Bir Silikon Vadisi Skandalı: Theranos
Tıpta devrim yapacağı iddiasıyla kurulan ve 2014 yılında 9 milyar dolar değer biçilen sağlık teknolojisi şirketi Theranos’un kurucusu ve CEO’su Elizabeth Holmes’un dolandırıcılık ve sahtecilik davası, California eyaletinin San Jose kentinde başladı. Teknolojinin kalbinin attığı Silikon Vadisi’nden çıkan son yılların bu en çarpıcı skandalı ve dolandırıcılık vakası, uzun süredir merakla beklenen dava nedeniyle yeniden gündeme geldi.
Bir zamanlar Silikon Vadisi’nin en parlak girişimcilerinden biri olarak kabul edilen 37 yaşındaki Elizabeth Holmes, 3 yıl önce, Adalet Bakanlığı tarafından 2003 yılında kurduğu Theranos şirketinin geliştirdiği kan tahlili teknolojisi hakkında yalan söylemek, yatırımcıları yanlış yönlendirmek, doktorları, hastaları ve yatırımcıları tıpta çığır açacağı iddiasıyla dolandırmak ve sahtecilik yapmakla suçlanmıştı. Hakkındaki suçlamaları reddeden Holmes, mahkeme tarafından suçlu bulunması durumunda 20 yıla kadar hapis ve 2 milyon 700 bin dolar para cezası alabilir.
Konunun özü şu: Elizabeth Holmes, bir damlacık kanla yüzlerce tıbbi tahlil yapabilen bir teknoloji geliştirdiği iddiasıyla yola çıkıp kısa süre içinde aralarında medya imparatoru Rupert Murdock, yazılım devi Oracle’ın kurucusu Larry Ellison, Meksikalı milyarder işadamı Carlos Slim ve perakende devi Walmart’ın kurucusu Walton ailesi gibi çok sayıda tanınmış yatırımcıdan 900 milyon dolar sermaye toplamıştı. Ancak firmanın geliştirdiği teknolojinin işe yaramadığı, Holmes’un ve şirketin iki numaralı ismi Ramesh “Sunny” Balwani’nin bu gerçeği sakladığı ve kan tahlillerinin birkaçı dışında hepsinin Theranos’un geliştirdiği cihazlarda değil, Siemens gibi firmaların cihazlarıyla, geleneksel kan tahlili metodları kullanılarak yapıldığı ortaya çıktı. 9 milyar dolarlık firmanın değeri bir anda sıfıra inerken Holmes, 2018’de sahtecilik ve dolandırıcılık suçlamalarıyla karşı karşıya kaldı. Corona pandemisi ve Holmes’un hamileliği, davanın başlamasını geciktirdi. Şimdiyse 31 Ağustos’ta başlayan, 200 kişilik havuzdan seçilen 12 asil 5 yedek üyeli jüri panelinin belirlenmesiyle devam eden davanın aylar sürmesi bekleniyor.
Silikon Vadisi’nde irili ufaklı çok sayıda şirket kurulur, bunların bazıları çok başarılı olur, başka büyük şirketler tarafından satın alınır ya da kendi başına filizlenip serpilir, dünya çapında tanınır hale gelir. Bu şirketlerin kurucuları da bu süreçte milyarlarca doların sahibi olur. Ancak Theranos skandalı ve skandalın tam ortasında yer alan kurucusu Elizabeth Holmes, Silikon Vadisi’nin belki de en karanlık yüzünü temsil ediyor. Özellikle de sağlık gibi hassas ve hata payına tahammül edilemeyecek bir alanda, “sadece bir damla kanla yüzlerce tıbbi tahlil yapma teknolojisi geliştirdiği” iddiasıyla yola çıkan Theranos’un “bir yalandan ibaret” olduğunun ortaya çıkması, teknoloji dünyasının bugüne kadar gördüğü en sarsıcı skandallardan biri. Üstelik bu kadar umut vadeden, Henry Kissinger ve George Shultz gibi siyaset kurtlarını bile yönetim kurulu üyesi olarak bünyesine katacak kadar “inandırıcı” olan bir firmanın ardındaki beyne sahip olan kadın girişimcinin çöküşü, belki de aylar sürecek ve kamuoyu gündemini çok meşgul edecek davayla 3 yıl aradan sonra yeniden gündemde.
Peki Theranos şirketi ne vadediyordu? Elizabeth Holmes ve Sunny Balwani kim? Şirket nasıl çöktü? Theranos’un geliştirildiğini iddia edilen kan tahlili teknolojisinin aslında varolmadığını ortaya çıkaran ve 2018’de tüm ayrıntıları Bad Blood: Secrets and Lies in a Silicon Valley Start-up (Kanı Bozuk: Bir Silikon Vadisi Start-up’ının Sırları ve Yalanları) adlı kitabında toplayan eski Wall Street Journal muhabiri John Carreyrou, hangi kilit meseleleri açığa çıkarmıştı? Gelin şimdi son yılların bu en çarpıcı teknoloji skandalına yakından bakalım, kim kimdir daha iyi anlayalım.
Elizabeth Holmes ve Theranos
1984 doğumlu Elizabeth Holmes, ABD’nin ünlü gıda firması ve maya imalatçısı Fleischmann ailesinin torunlarından. Holmes ailesi, 1800’lü yıllarda Amerika’nın en zengin ailelerinden biri olan Fleischmann’ların soyundan geliyor. Ancak nesiller boyunca mirasyedi Fleischmann’ların aile servetini tüketmesi nedeniyle Holmes’lar, geçmişte görkemli bir hayat yaşayan akrabalarının aksine aile servetinden pay alamamış. Ama yine de Holmes’ların sıradan bir hayat sürdüğünü söylemek pek mümkün değil. Elizabeth Holmes’un babası Chris, ABD tarihinin en büyük yolsuzluk skandallarından birine karışan ve sonu iflasla biten Teksas enerji firması Enron’un başkan yardımcılarından. Annesi ise eski bir Kongre çalışanı. 2003’te şirketini kurması için kendisine ilk milyon doları veren ünlü sermayeci Tim Draper’la olan bağlantısı da işte bu aile ilişkilerine dayanıyor.
Holmes ailesine yakın kaynaklara göre Fleischmann mirasından geriye hemen hiçbir şey kalmamış olmasına rağmen gerek ailesinin gerekse Elizabeth’in sürekli bu zengin ve güçlü aile destanını canlı tutmaya, bu ideale göre yaşamaya çalıştığı; Elizabeth’e küçük yaşlardan itibaren büyük işler başarması gerektiğinin dayatıldığı, hatta daha 9 yaşındayken Elizabeth’in “Büyüyünce milyarder olacağım” şeklinde bir saplantıya sahip olduğu biliniyor.
Babası Enron’da çalıştığı dönemde Teksas eyaletinin Houston kentinden seçkin ailelerin çocuklarının gittiği özel bir okula giden, ailesinin ısrarıyla Çince öğrenen, 2002 yılında Amerika’nın en prestijli üniversitelerinden Stanford’un kimya mühendisliği bölümüne giren Holmes, deri üzerine yapıştırılan bir çıkartmayla ilaç dozu ayarı ve parmak ucundan alınan kanla çok sayıda kan tahlili yapma fikrini ilk kez Stanford’da tıp profesörü Phyllis Gardner’a götürdü. Ancak Profesör Gardner, bunun, insan fizyolojisinden kaynaklanan bazı imkansızlıklar nedeniyle işe yaramayacak bir fikir olduğunu söyledi.
Gardner’ın işaret ettiği biyolojik engellerin başında, damar yerine parmak ucundaki deriyi delerek kılcal damardan alınan kanın fazla miktarda hücreler arası sıvı içermesi ve bu sıvıların tahlilden doğru veri alınmasını engellemesi geliyor. Ancak Elizabeth, bu uyarılara kulak asmadı ve bu sefer Stanford Mühendislik Fakültesi Dekanı kimya profesörü Channing Robertson’ın kapısını çaldı. Robertson’ın tek damla kanla çok sayıda tahlil yapma fikrine sıcak yaklaşması üzerine Holmes, Silikon Vadisi’nin kalbi sayılan Palo Alto’da kendi biyoteknoloji firmasını kurma planıyla Stanford’dan ayrıldı ve 2003’te, İngilizce “therapy” (terapi) ve “diagnosis” (teşhis) kelimelerini birleştirerek adlandırdığı Theranos’u kurdu. Profesör Robertson, Holmes’u çok sayıda sermaye yatırımcısıyla tanıştırarak şirketin temelini attı.
Bundan sonraysa Theranos, Silikon Vadisi tarihinin en hızlı yükselen şirketlerinden biri, Elizabeth Holmes ise en genç kadın milyarder girişimci haline geldi. İğne fobisi olduğu için sadece parmak ucundan alınan kanla tahlil yapma fikrini geliştirdiğini söyleyen Holmes, katıldığı konferanslarda hep söze, Theranos’un geliştirdiği teşhis amaçlı hızlı tahliller sayesinde ”hiç kimsenin artık sevdiklerine erkenden veda etmesi gerekmeyeceği” iddiasıyla başlıyordu. 2014 yılında 9 milyar dolar değer biçilen Theranos’un kurucusu Holmes, 4 buçuk milyar dolarlık net servetin de sahibi oldu. Fortune ve Forbes gibi iş dünyasının nabzını tutan yayınların kapaklarını süsleyen, eski Başkan Bill Clinton’la yan yana konferanslara katılan, iri mavi gözlerini kolay kolay kırpıştırmadan sabitlediği hedefe odaklanan ve bu huyuyla “ürpertici” bulunan Holmes’un en dikkat çekici fiziksel özelliğiyse kalın sesi. Holmes’e yakın bazı kişiler, erkeklerin egemen olduğu Silikon Vadisi’nde bir kadın olarak kendisine yer edinen Holmes’un, otoriter ve karizmatik bir figür olarak ağırlığını hissettirmek için sesini kasten kalınlaştırdığını, içki içip çakırkeyif olduğu bazı anlarda kendini kaybedip normal sesini kullandığına tanık olduklarını söylüyor.
Steve Jobs özentisi
Teknoloji çevrelerinde “yeni Steve Jobs” olarak tanımlanan Holmes, zaten Apple’ın kurucusu Jobs’u bir idol olarak görüyordu. Tıpkı Jobs gibi siyah balıkçı yaka bluzlar giyen, hatta yaz-kış bu uzun kollu bluzları giymek için ofis binasında sıcaklığın 18 derecenin üzerine çıkarılmasına izin vermeyen Holmes, elinden düşürmediği yeşil meyve sularıyla Jobs gibi besleniyor, asla tatile çıkmıyor, hatta ofisini Jobs’ın sevdiği mobilya markası Le Corbusier’nin siyah deri koltuklarıyla döşüyordu. Steve Jobs’ı ve Apple’da elde ettiği başarıyı adeta bir saplantı haline getiren Holmes, parmaktan alınan tek damla kanla yüzlerce tahlil yaptığını iddia ettiği ve Edison adını verdiği tescilli kan tahlili cihazının dış görünümünü, Jobs’ın Apple’dan kovulduğu dönemde kurduğu ve 1985 yılında geliştirdiği NeXT adlı bilgisayarın küp şeklindeki tasarımına benzetmiş, Jobs için çalışan üst düzey yöneticilerini Theranos bünyesine katmıştı. Bu kişilerden Steve Job’un yakın arkadaşı ve Apple’ın yazılım departmanı eski başkan yardımcısı bilgisayar mühendisi Avie Tevanian, ABC News’dan Rebecca Jarvis’e verdiği söyleşide, Steve Jobs gibi kendine özgü tuhaflıkları olan bir patron için, Apple gibi zor bir şirkette yıllarca çalıştığını, o nedenle her türlü garipliğe tanıklık ettiğini, ama Theranos’ta yaşananların ayrı bir boyutta olduğunu söylüyor.
Elizabeth Holmes, Ebola virüsü ve çeşitli kanserlerin erken teşhisi dahil ucuz, kolay ve hızlı sonuç alınan yüzlerce kan tahlilini tek damla kanla yapabildiğini iddia ettiği, tıp dünyasında taşları yerinden oynatmayı hedefleyen vizyonunu ABD’nin en büyük eczane zincirlerinden Walgreens ve süpermarket zincirlerinden Safeway’le 2013’te yaptığı milyonlarca dolarlık anlaşmalarla pekiştirmişti. Ancak Theranos, tahlil cihazlarının ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından denetlenmesinden kaçınmak ve FDA’in genelde tıbbi cihazlar için gereken onayını almak zorunda kalmamak için ABD yasalarında bir açıktan faydalanma yoluna gitti. Buna göre FDA, özel laboratuvarlarda yapılan kan testlerini denetlemiyordu. Theranos da özel laboratuvar olduğu için geliştirdiği Edison ve MiniLab adlı tahlil cihazlarını denetimden kaçırmayı başardı. Bunun için hastaların Walgreens ve Safeway şubelerinde verdiği kan örneklerinin Theranos’un Silikon Vadisi’ndeki merkezine FedEx ile taşınması ve tahlillerin eczaneler yerine Theranos merkezinde yapılması yeterli olmuştu. Holmes daha da ileri giderek birçok çevreyi, Theranos cihazlarının Afganistan savaşı sırasında sahada kullanıldığına inandırmıştı.
Yönetim kurulunda eski devlet adamları ve askerler ağırlıktaydı
Theranos’un en göze çarpan özelliklerinden biri, yönetim kurulu bünyesinde biraraya getirdiği eski devlet adamları ve emekli komutanlardı. Şirket, zirve noktasına ulaştığı 2015’te yönetim kuruluna eski ABD Dışişleri Bakanları Henry Kissinger ve George Shultz, eski ABD Savunma Bakanı William Perry, emekli General (ve daha sonra Donald Trump’ın Savunma Bakanı) Jim Mattis, emekli Amiral Gary Roughhead, Demokrat Partili eski Georgia Senatörü Sam Nunn gibi isimleri katmıştı. Hatta Vanity Fair dergisinden Nick Bilton, Theranos hakkında 2016’da kaleme aldığı yazısında, “Bu kadro, bir tıp teknolojisi şirketini yönetmekten çok Irak’ı işgal edip-etmeme kararı almaya daha uygun” demişti.
New Yorker dergisinde Holmes hakkındaki ilk geniş kapsamlı profili kaleme alan bir başka gazeteci, Ken Auletta, HBO’da yayınlanan The Inventor: Out for Blood in Silicon Valley (Mucit: Silikon Vadisi’nin Kana Susamışları) adlı belgeselde, tüm bu isimlerin Holmes’dan çok etkilendiklerini, Holmes’u “yüz yılda bir gelen ve dünyayı değiştiren bir vizyoner” olarak gördüklerini, Holmes’un da bu beyaz, yaşlı ve güçlü erkekleri adeta büyüleyerek parmağında oynattığını söylüyor.
Ramesh “Sunny” Balwani
Theranos’a 2009’da katılan ve şirketin işleyişinden sorumlu müdür olarak (COO) işbaşına gelen 1965 doğumlu Sunny Balwani, sahtecilik skandalının Elizabeth Holmes’dan sonraki diğer kilit ismi. Tıp ve biyoloji alanlarında hiçbir deneyimi olmayan, 1990’lı yıllardaki “nokta com” patlamasını fırsat bilip kurduğu elektronik ticaret firmasını 40 milyon dolara satarak büyük bir servet elde eden Hint asıllı işadamı, Elizabeth Holmes’la 2002’de, Pekin’de bir Çince kursu sırasında tanıştı. O dönemde Holmes, 18 yaşında bir lise öğrencisiyken Balwani, 37 yaşında bir milyonerdi.
Holmes’la yaşadığı aşk ilişkisini şirketin yönetim kurulundan gizleyen Balwani, kısa süre içinde dizginleri eline alarak şirket çalışanları üzerinde adeta bir korku imparatorluğu kurdu. Tüm elemanların şirket binasına giriş-çıkışlarını her gün dakikası dakikasına takip eden, fazla mesaiye kalmayan elemanlar üzerinde daha fazla çalışmaları için baskı kuran Balwani’nin bununla da kalmayıp elemanların tüm elektronik posta yazışmalarını yakından izlediği, ters bir davranışını gördüğünü düşündüğü elemanları ”Hakkınızda dava açacağız” diye tehdit ettiği; şirketten ayrılan eski elemanların görgü tanıklığı sayesinde ortaya çıkan gerçekler. Laboratuvar çalışanlarının tahlil cihazlarının sürekli hata yapmasıyla ilgili kaygılarını Holmes ve Balwani’ye ilettiklerinde aldıkları yanıtsa sessiz kalmaları gerektiği şeklindeydi.
Şirketin yönetim kurulunda yer alan hukuk müşaviri David Boies’nin bu korku, yıldırma ve sindirme ikliminin oluşturulmasında büyük katkısı olmuştu. Amerika’nın en ünlü ve aynı zamanda en çok korkulan avukatlarından biri olan David Boies, 2000 yılı başkanlık seçimlerinden sonra Florida eyaletindeki oy sayımı tekrarı davasında Al Gore’un avukatlığını yapmış, ABD Anayasa Mahkemesi’nin eşcinsel evlilikleri tanımasında rol oynamış, 2001’de ABD hükümetinin Microsoft’a karşı açtığı tekelcilik karşıtı davada yazılım devini yenilgiye uğratmış son derece güçlü ve nüfuzlu bir hukukçu. Boies liderliğindeki hukuk ekibi, Theranos elemanlarının şirket yönetimine şikayette bulunmasını, eleştiri yöneltmesini, soru sormasını, hatta kişisel sosyal medya hesaplarında Theranos’ta ne iş yaptıklarını belirtmelerini engellemek için gereken tüm hukuki zemini hazırlamıştı.
Balwani’nin Theranos’un geliştirdiğini iddia ettiği teknolojinin aslında çalışmadığı gerçeğini gizlemek için oluşturduğu şirket yapısı içinde farklı birimlerin birbiriyle iletişime geçmesi bile yasaklanmıştı. Bu nedenle örneğin yazılım biriminin, laboratuvardakilerin ne üzerinde çalıştığından hiçbir şekilde haberi olmuyordu. İşe alınan elemanlar bir yana, iş görüşmesine gelenlere bile aşırı katı gizlilik anlaşmaları imzalatılıyor, hatta şirkete ziyarete gelen yatırımcılar tuvalete giderken yanlarına özel güvenlik görevlileri tahsis ediliyordu. Tıpkı Apple gibi gizlilik ilkesi üzerine kurulan, ancak bunu birkaç adım öteye götürerek paranoya seviyesine çıkaran Balwani ve Holmes, rakipleri olarak gördükleri Amerika’nın en büyük iki laboratuvar firması LabCorp ve Quest Diagnostics’in sürekli peşlerinde olduğu, ticari sırlarını çalıp Theranos’u batırmayı hedeflediği saplantısıyla şirketi yönetiyordu.
John Carreyrou
Wall Street Journal gazetesinin Pulitzer ödüllü eski muhabiri John Carreyrou, 2014 yılında New Yorker dergisinde Ken Auletta’nın kaleme aldığı Theranos profilinde yer alan bazı tutarsızlıkların kafasını kurcalaması nedeniyle konuyu derinlemesine araştırmaya başladı. Auletta, yazısında, Theranos’un geliştirdiğini iddia ettiği teknolojinin bağımsız uzmanlar tarafından değerlendirilmediğinden, Holmes’un kullanılan teknolojinin ayrıntılarını ”ticari sır” bahanesiyle gizlediğinden bahsediyordu. Hatta bir noktada Auletta, Holmes’un Theranos’un tahlil cihazlarının nasıl çalıştığını “Kimyasal tepkime oluşturmak için kimyasal bir uygulama yapılıyor, kan numunesinin kimyasal tepkimesi bir sinyal gönderiyor, bu da kan tahlili sonucuna dönüşüyor” şeklindeki sözlerle anlatmasının “gülünç derecede dolambaçlı” olduğunu vurguluyordu. Bu sözler, Carreyrou’yu harekete geçirmeye yetmişti.
Theranos için sonun başlangıcıysa Carreyrou’nun 16 Ekim 2015’te Wall Street Journal’da yayınlanan ve Theranos’un kan tahlili teknolojisinin işe yaramadığını ortaya çıkardığı makale oldu. Kısa süre içinde önce Theranos’un eski laboratuvar sorumlusu Alan Beam, sonra da yönetim kurulu üyesi George Shultz’un torunu, şirketin eski çalışanı Tyler Shultz ve bir başka eski eleman, Erika Cheung, büyük risk alarak, Carreyrou’ya Theranos’un geliştirdiğini iddia ettiği teknolojisinin aslında işe yaramadığını anlatmıştı.
Gündeme bomba gibi düşen bu makaleden sonra Theranos için çözülme başladı. FDA’in Therenos’u kan tahlili yapmaktan men etmesiyle başlayan süreç, 2018’de ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’nun (SEC) Holmes ve Balwani’yi sahtecilikle suçlamasıyla ve 2014’te firmanın 9 milyar dolar olan değerinin 2016 ortasında sıfıra inmesiyle devam etti. Şimdiyse önce Holmes, ardından da 2022 yılı başında Balwani’nin adalet önünde hesap vereceği süreç başlamış oldu.
Davaya ilişkin öngörüler
Davada Elizabeth Holmes ve eski ortağı ve sevgilisi Sunny Balwani kadar aslında Silikon Vadisi’nin “Başarana kadar -mış gibi yap” (“Fake it till you make it”) ilkesi de bir sanık. Birçok start-up teknoloji firmasının sermaye elde etmek için olağanüstü vizyonlarla yatırımcıları karşısına çıktığı, bilinen bir gerçek. “Büyük düşünmek” özellikle teknoloji dünyasının temelini oluşturur çünkü büyük düşünmeden, hayal gücünün sınırlarını zorlayıp gerçekliği esnetmeden, hele de teknoloji gibi hızla ilerleyen, acımasız rekabetin hakim olduğu bir alanda bir girişimcinin bırakın çığır açmayı, kendine ufacık bir yer edinmesi bile imkansızdır. Ancak John Carreyrou’nun Vanity Fair dergisinden Nick Bilton’a 2016 yılında verdiği söyleşide parmak bastığı mesele, çok önemli: “Akıllı telefon uygulamanızı ya da sosyal medya platformunuzu henüz tam hazır değilken piyasaya sürmeniz sorun değil, ama konu tıp olunca işin rengi değişiyor.”
Carreyrou’nun Theranos skandalını ortaya çıkarmasına en çok katkıda bulunan kaynakları Tyler Shultz ve Erika Cheung ise 2019 yılında kurdukları kâr amacı gütmeyen Ethics in Entrepreneurship (Girişimcilik Etiği) adlı kuruluş bünyesinde, Silikon Vadisi ya da başka bir yerden bir daha Theranos benzeri bir şirketin asla çıkmaması için çabalıyor. Girişimcilerin, hele de konu sağlık ve tıp olduğunda, etik kural ve değerlerden vazgeçmeden teknolojiye katkı sunmalarını sağlamak, duruşmayı takip edenlerin aklının bir köşesinde mutlaka yer işgal edecek. Mahkemede Walgreens eczanelerinde Theranos aracılığıyla hamilelik testinden kanser taramasına çeşitli kan tahlilleri yaptıran, ancak aldıkları hatalı sonuçlarla hayatlarının kaymasına adeta ramak kalan bazı hastaların ifadelerine başvurulması bekleniyor.
Bad Blood’ın yazarı gazeteci John Carreyrou, Bad Blood: The Final Chapter adını verdiği podcast’inde Holmes davasının tüm ayrıntılarını aktarıyor. Dava dosyasına göre avukatları, savunmayı, Sunny Balwani’nin kendisinden 19 yaş küçük Elizabeth’i psikolojik olarak etkisi altına aldığı, Elizabeth’e psikolojik ve cinsel istismarda bulunduğu ve adeta bir kukla gibi elinde oynattığı temeline dayandırmayı planlıyor. Carreyrou’ya göre Holmes’un dava başlamadan kısa süre önce doğum yapmış olması da zamanlama açısından oldukça manidar. Bunun nedeni, yeni bir anne olarak Holmes’un jürinin gözüne ”sempatik” görünmeye çalışması olabilir. Ancak suçlu bulunduğu takdirde 20 yıl hapis cezasına çarptırılma riskiyle karşı karşıya olan bir kadının bir bebek dünyaya getirerek durumu lehine çevirme planı yapması, Carreyrou’nun deyimiyle ”aptal olmayan jüri” tarafından ne ölçüde inandırıcı bulunacak, bunu davayı izleyip göreceğiz. Öte yandan avukatları, Holmes’un ifade verme olasılığının yüksek olduğunu söylüyor. Bu arada Elizabeth Holmes’u ünlü oyuncu Jennifer Lawrence’ın canlandıracağı bir Hollywood filminin yapımınınsa sürdüğünü söylemeden geçmeyelim. Öyle görünüyor ki Elizabeth Holmes’un yeni başlayan, Sunny Balwani’ninse önümüzdeki sene görülecek davaları, Amerikan tarihinin akıllara durgunluk veren yolsuzluk skandallarından birine karışan bu ikiliyi daha uzun süre gündemde tutacak.
Kaynak: "Bir Silikon Vadisi Skandalı: Theranos". Amerika'nın Sesi. 15 Eylül 2021. 15 Eylül 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Başlık 17, Bölüm 1, Bölüm 105 ABD Kanununun şartları altında Amerika Birleşik Devletleri Federal Hükümeti işi olduğu için bu çalışma ABD'de kamu malıdır. Not: Bu sadece Federal Hükümetin çalışması değil, ABD eyaleti bölge, federasyon, il, belediye veya diğer alt herhangi bir birimin ABD devlet çalışmaları için geçerlidir. Bu şablon 1978 yılından bu yana ABD Posta Servisi tarafından yayımlanan pul tasarımları için geçerli değildir. (Bakınız 206.02(b) of Compendium II: Copyright Office Practices). |