Ekim Dersleri/1. Bölüm: Revizyonlar arasındaki fark

İçerik silindi İçerik eklendi
Ahmet Turhan (Tartışma | katkılar)
Yeni sayfa: {{Eser başlığı |başlık = ../ |bağsızesersahibi= Lev Troçki |yazar = |bağsızçevirmen= |çevirmen= |bölüm = Bölüm 1: <br>Ekimi İncelemek Gerek...
(Fark yok)

20.26, 24 Ekim 2020 tarihindeki hâli

Ekim Devrimi’nde talihli idik, ancak yazınımızda Ekim Devrimi o kadar talihli olmadı. Ekim Devrimi'nin genel bir tablosunu çıkaran siyasal ve örgütsel açıdan belli başlı anlarının altını çizen bir tek esere dahi sahip değiliz henüz. Dahası, devrimin hazırlığı veya devrimin kendisine ilişkin ve bunun çeşitli yönlerini niteleyen malzemeler de henüz yayımlanmış değil. Partinin ve Devrimin Ekim öncesi ve sonrası tarihine ilişkin bir dizi belge ve malzeme yayımlıyoruz. Ancak, Ekim'in kendisine çok daha az önem veriyoruz. Devrimi başardıktan sonra, sanki onu bir daha tekrarlamamıza gerek olmadığına karar vermişiz; Ekim'in incelenmesinden ve hazırlanışından acil görevler ve gelecekteki düzenlemeler için doğrudan bir yarar beklemiyoruz sanki.

Ne var ki, böyle bir değerlendirme, kısmen bilinçsizce de olsa tümü ile yanlış olmakla kalmayıp, daha da ötesinde darkafalı milliyetçi bir niteliğe de sahiptir. Ekim Devrimi deneyimini tekrarlamak zorunda olmayışımız bu deneyden öğreneceğimiz birşey olmadığı anlamına gelmez. Enternasyonal'in sadece bir parçasıyız; diğer ülkelerin proletaryası halen kendi Ekim sorununu çözmek zorundadır. Ve geçtiğimiz son yıllarda da Batı’nın en ileri komünist partilerinin deneylerimizi özümsemek şöyle dursun, onları olgular düzeyinde dahi tanımadıklarına dair yeterli ikna edici belirtilere sahibiz.

Elbete Ekim'i incelemenin, hatta Ekim'e değin malzemeleri incelemenin, eski görüş ayrılıklarını yeniden gündeme getirmeksizin mümkün olmadığı söylenebilir. Ancak soruna böyle yaklaşmak, fazla büyük bir sefillik olur. 1917'deki görüş ayrılıkları tabii ki son derece derin ve tesadüfi olmaktan uzaktılar. Ama, dün yanılmış olanlara karşı bugün bunu bir mücadele silahı olarak kullanmak fazlasıyla bayağı bir yöntem olurdu. Ne var ki, basit kişisel kaygılar dolayısıyla uluslararası bir öneme sahip olan Ekim Devrimi'nin temel sorunlarını suskunlukla geçiştirmek daha büyük bir yanlış olurdu.

Geçtiğimiz yıl, Bulgaristan'da iki ağır yenilgiye uğradık: Önce BKP kaderci doktriner kaygılardan kalkınarak devrimci bir eylem için olağanüstü elverişli bir dönemi kaçırdı. (Stankof’un Haziran darbesinden sonra köylü ayaklanmaları); daha sonra hatasını onarmaya çalışarak siyasal ve örgütsel öncüllerini hazırlamaksızın parti Eylül ayaklanmasına girişti. Bulgar devrimi Alman devrimine bir giriş olmalıydı. Ne yazık ki bu felaketli girişi Almanya'da çok daha beter bir gelişme izledi. Geçtiğimiz yılın ikinci yarısında bu ülkede dünya çapında tarihi bir öneme sahip olağanüstü devrimci bir durumun nasıl kaçırılacağının klasik bir gösterisini izledik. Bulgar ve Alman deneyimleri de yeterince bütünsel ve somut bir değerlendirmeye tabi tutulmadılar. Bu satırların yazarı, Almanyada’ki olayların akışının şemasını geçen yıl geliştirdi. (Bkz. "Doğu ve Batı" adlı kitapçıktaki Bir Dönüm Noktası ve Geçtiğimiz Aşama bölümleri). O tarihten bu yana olup biten herşey bu şemayı doğrulamıştır, kimse de başka bir açıklama getirmeye yeltenmemiştir. Ancak bizim için bir şema yeterli değildir, bize Almanya olaylarının gelişimini tüm verileriyle sergileyen eksiksiz bir tablo, bu üzücü yenilginin nedenlerini açığa çıkaran bir tablo gereklidir.

Ancak, daha henüz Ekim Devrimi'nin taktik ye siyasal tablosunu sergileyememişken, Bulgaristan ve Almanya olaylarının analizini düşünmek dahi güçtür. Daha henüz ne yaptığımızı ve nasıl yaptığımızı tam olarak algılayabilmiş dahi değiliz. Ekim'den sonra Avrupa'daki olayların kendiliğinden büyük bir hızla gelişeceğini ve bize Ekim derslerini teorik olarak özümseme vaktini dahi bırakmayacağı sanılıyordu. Ancak, onu yönetecek yetenekte bir parti olmaksızın proleter devriminin imkansızlığı açığa çıkmıştır. Proletarya kendiliğinden bir ayaklanma ile iktidarı ele geçiremez. Almanya gibi son derece sanayileşmiş ve yüksek bir kültüre sahip bir ülkede dahi, emekçilerin kendiliğinden ayaklanması (Kasım 1918) ancak iktidarı burjuvazinin eline teslim etmekten öteye geçememiştir. Proletarya mülk sahibi sınıfın elinden gasbedilmiş olan iktidarı eline geçirebilir. Ancak proletarya için hiçbir şey partinin yerine geçemez. Komünist partilerinin örgütlenme süreci (“kitleler için mücadele", "birleşik cephe" vs.) gerçek anlamıyla ancak 1921'in ortalarında başlar. Ekim görevleri uzaklara gerilerken, Ekim'in incelenmesi de ikinci plana atılır. Geçtiğimiz yıl bizi tekrardan proleter devriminin görevleriyle karşı karşıya getirdi. Tüm dökümanları toplamak, tüm malzemeyi yayımlamak ve onları incelemeye başlamak için zaman gelmiştir.

Elbette biliyoruz ki her halk, her sınıf ve hatta her parti öncelikle kendi deneyimlerinden ders alır. Ancak bu, diğer ülkelerin, sınıfların ve partilerin deneylerinin de fazla önem taşımadığı anlamına gelmez kesinlikle. Büyük Fransız Devrimi'ni, 1848 Devrimi'ni ve Paris Komünü'nü incelemeseydik, 1905 deneyimine sahip olduğumuz halde Ekim Devrimi'ni hiçbir zaman gerçekleştiremezdik: gerçekten de bu deneyimi geçmiş devrimlerin derslerine dayanarak ve onların tarihi çizgisini sürdürerek gerçekleşirdik. Tüm karşı devrim dönemi 1905 deneyinin incelenmesiyle doluydu. Ancak muzaffer 1917 Devrimi'nin incelenmesi açısından 1905 için yaptımızın onda birini dahi gerçekleştirmiş değiliz. Elbette ki, bir gericilik döneminde veya sürgünde yaşamıyoruz. Ne var ki bugün elimizdeki olanaklar ve güçler bu acılı yıllara kıyaslanmayacak kadar çoktur. Partide ve tüm Enternasyonal’de Ekim Devrimi'nin incelenmesini gündeme almak gerek. Tüm partimiz, özellikle de gençlik örgütü, geçmişimizin tartışmasız bir sınamasını sağlayan ve bize geniş gelecek perspektifleri açan Ekim deneyimini titizlikle incelemelidir. Geçen yılki Alman dersi, sadece ciddi bir hatırlatma değil aynı zamanda tehditkar bir ihtardır da.

Ekim Devrimi'nin gelişiminin en ayrınılı biçimi ile dahi özümsenmesinin Alman partimiz için bir zafer garantisi oluşturamayacağı rahatlıkla söylenebilir elbette. Ama bu tür bir akıl yürütme bizi hiçbir yere götürmez. Tabii ki, başka ülkelerde de zafere ulaşmak için sadece Ekim Devrimi'ni incelemekle yetinmek yeterli değildir; ancak devrimin yöntemlerini ve yasalarının kavrayışına dayanan kararlı ve uyanık bir parti yönetimi hariç, devrimin tüm öncüllerinin varolduğu durumlarla da karşı karşıya kalınabilir. Geçen yıl Almanya'daki durum da işte tam buydu. Bu durum başka ülkelerde de tekrarlanabilir. Oysa, proleter devriminin yasaları ve yöntemlerinin incelenmesi için bugüne kadar Ekim Devrimi'mizden daha önemli bir kaynak da yoktur. Tüm ayrıntılarıyla eleştirel bir biçimde Ekim Devrimi'mizin tarihini incelemeyen avrupalı komünist partilerinin önderleri, son emperyalist savaşın stratejik, taktik ve teknik deneylerini incelemeksizin kendini yeni savaşlara hazırlayan bir öndere benzerler. Bu tür bir önder ordularını baştan yenilgiye mahkum etmiş demektir.

Parti proleter devriminin temel aracıdır. Bir yıllık deneyimimiz ( Şubat 1917; Şubat 1918) ve ek olarak Finlandiya, Macaristan, İtalya, Bulgaristan ve Almanya deneyleri, devrimci hazırlık çalışmaları döne-minden doğrudan iktidarı fethetme mücadelesine geçişte parti içinde bir krizin patlak vermesinin kaçınılmazlığını neredeyse yasalaştırmamıza olanak tanırlar. Parti içindeki krizler genellikle her önemli dönemeçte ortaya çıkarlar, bu dönemecin öncülü veya sonucu olarak. Bunun nedeni ise partinin her gelişim döneminin kendine özgü nitelikleri olmasında ve her birinin ayrı alışkanlık ve belirlenmiş çalışma yöntemleri gerektirmesidir. Önemli bir taktik dönüşüm, bu alışkanlıklar ve yöntemlerle şu veya bu oranda bir kopuşu gerektirir: Krizlerin ve uyuşmazlıkların doğrudan kaynağı işte burdadır, Lenin, Temmuz 191l'de şöyle der: "Tarihin ani bir dönemecinde, ileri partilerin dahi şu veya bu oranda uzun bir dönem yeni duruma ayak uyduramamalarına, düne kadar doğru olsalar da -ki bu da tarihi dönemecin aniliği oranında "birden" olur- tüm anlamını yitirmiş sloganları tekrarladıklarına çok sık rastlanır." Burda bir tehlike yatar: Eğer dönüşüm çok ani veya çok beklenmedik olduysa ve bir önceki dönemde partinin yönetici organlarında fazlasıyla uyuşukluk ve tutuculuk birikti ise, parti yıllardır hatta on yıllardır hazırlandığı en önemli anda yönlendirmesini gerçekleştirmekten aciz hale gelir. Parti krizin etkisi altında kıvranır ve hareketi amaçsız bir biçimde gerçekleştirerek yenilgiye gider.

Devrimci bir parti, diğer politik güçlerin baskısı altındadır. Gelişiminin her döneminde bunlara direnme ve bunları itme yöntemlerini geliştirir. İç gruplaşmalar ve sürtüşmeler içererek taktik dönemeçlerde direnme gücü azalır. Bu da, taktik dönemecin gereklerinin doğurduğu parti içi gruplaşmaların büyük oranda gelişip çeşitli sınıfsal eğilimlerin temeli haline dönüşme olanağını sürekli olarak yaratır. Daha basit bir ifade ile, sınıfının tarihi gereklerine koşut bir şekilde gelişmeyen bir parti, başka sınıfların dolaylı bir aracı haline gelir veya gelme ihtimalini taşır.

Yukardaki saptamamız, her önemli taktik dönüşüm için geçerli olduğu oranda, büyük stratejik dönüşümler için daha da geçerlidir. Savaş bilimi ile bir benzerlik kuracak olursak siyasette taktikten kastettiğimiz tek tek hareketler yönetme sanatıdır; stratejiden kastımız ise yenme, yani iktidarı ele geçirme sanatıdır. Savaştan önce İkinci Enternasyonal döneminde genellikle böyle bir ayrım gözetmiyor, sosyal de-mokrat taktik kavramı ile yetiniyorduk. Ve bu da bir tesadüfün ürünü değildi: Sosyal demokrasinin bir palamenter, bir sendikal, yerel, korporatif taktikleri mevcuttu. Tüm güçlerin ve kaynakların, düşmana karşı zaferi elde etmek üzere, tüm silahların birleşimi sorunu ikinci Enternasyonal döneminde gündeme gelmiyordu. Çünkü o, pratik olarak iktidar için mücadele görevine sahip gelmiyordu. 1905 devrimi uzun bir aralıktan sonra temel sorunları, proleter mücadelenin stratejik sorunlarını yeniden gündeme getirdi. Böylece, Rus devrimci sosyal demokratlarına, yani Bolşeviklere muazzam avantajlar sağlamış oldu. Devrimci stratejinin büyük çağı 1917'de başladı. Önce Rusya, daha sonra tüm Avrupa için. Strateji tabi ki taktiğe başvurulmasını engellemiyor: parlamenter faaliyet vs. görtüş açımızın dışına çıkmazlar. Ancak artık iktidar için birleşik mücadeleye bağımlı yöntemler haline gelerek başka bir öneme sahip olurlar. Taktik, stratejiye bağımlıdır.

Taktik dönşümler genellikle parti içi sürtüşmelere sebep oluyorsa, stratejik dönüşümler de doğaldır ki çok daha derin sarsıntılara neden olurlar. Oysa en keskin dönüşüm proletarya partisinin hazırlık, pro-paganda, örgütlenme ve ajitasyon döneminden burjuvaziye karşı silahlı ayaklanma ve iktidar için doğrudan müdahale dönemine geçiş anıdır. Parti içinde varolan tüm kararsız, kuşkucu, uzlaşmacı, teslimiyetçi öğeler ayaklanmaya karşı çıkar, muhalefetine kılıf olacak teorik formüller arar ve bu formülleri de daha dün hasımları konumundaki oportünistlerde hazır bulur. Daha birçok defalar bu olguyu gözlemlemek durumunda kalacağız.

Şubat'tan Ekim'e giden dönemde kitleler içinde yaygın bir ajitasyon, örgütlenme çalışması yürüten parti, karar verici savaşta kullanacağı silahlarını son bir kez gözden geçirip seçti. Ekim ve daha sonrasında bu silahın değeri geniş çaplı bir harekatla sınandı. Genel olarak devrim üzerine ve özel olarak Rus devrimi üzerine varolan çeşitli görüşleri incelemekle uğraşıp 1917 deneyimini geliştirmek siyasetin marksist bir analizi yerine kısır bir skolastiklikle uğraşmak olur. Bu çeşitli yüzme yöntemlerinin yararları üzerine saatlerce tartıştıkları halde yüzücüler tarafından bu yöntemlerin uygulanmakta olduğu havuza bakmayı inatla reddeden insanlar gibi davranmak olur. Devrim üzerine görüşler, bu devrim sırasındaki uygulamalarının incelenmesinden daha iyi bir şekilde sınanamaz. Aynı şekilde yüzme yöntemlerinin en iyi sınanması da yüzcünün suya atlaması ile gerçekleştirilir.

İçindekiler Sonraki Bölüm >