Ahmet Davutoğlu'nun 31 Mayıs 2010 tarihli New York'ta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Olağanüstü Oturumunda yaptığı konuşma

Sayın Başkan,

Bugün bu yüce kurumun bir üyesinin Birleşmiş Milletler sisteminin kurulmasından bu yana sadık kalmayı taahhüt ettiğimiz değerleri tamamıyla hiçe sayarak ciddi bir suç işlemesi sonucunda oluşan çok üzücü ve trajik bir olay nedeniyle huzurlarınızdayım.

Israil Savunma Güçlerinin Gazze’ye insani yardım taşıyan çok uluslu ve sivil bir oluşuma karşı uluslararası sularda, tam olarak kıyıdan 72 deniz mili uzaklıkta baskın düzenlemek suretiyle birçok sivili öldürmesinden ve yaralamasından dolayı büyük üzüntü duyuyorum. Bu eylemin hiçbir gerekçesi yoktur. İsrail’in eylemleri uluslararası hukuka ciddi bir ihlal niteliğindedir.

Bu durum en basit ifadelerle, haydutlukla ve korsanlıkla eşdeğerdir. Bir devlet tarafından işlenen cinayettir. Bunun hiçbir mazereti veya haklı gerekçesi yoktur. Böyle bir yola yönelmiş bir ulus devlet uluslararası camianın saygın üyesi olarak meşruiyetini kaybetmiştir.

Birkaç gemi ve 32 ülkeden toplam yaklaşık 600 kişiden oluşan ve yoksullaşmış Gazze’ye insani yardım götürmekte olan çok uluslu sivil küçük filoya bugün erkenden yasadışı ani bir saldırı yapılmıştır. Bu sivil misyonun yegane amacı yıllarca İsrail’in yasadışı ve insanlık dışı ablukası altında yaşayan Gazzeli çocuklara çok ihtiyaç duydukları yardımı götürmekti. Bu gemiler esasen İsrail’e veya herhangi başka bir devlete tehdit oluşturmuyorlardı. Bu insani yardım çocukça yaşama imkanları ellerinden alınan ve sizin ve bizim çocuklarımızın hergün istifade ettiği imkanlardan yararlanamayan çocuklar için götürülüyordu. Bu çocuklar bir sonraki yemeklerinin nereden geleceğini bilmiyorlar. Ya barınacakları yerleri yok ya da çok ilkel şartlarda yaşıyorlar. Hiçbir eğitim almıyorlar; barışçı ve istikrarlı bir Filistin ve bölgeye katkı sağlayabilecekleri bir gelecekleri de yok.

Sayın Başkan,

Gemiler, çocuk parkı gibi, bu çocuklara çocukluklarını hatırlatabilecek ekipmanları ve imkanları götürüyorlar. Kanser ilaçları veya gerçek sütün olmaması nedeniyle çocuk sağlığı ve büyümesini sağlayacak süt tozu gibi çok temel ihtiyaç maddeleri taşıyorlar. Uluslararası camia yıllarca hiçbir şey yapmadan bu insani trajediye seyirci kaldı. Ve bugün geldiğimiz nokta budur. Bugün canlı yayında insani yardım naklinin açık denizde, kıyıdan 72 deniz mili açıktaki uluslararası sularda saldırıyla cezalandırıldığı barbarca bir eylem gördük. Bugün birçok insani yardım gönüllüsü ceset torbalarıyla geri dönüyor. Ve İsrail’in ellerinde kan var. Burası, korsanlığın halen bir gerçek olduğu Somali kıyılarının açıkları veya Uzakdoğu’daki bazı takım adaları değildir. Böyle eylemlerin görülmediği Akdeniz’den bahsediyoruz. Burada sağduyuya ihtiyacımız var. Burası medeniyetin filizlendiği ve yeşerdiği ve İbrahimi dinlerin kök saldığı yerdir. Bu dinler barışı vaaz eder ve darda olanlara el uzatılmasını öğretirler.

Güç kullanımı sadece gereksiz değil aynı zamanda da orantısızdı. Uluslararası hukuk savaş zamanında bile sivillere saldırılmamasını ve zarar verilmemesini emreder. Meşru müdafaa doktrini İsrail kuvvetlerinin eylemlerini hiçbir şekilde haklı çıkartamaz. Açık deniz özgürlükleri, uluslararası teamül hukuku dahil olmak üzere uluslararası deniz hukukunun en temel haklarından birini teşkil eder. Seyrüsefer serbestisi yüzyıllar öncesine dayanan en eski uluslararası normlardan biridir. Kaptanın veya bayrak devletinin izni olmadan hiçbir gemi durdurulamaz veya üzerine çıkılamaz. İstisnai durumlara izin veren kurallar çok açıktır. Dahası, geminin veya mürettebatının açık denizde işlemiş olabileceği ihlallerden şüphelenmek, müdahaleyi yapan devletin uygulanabilir uluslararası hukuk kapsamındaki sorumluklarını ve yükümlülüklerini ortadan kaldırmaz. İnsani yardım verilmesini düşmanca bir eylem, yardım çalışanlarını da muharip olarak görmek bölgesel ve küresel barışa olumsuz etkileri olacak tehlikeli bir zihniyetin yansımalarıdır. Bu itibarla, İsrail’in eylemleri yasal veya meşru olarak tanımlanamaz. Bu saldırıyı meşrulaştırma çabaları beyhudedir.

Sayın Başkan,

Bu kabul edilemez eylem geçmişte mülteci taşıyan gemilerden yararlanan ve geçen yüzyılın en kötü trajedilerinden birinden kaçanlar tarafından işlenmiştir. Kendilerinin insani yardımın önemini ve günümüzde Gazze’de şahit olduğumuz gibi gettoların insanlık dışı konumu ve tehlikesini herkesten iyi bilmeleri gerekir.

Geçmişte darda olan ve yokeldilmekten kaçanlara yardım eden bir milleti temsil etmekten dolayı gurur duyuyorum.

Saldırıdan sonra, gemilerdeki sivillerin radikal İslami grupların üyesi olduğunu iddia eden resmi açıklamalar duydum. Bir devletin yetkililerinin yasadışı eylemlerini meşrulaştırmak için yalan söyleyecek kadar alçalmalarını ve bahaneler yaratma çabasına giriştiklerini görmek beni çok üzdü. Ancak, bu küçük filo 32 ülkenin vatandaşlarından oluşmaktadır. Her biri sivil olup; Hristiyanlık, İslamiyet, Musevilik gibi pek çok dini ve pek çok inanış ve kökten gelen insanı temsil etmektedirler. Uluslararası camianın vicdanını temsil etmektedirler. Birleşmiş Milletler’in bir modelidir. Bu nedenle, bu Birleşmiş Milletler’e ve değerlerine karşı bir saldırı teşkil etmiştir. Uluslararası sistem ağır bir darbe almıştır ve şimdi bunu düzeltmek, sağduyu ve uluslararası hukuka saygıyı temin etmek bizim sorumluluğumuzdur. Hukukta açıkça izin verilmedikçe güç kullanımının bir seçenek olmadığını göstermeliyiz. Taahhütlerimizin arkasında durmalı ve bunlara uymayanları cezalandırmalıyız. Sistem doğru tesis edilmelidir. Aksi takdirde, insanların sisteme, liderlerine ve bize güveni yıkılacaktır.

Hiçbir ülke hukukun üzerinde değildir. İsrail işlediği suçtan sorumlu tutulmalı ve sonuçlarına katlanmalıdır.

Bu şartlarda, bölgede barış ve istikrar tesisi yönünde mevcut küçük şans da büyük darbe almıştır. Uygulamaya konan süreçler de bu tek olayla boğulmuştur. Sanki İsrail, olumlu gelişmeyi ve geleceğe dönük ümidi ortadan kaldırmak için ilave çaba harcamıştır. Saldırı ve güç kullanımının savunucusu konumuna gelmiştir.

Tüm bunların ışığında bugün İsrail halkını, bu yanlışlıktan duydukları memnuniyetsizliği ifade etmeye çağırıyorum. İsrail’i saldırgan konumuna düşürecek başka bir fütursuzca eyleme izin vermemelidirler. İsrail’in yeniden uluslararası toplumun sorumlu bir üyesi ve güvenilir bir ortak olması yönünde gerekli adımları atmalıdırlar.

Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin güçlü biçimde tepki vermesini ve İsrail’in bu saldırısını güçlü biçimde kınayan ve sorumlu tüm kişi ve kurumların cezalandırılması çağrısında bulunan bir Başkanlık Açıklamasını kabul ettiğini görmek istemektedir. Konseyi, sorumluluğunu üstlenmeye ve kendisinden bekleneni yerine getirmeye davet ediyorum.

Biz bu çerçevede aşağıdakilerin açıklama metnine dercedilmesini beklemekteyiz.

İsrail uluslararası toplumdan ve saldırıda hayatını kaybedenlerin ve yaralananların ailelerinden özür dilemelidir.

İvedilikle soruşturma başlatılmalıdır.

Sorumlu makamlar ve saldırının failleri hakkında uygun uluslararası yasal adımlar ivedilikle atılmalıdır.

Birleşmiş Milletler tarafından ciddi hayal kırıklığı ifade edilmeli ve uyarıda bulunulmalıdır. İsrail’e, temel insan haklarına ve uluslararası hukuka saygı göstermesi çağrısında bulunulmalıdır.

İlgili ülkelerin, hayatını kaybeden ve yaralanan vatandaşlarını geri almalarına ivedilikle izin verilmelidir.

Gemiler serbest bırakılmalı ve insani yardımı yerine ulaştırmalarına izin verilmelidir.

Hayatını kaybedenlerin ve yaralıların aileleri, STK’lar, gemi sahibi şirketler tümüyle tazmin edilmelidir.

Gazze’ye yönelik ablukaya hemen son verilmeli ve tüm insani yardımların yerine ulaşmasına izin verilmelidir.

Gazze, barış bölgesi olması için hızla kalkındırılarak örnek teşkil etmelidir. Uluslararası toplum bu yönde katkıda bulunmaya davet edilmelidir.

Sayın Başkan,

Bugün, teröristler ile devletler arasındaki mesafenin muğlaklaştığı insanlık tarihindeki kara bir gündür. Onurun ve uluslararası dünya düzenine saygının yeniden tesisinin karşısında duranlar dünya kamuoyuna hesap vermek durumundadırlar.

Tüm ülkelerin insani değerlere ve uluslararası hukuka bağlı olduğunu göstermek durumundayız. Türkiye bu yönde sorumluluğunu üstlenmeye hazırdır. Eminim ki bu hepimizin ortak amacıdır.

Konuşmamı sonlandırırken, yardım götürmeye çalışan tüm insani yardım çalışanlarını selamlıyorum. Onlar cephedeki insanlardır. Dini, etnik kimliği ve kökeni ne olursa olsun, bu yolda hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diliyorum. Onların acılarını paylaşıyorum.

İbrahimi geleneğe ve benim inancıma göre, bir insanı öldürmek tüm insanlığı öldürmektir. Dün, insanlık Akdeniz’in uluslararası sularında boğulmuştur.

Teşekkür ederim.


Kaynak: "Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde Yaptığı Konuşma (31 Mayıs 2010)". mfa.gov.tr. 4 Haziran 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Şubat 2024. 
Telif durumu: