Bugün Sabah İle Visal-i Yardan


BUGÜN SABAH İLE

Bugün sabah ile visal-i yârdan
Bana bir haber var inceden ince
Ol zülf-i zertârî hayâl-i yârdan
Bir bûy-ı eser var inceden ince

Olmak ister isen muhabbet pezir
Zencir-i hevâya gel olma esir
Eğer aşığısan gel şu bezme gir
Gör bah ki neler var inceden ince

Ey Emrah aldanma sen bu lâ'neye
Düşme dâr-ı dehre, şu dendâneye
Kulbe-i ahzân derler bu gam hâneye
Er bah ki neler var inceden ince

Erzurumlu Emrah

 

Tüm yazılı kaynaklarda, bazı ifâdeleri, herhangi bir anlamı olmayan kelimeler kullanılarak yanlış yazılan; çok sayıda müzik yorumcusunun anlamını düşünmeden, hatalı ifadelerle okudukları; Erzurumlu Emrah'a ait bu meşhur şiire ait anlamsız kelimeler, tahmin edilmeye ve düzeltilmeye çalışılmış ve anlaşılabildiği kadar şerh edilmiştir:

Bugün sabah bana, yâre kavuşma haberleri geldi, inceden ince, sır yüklü.
Altın sırma zülüflü yârimin hayâlinden inceden ince bir koku izi, alâmeti var.

Muhabbet ehli, muhabbet sahibi olmak istiyorsan, nefsinin arzu ve istek zincirinden kurtul, ona esir olma.
Eğer âşka kabiliyetli isen, gel şu sohbet, muhabbet meclisine gir de gör bak inceden ince neler neler var.

Ey Emrah bu lânetlenmiş yere aldanma, bu dünya evine, bu zaman yurduna düşme, bu çarka düşme.
Bu gâm hâneye hüzün evi derler, olgunlaş, kavuş da bak, o zaman göreceksin, inceden ince neler var.

(Bu üçüncü kıt'anın birinci mısrasının sonundaki kelime "lâne" olursa, mısranın anlamı; "Ey Emrah aldanma sen bu yurda, bu eve" olur. Ama eğer yukarıda yazıldığı gibi "lâ'ne" ise mânâ şerh edildiği gibi "Ey Emrah bu lânetlenmiş yere aldanma" olacaktır.

İkinci mısra ise hemen hemen her yerde; "Düşme dâr-ı dehre sunan dâneye" şeklinde geçmektedir. Bu şekilde olunca bir anlam vermek pek mümkün görünmüyor. "Sunan dâne" ne demek? Belki "su, nân, dâne'ye" şeklinde alınırsa, o zaman mısranın anlamı şöyle olur:
"Bu dünya evine, bu zaman yurduna, suya, nân'a (ekmeğe), dâneye (tohum'a) düşme"
Allahu 'âlem.
 

visâl: Vasıl olma, kavuşma, sevdiğine kavuşma, vuslat

zertar: altın sırma
(zer: “altın” ve tār: “tel, iplik” ile zertār) (Tel için): Altından olan, altın sırma

zertârî: Altın telle işlenmiş
(zer-tār ve nispet eki -і ile zer-tārі): Altın telle işlenmiş (kumaş).

buy-bû: (būy > bū) Koku

eser: İz, nişan, işâret, bir şeyin varlığını gösteren belirti, alâmet

pezir: -pezir (pezіruften: “kabul etmek”ten pezіr) Sonuna geldiği kelimelere “kabul eden, kabul edebilecek olan, alan” anlamı katar. Şifâ-pezir: "Şifâ bulucu, iyileşir, iyileşebilir", Terbiye-pezir: "Terbiye kabul eden, terbiye edilebilir" gibi.

hevâ: İstek. Nefsin isteği. Düşkünlük. Gelip geçici olan heves. Nefsin zararlı ve günah olan arzuları.

bezm: Meclis, sohbet meclisi, topluluk

lâ'ne: Lanetlenmiş, Allah’ın rahmetinden, af ve merhametinden mahrum olan

lâne: Yurt, ev

dâr-ı dehr: Dünya, dünya evi, zaman yurdu
(dâr: "ev, yurt, yer", dehr: "zaman, zamâne, dünya, çağ, devir")

dendâne: Çark, çarkın dişleri

kulbe-i ahzân: Hüzünler kulübesi, sıkıntılar evi, çilehâne


(Oğlu Yusuf'tan ayrı kalmanın verdiği acı ile gece-gündüz ağlayan Hz. Yakup, halkın rahatsız olması nedeni ile yerleşim bölgesinden uzakta bir odacık inşâ eder ve burada yüzünü duvara dönerek ağlar ve gözlerini kaybeder. İşte Hz. Yakub'un Hz. Yûsuf'a ağlamaktan gözlerini kaybettiği bu evin adıdır Kulbe-i Ahzan.

Kelime anlamı ile "hüzünler kulübesi", "sıkıntılar evi" mânâsına gelmektedir.)

Dr. Necati Aksu

Kaynak: Erzurumlu Emrah
Telif durumu:

{{}}