Aksak Timur'un Devlet Politikası/Aksak Demir'in Adaleti
"Haklı olanların hakkını hiçbir vakit kaybettirmedim." O, adalete en büyük önemi vermektir. Çünkü böyle bir esasa dayanmayan bir devletin bekasına imkân olmayacağı kanaatini beslemektedir.
Diyor ki:
"Haklı olanların hakkını hiçbir vakit kaybettirmedim. İntikamla hareket etmedim. Böyle bir hırsa hiç düşmedim. Allah'ın kullarına karşı şiddet ve zulümden sakındım. Bunlara karşı daima iyi kalpli, güler yüzlü davrandım."
Piri, Demir'e şunları yazıyordu:
"Demir bilmelidir ki, hükümet Tanrı idaresinin bir kopyasıdır."
Bossuet de, Mukaddes Kitap Politikası adlı kitabında, Louis XIV'e böyle söylüyordu.
Piri yine devamla diyor ki:
"Memurlarını ve bunların reislerini gözünün önünde tut. Sana itaat etsinler. Ödevlerini mutlaka başarsınlar. Halk sınıflarına hak ve mevki tayin et ki devletinde akıl ve hak hüküm sürsün.
İşlerinde, tebaan arasında kanunu unutma. Unutursan hükümetinin altüst olması gecikmez."
Demir, bunları dinledi, bunlara saygı gösterdi mi?
Kendisi diyor ki:
"Pirimin mektubunu alınca, dediklerini yapmaya acele ettim."
Demir ilk defa kabahat işledikleri adliyesince sabit olanların suçlarını bağışladı. Fakat bu gibiler tekrar suç işlerlerse cezaları ağır olurdu. Bu, bir çeşit bugünkü tecil sistemidir.
Demir, oğullarından biri hakanlığa göz dikerse, onun katline veya azasından birinin kesilmesine, gözünün çıkarılmasına, kör edilmesine, fena muamele yapılmasına emir ve müsaade vermezdi. Bundan çekinirdi. Yalnız bu gibileri, niyetlerinden vazgeçtikleri anlaşılıncaya kadar hapsettirirdi. Buna sebep, devlet içinde kan dökülmesinin önüne geçmek kaygısı idi.
Torun veya hısımlarından biri isyan çıkarırsa, onun malını mülkünü elinden alır, dilenecek hale getirirdi. O, buna, kendi deyimiyle "derviş kılmak" diyor.
Osmanoğullarında âdet, hatta kanun, isyan çıkarmasalar da, oğul ve kardeşlerin öldürülmesine müsaade ediyordu. Her Osmanlı padişahının tahta çıkışı, kurban kardeşlerin kanlarıyla kutlanır, süslenirdi!
Bu hali haklı göstermek isteyen, padişahlardan fazla padişahçılar, sebep olarak, vatan, millet menfaatleri için bu yolun tutulmuş olduğunu söylerler!
Bütün bir tarih boyunca uzanan, böyle kanlı bir cinayeti haklı göstermeye kalkışmak, onu işleyenden daha alçak bir duruma düşmek değil de nedir?
Niçin, başka milletlerin başlarındaki hükümdarlar, hatta bir Türk devlet reisinden başka bir şey olmayan Demir, bu gibi facialara tenezzül etmediler.
Osmanoğulları kardeşlerini öldürtmekle sanki diğer devletlerden daha emin bir durum mu elde ettiler?
Bu sorunun karşılığı:
Hep, isyanlar karşısında kaldıklarıdır. Ali Seydî, Osmanlı Tarihi'nde der ki:
III. Murad tahta çıkar çıkmaz, 19 erkek kardeşini öldürdü. Bunların Ayasofya'da namazlarını kıldıktan sonradır ki, vezirler siyah elbiseleriyle cülus tebrikine gittiler.
Yine bu padişah dokuz kız kardeşini de ayrı ayrı hapsettirdi. Anaları bunları ayda yılda bir görebileceklerdi.
Demir, bu gibi kanlı maskaralıklardan tiksiniyor, adalet ve hakkaniyeti elden bırakmıyordu.
Demir, memur öldürmekte de asla ileri gitmezdi. Vazife görmeyen reisleri işten çıkarırdı. Devlet içinde kargaşalığın önüne geçemeyenlerin rütbelerini indirirdi. Bu gibileri ta kâtipliğe kadar düşürür, yine öldürmezdi. O kadar ki: Bir vezir, onu düşürmek için bir proje tertip etmiş olsa bile, hemen ölüm cezasıyla cezalandırmaktan sakınırdı. Önce işi iyice inceler, doğru olup olmadığını anlardı, hükmünü buna göre verirdi. Çünkü, maksatlarını elde etmek için doğruyu yalanla örtbas eden kötüler az değildir. Bunlar, bu gibi fesatlıklarıyla devlete canla başla bağlı olanları ortadan kaldırmak, meydanı fenalara bırakmak isterler.
Demir'i, Ayko-Demir ile böyle bir duruma sokmak istemişlerdi. Muvaffak olamadılar. Fakat günün birinde nedimlerinin sözlerine kapıldı. En sadık devlet adamlarından Abbas'ın kanına girdi. Sonra, Abbas hakkında söylenen şeylerin, baştan başa iftira ve yalan olduğunu anlayınca hüngür hüngür ağladı, çok pişman oldu. Fakat, iş işten geçmişti. Son pişmanlık para etmedi.
Osmanoğulları vezir kellesi düşürmekte o kadar ileri gittiler ki, rakibin ölmesi için padişaha vezir olması dilenirdi. Gün geldi, devlet adamsız kaldı.
Demir, hırsızlara, sarhoşlara, hatta ırza geçenlere bile keyfi muamele yapılmasına müsaade etmezdi. Bunlar hâkim huzuruna çıkarılırlar, kanunlar hükmünce cezalandırılırlardı.
Demir'e göre:
"Hakan her işte adaleti gözetmelidir. Vezir seçerken onun adil olmasına dikkat etmelidir. Çünkü adil bir vezir, zalim bir hakanın kötülüklerini tamir eder. Fakat vezir de hakan gibi zalim olursa, hükümet binası yıkılmakta gecikmez.
Misali şudur ki:
Emir Hüseyin'in bir veziri vardı. Halk ve askerlere keyfine göre muamele yapardı. Onları haksız cezalandırırdı. Kanunu hiçe sayardı. Bu kötü adamın adaletsizliği az zaman içinde efendisinin parlak durumunu söndürdü."
Demir, tefecilerle insafsız zenginlerin fukarayı ezdiklerini çok iyi biliyordu. Bunun için bu gibileri hususi memurlarla takip ettirirdi. Bunlarla beraber devlet gelirlerinden suiistimal edenlerin cezaları kanunen ölümdü.