen raporla mayından bahsedildiği, mayın yada patlayıcı ile alakalı hiçbir parçanın dosya kapsamına alınmadığı, yer gösterme işlemi sırasında anlatıma göre mutfağın hemen girişindeki karonun altında olduğu maktül İbrahim DANIŞ tarafından söylendiğini tutanakla tespit edilmesine rağmen hiçbir işlem yapılmadan maktülün yalnız başına bina içine gönderildiğinden bahsedildiği, bu durumun normal bir yer gösterme işlemine uymadığı, beyanına itibar edilen tanık SOKAK LAMBASI’nın el bombasını hakkında ek takipsizlik kararı verilen Tuna kod tarafından atıldığından bahsettiği,
E- SONUÇ: Maktül İbrahim DANIŞ’ın şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile Tuna Kod tarafından öldürüldüğü.
6- Kimliği Belirsiz Yabancı Uyruklu Bir Kişinin Öldürülmesi :
değiştirA- OLAY: Cizre ilçe merkez jandarma karakolunda 03.09.1995 tarihinde beyanda bulunan Emin MANAK’ın Keruh mezrasının 200 metre mesafedeki Cizre-Silopi karayolunun 14. Km’de yolun sol tarafından bulunan kuru dere yatağı içerisinde sazlık arasında bir şahsın sırt üstü yatar vaziyette cesedinin bulduğunu bildirdiği, Jandarma tarafından tanzim olunan 03.09.1995 tarihli olay yeri görgü ve tespit tutanağı ile krokisinde Cizre-Silopi karayolunun 14. Km’sinde yolun solunda kuru dere yatağı içerisinde yola 6 metre mesafede bir erkek cesedinin bulunduğu, yapılan ceset incelemesinde kafa bölümünde 3, karın kısmında 1 olmak üzere 4 adet ateşli silah yarasının tespit edildiği. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 1995/504 hazırlık numaralı dosya kapsamında yapılan otopsi zaptında: “Cesedin baş kısmında sağ kulak memesinden 2 cm alttan retro mandibola bölgede 2x1 cm ebadında mermi giriş deliğinin olduğu, sağ kulak memesinden 3 cm önünde aralıklı altlı üstlü 2x1 cm ebadında mermi giriş deliği olduğu, orta hatta saçlı deride pariyatal kemiklerin birleşim yerinde 2x1 cm ebadında 0,5 cm aralıklı altlı üstlü 2x1 cm ebadında mermi giriş deliğinin olduğu….” Hususlarının tespit edildiği, kesin ölüm sebebi olarak da ateşli silah yaralanmasına bağlı intrakraminal kanama sonucu hususunun tespit edildiği.
Maktüle ait ceset fotoğraflarının çekildiği, söz konusu fotoğraflada cesedin kollarında ve göğüs kısmında Arapça yazılmış yazı şeklinde dövmelerin olduğunun, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 1995/504 hazırlık numaralı dosyası kapsamında tespit edildiği.
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK SOKAK LAMBASININ ALINAN BEYANINDA: “1995 yılı yaz aylarında Irak uyruklu bir vatandaşın Cizre-Silopi arasında Suriye sınırı yakınlarında öldürülmesi olayı; ŞAHİN-BEDRAN KOD Adem YAKİN, Selim hoca uzman, Yavuz uzman, FERİT KOD Abdulhakim GÜVEN ve TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ Cizre ilçe merkezinde stejin toros marka araç ile gezdikleri sırada Cizre köprüsünü geçtikten sonra sağ tarafta bulunan Kadıoğlu oteli civarında bulundukları sırada giyiminden Cizreli olmadığı anlaşılan genç bir şahsı durdurarak Kürtçe ve Türkçe bilmediğini anlamaları üzerine gözlerine bağlayarak Cizre ilçe jandarma komutanlığı sorgu odasına getirdiler, Arapça bilen bir er vasıtasıyla şahıs ile yapılan sorgu neticesinde şahsın Irak’daki şartlardan memnun olmayarak Türkiye’ye kaçak yollardan geldiğini ve Arap kökenli olduğunu öğrenilmesi neticesinde Yavuz uzmanın ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ’ün şahsı Türkiye’ye giriş yaptığı sınır kapısının tespit edilerek oraya götürüp öldürülmesi talimatı vermesi üzerine, yukarda belirttiğim şahıslar ile birlikte Arap uyruklu şahsın gözlerinin tekrar bağlanarak Cizre-Silopi arasında Dicle nehri kıyısında Suriye sınırında sazlıklar arasına yatırılmak suretiyle ŞAHİN BEDRAN KOD Adem YAKİN kaleşnikof marka uzun namlulu silah ile kafasına sıkmak suretiyle öldürdü ve şahsı sazlıklar arasına gömdüler. Daha sonra aynı ekip dönerek ilçe jandarma komutanlığına geri geldi.” Dediği.
C- DEĞERLENDİRME: Dosyamız kapsamında bulunan olay yeri tespit tutanağı, otopsi zaptı ve maktüle ait fotoğraflar ile tanık SOKAK LAMBASI’nın anlatımlarının bire bir aynı olduğu, anlaşılmakla.
D- SONUÇ: Yabancı uyruklu maktülün şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile şüpheli Şahin-Bedran Kod Adem YAKİN tarafından ateşli silah ile vurulmak suretiyle öldürüldüğü.
8- Abdurrahman AFŞAR’ın Öldürülmesi:
değiştirA- OLAY: 31.03.1994 günü Şırnak-Cizre karayolu üzerinde Abdurrahman AFŞAR’ın ateşli silah yaralanmasına bağlı olarak öldürüldüğü,
Dosya kapsamında bulunan 19.03.1994 tarihli Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 1994/164 soruşturma numaralı dosyası kapsamındaki olay yeri keşif tutanağında:
19.03.1994 günü sabah saat 08:00 sıralarında ilçe jandarma komutanlığınca Cizre ilçesi Kurtuluş mahallesinde bulunan bir evde yer gösterme işlemi sırasında tuzaklı patlayıcının patlaması neticesi Abdurrahman AFŞAR’ın yaralandığı, bilirkişi marifeti ile yapılan incelemede evin tuvalet girişindeki bölümden girilen bir sığınağın olduğu ve patlamanın sığınakta gerçekleştiğinin tespit edildiği, maktül Abdurrahman AFŞAR’ın kalça, ayak ve diz altı kısmından şarapnel parçası ile yaralandığının tespit edildiği.
Maktül Abdurrahman AFŞAR’ın 04.03.1994 tarihinde gözaltına alındığına dair yakalama tutanağının tanzim olunduğu,
19.03.1994 tarihli ve saat 05:00 saat dilimli yer gösterme tutanağında: Yasadışı PKK terör örgütüne yardımda bulunmak suçundan gözaltına alınan Abdurrahman AFŞAR’ın yer gösterme talebinde bulunduğunun ifade olunup, ayrıca patlamadan bahsedilmediği, söz konusu tutanakta herhangi bir kamu görevlisinin adının olmadığı,
Maktül Abdurrahman AFŞAR’ın Cizre ilçe jandarma komutanlığında alınan ifadesinde, tarih olmadığı gibi ilçe jandarma komutanlığında görevli yazısının altında ya da üstünde herhangi bir imzanın olmadığı, ifadesinin son bölümünde Cemil TÜM isimli kişinin Kurtuluş mahallesindeki evinde bir sığınağı bildiğini ve bu sığınağı gösterebileceğini söylediği.
Yine tarihsiz benzer ifadenin bu defa imzalı olup 4. sayfasının imza üst bölümüne eklemenin yapıldığı.
Bu konu ile alakalı yapılan yazışmalarda şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün imzasının bulunduğu,
31.03.1994 tarihli tutanağa göre; “… Bir sığınağı gösterirken yaralanan Abdurrahman AFŞAR Şırnak ilinden Cizre ilçesine götüren Yavuz GÜNEŞ ve Tuna ÇAKIROĞLU tarafından Cizre ilçe jandarma komutanlığına götürülmesi esnasında 27 HH 521 plaka nolu şahin marka aracın camili mezrası yakınlarında PKK örgütüne mensup sayıları ve kimlikleri tespit edilemeyen kişilerce pusuya düşürülerek olay esnasında itirafçı Abdurrahman AŞVAR’ın öldüğü, ikizce j.kom.t.lığına gönderilin tank ve zpt.ler tarafından teröristler saf dışı edilerek tabur merkezine getirilmişler, başkaca hasar ve zayiatın olmadığına dair….” Hususlarının tespit edildiği, tutanak altında Yavuz GÜNEŞ ve Tuna ÇAKIROĞLU bölümlerinin KOD diye şerhin düşüldüğü,
Dosya içerisinde bulunan vukuat raporunda: “Cizre ilçesi Kurtuluş mahallesinde teröristlere ait bir sığınağı gösterirken yaralanan Abdurrahman AFŞAR’ı Şırnak ilinden Cizre ilçesine götürülmekte olan Yavuz GÜNEŞ ve Tuna ÇAKIROĞLU kodlu şahıslar tarafından ….” şeklinde olay anlatımının devam ettiği.
Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 07.12.1995 tarihinde Cizre ve Şırnak Cumhuriyet Başsavcılıklarına yazılan yazı ile ölen Abdurrahman AFŞAR’ın otopsi tutanaklarının gönderilmesi ile ilgili olarak yazı yazılmış, Cizre ilçe jandarma komutanlığı yazısında maktül Abdurrahman AFŞAR’ın cesedinin Şırnak iline bağlı ikizce taburuna tesliminden dolayı otopsi işleminin Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapıldığı bildirilmiş, Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca yazılan yazıda da evrakın Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği maktüle ait otopsi evrakının halen temin edilemediği, hususlarının Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 1994/2636 numaralı soruşturma dosyası kapsamından anlaşıldığı.
Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından yazılan müzekkere sonucunda maktüle ait otopsi evrakının Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 10.06.2009 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderildiği,
Maktül Abdurrahman AFŞAR’ın 01.04.1994 tarihli otopsi raporuna göre; Cesedin baş kısmının tamamen parçalandığı, sol bacakta dizden aşağı kısmında yanık izlerinin tespit edildiği, cesedin incelendiğinde yanık kısımlarının bandajlandığı hususlarının tespit edilmek suretiyle maktülün kesin ölüm sebebinin BEYİN HARABİYETİNE BAĞLI HİPOVOLOMİK ŞOK olduğunun tespit edildiği,
Aynı dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından müşteki olarak 23.03.2009 tarihinde dinlenen Hazni AVŞAR’ın beyanında: “Dilekçesinde belirttiği nur mahallesinde bir evde kocasının üzerine bomba atıldığı yönündeki duyumu kimden duyduğunu hatırlamadığını, korktuğu için olay yerine gitmediğini, kocasının hastaneden çıktıktan sonra bombalandığını, kocasının cesedini teslim almadığını, ancak kocasının cesedini gördüğünü ve gördüğünde kol ve bacağının kopuk olduğunu, bağırsaklarının dışarı çıktığını, yüzünden teşhis ettiğini, vücudunda herhangi bir silah izi görmediğini, bu olaylarla ilgili olarak Selahattin AVŞAR, Abdullah AVŞAR, Fuat AVŞAR ve Süleyman AVŞAR’ı dinletmek istediğini” söylediği.
Aynı dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından müşteki olarak 23.03.2009 tarihinde dinlenen Selahattin AVŞAR’ın beyanında: “Abdurrahman AFŞAR’ın kendisi ile birlikte gözaltında iken gördüğünü, fiziki şiddete maruz kaldıklarını, kendisinin savcılıkca serbest bırakıldığını, ancak Abdurrahman’ı görmediğini, daha sonra Abdurrahman’ın öldüğünü duyduğunu” söylediği.
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK TÜKENMEZ KALEM EK BEYANINDA: “Hatırladığım kadarı ile 1995 yılında, Şırnak ili Cizre İlçe Jandarma Komutanlığına gittiğimde; bölücü terör örgütü mensubu olduğu söylenen, yabancı uyruklu (yaklaşık olarak 20-25 yaşlarında, zayıf, çelimsiz, 1.60 boylarında, ismini bilmediğim) bir bayanı gördüm. Bayanın üzerinde, bölücü terör örgütü mensuplarının kırsalda giymiş oldukları giysi vardı. Bu şahıs ya teslim olmuş veya teslim alınmıştı. Ancak ne şekilde buraya getirildiğini bilmiyorum. Yine orada, daha önceki tarihlerde bir taciz sonrasında sağ olarak yakalanmış olan Abdurrahman …………… ( 25-30 yaşlarında, uzun boylu, esmer tenli) isimli şahısta vardı. Bu şahsın bölücü terör örgütü adına birçok eylemi gerçekleştirdiği ve güvenlik güçlerini katlettiği söyleniyordu. Bu şahısları sorgulanmak üzere Şırnak Jandarma Alay Komutanlığına götürdüler. Bu şahısları götürenler arasında: itirafçılar FERİT (K) Abdulhakim GÜVEN, Adem YAKİN, TAYFUN (K) Hıdır ALTUĞ, Cizre Jandarma Komutanlığında görevli Uzman Çavuş YAVUZ (Kod) Burhan……...ve aynı yerde Uzman Çavuş olarak görev yaptığını bildiğim Tuna………… (ben bu uzman çavuşun daha sonra öldüğünü duydum) isimli şahıslar vardı. Bunların dışında başka birisinin olup olmadığını hatırlamıyorum. Bu şahısları bir tane beyaz toros, bir tane de beyaz şahin marka araç ile Şırnak Jandarma Alay Komutanlığına götürerek Ali CİN veya Cin Ali olarak bilinen Albay rütbesindeki rütbeli askere teslim ettiler. Orada ne kadar kaldıklarını tam olarak hatırlamıyorum. Tahminen bir gün olabilir. Bu süre zarfında, oraya götürülen bu iki örgüt mensubu orada sorgulandı. Ancak ben ne şekilde sorgulandıklarını bilemiyorum. Daha sonra Cizre’den gelen ekip olarak tekrar bu iki örgüt mensubunu yanlarına alarak Cizre’ye doğru aynı araçlarla akşam üzeri dönüşe geçtiler. Şırnak -Cizre yolu üzeride bulunan ve terör örgütü mensuplarınca yol kesimlerinin sıkça yapıldığı Cami Mevkiine geldiklerinde, araçlarını durdurdular. Öndeki araçta FERİT (K) Abdulhakim GÜVEN ve Adem YAKİN vardı. Arkadaki araçta ise bu iki örgüt mensubuyla birlikte, Tuna ……….. ve Yavuz (kod) Burhan ………… isimli uzman çavuşlar ve TAYFUN (K) Hıdır ALTUĞ vardı. Hep birlikte araçlardan indiler. Bayan örgüt mensubunu arka araçta bulunanlardan bir tanesi, yolun kenarında bulunan tepeciğin üstüne doğru götürdü. Ancak kimin götürdüğünü hatırlamıyorum. Orada bir iki el silah sesi geldi. FERİT (K) Abdulhakim GÜVEN ve Adem YAKİN hemen araca binerek yakınlarda bulunan İkizce Jandarma Komanda Taburuna giderek, çatışma çıktığını, arkadaşlarının çatışma yerinde kaldığını söyleyerek takviye istediler. Aslında bir çatışma yoktu, amaç öldürülen kişilerle alakalı bir evrak tanzim etmekti. Taburda bulunan komando timleri hemen zırhlı personel araçlar ile yola çıktılar. FERİT (K) Abdulhakim GÜVEN ve Adem YAKİN’da onların araçları ile çatışmanın olduğu yere geldiler. Çatışma olduğu söylenen yere gelindiğinde, Şırnak’tan bu iki örgüt mensubunun getirildiği aracın silahla taranmış olduğunu ve içerisinde bulunan Abdurrahman isimli örgüt mensubunun ölü olarak bulunduğunu gördük. Yine bayan örgüt mensubu da yol kenarındaki tepecik üzerinde ölü olarak yatıyordu. Bu arada Ali CİN veya Cin Ali isimli Albay, telsizle orada bulunan komando timlerini anons ederek, çatışmaya maruz kalan ekiplerin kendi ekipleri olduğunu ve yardımcı olunmasını söyledi. Daha sonra İkizce Jandarma Komanda Taburu bu olay ile ilgili yasal işlemlerini yaptılar, ancak bu olay kayıtlara nasıl geçti bilemiyorum ……” Dediği,
C- DEĞERLENDİRME: Yukarda anlatılan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcı lığı tarafından soruşturması devam olunan dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler ile tanık anlatımlarının birlikte değerlendirildiğinde, dosyamızın gizliği tanığı TÜKENMEZ KALEM’in anlatımları ile benzerlik arz ettiği, yukarda bahsedilen kod isimli kişilerin tutanağında maktülün ateşli silahla vurulmak suretiyle öldüğünün bildirilmesine rağmen temin edilen otopsi tutanağına göre böyle bir bulgunun tespit edilemediği, anlaşılmakla.
D- SONUÇ: Maktül Abdurrahman AFŞAR’ın şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile Tuna ve Yavuz kod isimli kişiler tarafından öldürüldüğü.
9- Abdurrahman AKYOL’un Öldürülmesi:
değiştirA- OLAY: Cizre ilçe jandarma komutanlığı tarafından tanzim olunan 12.01.1995 tarihli olay yeri tespit tutanağına göre: “Cizre ilçe merkezi nur mahallesi Manolya sokakta yol üzerinde bir erkek cesedinin bulunduğu, bahçe duvarının dibinde duvara 0,5 metre mesafede yatan cesedin sağ tarafında duvarın 30 cm yanında 9,5 diye tabir edilen bir adet tabanca boş kovanının bulunduğu…. Cesedin Abdurrahman AKYOL olduğu tespit edildi…” hususlarının tespit edildiği. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 1995/20 hazırlık numaralı dosyası kapsamında yapılan olay yeri keşif ve otopsi tutanağında: jandarmaca yapılan tespitler yapıldıktan sonra “fail veya faillerin maktüle arkasından yakın mesafeden ateş edildiği” tespitinin yapıldığı,
Ceset üzerinde yapılan otopsi işleminde: “sağ oksipital bölgede 1x2 cm boyutlarında bir adet kurşun deliği olduğu ve çıkışının sağ kulak ön kısmından 2x2 ebetlarında olduğu, boyun arka kısmında 1x2 boyutlarında bir adet kurşun giriş deliği, boyun ön sağ kısmında 2x2 ebatlarında çıkış deliği olduğu görüldü. Cesedin anlının ön sol kısmında ekimoz olduğu görüldü. Kesin ölüm sebebinin ateşli silah yaralanmasına bağlı beyin kanaması sonucu olduğunun” tespit edildiği.
Dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tanık olarak 23.01.1995 tarihinde dinlenen Kerem AKYOL’un beyanında: Camları siyah olan markası tempra bir araçtan Abdurrahman AKYOL’un öldürüldüğünü iki erkek çocuğun kendisine söylediğini, Dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından müşteki olarak 27.03.2009 tarihinde dinlenen Ayşe AKYOL’un beyanında: “Kocasını öldürenleri görmediğini, kocasının cesedinin yanına geldiğinde olay yerine ilk gelen Cemal yüzbaşının cenazeyi kontrol ettiğini, birisi yan tarafında diğeri de paltosunun içerisinde olmak üzere iki boş kovan bulduğunu, kovanları bulduktan sonra ambulansa haber verdiklerini, 3-4 hafta sonra adliyeye gittiğinde Cemal yüzbaşının kendisine yalnız büroda da tercüman aracılığı ile failleri bilip bilmediğini sorduğunu, fakat kendisinin bilmediğini söylediği. Olaydan iki gün sonrada gece vakti Abdulhakim adındaki birinin kendisini ev telefonundan arayarak özür dileyip baş sağlığı dilediğini” söylediği.
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK MEHMET NURİ BİNZET BEYANINDA: “1995 yılı Şubat ya da Mart aylarında Almasigi köyünden Abdurrahman isimli kişinin öldürülmesi;1995 yılı Şubat ya da Mart ayında Cizre ilçesinin Almasigi köyün mensubu olup Cizre ilçesinden oturan Abdurrahman isimli kişi PKK örgütü sempatizanı olmaktan dolayı ağabeyim Kamil ATAK tarafından öldürülmesi talimatı verildi, bunun üzerine Kamil ağabeyim oğlu Tamer ATAK ve Mehmet NERGİZ tarafından evi civarında Cizre ilçe merkezinde kaleşnikof silahla taranarak öldürüldü. Ben Tamer ve Mehmet’e talimat verildiğinde yanındaydım. Ağabeyim Kamil Abdurrahman’ın öldürülmesini söyledi. O dönem yani 1995 yılında Cizre ilçesinde nevruz törenleri şenlik olarak ilk defa resmi olarak kutlanacaktı, hatta komutan Cemal TEMİZÖZ, Çorumdan bir halk oyunları ekibi davet etmişti, devlet yanlısı aşiretlerde bir halk oyunu ekibi hazırlıyorlardı. Abdurrahman’ın kızı da Cizre ilçesinde halk oyunları ekibindeydi fakat babası Abdurrahman nevruz kutlamalarında bombalar patlayacağını söylemiş, kızını göndermek istememiş, çünkü kızımın katili olmak istemem demiş, sanırım bu durum istihbarata ulaşınca Abdurrahman’ın örgütle bağlantılı olduğu ve bombalanacak konular hakkında bilgi sahibi olduğu düşünülerek infazına karar verilmişti. Babasının kırkı çıkmadan kızı nevruz şenliklerine katıldı. Bunu iyi hatırlıyorum.” Dediği.
C- DEĞERLENDİRME: Maktülün öldürülmesi ile tanık Mehmet Nuri BİNZET’in anlatımının teyit eder mahiyette olduğu, o dönem Kamil ATAĞ’ın tempra marka bir aracının olduğuna ilişkin beyanının olduğu, yine tanık Mehmet Nuri BİNZET’in anlatımları ile şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün savunmasındaki 1995 yılı Cizre ilçesindeki nevruz törenlerine ilişkin beyanların benzerlik arz ettiği, anlaşılmakla.
D- SONUÇ: Maktül Abdurrahman AKYOL’un Şüpheli Kamil ATAĞ’ın talimatı ile şüpheliler Temer ATAĞ tarafından öldürüldüğü,
10- İhsan ARSLAN’ın Öldürülmesi :
değiştirA- OLAY: Müşteki Yusuf ARSLAN’in Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına vermiş olduğu 25.01.2000 tarihli dilekçesi ile kardeşi olan İhsan ARSLAN’ın 12.27.1993 tarihinde kaçırılarak öldürüldüğünü söylemiş, söz konusu dosya görevsizlik kararıyla Diyarbakır DGM Cumhuriyet başsavcılığına fezleke ile gönderilmiş,
DGM Cumhuriyet Başsavcılığının 2000/1544 soruşturma numaralı dosyası kapsamında müşteki olarak dinlenen Şevkiye ARSLAN’ın 27.01.2000 tarihli beyanında: “1993 yılı Aralık ayında Pazar günü sabah saatlerinde kahvaltı hazırlarken eşi İhsan ARSLAN’ın sakal traşı olduğunu, kapının çalınması üzerine açtığında tayan kerevan aşiretinden korucu başı olan Kamil ATAĞ’ın kardeşi Kukel ATAĞ’ın kocasını sorduğunu, bunun üzerine kocasının dışarı çıktığını, kocasının picamalı olduğu için Kukel’in talimatı üzerine eve girip giyinip dışarı çıktığını, Kukel ve yanındaki silahlı kişilerin evin dışında kocasının elini kemer ile bağlayıp kendisine dipçik ile vurduklarını, bu sırada Kamil ATAĞ’ın orada olduğunu, eşini Kukel ATAĞ’ın evine götürdüklerini, bilahare Kukel ATAĞ’ın evine gittiğinde Kukel’in kendisine bir daha buraya gelme elimizi kana bulama dediğini, bilahare Kamil ATAĞ’ın evine gidip kocasını bırakmasını, bir suçu varsa devlet hesabını sorsun dediğinde, Kamil ATAĞ’ın kendisine devlet de kim oluyor dediğini, o tarihten itibaren kocasından haber alamadığını, öldürüldüğünü düşündüğünü söylediği.
Aynı tarihde beyanı tespit edilen Yusuf ARSLAN’ın da benzer beyanlarda bulunduğu,
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/431 soruşturma numaralı dosyası kapsamında müşteki olarak 17.03.2009 tarihinde dinlenen Şevkiye ARSLAN’ın beyanında: Yukarda anlattığına benzer mahiyette, fakat bu defa evinin eve gelirken yol üzerinde daha önce anlattığı kişiler tarafından yolunun kesilerek götürüldüğünü, halen eşi İhsan ARSLAN’dan haber alamadığını ve öldürüldüğünü düşündüğünü söyleyerek, eşini götürenlerle alakalı fotoğraf teşhisinde bulunduğu.
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK MEHMET NURİ BİNZET BEYANINDA: “1994 yılı Ocak-Şubat aylarında İskan ASLAN isimli kişinin öldürülmesi;1994 yılının başlarında PKK’yı şehir merkezinden temizlemek için sabaha karşı Cudi mahallesinde a0skeri personel ile beraber bir operasyon yapıldı. Ağabeyim Kamil, ben ve ismini hatırlayamadığım kalabalık bir GKK grub ile beraber İskan ASLAN’ın evine gittik, sabah saat 08:00 civarında evinden alındı, Kamil ağabeyim şahsı önüne alıp götürürken biz arkasındaydık bu sırada İskan ASLAN’ın karısı arkamızdan geldi nereye götürüyorsun diye ağlayarak yalvarmaya başladı. Bu sırada Kamil ağabeyim bana kadını evine götür dedi. Ben yanımdaki bir iki arkadaşım ile beraber kadını iteliyerek evine götürdük daha sonra İskan’ın geleceğini söyledik. Daha sonra bizde Kamil’in peşinden gittik, Kamil ağabeyim İskan ASLAN’ı Kukel ağabeyimin sığınak nezarethanesine götürmüştü, bu sırada operasyonlar devam etti, bir çok kişi gözaltı yapılmıştı. Bizim nezarethanelerde de alınan Birkaç kişi vardı. Fakat bu nezarethanede sadece İskan ASLAN vardı, ben ve Bayram POLAT bu nezarethanede yani Kukel ağabeyime ait nezarethanede nöbet tutmaya başladık. Ertesi gün Ayintirp tepesinde silahlı bir şahıs GKK’lar tarafından yakalanmıştı. O şahıs da getirilip İskan ASLAN’ın yanına verdik, bu şahsın adının Emin TANRIVERDİ olduğunu sonradan öğrendim.
Bu Emin TANRIVERDİ öldürülen Yusuf TANRIVERDİ’nin amcasıydı. Sonra öğrendik ki Kuştepe sakini olan Emin köyün boşaltılması sırasında silahını bir yere gömmüş bu silahını alıp dönmek isterken yakalanmış. Buda İskan ile aynı odada kalmaya başladı. Bu sırada Emin TANRIVERDİ’nin bıyıkları çok pala olduğu için ve PKK militanlarına benzettiğim için gıcık olup makas ile bıyıklarını kestim, birazda dövdüm, bu sırada şahıs da bıyığının diğer tarağını kesti, Emin sigara kullanıyordu benden birçok defa sigara istediği bende tabakamdan sigara verdim. Emin TANRIVERDİ bir gün İskan ile aynı nezarethanede kaldıktan sonra onu bıraktık, çünkü Bayram POLAT bırakılması gerektiğini bana söyledi, bu nedenle bıraktık.
Emin TANRIVERDİ’yi İskan ASLAN ile aynı nezarethaneye koyduğumuz için Kamil ağabeyimden ve itirafçılardan çok tepki aldım, çünkü İskan ASLAN’ın infaz edilme durumu vardı, İskan ASLAN 4 gün boyunca bu nezarethanede kilitli kaldı. Nezarethaneye 2 veya 3 . gün sorgulamak üzere Selim Hoca olarak bildiğim astsubay ile Yavuz isimli JİTEM’in grup lideri olduğunu bildiğim ancak rütbesini bilmediğim kişiler geldiler onlar sorguladılar. Bu sırada itirafçılar Abdulhakim GÜVEN ve Bedran kod Adem YAKIN’da gelip gidiyordu. 4. gün İskan ASLAN Abdulhakim GÜVEN, Adem YAKIN ve Selim Hoca isimli kişiler tarafından bizim beklediğimiz nezarethaneden alındı. Kuştepe köyünde Hizbullahçılara ait bir sığına götürüldü. Bu sırada bende yanlarındaydım koruma olarak bulunuyordum. İskan ASLAN’ı köyün içinde bulunan ve yerini bildiğim hatta fotoğraflarını çektirdiğim sığınağa bıraktık, ben Ahmet PAGE ve Şahin PÜRNEK ile birlikte dışarda kaldım, çünkü İskan’ın burada infaz edileceğini biliyordum. Bir süre sonra bir el ateş edildi. Sığınaktan Abdulhakim GÜVEN, Adem YANIK ve Selim hoca birlikte çıktılar, kimin öldürdüğünü kimse söylemedi ancak Adem’in yüzünün halinden ve silahını toplamasından silahı onun sıktığını anladım. Ben arkadaşlarımla İskan’ı sığınağa indirdiğimizde içerde bir kişi daha vardı. Ben daha önceki ifademde o kişinin Nadir NEYCİ olduğunu söylemişsem de o kişinin Nadir NEYCİ olduğunu bilmiyorum, ama o günlerde Nadir NEYCİ’nin Hizbullahçılar tarafından gözaltına alındığını ve Kamil ağabeyimden öldürmek için emir aldıklarını ve Nadir NEYCİ’nin atının bulunması hususunda bana talimat verildiğini iyi hatırlıyorum. Benim daha sonra duyduğum kadarıyla İskan ASLAN aslında PKK militanı değilmiş eşi öyleymiş ama töre gereğince kadın öldürülmeyeceği için İskan öldürüldü. Çünkü babamın şehit edilmesi hadisesinde de İskan ASLAN’ın davetinin olduğu bize söylenmişti.” Dediği. (tanık Mehmet Nuri BİNZET’in beyanında İskan olarak bahsettiği kişinin İhsan ARLAN olduğu)
C- DEĞERLENDİRME: Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına ait dosya kapsamındaki müşteki anlatımları ile tanık Mehmet Nuri BİNZET’in beyanlarının benzerlik arz ettiği, İhsan ARSLAN’dan bu güne kadar haber alınamadığı gibi cesedinin de bulunamadığı,
D- SONUÇ: Maktül İhsan ARSLAN’ın şüpheli Kamil ATAĞ’ın talimatı ile Adem YAKİN tarafından öldürüldüğü.
11- Beşir BAYAR’ın Öldürülmesi:
değiştirA- OLAY: Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 1993/656 hazırlık dosyası kapsamında yapılan ölü muayene ve otopsi zaptına göre; 11.12.1993 günü Cizre ilçesi Cudi mahallesinde güvenlik güçleri ile yasadışı örgüt mensupları arasında çıkan sabah saatlerindeki çatışma sonucu 1 yasadışı örgüt mensubunun Cudi mahallesindeki pusulara yaklaştığı sırada öldüğü, Cizre Devlet Hastanesi polisi tarafından ihbar edilmekle otopsi işlemine başlandı. Cesedin kalp üstünde 10 cm yukarda ve sol omuzda ön yüzde olmak üzere yaklaşık 0,5 cm çaplı iki adet merki giriş deliği bulundu, bunların sırtın sağ kürek altında vücudu terk ettiği , başkaca ateşli silah kesici delici alet yara izinin bulunmadığı ve şahsın ateşli silah yaralanmasına bağlı kalp dokusunun zedelenmesi ve kan kaybı neticesinde öldüğünün tespit edildiği.
Aynı dosya kapsamında düzenlenen 12.12.1993 tarihli teşhis tutanağında beyanı alınan Nefize BOZKURT’un yeğeni olan Beşir BAYAR’ı teşhis ettiğini söylediği.
Aynı dosya kapsamında 13.02.2004 tarihinde müşteki olarak dinlenen Hediye BAŞKAK’ın Cizre Cumhuriyet Başsavcılığında alınan beyanında: Kocası Beşir BAYAR’ın Cizre ilçesi Cudi mahallesinde asker elbiseli 10-15 kişilik korucu grubu tarafından baskın ile evlerinden çıkartılarak sırtını direğe doğru dönderip, bu sırada kendileri içerde olduğu halde dışarı baktığında öldürüldüğünü gördüğünü, daha sonra cesedi gömdüklerini öğrendiğini, kocasının tablacılık yaptığını, kocasını öldüren şahıslardan şikayetçi olduğunu söylediği.
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/430 numaralı soruşturma dosyası kapsamında 25.03.2009 tarihinde müşteki olarak dinlenen Fatım BAYAR’ın beyanında: Bir sabah saat 06:30 sıralarında korucu başı Kamil ATAĞ’a bağlı korucuların evlerini sardığını, oğlu Beşir’i dışarı çıkarttıklarını, bu sırada birinin ona tokat attığını, yanlarında götürdüklerini, kısa bir süre sonra dışarıdan silah sesi geldiğini, korkularından dışarı çıkamadıklarını, daha sonra komşularından ip istendiğini duyduklarını, bu ip ile oğlunu sürükleyerek mevzilere kadar götürdüklerini, daha sonra hastaneye bıraktıklarını, kendilerinin cesedi görmeden belediyenin gömdüğünü, sonra kendilerinin evden çıkarıldıklarını ve evlerine eşyalarına el konulduğunu, kendilerin de Ceyhan’a göçmek zorunda kaldıklarını, evlerinin halen işgal altında olduğunu söylediği.
Aynı dosya kapsamında tanık olarak 09.04.2009 tarihinde tanık olarak dinlenen Mehmet Emin KAYA’nın beyanında: Olaydan önce tablacı yani seyyar satıcı olarak tanıdığı Beşir BAYAR’ın cesedini yıkadığını, göğsünden ve ön tarafından vurulmuş olduğunu tespit ettiğini söylediği,
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK MEHMET NURİ BİNZET BEYANINDA: “1993 yılı aralık ayının 12-13‘ünde Beşir isimli kişinin infazı; Babam Sait’in şehit edildiği günün ertesi Cudi mahallesinde oturan Beşir isimli bir kişinin PKK örgütüne yardım ettiği gerekçesiyle GKK olan ve akrabam olan Bayram POLAT mahalle içerisinde evinde çıkararak Beşir isimli kişiyi götürüp 200 metre ilerde kaleşnikof silahı ile benim 100 metre yakınımda yaklaşık 10 metreden ateş ederek göğüs tarafından iki kurşunla öldürdü. Sabaha kadar ceset orada kaldı, çünkü olay sabah erken saatlerinde gerçekleştirildi. Güneş doğana kadar ceset orada bekledi. Sonra emniyetten gelip gerekli adli işlemler yapıldı. Ama sanki PKK ile çatışma yapılmış gibi evraklar tanzim edildi. Oysaki herkes Bayram POLAT’ın Beşir’i öldürdüğünü biliyordu” Dediği.
C- DEĞERLENDİRME: Müştekilerin beyanları ile tanık Mehmet Nuri BİNZET’in beyanlarının birbiri ile aynı olduğu, tanık Mehmet Nuri BİNZET’in olay anlatımı ile otopsi zaptındaki ceset üzerindeki tespitlerinde aynı nitelikte olup ceset üzerinde iki adet giriş deliğinin olduğunun tespit edildiği, ayrıca tüm beyanların olayın sabah saatlerinde olduğunu söylediği gibi otopsi zaptındaki anlatımında aynı şekilde olduğunun anlaşıldığı,
D- SONUÇ: Maktül Beşir BAYAR’ın şüpheli Kamil ATAĞ’ın talimatı ile ateşli silah vurulmak suretiyle öldürüldüğü,
12- Abdurrezzak BİNZET’in Öldürülmesi:
değiştirA- OLAY: 18.07.1997 tarihinde Silopi ilçesi Doruklu Köyü yakınlarında E-90 karayolu üzerinde maktül Abdurrezak BİNZET’e ait cesedin bulunduğu,
Silopi Cumhuriyet Başsavcılığının 1997/724 hazırlık numaralı dosyası kapsamında yapılan olay yeri keşif ve otopsi zaptında : 18.07.1997 tarihinde Silopi Doruklu köyü yakınlarında E-90 karayolu yakınlarında erkek cesedinin bulunduğu, yol üzerinde belirgin fren izinin bulunmadığı, cesedin sol ayak taban, iç, yan ve üst kısmının kemik dokusuna kadar sıyrıklı yara olduğu, ayak tarak kemiklerinin dağınık ve ezik olduğu, parçalı kırık olduğu, sağ el avuç içi baş parmak iç kısmı yumuşak doku sıyrık ve yara, baş kısmının ezik olduğu, aynı şekilde sıyrıkların vücudun tüm organlarında tespit edildiği, maktüle ait ceketin arka dikiş bölgesinden orta kısmı kapsar şekilde yaklaşık 40 cm sökük olduğu, ceketin sırt ve sağ ön alt kısmında yoğun olmak üzere zemine sürtünmeye bağlı kirlenme olduğu, üzerinden çıkan belgelerden Abdurrezzak BİNZET adına tanzim edilmiş olduğu, kesin ölüm sebebinin mutubil kırıklara bağlı kanama ve beyin dokusunun tamamen harabiyeti ile genel vücut tranbasına bağlı ölüm olduğunun tespit edildiği, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/430 soruşturma nolu dosyası kapsamında 27.03.2009 tarihinde müşteki olarak dinlenen Abdulselam BİNZET’in beyanında: Kamil ATAĞ ile akraba olduklarını, Kamil ATAĞ’ın babasının öldürülmesinden sonra aralarında problem başladığını, ağabeyi olan Abdurrezzak’ı Kamil ATAĞ’ın sevmediğini ve takip ettirdiğini, ağabeyi Abdurrezzak’ın 1994-1995 yıllarında zeytin deresi mevkiinde kiraladığı araziye pamuk ektiğini burada çalışmasına Cemal yüzbaşı tarafından izin verilmediğini, ağabeyinin defalarca gözaltına alındığını ve serbest bırakıldığını, en son 1996 yılının Temmuz ayının on altısında ağabeyinin evden ayrıldığını, ertesi gün akrabası olan Berces BİNZET’in kendilerine ağabeyinin cesedinin bulunduğunu söylediğini, kendilerinin Kamil ATAĞ’dan şüphelendiklerini anca SUÇ TARİHİNDE KAMİL ATAĞ’IN ANKARA İLİNDE OLDUĞUNU ÇEVRESİNDEKİLERİN SÖYLEDİĞİNİ, Mehmet BİNZET ile Kamil ATAĞ’ın evine bilahare gittiklerinde, Kamil ATAĞ’ın kendilerine benim düşmanım olan kardeşim ve oğlumun öldürdüğü Ramazan UYKUR’un ağabeyimi öldürdüğünü söylediğini, Kamil ATAĞ ve diğer kişiler hakkında şikayetçi olduğunu söylediği.
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK MEHMET NURİ BİNZET BEYANINDA: “1997 yılı Temmuz ayının son 15 gününde Abdurrezzak BİNZET’in öldürülmesi;1993 yılında babam Sait’in şehit edilmesinden sonra akrabamız olan ve ağabeyim Kamil’in danışmanlığını yapan Bercest BİNZET’in halasının oğlu olan Abdurrezak BİNZET’in gerek bize yakın davranmaması, gerekse PKK’lara tavır koymayıp bize destek olmaması nedeniyle ağabeyim Kamil ATAK aile meclisinde bu şahsın öldürülmesine karar verdi, ama bunu hemen yapmayalım belli olur dedi. Bunun üzerine Bercest karşı çıktı ve sürekli beklememiz konusunda görüş bildirdi. Bunun üzerine Kamil ağabeyim bu yıla kadar bekledi. Ağabeyim Kamil 1997 yılında Birkaç kere bana bu işi dillendirdi. Ben biraz geri kaldım zaten bu yıllarda ben ağabeyim Kamil’in korumalığını yapıyordum, beni sürekli onun yerinde Ankara’ya ve gittiği yerlere götürüyordu. 1997 yılı 15 Temmuz günü belediyeden dönerken ağabeyim bana Ankara’ya gitmem gerektiğini söyledi,
Ben otobüsle Ankara gittim, Yalnız başıma gidip ağabeyim Kamil ATAK’ın Ankara da bulunana NECATİBEY CADDESİ NO:102 DAİRE:3 VEYA 4 ÇANKAYA/ANKARA ADRESİNDEKİ evine gittim. Bu bina 5 katlı bir binadır. Ağabeyimin evi ikinci kattır. Binada asansör vardır. Her katta 2 daire var. merdivenle çıkarken sağdaki dairedir. Üç odadan ve bir salondan oluşur. Ben bu evde gece kaldım. Ertesi gün ağabeyim Yalnız başına arabayla geldi. Orada bana seni yeniden Cizre’ye gönderecem, ama Cizrede kendini kimseye göstermeyeceksin, bir olay var birini öldürüp gere geleceksin dedi. Ben kim olduğunu sorunca Abdurrezak olduğunu söyledi. Bende içimden neden çocuklarına yaptırmıyor diye düşündüm. Ben bir şey demedim. Akşam gezmek için evden çıktım ve orada Esenlerdeki otogar içerisindeki Lider otelde kaldım. Orada iki gece kaldım amacım kaçmaktı. Ben bilahare otelin telefonundan kendisini aradım. Ben bunalımda olduğumu ve intihar edeceğimi söyledim. O da bana Ankara’ya dönmemi söyledi ben Ankara’ya döndüm. Ankara da Menekşe 2 sokakta bulunan Erk otelde kaldım. Ertesi gün yeniden ağabeyimi aradım, geleceğimi söylemeyince ağabeyim Kamil bana gel olay bitti dedi. Beni otelden almak için iki tane adem gönderdi. O adamları tanımıyorum, eve gittiğimde senin çocuklarımdan ayrı tutmuyorum. Çocuklarıma bu işi yaptırmadığı için üzüldüğümü ve kaçtığımı anladı. Sen daha tecrübeli olduğun için sana yaptırmak istiyordum dedi. Olay bitti Abdurrezak öldü dedi. Ama kimin öldürüldüğünü bana söylemedi. Ben evi aradım akrabam olan bir kadınla görüştüm ve araçla ezilerek Abdurrezak’ın öldürüldüğünü öğrendim. Ben Birkaç gün daha Ankara da kaldım, sonra Cizre’ye gittim, sonra bir çok kişi Abdurrezak’ın neden ve kim tarafından öldürüldüğünü öğrenmeye çalışıyordu. Bir gün Bayram POLAT yanıma geldi bana Abdurrezak’ın öldürülmesi ile bilgisi olduğunu söyledi, bende dinledim. O zaman bizim korucumuz olan şu anda Cizre MHP ilçe başkanı olan Şakir NAYIR’ın babası daha önce domuz bağı ile bağlanarak faili meçhul olarak öldürülmüştü. Ali isimli arkadaşı Şakir’e sen halen babanın failini bulamadın mı deyince o ben failin başından araba geçirdim demiş bunun üzerine bu olay bize dokununca ben Bayram POLAT ve Mahmut ile beraber Şakir’i kaçırdık işkence ile konuşturmak istedik, bunu öğrenen ağabeyim Kamil sen bu olayın peşini bırak biz öldürecektik birileri yapmış, bu olayı sen araştırma deyince ben bu olayın ağabeyimin yaptırdığını anladım” Dediği.
Şüpheli Kamil ATAĞ’ın Cumhuriyet Başsavcılığımızca alınan 24.03.2009 tarihli savunmasında; Abdurrezzak BİNZET’in öldürüldüğü gün Ankara ilinde olduğundan bahsettiği.
C- DEĞERLENDİRME: Yukarda özetlenen olay yeri tespit ve otopsi zaptındaki bulgulara göre maktül Abdurrezak BİNZET’in öldürülmesinin yer zaman ve anlatım itibariyle tanık Mehmet Nuri BİNZET’in beyanları ile benzerlik arz ettiği, olay tarihinde şüpheli Kamil ATAĞ’ın ilçede bulunmaması Ankara ilinde olmasının da tanık beyanlarında gerekçeleri ile anlatıldığı anlaşılmakla,
D- SONUÇ: Maktül Abdurrezak BİNZET’in şüpheli Kamil ATAĞ’ın talimatı ile öldürüldüğü,
13- İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR’in öldürülmesi:
değiştirA- OLAY: Leyla ÖZDEMİR ve Hanım PADIR’ın Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına 20.06.1994 tarihinde müracaat ettikleri, verdikleri dilekçelerde Hanım PADIR’ın oğlu İzzet PADIR’ın 15 günden beridir tutuklu olduğunu ve oğlundan haber alınamadığını, Leyla ÖZDEMİR’in oğlu Abdullah ÖZDEMİR’in 15 günden beri yaralandığını ve hayatından endişe ettiğini söylediği. Silopi Cumhuriyet Başsavcılığında 21.06.1994 tarihinde ifade sahibi olarak dinlenen Harun PADIR’ın beyanında: Babası İzzet PADIR, Abdullah ÖZDEMİR, Ebubekir DÖKMEN ve kendisinin Cizre ilçe jandarma komutanlığına götürüldüğünü, ertesi gün yani 07.06.1994 günü kendisinin ve Ebubekir GÖKMEN’in serbest bırakıldığını, babası İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR’in ertesi gün bırakılacağını söylediklerini, kendilerini yakalayan şahısların sivil bir ekip ve asker kişilerden oluştuğunu söylediği. Aynı tarihte beyanı alınan Ebubekir DÖKMEN’in de aynı hususları teyid ettiği.
Silopi Cumhuriyet Başsavcılığında 21.06.1994 tarihinde ifade sahibi olarak dinlenen Tahir ÖZDEMİR’in beyanında: 06.06.1994 tarihinde Cizre ilçe jandarma komutanlığında görev yapan askerler ile beraberindeki sivil olan ve tanıdığı Hakim GÜVEN ile Bedran isimli şahısların köye geldiklerini, tüm köylüyü topladıklarını, kimliklerini aldıklarını, daha sonra Ebubekir DÖKMEN, Harun PADIR, İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR isimli şahısları alıp götürdüklerini, kendisinin araç ile takip ettiğini, Cizre ilçe jandarma komutanlığına gittiklerini, korucular ile konuştuğunda askerler ile birlikte gelen sivil kişilerin Hakim GÜVEN ve Bedran isimli şahıslar olduğunu söylediği.
Dosya kapsamında bulunan 06.06.1994 tarihli yakalama tutanağında: “….İzzet PADIR’ın geçmiş yıllarda yasadışı PKK terör örgütüne yardım yataklık ve milislik yaptığı, ELİMİZDEKİ ARANANLAR LİSTESİNDE GÖRÜLDÜĞÜNDEN ADI GEÇEN ŞAHIS YAKALANARAK GÖZLEM ALTINA ALINMIŞTIR…” hususlarının yazıldığı,
Dosya kapsamında bulunan 07.06.1994 tarihli salıverilme tutanağında: “….İzzet PADIR’ın geçmiş yıllarda yasadışı PKK terör örgütüne yardım yataklık ve milislik yaptığı elimizdeki listesinden görüldüğünden adı geçen şahsın yakalanarak gözlem altına alındığını, yapılan araştırma ve soruşturma neticesinde İzzet PADIR’ın yasadışı PKK terör örgütü ile olan ilişkilerin şu anda tamamen ortadan kalkmış olduğu, kendisinin tamamen devlet yanlısı olduğu, PKK terör örgütüne karşı cephe aldığını, ikamet ettiği Üçağaç köyü Ziristan mezrası halkınında kendisi ile birlikte devlet adına faaliyet yürüttüğü tespit edilerek İzzet PADIR 07.06.1994 günü salıverilerek iş bu tutanak imza altına alınmıştır” hususlarının yazılı olduğu,
Söz konusu evraklarda sadece ilçe jandarma komutanlığında görevli ibaresinin yazılı olup isim ve sicil gibi tanıtıcı bir bilginin olmadığı,
Dosya kapsamında bulunan İzzet PADIR’ın savunmasının alındığı, savunmanın alt kısmında da sadece ilçe jandarma komutanlığında görevli ibaresinin bulunup, ifade tarihinin evrakta tespit edilemediği.
Abdullah ÖZDEMİR ile alakalı olarak da, yukarda belirtildiği şekilde 06.06.1994 tarihli yakalama tutanağının aynı şekilde tanzim edilip, 07.06.1994 tarihli salıverme tutanağında “…..Abdullah ÖZDEMİR’in geçmiş yıllarda yasadışı PKK terör örgütüne yardım yataklık ve milislik yaptığı elimizdeki arananlar listesinden görüldüğünden adı geçen şahsın yakalanarak gözlem altına alındığını, yapılan araştırma ve soruşturma neticesinde Abdullah ÖZDEMİR’in yasadışı PKK terör örgütü ile olan ilişkilerin tamamen ortadan kalktığı, tamamen devlet adına çalıştığını, ikamet ettiği Üçağaç köyü Ziristan mezrası ile birlikte PKK terör örgütüne karşı direndiği, Abdullah ÖZDEMİR’in devlet adamı olduğu tarafımızca tespit edilerek adı geçen şahıs salıverilerek, iş bu hususta tanzim edilen salıverme tutanağı imza altın alınmıştır” Hususlarının yer aldığı.
Abdullah ÖZDEMİR’in de alınan ifade tutanağının altında ilçe jandarma komutanlığında görevli ibaresinin bulunup, tarih ve ifadeyi alan kişinin tespit edilemediği,
Yukarda zikredilen evrakların ekli olduğu Cizre ilçe jandarma komutanlığı tarafından Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan 25 Temmuz 1994 tarihli üst yazıda İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR’in 7 Temmuz 1994 günü serbest bırakıldığından bahsedildiği. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yukarda zikredilen evrakların asıl örneklerinin istenilmesi üzerine 10 Aralık 1997 tarihli Cizre ilçe jandarma komutanlığı tarafından yazılan yazıda, yukarda bahsedilen evrakların Cizre ilçe jandarma komutanlığında olmadığı hususunun bildirildiği.
Şüpheli Cemal TEMİZÖZ tarafından Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan 13 Eylül 1994 tarihli yazıda Abdullah ÖZDEMİR ve İzzet PADIR’ın 06.06.1994 günü komutanlıklarınca durumları araştırılmak üzere alındıklarını, araştırma neticesi şahısların devlet yanlısı olmaları ve haklarında başkaca bir kayıt bulunmadığından 07.06.1994 tarihinde serbest bırakıldıklarını bildirdiği, söz konusu yazının üst kısmına iğne ile eklenen el yazı ile yazılmış notta “son durum: Cizre merkezde Selçuk yarbayın birliğinde bu iki şahıs bekletilmektedir denildi, araştıralım” hususunun yazdığı.
Cumhuriyet Savcısı tarafından 23.10.1997 tarihinde tanık olarak dinlenen Mehmet Mızır PADIR ve Tahir ÖZDEMİR’in Abdulhakim GÜVEN ve kod adı Bedran olan kişilerin köylerinde İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR’in de bulunduğu 4 kişiyi götürdüklerinden bahsettikleri. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Cizre ilçe jandarma komutanlığına yazılan yazıda Abdulhakim GÜVEN ve Bedirhan isimli şahısların açık kimlik bilgilerinin istenilmesi sonrasında, Cizre ilçe jandarma komutanlığı tarafından yazılan yazıda bu kişiler hakkında herhangi bir bilgiye rastlanılamadığının bildirildiği,
İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR’in öldürülerek cesetlerinin gömüldüğü yer olarak değerlendirilen Cizre ilçe Merkez Konak mahallesi Cizre televizyon ve radyo frekans yansıtıcı sistem odası ve direğinin civarında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan kazı neticesi tespit olunan kemik parçalarının İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderildiği ve raporun beklenildiği.
B- TANIK TÜKENMEZ KALEM BEYANINDA: “1994 yılında Zeristan köyünden Abdullah ve İzzet isimli şahısların öldürülmeleri, Bu hadise günlerinde Kamil ATAĞ her zamanki gibi sık sık ilçe jandarma komutanlığına geliyordu o günlerde Kamil ATAĞ ve korucuları iki tane örgüt üyesini almışlardı. Zannediyorum onların beyanında Abdullah ve İzzet isimli kişilerin kendilerine silahlarını saklamaları ve yardımları hususunda beyanlarının geçtiğini anlatmış. Bundan dolayı da ilçe jandarma komutanımız kendi bünyesindeki komando birliğine bu teslim olan yada yakalanan örgüt üyelerinin silahlarını göstererek alıp getirmeleri ve bu örgüt üyelerine yardım eden Zeristan köyünden Abdullah ve İzzet isimli şahısların ilçe jandarma karakoluna getirilmeleri talimatını vermiş, bizde iki tim komando ile birlikte ben, Yavuz, Tuna ve Adem birlikte gittik, köye vardıktan sonra örgüt üyelerinden bir tanesi 20 yaşlarında zayıf, kısa boylu, kumral olan kişi tim ile gidip arazideki silahını gösterdi. Alıp geldiler. Bu sırada Abdullah ve İzzet’in evine bakıldı ve olmadıkları görüldü, ben orada gördüğüm Hasan ve Hacı Cemil diye bilinen kişilere sonradan ifade vermeye gelsinler dedim. Çünkü şu anda oradalar ise bir zarar görebileceklerini düşündüm. Biz araçlara binip dönerken yolda Abdullah ve İzzet’in araçla köye doğru geldiklerini gördüm. Bunun üzerine komanda birliği şahısların önünü kesip araçlarını alıp birlikte ilçe jandarma komutanlığına geldik. İzzet ve Abdullah nezarethaneye alındı, ondan sonra biz normal işlerimize alındık, fakat 1 gün sonra bu şahısların kaybolduğunu duydum, bana göre bu şahıslar Cemal komutanın talimatı ile infaz edilmişlerdir. Ama orada bir süre bu şahısları resmi olarak aradılar. Fakat bulundular mı bilmiyorum.” Dediği.
C- TANIK MEHMET NURİ BİNZET’İN 19.03.2009 TARİHLİ FOTOĞRAF TEŞHİS TUTANAĞINDAKİ BEYANINDA: “ 1995 yılında yasadışı PKK terör örgütünden kaçarak ağabeyi Kamil ATAĞ’a teslim olan Halef ADAL isimli şahıs ile Siirt doğumlu soyismini hatırlamadığı Beşir isimli PKK örgütü mensubu şahısların ifadeleri doğrultusunda bölge köylerine çeşitli operasyonlar yapıldığını, yine teslim olan bu örgüt mensubuna göre İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR isimli şahısların terör örgütüne yardım ve yataklık yaptıklarını, örgüt mensuplarının teslim olmadan önceki günlerini İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR isimli kişilerin evinde kaldıklarını söylemeleri üzerine İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR jandarma görevlileri ve korucular tarafından gözaltına alındılar ve yeniköye bağlı Kürtçe ismi Kutlis olan Ceylan mezrasına askeri araç ile getirildiler, daha sonra ağabeyi Kamil ATAĞ’ın tempra marka bir araç ile oraya geldiler, Ramazan ERKAN ve Cemal BİNZET’i yanına çağırarak bu iki şahsı yani İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR’i Kürtçe ismi Şikeftamira olan bölgeye götürerek öldürülmelerini söyledi. Bu arada İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR’in gözleri gözbağı ile bağlı idi. Öldürülerek nereye gömüldüklerini bilmiyorum” dediği.
D- DEĞERLENDİME: Dosya kapsamında bulunana yakalama, salıverme tutanakları ve üst yazılardaki tespitler ile tanık anlatımlarının birbirini teyit ettiği, TÜKENMEZ KALEM isimli tanığın anlatımlarının da, diğer tanık Mehmet Nuri BİNZET’in anlatımlarını teyit ettiği. Bu güne kadar İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR’in bulunamadıkları anlaşılmakla,
E- SONUÇ: Maktüller İzzet PADIR ve Abdullah ÖZDEMİR’in şüpheliler Cemal TEMİZÖZ ve Kamil ATAĞ’ın talimatlarıyla öldürüldükleri.
14- Mustafa AYDIN’ın Öldürülmesi:
değiştirA- OLAY : Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/442 soruşturma numaralı dosyası kapsamında müşteki olarak 19.03.2009 tarihinde dinlenen Hakim AYDIN’ın beyanında: 1994 yılında Bozalan köyüne bağlı Seral mezrasında ikamet ederken bu yılın ağustos yada eylül ayı içerisinde Cemal TEMİZÖZ başkanlığında resmi kıyafetli şahısların geldiğini, kardeşi Mustafa AYDIN ve amca oğlu Arafat AYDIN’ı alarak götürdüklerini, kendilerinin araştırmaları neticesi askerlere yiyecek götüren Ramazan AYDIN ve Mehmet ÖZDAL’ın Mustafa AYDIN ve Arafat AYDIN’ı hisar jandarma taburu diye bilenen bölgede bir ağaca bağlı olarak işkence görürken gördüklerini söylediği, daha sonra kardeşi olan Mustafa AYDIN’ın cenazesinin getirilerek kendilerine verildiğini, kendi görgüsüne göre kardeşinin vücudunda yara berelerin olduğunu, bacağının yanmış olduğunu, fakat vücudundan kurşun yada bıçak izi olmadığını, kendilerinin kardeşini yıkayarak gömdüklerini, hatta bu olaydan birkaç gün sonrada Arafat AYDIN’ın yalnız başına evlerine döndüğünü ve ilgililerin cezalandırılmasını istediğini söylediği,
Aynı dosya kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tanık olarak 19.03.2009 tarihinde dinlenen Mehmet ÖZDAL’ın beyanında: Mustafa ve Arafat AYDIN’ın Hisar jandarma taburunun bulunduğu operasyon bölgesinde kendileri yemek götürürken elleri bağlı olarak gördüğünü, Bedran isminde bilinen itirafçı ile Tayfur ismi ile bilinen itirafçının sobalarla dövdüklerini, kendilerinin oraya yanaştırılmadığını, Cemal TEMİZÖZ’ün Mustafa’ya 20-30 metre mesafede olduğunu, kendilerine bağırdığını ve ertesi gün köye Mustafa’nın cenazesinin getirildiğini, fakat kendisinin Mustafa’ya ait cesedi görmediğini, birkaç gün sonrada Arafat AYDIN’ın köye döndüğünü söylediği.
Aynı tarihte dinlenen Ramazan AYDIN’ın benzer şekilde beyanda bulunduğu,
05.06.2009 tarihinde talimatımız gereğince Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Mustafa AYDIN’ın cesedinin bulunduğu havuzlu köyünde yapılan fethi kabir işlemi sonrasında bilirkişinin beyanında; Kemik yapılarının sistematik olarak yerleştirilmesinde el ve ayak parmaklarına ait birkaç adet küçük kemik ve diş kökünden ayrılmış birkaç adet diş dışında kemik yapılarının tam olduğu, kemik yapılarının incelenmesinde herhangi bir travmatik lezyona ikincil kırık olmadığı, sadece bir adet kostada kemik yapısının zayıflamasından dolayı ayrılma saptandığı, kemik yapılarda başkaca herhangi bir makroskopik patolojik özellik olmadığının saptandığı, hususlarının tespit edilerek cesedin ATK’na detaylı inceleme için gönderildiği,
Mağdur Tanık Arafat AYDIN’ın gerek Diyarbakır TEM Şube Müdürlüğünde, gerekse Cumhuriyet Başsavcılığımızda 19.03.2009 tarihinde verdiği beyanında: “Ben doğduğumdan beri Cizre ilçesinin Havuzlu köyünde ikamet etmekteyim, bizim tabi olduğumuz aileye Aydınlar derler biz aile olarak hayvancılıkla uğraşırız 1985 Ya da 1986 yıllarında bizim arazide bulunan ve başında amcamızın oğlu olan Abdulhamit AYDIN’ın bulunduğu 787 adet küçükbaş hayvanımızın arazide PKK terör örgütü mensupları telef etmişlerdi. Bu hayvanların başına taş vurarak sopa ve keser kullanarak ayrıca silah kullanarak telef etmişlerdi. Ben bizzat arazide bu hadiseyi gördüm, bundan sonra ben ve amcamın oğlu Mustafa AYDIN bu işi araştırmak için jandarmaya ve savcılığa dilekçe verdik, fakat bir şey çıkmadı, sadece bu hadiseyi yani hayvanların telef edilmesi hadisesini HOGİR KOD isimli bir örgüt mensubunun başında bulunan bir grubun yaptığını duyduk. Bu dönemde Mustafa AYDIN bayağı gayret gösterdi.
1994 yılında ben ve amcamın oğlu Mustafa AYDIN Gönüllü köy korucusuyduk yani devlet bize silah ve teçhizat vermişti ama maaş vermiyordu. 1994 yılının yaz aylarında Cudi dağı civarına büyük bir askeri operasyon vardı, o zaman sürekli görüştüğümüz Erhan üst teğmen ile Cihan ast subay bizi karakola çağırdılar bende amcamın oğlu Mustafa ile beraber Botaş karakoluna gittik, bu karakolda Erhan üst teğmen bizim operasyona katılmak istediğimiz duyunca hem bana hem de Mustafa AYDIN’a birer tane asker kıyafeti verdi. İkimizde askeri kıyafetlerimizi giyip önceden verilen kaleşnikof marka silah ile beraber operasyona katılmak için ikimiz beraber askerlerin bulunduğu operasyon ağına doğru gittik, burada askerlerin yanına ulaştık, biz orada otururken Tayfur isimli kişi ile BEDRAN KOD Adem YAKİN isimli itirafçılar bizim yanımıza geldiler, biz her ikisininde itirafçı olduğunu biliyorduk, çünkü bulunduğumuz yerde herkes onları tanıyordu. Bu şahıslardan özellikle Adem Mustafa AYDIN’a ve bana siz biraz gelin dedi. Mustafa AYDIN ile beraber bu iki itirafçının peşine düştük. Bu sırada itirafçıların yanında PKK örgütünden yeni teslim olmuş 20 yaşlarında üzerinde asker kıyafeti olan fakat tipinde askere benzemeyen esmer, kısa saçlı, hafif sakallı, orta boylu, zayıf bir kişi daha vardı. Biraz ilerledikten sonra yani 300 metre kadar gittikten sonra bir dere yatağına gittik, BEDRAN KOD isimli Adem YAKIN bana ve Mustafa’ya sert bir şekilde bağırarak elinizde bulunan silahları yere bırakıp ellerinizi uzatın dedi. Biz ne olduğunu anlamadık ve korktuk, bunun üzerine elimizdeki silahları yere bıraktık, ellerimizi uzattık, bu şahıs ellerimizi naylon yeşil renkli uzun bir iple bağladı. Sonra her ikimizin başına da siyah birer poşet geçirdi ve ipten çekerek bizi arkasında götürmeye başladı. Kısa bir süre sonra yani 5-6 dakika sonra bizi akan suyun içine atarak akarsuda bulunan taşlarla bize vurup her üç’ü de çok ağır küfürler edip taşla vuruyorlardı. Daha sonra hem Mustafa’yı hem de beni üzerimizde Hiçbir şey kalmayacak şekilde soyup falakaya yatırdılar yani ayaklarımıza sopayla vurmaya başladılar, sonra üzerimize büyük taş koyup bir süre beklediler. Yakınımaza ellerindeki kaleşnikof silahlarla ateş ediyorlardı. Hayalarımıza tekme attılar. İki gün boyunca orada bize bu şekilde işkence yapıyorlardı. Bu sırada üç’ü de bize siz PKK’ya yardım veriyorsunuz örgüte yardım ediyorsunuz diyerek sürekli dövüyorlardı. Ayrıca bize nasıl yardım ediyorsunuz konuşun diyerek olmayan şeyleri itiraf etmemizi istiyorlardı. Zannediyorum iki gün bize böyle işkence ettiler.
Daha sonra şahıslar başımızdaki poşetleri de çıkartıp askerin ve korucunun olduğu yere bizi götürdüler. Bizim gittiğimiz yer üst bölgesi olarak kullanılan Hisar taburu olarak şu anda kullanılan yerdi. Civarımızda bir dolu insan vardı. Hatta çok miktarda da korucu vardı. Orada başımızda siyah poşet vardı, bir zaman sonra çıkardılar. Orada benim üzerime elbise giydirdiler ama Mustafa çıplaktı. Ona baygın olduğu için bir şey giydiremediler. Orada başka bir kişi daha varmıydı hatırlamıyorum. Çünkü çok eziyet edildiği için kendimle ilgileniyordum. Bize işkence yaparken özel bir yer ile alakalı bir itiraf istemiyorlardı sadece genel olarak örgüte yardım ettiğimizi söylüyorlardı. Beni orada bir süre tuttular. Bu sırada civarda komutan binbaşı Cemal TEMİZÖZ, korucu başı Kamil ATAK çok miktarda korucu, bizim reis Abdulcabbar ÖZKAN, Abdullah AŞAN da vardı.
Operasyon bittikten sonra yani orada bir süre daha kaldıktan sonra beni komşumuz olan Abdulcabbar ÖZKAN diğer korucularla beraber aracıyla getirip evime bıraktılar, ben orada bulunduğum sırada zaten Mustafa’dan beni ayırmışlardı. Yani beni başka bir yere taşımışlardı. Biz Mustafa’dan eve gelmeden 5 gün önce ayrılmıştık. Evime geldiğimde annem beni eve alıp Mustafa’yı sordu ama ben Mustafa’yı bilmediğimi söyledim. Fakat ben köye gelmeden önce Mustafa’nın cenazesi gelmiş ve köyümüzde bulunan mezarlığa defnetmişler.
Ben Mustafa’nın operasyona katılmadığını ve benimle beraber ağır eziyete 3 itirafçı tarafından uğradığını biliyorum. Daha sonra Mustafa’nın dağda düşmek suretiyle öldüğünü söylemişler. Fakat kimse buna inanmadı bende zaten öyle olmadığını biliyorum. Ben Hisar taburu diye bahsettiğim alanda Mustafa’dan ayrı bir yerde bekletilirken bana ekmek getirdiler bu sırada Botaş karakol komutanı Erhan BATIR isimli üst teğmen halimize acıyarak bizide iyi tanıdığı için Bedran kod Adem YAKIN’e hitaben benim yanımda “ben Cemal’den rütbeli olsaydım bunların hesabını sana sorar, seni gebertirdim” demişti. Erhan BATIR isimli üst teğmen çok iyi bir insandı, ondan hiç kimse bir kötülük görmedi. Fakat Cemal TEMİZÖZ isimli binbaşı bu itirafçıları yanında gezdirip insanlara sürekli eziyet ediyordu, bir çok insana bu şekilde eziyet ettiğini ben duydum, zaten bölgede ondan herkes korkardı.
Ben o tarihten beridir halen bu eziyetin sonuçlarından kurtulamadım, başımda taş izleri vardır. Beni niye öldürmediler bilmiyorum, ama Mustafa AYDIN’ın BEDRAN KOD Adem YAKIN, Tayfur ve ismini bilmediğim üçüncü bir itirafçının öldürmüş olduğunu tahmin ediyorum. Ben bana eziyet eden ve amcamın oğlu Mustafa AYDIN’ı öldüren kişilerden davacı ve şikayetçiyim. Ben vatanını ve milletini seven bir insanım benim PKK ile bir alakam yoktur. Neden bana o zaman böyle bir iftirada bulundular bilmiyorum. Söyleyeceklerim bundan ibarettir. Rapor almak isterim.” Dediği.
Mağdur Tanık Arafat AYDIN’ın Diyarbakır ATK Şube Müdürlüğünden alınan 20.03.2009 tarihli raporunda sol paryatelde birer cm’lik iki adet eski yara nedbesi olduğu tespit edilmiş, fakat yaralanmanın ne zaman ve ne şekilde gerçekleştiği hususunda bir yorumun yapılamayacağı bildirilmiştir.
B- TANIK MEHMET NURİ BİNZET BEYANINDA: “1994 yılı Yaz aylarında Mustafa AYDIN ve Mehmet İLBASAN isimli kişilerin öldürülmesi; Yukarda anlattığım ağabeyim Kamil’in 5 tane kaleşnikof silah ile para götürerek PKK örgüt üyesi Hogir kod isimli kişi ile görüşmesi sonrasında 1991 yılında Cizre tank tabur komutanı ağabeyimi odasına çağırmış ağabeyime sen PKK’ya 5 tane kaleşnikof silah ve para vermişsin demiş, ağabeyim öyle bir şey olmadığını söyleyince şahidim var diyerek kapıdan birini çağırmış, içeri giren kişi askeri üniformalı ve rütbeleri olan subaymış ağabeyim görünce bu kişinin Hogir kod isimli kişi olduğunu anlamış, bunun üzerine biraz konuşmuşlar komutan ağabeyime sen evine git ama bugün panzerle gitme yürüyerek git demiş, ağabeyim tank taburundan evimize doğru yürüyerek gelirken kendisine pusu kurulduğunu anlamış, çünkü bu konuda çok deneyimli birisiydi, bu nedenle şehir merkezine doğru koşarak evimize gelmiş eve geldiğinde bu durumu babam Sait’e anlattı. Hatta tüm aile olarak biz panik olduk. Ağabeyimin anlattığı sırada bende babamın yanındaydım. Bu olay civarda da duyuldu. 450 hayvanın öldürülmesi hadisesinde Hogir’in eylemi olduğu için bu 450 hayvanın sahibi de Mustafa AYDIN olduğundan dolayı bu olayı karıştırmak için savcılığa dilekçeler vermeye başlamış sağda solda konuşmaya başlamış hatta bir kardeşi de o olay sırasında öldürülmüştü. Çünkü çobanlardan birisi kardeşiymiş, havuzlu köyünde yaşayan bu kişinin Zuran Radyolink karakoluna ait yola antitank mayını döşendiği iddiasıyla gözaltına asker ve GKK tarafından alınmış. Bu sırada Mustafa’nın amcasının oğlu olan Arafat AYDIN ve Mehmet İLBASAN’da gözaltına alınmıştı. Bu üç kişiyi bu gün Hisar taburu olarak kullanılan fakat o yıllarda sadece arazi olarak bulunan herhangi bir inşaatın olmadığı alanda Mustafa AYDIN, Arafat AYDIN, Mehmet İLBASAN kelepçeli vaziyette yerde oturuyorlardı, üzerlerinde elbise vardı, Mustafa AYDIN tamamen soyulmuş vaziyette idi, ben arafatı tanıdığım için orada sadece su verdim, bu sırada orada ilçe jandarma komutanı binbaşı Cemal TEMİZÖZ, alt rütbeden sivil kıyafetli bir kısım kişiler, ağabeyim Kamil ATAK, Abdulcabbar ÖZKAN, Abdullah AŞAN ve yine bayağı bir korucu vardı. Ayrıca askerde vardı. Ayrıca itirafçılar Abdulhakim GÜVEN, Adem YAKIN da oradaydı, bu sırada sürekli bir hareket vardı, ekipler gidip sürekli operasyonu devam ettiriyorlardı, bu operasyonlar yaklaşık 15 gün sürdü, bu bahsettiğim 3 kişi burada kaç gündür bekletiyordu ben bilmiyorum, ben oradayken yukarda bahsettiğim kişiler vardı, zannediyorum Temmuz ya da Ağustos ayıydı çünkü yaz mevsimiydi. Burada şahısları özellikle Mustafa sorguluyorlardı. Ben üç gün boyunca bu noktaya her gidip geldiğimde bu üç şahsı arazide gördüm, sorgulamanın ve dövmenin devam ettiğini gördüm, Mustafa yiyecek hiçbir şey verilmiyordu. Abdulcabbar ÖZKAN ve Abdullah AŞAN ve Kamil ağabeyime Mustafa sürekli küfür ediyordu. Sonra üçüncü gün ben gittiğimde yukarda bahsettiği grup infazın edildiği, günde oradayı. Arafatı oradan gönderdiler, Mehmet İLBASAN ben gittiğimde ölü bir halde kenarda yatıyordu. Nasıl öldürüldüğünü bilmiyorum, Mustafa AYDIN ise çıplak halde el ve ayakları bağlı karınca yuvasının üstüne oturtulmuştu. Hatta olay yerindeki korucular burada kaç tane ağa var bu adama bu reva görülmemeli öldürülecekse öldürülsün bu adama böyle işkence yapılmasın diye konuşuyordu. Binbaşı Cemal TEMİZÖZ karınca yuvasının üstüne oturtulan Mustafa’nın yanına yaklaşarak üzerinden tabancayı alıp, tabanca ile Mustafa’yı işaret ederek Adem YAKIN’a gösterirken bir el ateş etti. Ama Mustafa deyip demediğini ben o an görmedim, Mustafa bağırdı, bunun üzerine Adem ile Adulhakim Mustafa’yı öldürdüler. Bu sırada ben Cemal binbaşı ile beraber ben ayrılıyordum, çünkü ağabeyimin tabanca ve ajandalarını taşıyordum, ama öldürüldüğünü gördüm.
Bu sırada Mehmet İLBASAN’ın cenazesini bir traktöre koyup Cizre ilçesine doğru hareket ettiler. Mustafa’nın ise cesedinin ailesine teslim edilmesini Cemal binbaşı Abdulcebbar ÖZKAN’a söyledi o da tamam dedi. Daha sonra biz oradan ayrıldık. Mustafa’nın ailesine Hesneremo denilmektedir. Daha sonra Mustafa ve Mehmet’in cesetleri ile ne yapıldığı ben bilmiyorum. “ Dediği.
C- DEĞERLENDİRME : Cizre Cumhuriyet Başsavcılığında alınan tanık beyanları ile dosyamız tanığı Mehmet Nuri BİNZET’in anlatımlarının birbiri ile benzerlik arz ettiği, birbirlerini teyit ettikleri, kaldı ki mağdur tanık Arafat AYDIN’ın benzer anlatımlarda bulunduğu, anlaşılmakla,
D- SONUÇ : Maktül Mustafa AYDIN’ın Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile Bedran KOD Adem YAKİN, Tayfun KOD Hıdır ALTUĞ, Ferit kod Fırat ALTIN (Abdulhakim GÜVEN) tarafından dövülmek suretiyle öldürüldüğü.
15-Süleyman GASYAK, Yahya AKMAN, Ömer CANDORUK ve Abdulaziz GASYAK’ın öldürülmeleri :
değiştirA- OLAY : 8 Mart 1994 günü saat 09.30 sıralarında Bozalan köyü Kiriş mezrası kırsal alanda çobanların kuru dere yatağında taş veya toprak altında gömülü 4 erkek cesedinin bulunduğunu bildirmeleri üzerine, Cizre ilçe jandarma komutanlığı tarafından 08.03.1994 tarihinde olay yeri tespit tutanağına göre: Bozalan köyü kiriş mezrasında taş ve toprakla gömülü 4 adet cesedin tespit edilerek çıkartıldığı, tutanak tahminine göre cesetlerin 2 gün öncesinde öldürüldüğünün değerlendirildiği, ceset civarında yapılan aramada 5 adet 7,62 mm kaleşnikof piyade tüfeğine ait boş kovanın ele geçirildiği, cesetlerin olay mahallinde toplanan köylülere gösterilmesi neticesi, Süleyman GASYAK, Abdulaziz GASYAK, Ömer CANDORUK ve Yahya AKMAN olduklarının tespit edilerek olay yeri güvenliğinin sağlandığı,
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 1994/142 hazırlık numaralı dosyası kapsamında cesetler üzerinde yapılan otopsi işleminde; 1. Ceset: sağ kalçada 3 aten sol kaçada 3 tane olmak üzere yaklaşık 0,5 cm çapında mermi giriş deliklerinin olduğu, vücut organlarının mermi çıkış deliklerinden dışarı doğru çıkmış olduklarının,
2. Ceset: kafa tasının ve boynun kırık olduğu, ense 5 cm üstünde kırık olan kafa tasından beynin kısmen dışarı çıktığı, sağ omuzda 1, sağ kalçada 2 , böbrek sol tarafda 1, sol bacak diz üstünde 3 0,5 cm çapında mermi giriş deliklerin ve çıkış deliklerinin tespit edildiği.
3. Ceset: sırt sağ kürek altında 0,5 cm çapında giren merminin göğsün orta hizasında çıkış yaratarak vücudu terk ettiği, sağ kulak 5 cm üstünden kafa tasının ezilmesi sonucu oluşan kırıktan beynin dışarı kısmen çıktığı, sağ pazu iç taraftan giren merminin çıktığının tespit edildiği.
4. Ceset: ense orta hat 10 cm altında 1 adet 0,5 cm çapında, sol kürek üstünde 1 adet belden giren merminin sol yumurtalığı parçalayarak dışarı çıktığı, yine kalp üzerinden mermi çıkış deliğinin tespit edildiği, sağ üst tarafta boyun kısmından giriş yapan mermi çekirdeğinin vücut içerisinde bulunarak çıkarıldığının tespit edildiği,
Her dört kişinin de ateşli silah yaralanmasına bağlı gelişen sebeplerden öldüğünün anlaşıldığı,
Aynı dosya kapsamında 15.07.2002 tarihinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca müşteki olarak dinlenen Sabri GASYAK’ın alınan beyanında: 08.03.1994 tarihinde Bozalan köyü kiriş mezrasında ölü olarak bulunan Süleyman GASYAK’ın amca oğlu, Abdulaziz GASYAK’ın ise kardeşi olduğunu, olay günü kardeşi Abdulaziz amca oğlu Süleyman ve Yahya’nın Ömer CANDORUK’un kullandığı 72 AN 794 plakalı taksi ile Cizreden Silopi’ye giderken Silopi girişinde Botaş jandarma karakolunda durdurulduklarını, gözaltına alındıklarını, aynı istikamete giden başka bir minibüste yolcu olan Agit MALGAZ isimli kişiden öğrendiğini, hatta bu sırada gözaltına alınan Ömer’in ehliyetini alarak kendilerine getirdiğini, olay öncesinde kendilerinin korucu olmaları için talepte bulunulduğunu ve tehdit edildiklerini, korucu olmadıkları için yakınlarının başına bu olayın geldiğini, Ömer CANDORUK’a ait 72 AN 794 PLAKALI RENAULT STEJİN TOROS MARKA ARACIN OLAY SONRASINDA JANDARMA İSTİHBARAT ELEMANLARINCA KULLANILDIĞINI, ancak bir şikayette bulunamadıklarını, Bedran kod ve Hakim GÜVEN’in aralarında bulunduğu grup tarafından gözaltına alındıklarını, bu ve diğer kişilerden şikayetçi olduklarını söylediği.
Aynı dosya kapsamında 15.07.2002 tarihinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca tanık dinlenen Agit MALGAZ’ın alınan beyanında: 1994 yılı Ramazan ayında tahmini 4 yada 5 mart günü Silopi’den satmak amacıyla sigara aldığını, minibüs ile Cizre’ye döndüğü sırada Botaş jandarma karakolunda indirildiklerini, bu sırada yolun karşısında da Cizre’de taksici olarak tanıdığı, Ömer CANDORUK ve aracın yanında şahsen tanıdığı, Süleyman GASYAK, Yahya AKMAN ve Abdulaziz GASYAK’ı gördüğünü, Ömer CANDORUK’un yanında itirafçı olduklarını halkın bildiği, Bedran KOD ve Hakim GÜVEN isimli kişilerin bulunduğunu, hatta 5-6 sivilinde olduğunu, Bedran kod’a jandarmada Şahin diye hitap ettiklerini biliyorum, Bedran kodun arkadaşları ile beraber Ömer CANDORUK ve arkadaşlarının tekme tokat zorla kendi araçlarına bindirdiklerini ve Cizre istikametine döndüklerini, bu sırada kendi minibüslerinin de hareket ettiğini, bir ara önlerinde giden araçlardan yola bir şeyler atıldığını, kendisinin inip baktığında Ömer’in ehliyeti olduğunu gördüğünü, bir süre sonra önlerindeki araçların Nerdüş çayı köprüsünü geçtikten sonra 3 aracın Holan köprüsü istikametine doğru gittiklerini kendilerinin Cizre’ye geldiklerini, daha sonra Ömer CANDORUK’un ağabeyini görerek ehliyeti kendisine verdiğini ve 2-3 gün sonra bu dört kişinin ölü olarak bulunduğunu açıkça söylediği.
Talimatımız üzerine Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından dinlenen Agit MALGAZ’ın 15.06.2009 tarihinde tanık olarak alınan beyanında; Olay günü Silopi’den dolmuş ile gelirken Botaj karakolunun yanındaki kontrol sırasında minibüslerinin durdurulduğunu, kimlik kontrolleri yapılırken 70-80 metre mesafede Cizre istikametine doğru olan bir noktada kapı komşusu olan Süleyman, Abdulaziz, Yahya ve taksici olarak bildiği Ömer CANDORUK’un zorla dipçik kullanarak taksilere bindirilmeye çalışıldığını gördüğünü, Abdulhakim GÜVEN’i herkesin o dönemde tanıdığını ve kendisinin tetikçi olarak bilindiğini, ayrıca bu kişinin yanında Bedran diye bilinen kişinin de bulunduğunu, yaklaşık 8 kişinin olduğunu, önlerinde üç aracın yola çıktığını, kendilerinin de minibüsle arkadan hareket ettiklerini, Cudi tesisinin önünde üç taksinin bir tanesinin camının bir elini dışarı çıkartarak camdan bir şeyler attığını, şoföründe önden giden araçları ve içindekileri bildiği için aracı durdurduğunu, aşağıya indiğinde baktığında Ömer CANDORUK’un ehliyetinin atılmış olduğunu gördüğünü ve yerde ehliyeti aldığını, daha sonra üç aracın Nerdüş köprüsünden Holan istikametine doğru ayrıldıklarını, ertesi günde Ömer CANDORUK’a ait ehliyet belgesini kardeşi Salih CANDORUK’a verdiğini söyleyerek Bedran ve Abdulhakim GÜVEN isimli şüphelileri teşhis ettiğini söylediği.
Aynı dosya kapsamında 15.07.2002 tarihinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca müşteki olarak dinlenen Hanım CANDORUK’un alınan beyanında: Taksicilik yapan kocası Ömer CANDORUK’un ramazan ayında kaybolduğunu, Silopi’de cezaevinde olduğunu duyduğunu, daha sonra öldürüldüğünü öğrendiğini, kocasının cesedinin bulunmasından bir ay kadar sonra arabalarının Cizrede boyası değiştirilmiş şekilde kullanıldığını gördüğünü, fakat bir ay sonra aracın ortadan kaybolduğunu, kocasını öldüren itirafçılardan şikayetçi olduğunu söylediği,
Aynı dosya kapsamında 15.07.2002 tarihinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca tanık olarak dinlenen Emine TADİK’ın alınan beyanında: olay günü köylerine yakın bulunan tarlalarında Fatma ve Hanım isimli iki kadın ile çalıştıklarını, öğleden sonra üç aracın Botaş karakolu istikametinden geldiğini gördüğünü, üç aracın kendilerine 250-300 metre mesafede durduklarını, araçtan 10-12 kişinin indiğini, 4 kişiyi kuytu çukur bir yere götürdüklerini, burada 7-8 kişinin ellerinde bulunan uzun namlulu silahlarla ateş ederek 4 kişiyi öldürdüklerini, kendisinin bu olayı bizzat gördüğünü, sonra 3 taksinin olay yerinden ayrılıp gittiğini, kendisinin köye gidip olayı anlattığını, halkla beraber giderek öldürdüler 4 kişinin cesedini çıkarttıklarını, şahısların 7-8 kişinin üzerinde sivil elbise olduğunu, Botaş karakolunun kendilerine 7-8 dakika mesafede olduğunu, araçların o istikamet itibariyle ancak oradan gelebileceklerini söylediği,
Aynı dosya kapsamında 15.07.2002 tarihinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca müşteki olarak dinlenen İsa AKMAN’ın alınan beyanında: Oğlu Yahya AKMAN’ın Abdulaziz GASYAK ile birlikte sigara sattığını, birkaç gün eve gelmediklerini, Emine TADİK’in kendisine 3 taksinin tarlalarının yakınına gelerek indirdikleri 4 kişiyi öldürdüklerini söylemesi üzerine gidip tümseği açtıklarında oğlunun cesedini gördüğünü, daha sonra emniyetten Ramazan Hoca jandarmadan da Selim Hoca olarak bilinen kişiler tarafından şikayetçi olmamaları hususunda tehdit edildiklerini, daha sonra çocuklarının itirafçı olan Bedran kod, Hakin GÜVEN ve Selim Hoca tarafından öldürüldüğünü duyduğunu ve şikayetçi olduğunu söylediği,
Aynı dosya kapsamında 08.01.2003 tarihinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca ifade sahibi olarak dinlenen Mehmet BABRAK’ın alınan beyanında: Adem YAKİN’in yasadışı örgütte iken Bedran kod adı ile tanındığını, örgütten ayrıldıktan sonra ise Şahin kod adı ile tanındığını bildiğini söylediği,
Talimatımız üzerine Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 15.06.2009 tarihinde tanık olarak dinlenen Salih CANDORUK’un beyanında: Kardeşi Ömer’in taksici olduğunu, olay günü Silopi ilçesine gittiğini ve dönmediğini, kardeşinin genelde koç otelinin yanındaki taksi durağında bulunduğunu, bu nedenle oraya aramaya gittiklerini, kahvede iken Agit MALGAZ’ın yanlarına gelerek kardeşinin başına gelenleri anlattığını, kendisinin kimlik kontrolü yapılırken kardeşine ait aracı gördüğünü, kardeşi Ömer CANDORUK’u Bedran ve Hakim isimli kişilerin kendi araçlarına bindirdiklerini yolda araçtan atılan kardeşi Ömer CANDORUK’a ait ehliyeti bulup kendisine teslim ettiğini söylediği,
Salih CANDORUK’dan MAKTÜL ÖMER CANDORUK’A AİT EHLİYETİN TESLİM ALINARAK CİZRE CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞININ 2009/142 EMANET SIRASINA KAYDININ YAPILARAK CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞIMIZA GÖNDERİLECEĞİNİN BİLDİRİLDİĞİ,
Abdulhakim GÜVEN ve Adem YAKİN isimli şüpheliler ile alakalı olarak maktüller Süleyman GASYAK, Abdulaziz GASYAK, Yahya AKMAN ve Ömer CANDORUK’u kasten öldürmek suçundan Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığının 2003/497 esas sayılı iddianamesi ile 05.08.2003 tarihinde kamu davası açıldığı, Şırnak ACM’nin yapmış olduğu yargılama neticesi 2005/35 karar numaralı dosya kapsamında 29.03.2005 tarihinde sanıkların atılı suçu işlediklerine dair mahkumiyetlerine yeter kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği kararı ile beraat kararı verilip bu kararın kesinleştiği
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
B- TANIK TÜKENMEZ KALEM BEYANINDA: “Cizre de görev yaptığım 1994 -1995 yıllarında tarihini tam olarak hatırlamıyorum, PKK terör örgütüne katılmak için giden 4-5 kişinin Bozalan köyünün yakınında küçük bir mezranın ilerisinde öldürülerek gömülmesi olayı, Cizre ilçesinde benimde yer aldığım çalışma grubu ile ilçe jandarma binasında bulunduğum sırada Yavuz bizim yanımıza gelerek hadi görev var dedi. Bunun üzerine ben, Yavuz, Tuna, Tayfun kod Hıdır, Adem ve yanlış hatırlamıyorsam bir Cabbar isimli uzman çavuşla sivil beyaz renkli toros marka iki araca, birinde Tuna’nın kullandığı ben, ve Tayfun kod Hıdır bulunuyorduk, Ademin kullandığı diğer araca Yavuz ve Cabbar uzman çavuş bindiler. Silopi yoluna hareket ettik, Silopi yolunun yaklaşık 10–15 km’sin de beyaz bir toros araç durduruldu, içinde yanlış hatırlamıyorsam sürücüsü ile birlikte 4-5 kişi vardı. Araç içerisindeki bu şahısları araçlarından indirip kendi araçlarımıza bindirerek Cizre yönüne döndük, Bozalan köy yoluna dönüp devam ettiğimiz sırada önümüzde seyreden Ademlerin aracında bulunan aldığımız şahıslardan birisi araçtan kendisini attı, kaçmasın diye Adem ateş ederek bu şahsı yaralayıp daha sonradan aracın bagajına atıp yolumuza devam ettik, Bozalan köyüne yakın bir yerde bulunan küçük bir mezrayı geçtikten sonra bir dere yatağında araçları durdurup yanımıza aldığımız şahıslar ile birlikte aşağıya indik, Yavuz ile Adem bu 4-5 kişiyi bizden yaklaşık 50 metre kadar uzaklaştıktan sonra keleşlerle tarayarak öldürdüler, cesetleri bulunmasın diye öldükleri yerde üzerlerine toprak attık, ilçeye geri döndük. İlk alındıkları zaman Yavuz bu şahısların kimliklerini toplamıştı, jandarma binasına dönünce de kimliklerini ilçe jandarma komutanı Cemal TEMİZÖZ’e götürdü. Çünkü kim öldürüldüyse kimlikleri mutlaka jandarma komutanlığına teslim ediliyordu, ben bu olaydan sonra bu şahısların PKK terör örgütüne katılmak için gittiklerini, savaşçı olduklarını öğrendim, yanlış hatırlamıyorsam öldürülen bu şahısların cesetlerinin bulunduğunu duydum. Eğer bulunmamış ise yerini gösterebilirim. ” Dediği.
Olay ile alakalı dosyamız kapsamında beyanı tespit edilen;
C- TANIK SOKAK LAMBASI BEYANINDA: “1994–1995 yıllarında 4 şahsın öldürülmesi olayı; Tam olarak hatırlayamadığım bir zamanda Cizre İlçe Jandarmada bulunan Yavuz uzman gelerek Cemal TEMİZÖZ ‘ün talimatı ile göreve gidileceğini söyledi. Cabbar Kod uzman, Selim Hoca uzman, Yavuz uzman, TAYFUN KOD Hıdır ALTUĞ, ŞAHİN- BEDRAN KOD Adem YAKİN, Ferit KOD Abdulhakim GÜVEN ve Tuna uzman iki araç olarak hareket etti. Aracın birini Tuna uzman kullanıyordu. Hıdır ve Abdulhakim bu araçtaydı. Adem Yakinin kullandığı araçta Yavuz ve Cabbar uzmanlar vardı. Silopi yoluna doğru hareket edikten sonra bir müddet gittikten sonra toros marka bir araç durduruldu. İçinde 4 kişi vardı. Bu şahısları araçtan indirerek ikişer ikişer araçlara alındı. Adem YAKİN’in kullandığı araç öndeydi. Bozalan köyünü geçtikten sonra bir mezraya geldiler. Bu mezra içinde Adem’in kullandığı araçtan bir şahıs atlayarak köyün içine doğru kaçmaya başladı. Bunun üzerine araçlar durdurularak aşağıya inildi. Adem YAKİN aracın koltuğunun altından çıkardığı Kaleşnikov marka silah ile seri bir şekilde kaçan şahsı taradı. Şahıs yere düştü. Şahsın yanına koşarak gittiler ve yaralı şahsı alarak Adem’in kullandığı aracın bagajına koyarak yola devam ettiler. Köyden Botaş istikametine giderken yol kenarında tenha bir yerde şahısların üçünüde yere yatırarak hep beraber ateş ettiler. Şahısların üzerinden kimliklerini aldıktan sonra toprak ile örterek oradan ayrıldılar. Bu kimlikleri daha sonra Cemal TEMİZÖZ’e teslim ettiler. Yukarda isimlerini belirttiğim şahıslar her zaman infaz edilen bütün şahısların kimliklerini alarak Cemal TEMİZÖZ’e teslim ediyorlardı.” Dediği.
D- DEĞERLENDİRME: Müşteki ve tanık anlatımlarının özellikle olaya görgüsü olan tanıklar Emine TADİK ve Agit MALGAZ’ın anlatımlarının dosya tanıklarımız TÜKENMEZ KALEM ve SOKAK LAMBASI’nın anlatımları ile birebir uyduğu anlaşılmakla,
E- SONUÇ: Maktüller Süleyman GASYAK, Abdulaziz GASYAK, Yahya AKMAN ve Ömer CANDORUK’un şüpheli Cemal TEMİZÖZ’ün talimatı ile şüpheliler Adem YAKİN, Fırat ALTIN (Abdulhakim GÜVEN), Hıdır ALTUĞ, Yavuz kod, Cabbar kod, Selim Hoca kod ve Tuna kod tarafından ateşli silah ile vurulmak suretiyle öldürüldükleri.
16- Abdulhamit DÜDÜK’ün öldürülmesi;
değiştirA- OLAY: 17.07.1994 tarihinde Cizre ilçesi Gürsu köyü yolunda maktül Abdulhamit DÜDÜK’ün ateşli silah ile vurulmak suretiyle öldürülmüş olarak bulunduğu, Jandarma tarafından tanzim olunan 17.07.1994 tarihli olay yeri tespit tutanağına göre Gürsu köyü ile Sarıtarla mezrası arasında dere içerisinde kırmızı renkli doğan slx marka aracın bir metre yanında kafasından vurulmuş bir erkek şahsın yatar vaziyette olduğunun, maktülün gözlerinin bağlı olduğunu, araç içerisinde bir çanta olduğunun, içerisinde maktüle ait pasaport ve kartlarının olduğunun tespit edildiği,
Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının 1994/416 hazırlık numaralı dosyası kapsamında Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılan ölü muayene ve otopsi tutanağına göre;
Maktülün arabanın sol arka tarafında yüz üstü yerde yattığını cesedin beyninin parçalanmış ve beyin parçalarının çevreye dağılmış olduğunun, cesetten tahmini iki metre uzaklıkta boş bir kaleşnikof marka tüfeğe ait olduğu tahmin edilen kovanın bulunduğunun, baş kısmı sol şakak kısmında 1x2 cm boyutunda giriş ve başın sağ kısmında tahminen 20–25 cm boyutlarında çıkış deliği olduğunun ve maktülün ateşli silah yaralanmasına bağlı beyin harabiyetine bağlı öldüğünün tespit edildiği,
Anılan dosya kapsamında 27.09.1994 tarihinde ifade sahibi olarak dinlenen tespit edilen İsa ERGİN’in beyanında: Olay günü köyde harmanın yanında olduğunu, bir beyaz bir kırmızı iki aracın geldiğini, beyaz aracın önde olduğunu, bir süre sonra bir tek el silah sesinin geldiğini silah sesinin geldiği tarafa gittiğinde bir şahsın ölü olarak aracının yanında yatar vaziyette olduğunu gördüğünü, durumu karakola haber verdiğini söylediği, aynı tarih ve aynı şekilde beyanda bulunan Abdu GÖKALP ve Abdullah BİLGİÇ’in de aynı şeyleri söylediği.
Anılan dosya kapsamında 22.09.1994 tarihinde ifade sahibi olarak dinlenen tespit edilen Nuri DÜDÜK’ün beyanında: kendisinin ölen Abdulhamit DÜDÜK’ün ağabeyi olduğunu öldürülmeden önceki günlerde Irak’da yapmış oldukları ticaretten dolayı parasını almak için gittiğini, kendisine ait aracı ile dönerken 30.000 ABD dolarını habur gümrük kapısında beyan edip 30.000 ABD dolarını ise aracında sakladığını, bu hususu kendisi ile araç telefonu ile yaptığı görüşmelerden öğrendiğini, bilahare kendisini arayan kardeşinin Mardin iline gelmek için yolda Cizre sınırlarında güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındığını, bölük komutanlığında bekletildiğini, kardeşi Abdulhamit’in kemik rengi Renault toros marka bir araç ile takip edilip alınarak Bedran kod isimli bir itirafçı ve yanındaki başka bir itirafçı tarafından götürüldüğünü, Gürsu köyü civarında parası alınarak öldürüldüğünü, diğer itirafçının Hakim isimli kişi olduğunu, bu hususları Halit ACAR isimli un fabrikası sahibinden duyduğunu söylediği,
Aynı kişinin 12.06.2009 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığımızda alınan beyanlarında da aynı yönlü şeyleri söyleyip şikayetçi olduğunu söylediği,
Anılan dosya kapsamında 02.11.1994 tarihinde ifade sahibi olarak dinlenen tespit edilen Halit ACAR’ın beyanında: Abdulhamit DÜDÜK’ü aile dostu olduğu için tanıdığını, bu kişinin poşet yapan makinaları ile ticaret yaptığını, bu amaçla Irak’a gidip geldiğini, gidiş gelişlerde kendisine uğradığını, 15.07.1994 günü akşam saat 17.45 sıralarında yine kendisine uğradığını, geldiğinde bir yere telefon açtığını, Arapça konuştuğunu kendisininde Arapça bildiği için konuşmaları anladığını, bu sırada kendisinin Dicle köprüsü arama noktasında kontrol sırasında üzerinde bulunan ABD dolarlaranı arama yapanların gördüklerini, bu amaçla paranın çalıntı olup olmadığını araştırmak için jandarmaya götürdüklerini, daha sonra bıraktıklarını, bir süre sonra Abdulhamit DÜDÜK’ün iş yerinden ayrıldığını hatta aracın çerisinde gazeteye sarılı paraları alıp koltuğun kenarındaki fileye koyduğunu, daha sonra öldüğünü duyduğunu söylediği,
Maktülün kardeşi İsmet DÜDÜK’ün 09.08.1994 tarihinde Mardin Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikayet dilekçesinde: Kardeşini öldüren kişilerin Bedran adında kod adı Şahin olan itirafçı ve yanında bazı kişilerin olduğundan bahsettiği,
B- DEĞERLENDİRME: Maktülün öldürülmesi sonrasında Bedran-Şahin kod ve Hamit isimli kişilerden bahsedildiği, maktülün öldürülmesi sonrasında yanında bulunan parasının tespit edilemediği, olayın oluş şeklinin diğer eylemlerle benzerlik arz ettiği, olay tarihinde Bedran-Şahin kod ve Ferit kod Abdulhakim’in Cizre ilçesinde bulunduklarının tespiti karşısında,
C- SONUÇ: Maktül Abdulhamit DÜDÜK’ün Bedran-Şahin kod Adem YAKİN ve Ferit kod Fırat ALTIN (Abdulhakim GÜVEN) tarafından ateşli silah ile vurulmak suretiyle iştirak halinde öldürdükleri. Hususlarının tespit edildiği,
Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından Diyarbakır Polis Kriminal Laboratuvarına yazılan 28.05.2009 tarihli yazı gereğince tanzim olunan 2009/1814 numaralı balistik raporunda; Gönderilen mermi çekirdekleri ve kovanlar üzerinde gerekli ekspertizin yapılarak bir çok dosya emanetinde bulunan kovanların çap ve tipine uygun tek bir ateşli silah ile atıldıkları hususunda tespit yapıldığı gibi olaylarda kullanılan ateşli silahların tabanca ve uzun namlulu (kaleşnikof vb.) silahlar olduğu hususunun tespit edildiği,