Ahmet Davutoğlu’nun Terörizmle Mücadele Küresel Forumu Koordinasyon Komitesi toplantısının açılışında yaptığı konuşma

Sayın Bakan Clinton,

Ekselansları,

Muhterem Hanımefendiler, Beyefendiler,

Sizleri burada, İstanbul’da, Koordinasyon Komitesi toplantısının Bakanlar Düzeyindeki Genel Oturumu’nda ağırlamak benim için özel bir mutluluk teşkil etmektedir.

Terörizmle Mücadele Küresel Forumu (TMKF) kapsamında Bakanlar olarak ikinci kez toplanmış bulunuyoruz. Bu, şiddete varan aşırıcılık ve terörizmin her türüne karşı mücadele için birlikte çalışma yönündeki süregelen kararlılığımızın güçlü bir ispatıdır.

TMKF’nin faaliyete geçmesinin üzerinden yalnızca dokuz ay geçti. Hepimiz bu kısa süre zarfında gösterilen performanstan ve Forum’un etkin bir şekilde işler hale getirilişinden gurur duyabiliriz. Bu, etkin desteğiniz ve değerli katkılarınız sayesinde mümkün olmuştur. TMKF eş-başkanları bu destek ve katkılarınız için son derece müteşekkirdir.

Bu vesile ile Sayın meslektaşım Bayan Clinton’a ve Büyükelçi Daniel Benjamin başkanlığındaki yetkin ekibine de üstün gayretleri ve kusursuz çalışmaları için teşekkürlerimizi sunmak isterim. Kararlılıkları ve katkıları, Forum’un böyle kısa bir süre içinde başarılı bir girişim olarak ortaya konmasında önemli rol oynamıştır. Onlarla, yakın şekilde çalışmak bizim için bir memnuniyet vesilesi olmuştur ve olmaya devam etmektedir.

Değerli Meslektaşlarım,

Terörizm ve şiddete varan aşırıcılık yeni sınamalar değildir. Bunların yöntemleri yeni ve sürekli değişiyor olabilir, ancak tehdidin niteliğine uluslararası toplum oldukça uzun bir süredir aşinadır.

Uyumlu çabalar ile önemli başarıları barındıran oldukça uzun bir terörle mücadele tecrübesine rağmen, terörizm küresel güvenlik, istikrar ve refahın önünde önemli bir engel olmaya devam etmektedir. Terörizm, ayrım gözetmeksizin hepimiz için bir tehdittir ve ekonomik kalkınma için gerekli olan ortamı da baltalamaktadır. Esasında, dünyanın bazı bölgelerindeki terörist faaliyetlerle asıl amaçlanan da ekonomik kalkınmanın baltalanmasıdır. Geçiş ülkeleri genellikle bu niyetle, özellikle hedef seçilmektedir. Kısa bir süre önce, tehdidin büyüklüğünü bir kez daha tüm gerçekliğiyle hatırlatan Yemen’deki korkunç saldırıya şahit olduk. Gerçekten de, terörizmle baş etmede sınırlı kapasiteye sahip olan ülkeler ve özellikle geçiş ülkeleri terörist eylemlerin hedefi olmaktadır. Somali ve Libya akla gelen ilk örneklerdendir. Ancak, teröristler daha güçlü savunma mekanizmalarına sahip olanlarımız da dâhil, bizim her birimize meydan okuyacak kadar cüretkârdırlar. Teröristler, operasyon yöntemlerini kolayca değiştirmekte ve yaptıkları eylemlerde giderek daha “etkin/etkili” hale gelmektedirler. Teröristlerin çok iyi yaptıkları bir şey ise, savunma sistemlerimizde, sürekli, bir boşluk arayışında olmaları ve kendilerini bu boşluklara göre uyarlamalarıdır. Teröristler aynı zamanda, açık toplumların nimetlerini kendi emellerine alet etmede ve kötü niyetli faaliyetlerini gizleme hususunda çok mahirdirler. Bu durum, güvenlik kuruluşlarımızı hemen her gün büyük bir sorumlulukla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu bela ile mücadele etmeye devam etmemiz ve vatandaşlarımıza emniyet ve güvenlik sağlamaya çalışmamız güvenlik kuruluşlarımızın özverili çabaları ve fedakârlıklarıyla gerçekleşmektedir. Bu vesileyle, görevlerini yerine getirirken yaralanan ve şehit düşenler başta olmak üzere, güvenlik personelimizi saygıyla anmak isterim.

Ülkelerimizin tamamı terörizm tehdidiyle karşı karşıya kalırken, bazen, terör örgütleri ve suçlular karşısında değişen tehdit algılarımızın ve ulusal önceliklerimizin var olduğu dile getirilmeyen bir gerçekliktir. Bununla birlikte, bir şeyin hepimiz için gayet açık olduğuna inanıyorum: hiçbir ülke bu tehdidden azade değildir ve hepimiz el ele vermediğimiz takdirde terörizmle mücadeleden galip çıkamayız. Bu mücadele, ulusal tehdit algılarına veya önceliklere bakılmaksızın, hiçbir terör örgütüne karşı gaflet içinde bulunmaya müsaade etmez.

Terörizmin arkasındaki yıkıcı ve kötü gerçekliklere tanıklık etmiş ve maalesef etmeye devam eden bir ülkeden gelen birisi olarak, bu noktaya tam bir inançla değinmekteyim. Türkiye’de masum canları almaya devam eden bu belaya karşı uzun zamandır devam eden mücadelemizi biliyorsunuz.

Bu mücadeledeki deneyimlerimizin özü iki ana unsurdan oluşmaktadır:

İlk olarak, terörizmle yalnızca kolluk kuvveti tedbirleri vasıtasıyla mücadele edemeyiz. Mücadelenin güvenlik kısmı büyük öneme sahip olmakla birlikte, istenilen sonuçları elde etmede tek başına yeterli değildir. Demokratik özgürlükler pahasına güvenliği sağlamak tek kelimeyle mümkün değildir. Dolayısıyla, bir tarafta güvenlik talepleri diğer tarafta da demokratik özgürlükler ve temel insan hakları olmak üzere, bunların arasındaki hassas dengeyi korumak zorundayız. Terörle mücadele stratejileri kapsamlı olmalı ve birçok unsuru birden içermelidir. Bu stratejiler değişen şartlara uyum sağlamaya imkan verecek ölçüde de esnek olmalıdır.

İkinci olarak, kendi içinde ne kadar başarılı olursa olsun, herhangi bir terörle mücadele stratejisi ancak uluslararası işbirliğinden ve diğer ulusların tam desteğinden yararlandığı takdirde elle tutulur sonuçlara götürebilir. Bu halkada herhangi bir boşluk yakaladıkları anda, teröristler o hassas noktaya yoğunlaşıp bunu istismar edeceklerdir.

Şimdi dikkatinizi bazı gerçekleri gözler önüne seren bir örneğe çekmek istiyorum.

PKK terör örgütü, ayrım gözetmeksizin sivil halkımızı ve kanun uygulama görevlilerimizi hedef alan menfur saldırılar düzenlemeye devam etmektedir. Hatırlayacağınız üzere, TMKF’nin New York’taki resmi açılışında gösterilen belgesel, PKK terörünün mağdurlarının yürekleri dağlayan öykülerini gözler önüne sermişti. PKK masum canlar almaya devam etmekte ve kurbanlarının sayısı arttıkça, bizim de PKK ve yandaşlarına karşı öfkemiz daha da kabarmaktadır. Sadece birkaç gün önce bazı güvenlik görevlilerimizi daha bu mücadelede kaybettik. Onlar en yüksek bedeli ödediler. Onların aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyor ve yaslı ailelerine başsağlığı diliyorum. Bu vesileyle, terörizmden muzdarip herkesle dayanışma içinde olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Türkiye tam bir kararlılıkla ve hukukun üstünlüğüyle mutlak bir uyum içinde, PKK terörüyle mücadeleye devam edecektir. Küresel toplumdan, uluslararası yükümlülüklerine uygun olarak bu mücadelede tam destek bekliyoruz. PKK’nın yurtdışında bilhassa Avrupa'da görünüşte yasal yapılar ve naylon örgütlenmeler altında faaliyetlerini devam ettirmesi mümkün olmamalıdır. Bunların faaliyetlerini sürdürebilmesi hepimize bir hakarettir. Ayrıca, EUROPOL dâhil, ilgili uluslararası kuruluşlarca da belirtildiği gibi, uyuşturucu kaçakçılığı, haraç, kara para aklama ve terörizm finansmanını da içeren PKK faaliyetleri her nerede olursa olsun bir güvenlik tehdididir. PKK’nın ifade özgürlüğü ilkesini suistimal etme ve kendi amaçları için kurulmuş bazı medya kuruluşlarının hizmetlerinden faydalanma çabaları bizim için önemli bir problemdir. PKK, televizyon ve radyo istasyonları kurma ve işletme konusunda yasal boşlukları istismar etmede oldukça başarı göstermiştir. Propaganda, eleman devşirme, nefrete teşvik ve hatta operasyonel amaçlar için bu medya kuruluşlarını kullanmaktadır. Bu meseleyi ele almak özellikle hassasiyet arzeden bir konudur. Güvenlik gereksinimleri ve temel özgürlükler arasındaki doğru dengeyi bulmak oldukça zordur. Bu nedenle, dostlarımızla, özellikle bu tür faaliyetlerin görüldüğü ülkelerle yakinen çalışmamız ve bu faaliyetlerin gerçek mahiyetine göre hareket etmemiz gerekir. Bizim en büyük beklentimiz, PKK’nın bu yöndeki teşebbüslerine karşı gösterilen tepkinin diğer terör örgütlerine karşı gösterilen tepkiyle aynı olmasıdır.

Değerli Meslektaşlarım,

Yaşam ve güvenlik hakkı kutsaldır. Terör ise bu en temel insan haklarını ihlal etmektedir. Bizler bu belaya karşı vatandaşlarımızı korumak zorundayız. Biz uluslararası düzeyde uyumlu ve kusursuz bir şekilde hareket edersek, bu görevimizi başarıyla ifa edebiliriz. Bu işbirliği, yalnızca doğru kararları onaylayıp güçlü açıklamalar yapmaktan ibaret değildir, aynı zamanda somut eylemlerde bulunmak ve tereddütsüz bir siyasi irade göstermekle ilgilidir. Bu vesileyle, bir kez daha Türkiye'nin bu konuda kesin taahhüdünün altını çizmek ve bu mücadeleyi uluslararası toplumun kazanabileceğine ve kazanacağına dair inancımızı dile getirmek isterim. Bu Forum gibi teşebbüsler bunu mümkün kılacaktır. Bu nedenle, bir kez daha TMKF’ye destek ve katkılarınız için en derin takdirlerimizi ifade ederek konuşmamı bitirmek istiyorum.

Terörizmin dini ve kimliği yoktur. Her türüne karşı kararlılıkla mücadele etmeliyiz. Terörizmin herhangi bir dinle irtibatlandırması doğru değildir. Mücadelemizi bu anlayışla sürdürmeliyiz.

Şimdi sözü değerli Eşbaşkanıma bırakıyorum.

Sayın Bakan, değerli meslektaşım Hillary Clinton, sözü size bırakıyorum.