Ergenekon Destanı (Türkiye): Revizyonlar arasındaki fark

İçerik silindi İçerik eklendi
Değişiklik özeti yok
Ogniem (Tartışma | katkılar)
Değişiklik özeti yok
1. satır:
{{eser
| önceki=
| sonraki=
| başlık=Ergenekon Destanı
| bölüm=
| yazar=
| notlar=<span style="float:right; padding:2px; margin:0 0 0.5em 1em; border:1px solid #CCC;">Ayrıca bakınız [[w:Ergenekon Destanı|Vikipedi]]</span> Ergenekon Destanı, Göktürkler'in kökenlerini ve tarih sahnesinden kaybolup tekrar meydana çıkmalarını anlatan bir metin.
}}
 
Kaçınız bilirsiniz, biz nerelerden geldik
 
Atamız Kayan gibi, dağlardan akan seldik
 
Bugün anlatacağım, geldiğimiz yerleri
 
O dağları, taşları, ovayı, nehirleri
 
İyi dinleyin beni, ki yaşayın o anı
 
Öyle anlatayım ki, unutmayın o anı
 
İyi bilin, öğrenin, anlatın unutmadan
 
Tek sözü eksiltmeden, bir kelime katmadan
 
 
 
 
 
İl Han Kağan baştaydı, kuvvetliydi Gök Türkler
 
Savaşa doymuyordu, heyecanlı yürekler
 
Okunun ötmediği, kılıcın yetmediği
 
Millet kalmış mıydı ki, tek mağlup etmediği
 
Bir de Sevinç Han vardı, Moğolların başında
 
Yaşını da bilirim, İl Han Kağan yaşında
 
Diş geçirememişti, yiğit Türk çerisine
 
İlerlemişti Türkler, Moğol içerisine
 
Sevinç Han dayanamaz, mektup yollar dört yana
 
Der ki: "Türkler düşmandır, hem bana hem de sana."
 
Toplanıp çevre beyler, varırlar bir karara
 
Birleşmeli hep birden, açmalı Türk`te yara
 
Haber alır İl Han`ım, geldi savaşın çağı
 
Beş bin ordu birleşse, sönmez Türk`ün ocağı
 
Gök Türkler yener yine, şaşırır karşı beyler
 
Hele bir görün bakın, Sevinç Han şimdi neyler
 
Bırakıp hayvanları, kaçar Moğol ordusu
 
Bu ne anlama gelir, sorulmamış sorgusu
 
Türkler başlar şölene, hem yeyip hem içmeye
 
Ama Moğol uyumaz, gelir kanım içmeye
 
Ani bir baskın olur, bir bir düşer Türk eri
 
Her yan cesetle dolar, ayrık gövdeyle seri
 
İki alp er çarpışır, adları Kayan, Tukuz
 
Unutma biz bir yaydan, atılan dokuz okuz
 
Kayan, kağan oğluydu, dağdan akan sel gibi
 
Tukuz, kağan yeğeni, gökten esen yel gibi
 
Gözlerinin önünde, yok oldu budunları
 
Atlayıp da atlara, kaçtılar kadınları
 
Kaçtılar dediysem ben, sanmayın ki korkudan
 
Beyleri emretmişti, ar denilen duygudan
 
Almıla idi biri, Bengül de ötekisi
 
Gittiler Kutlu Dağ`a, at üstünde ikisi
 
Kayan ve Tukuz, bitik; yığıldılar toprağa
 
Türk`ün bu helal kanı, feda olsun bayrağa
 
Sevinç Han geri döndü, Türkler öldü sanarak
 
Bir kahkaha patlattı, manzaraya kanarak
 
Derken bir kıpırdanma, Tukuz kalktı ayağa
 
Taşıdı Kayan`ı da, kuytuda bir oyuğa
 
Almıla ile Bengül, döndüler sonraki gün
 
Ama kaçmalıydılar, öz vatanından sürgün
 
Yiğitleri yaralı, halleri yok ölmeye
 
Ne ölmeye hal kaldı, ne de bir tek gülmeye
 
Kutlu Dağ`a vardılar, kaldılar bir kaç gece
 
İyileşti yiğitler, gezdiler gündüz gece
 
Aradılar o kadar, sonunda da buldular
 
Bu korkulu yaşamdan, sonunda kurtuldular
 
Lakin bu yerin yolu, geçit vermez pek kolay
 
O anda oluverdi, o ne muhteşem olay
 
Bir bozkurt peyda oldu, düştü dördün önüne
 
Yol gösterdi onlara, bu cennetin içine
 
Öyle bir yer ki ora, Kök Tanrı`dan hediye
 
Kapattılar geçidi, yağı bulmasın diye
 
Dediler buraya ad, koyalım "Ergenekon"
 
"Ergene": "dağ kameri"; ve "diklik" demektir "kon"...
 
 
 
Asena`nın kurtları, girdiler güzel yurda
 
Hepsi duacıydılar, o yol gösteren kurda
 
Kağan soyunda gelen, Kayan önderleriydi
 
O demirden kurt başlı bayrak gönderleriydi
 
Ergenekon onlara, yurt oldu tam dört yüz yıl
 
Hatırla o günleri, sarhoşluğundan ayıl
 
Dört yüz yıl çoğaldılar, yaşlıları ölürken
 
Boy boy oldu Tukuzlar, Kayat ve de Türülken
 
Tukuzlar ve Türülken, atalarıdır Tukuz
 
Sonra da bu iki kol, oldular Dokuz Oğuz
 
Kayat; soyu Kayan`ın, kağanlar hep bu boydan
 
Çıkmadılar töreden, hepsi de aynı soydan
 
Şölen yaptılar her yıl, anarak kutlu günü
 
Unutmadılar bir an, ne yağıyı ne dünü
 
Dört yüzüncü şölende, kağandı Börte Çine
 
Türk`ün öç duyguları, bir başka coştu yine
 
O savaşta olanlar, Gök Türk`üme ar gelir
 
Sığmaz oldu tümenler, Ergenekon dar gelir
 
Ama burdan çıkmanın, bir çaresi yok muydu
 
Demirden dağı gören, o tarihte yok muydu
 
Bütün halk arar oldu, kurtuluşun yolunu
 
Gözler hep tarar oldu, hem sağını solunu
 
Bir çocuk çoban vardı, yiğit Tirek adında
 
O ne kaval çalardı, bu on yedi yaşında
 
Bu Tirek çalmaz sanki, kavalıyla inlerdi
 
Çalmaya başlayınca, bütün oba dinlerdi
 
Kavalıyla dosttu o, üflerdi sevdasını
 
Kattı Ergenekon`dan, bir çıkış arzusunu
 
Gök gözlü bir kök böri, varıp geldi önüne
 
Sonra yavaaaş yürüdü, bir çıplak dağ yönüne
 
Tirek eve dönünce, anlattı demirciye
 
Dedi: "Ey bilge kişi, bu kurt gelir de niye?"
 
Demirci hazırlandı, sabah Tirek`le gitti
 
Düştü kurdun peşine, dağ önünde yol bitti
 
Anladı ki demirci, bu dağ saf demirdendir
 
Ve bu gök tüylü böri, ulu Kök Tengri`dendir
 
Dönüp anlattı Han`a, bütün bu olanları
 
Demir dağı eritip, yol açmak planları
 
Yığdılar odun, kömür ve devasa körükler
 
Bu son umutlarıydı, çıkmalıydı Gök Türkler
 
Dualar eşliğinde, yakıldı koca ateş
 
Sonunda eridi dağ, sevindi bacıkardeş
 
Bir öncü yolladılar dışarıya bakmaya
 
Sabırsızdı Gök Türkler, öz yurduna akmaya
 
Öncü giden dönünce, mutlu haber verince
 
Tuğlar kalktı havaya, bu ereğe erince
 
Çıkıp Ergenekon`dan, dost ile dost oldular
 
Varıp atayurduna, yiğitçe öç aldılar
 
Yüzlerce yıl solmadan, hep tomurcuk verdiler
 
Dirlik düzen içinde, yaşayıp yeşerdiler
 
Ateşte demir dövüp, her yıl hiç unutmadan
 
Yaşattılar o günü, hem de hiç aksatmadan...
 
..........
 
 
 
 
 
Ozan Çu-çu anlattı, size kutlu destanı
 
Siz de anlatasınız, gence dostu düşmanı
 
Sözümüz uzun oldu, lakin gönülden oldu
 
Giden bir kaç dakika, yine ömürden oldu...