1. Ergenekon İddianamesi: Revizyonlar arasındaki fark

İçerik silindi İçerik eklendi
Tarih (Tartışma | katkılar)
Değişiklik özeti yok
Tarih (Tartışma | katkılar)
Değişiklik özeti yok
2.394. satır:
 
Şüpheliler Kemal KERİNÇSİZ, Nusret SENEM ve Fuat TURGUT'un Avukat oldukları ve örgütün tüm faaliyetlerini hukuk kuralları çerçevesinde yapılması için gerekli yasal zemini oluşturmaya çalıştıkları, örgütün amacı doğrultusunda gerçekleştirilen tüm eylem ve faaliyetlere ilişkin davaları meccanen takip ettikleri anlaşılmıştır.
 
örgütün eylem yapmak için silah ve patlayıcıya ihtiyaç vardı yine o yıllarda peş peşe gelen cinayetlerden de (Eski MİT Mensubu Hiram ABAS, Emekli paşa İsmail SELEN, Emekli paşa Memduh ÜNLÜTÜRK, ADANA Jandarma Bölge Komutanı TEMEL CİNGÖZ, MİT müsteşarlığı yapmış Adnan ERSÖZ, Emekli Paşa Kemal KAY AÇAN, Emniyet Müdürü Şakir KOÇ ) anlaşılacağı gibi ciddi bir istihbarat desteğine ihtiyacımız vardı.
O dönemde Jandarma A tipi Özel Kuvvetlerinde görevli Yüzbaşı Necmi SUNA vasıtasıyla örgütün eylem için ihtiyaç duyduğu patlayıcı ve silahlar ile eylem istihbaratlannı tedarik ediyordum." şeklinde beyanlarda bulunduğu anlaşılmıştır.
GİZLİ TANIK DİLOVASI'nm 17.05.2008 tarihli ifadesinde; "Ben bugüne kadar yaşadıklanm ve yaptıklanmı zaman zaman gözden geçiririm. Bir örgüt adına faaliyette bulundum. Hatta çok uzun bir süre cezaevinde yattım, ülkede eşitlik, adalet, özgürlük olsun diye mücadele ettim. Bu mücadelenin içerisinde iken yaptıklanmm ve düşündüklerimin doğru olduğuna inanarak yaptım. Ancak daha sonra kendimi örgütü yaşadığım süreci gözlemlediğimde örgüt içerisinde çok ciddi çelişkiler gördüm.
Bugüne kadar karşısında durduğum bazı çevreler ile örgütün birbirini karşılıklı olarak kullandığını anladım.
Özellikle basma yansıyan ülkemizde bazı güçlerin olduğunu anlatan bir takım yazılann daha sonra susurlukta ortaya çıkan tablonun ve son olarak Ergenekon operasyonunda ortaya çıkan ilişkileri ve yaşadığım süreci değerlendirdiğimde DHKP/C örgütünün kullanıldığı kantine vardım." şeklinde beyanlarda bulunduğu anlaşılmıştır.
EL KONULAN BELGELER
22.01.2008 tarihinde ilimiz Beşiktaş ilçesi Gayrettepe Mahallesi Gülenağa Sokak 14/9 sayılı Veli KÜÇÜK isimli şahsın ikametinde yapılan aramada, 2005 yılına ait gri renkli
fi , '
Erenköy ülkü ocakları ajandasının 25 Haziran Cumartesi tarihli sayfasında; "Behiç AŞÇI Avukat F Tiplerinin kalkması için ölüm orucunda 45 kg düştü devreye girilirse vazgeçecek" şeklinde Veli KÜÇÜK tarafından yazıldığı anlaşılan not ele geçirilmiştir.
Behiç AŞÇI isimli avukat, hakkında DHKP/C terör örgütü üyeliği sebebiyle soruşturma başlatılan, DHKP/C terör örgütü üyeliğinden dolayı tutuklanarak cezaevine konulan ve halen DHKP/C terör örgütü üyeliği sebebiyle soruşturması devam eden kişidir. F tipi cezaevlerinin kapatılması için ölüm orucu eylemine giden örgüt, DHKP/C adlı silahlı terör örgütüdür.
DHKP/C terör örgütünün F tipi cezaevlerine karşı çıkması dolayısıyla ölüm orucu
eylemine girmesinin altında;
Örgüt içi disiplin ve hiyerarşinin kaybedilmesinden korkulması,
Toplu eylemlerle cezaevi idaresinden zorla taviz kopanlamayacak olması,
Cezaevlerinin okul ve karargah gibi kullanılamayacak olması gibi sebepler
yatmaktadır.
Konu ile ilgili Veli KÜÇÜK alman ifadesinde "Avukat Behiç Aşçı DHKP-C örgütünün baskısıyla ölüm orucuna sokulduğu yolunda bilgileri Türk Dünyası araştırmaları başkanı Prof. Turan Yazgan ile yaptığımız bir konuşmada öğrendim eğer bu şahıs ölürse örgütsel bazı faaliyetlerin olabileceğini değerlendirmiş bana, devreye birisi girer ise aslında orucu bırakacağını ancak böyle birisini bulmamız gerektiğini söyledi. Benimde aynı endişelerim vardı ve adalet bakanlığında bazı tanıdığım yakınlarıma aynı durumu ilettim, onlar haklı olarak konuya girmediler ben konuyu biraz önemli bulduğum için tanıdığım avukatlar kanalıyla şahsı ikna ette. Müessif bir olay olmadı." Dediği görülmüştür.
Fakat Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü görevlilerin yazdığı raporda; "Örgüt daha önceki eylemlerin (1984 ve 1996) aksine son sürecin zorlu geçeceğini düşünmekle birlikte sonuç itibariyle devletin geri adım atacağını ve F tipi uygulamasından vazgeçeceğini hesap ederek ölüm orucuna başladı. Geçen sürede birçok örgüt mensubu hayatını kaybetti bunun yanında sakat kalanlarla birlikte çok sayıda kişi ölüm oruçlarını bıraktığı için örgüt tarafından hain ilan edildi. Sürecin yılları aşacağı ve ölümlerin sayısının 100'ün üzerine çıkacağını hayal dahi edemeyen örgüt ölüm orucu eyleminden bir şekilde kurtulmanın planlarını yapmaya başladı.
F tipi cezaevi uygulaması gerekçesiyle DHKP/C terör örgütü tarafından canlı bombalı eylemler dahil birçok silahlı ve bombalı eylem gerçekleştirildi. Bu eylemler içerisinde en dikkat çekenleri Adalet Bakanlığına yönelik olarak gerçekleştirilmek istenen canlı bombalı saldırılardı. 20 Mayıs 2003 tarihinde Ankara Kızılay'da Şengül AKKURT isimli DHKP/C militanı eylem hazırlığı yaptığı sırada meydana gelen patlama sonucu öldü. Yine 01 Temmuz 2005 tarihinde canlı bomba eylemcisi Eyüp BEYAZ isimli DHKP/C militanı Adalet Bakanlığına girerek eylemini gerçekleştirmek istediği sırada görevli polis memurları tarafından vurularak etkisiz hale getirildi.
DHKP/C terör örgütü ölüm orucu eyleminden gerekçesiz vazgeçmesi durumunda, diğer örgütler ve kendi mensupları tarafından "bu kadar bedel boşuna mı verildi" eleştirisi ve sorgulamasıyla karşılaşacağından, makul olmasa da bir bahane ile düştüğü ölüm orucu eylemi girdabından kurtulmak istedi. Tam da bu noktada Ergenekon terör örgütü soruşturması dolayısıyla gözaltına alman Veli KÜÇÜK isimli şahsın 25.01.2008 tarihindeki ifadesinde "Avukat Behiç AŞÇI'nm DHKP-C örgütünün baskısıyla ölüm orucuna sokulduğu yönünde bilgiler aldığı ve tanıdığı avukatlar kanalıyla şahsı ikna ettiği şeklindeki Av.Behiç AŞÇI'nm ölüm orucu eylemini bırakması için aracı olduğunu kabul eden beyanıyla DHKP/C terör
örgütü ölüm orucu eylemine son verdi. DHKP/C terör örgütü ölüm orucu eylemini Veli KÜÇÜK'ün araya girmesiyle sonlandırdı. Bu durum terör örgütünde "büyük bir zafer" olarak karşılandı. Örgüt yurtiçinde ve yurtdışında etkinlikler düzenledi...
DHKP/C adlı silahlı terör örgütü hatalı bir karar alarak düştüp ölüm orucu eylemi girdabından, Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alman Veli KÜÇÜK'ün devreye girmesiyle kurtulmuş oldu." Yazdığı görülmüştür.
Serhan BOLLUK isimli kişinin genel yayın yönetmeni olduğu Aydınlık Dergisi'nde 21.03.2008 günü yapılan aramada elde edilen ve üzerinde kartal resmi bulunan mavi renkli ajandanın yapılan incelemesinde; "Ocak.January 1.1.Pazartesi Monday yılbaşı" ibareli
sayfasında "Fahriye Erdal, İsmail Akkol _xxx Mustafa " mavi kalemle el yazısı ile
yazılmış isimlerin olduğu ajandanın 1995 yılı ajandası olduğu, isimlerin gelecek yılın ocak ayının birinci günü sayfasına yani 01.01.1996 yılı sayfasına not alındığı tespit edilmiştir.
Adı geçen şahısların isimlerinin not alındığı tarihten tam 8 gün sonra yani 09.01.1996 tarihinde, ajanda da isimleri bulunan şahıslar SABANCI CENTER İş Merkezindeki Sabancı Holding Yönetim kurulu üyesi Özdemir SABANCI, TOYOTA-SA Genel Müdürü Haluk GÖRGÜN ve sekreter Nilgün HAŞEFE isimli kişilerin öldürülmesi olayını gerçekleştirdikleri bilinmektedir.
Sabancı Suikastı eyleminden sekiz gün önceki bir tarihe, eyleme katıldıkları tespit edilecek şahısların isimlerinin yazılmış olması, örgütsel bağlantı dışında hiçbir şekilde izah edilmesi mümkün değildir.
Diğer taraftan Sabancı Suikastı eylem faili olarak aranan Mustafa DUYAR kendiliğinden gelerek teslim olmuş, tutuklu bulunduğu Afyon cezaevinde uğradığı saldın sonucu silahla vurularak öldürülmüştür.
30.05.2008 tarihinde GİZLİ TANIK YÜKSEL ismiyle ifadesi alman şahıs Mustafa DUYAR'm öldürülmesi olayı ile ilgili olarak; "Cezaevinde bulunduğu dönemde bir keresinde hastane şevki sonrası odasına geldiğinde yatağının üzerinde "sana senden olur her ne olursa, başın rahat olur dilin durursa" diye not bırakılmış. Yalnız kaldığı ve odasına kimsenin girmesinin mümkün olmadığı bir ortamda yatağına böyle bir not konulunca öldürüleceği fikrine vardı. Ve bu not konulduktan çok kısa süre sonra Mustafa DUYAR öldürüldü.
Kırklareli cezaevinde bulunduğu sırada Adil YANIK isimli bir kişi Mustafa DUYAR'm öldürüleceğini bu eylem için üçyüzbin dolar gibi bir paranın döndüğünü, eylemi de Nuri ERGİN'in adamları olan Sami TOKUR ve Ahmet YARGUDER isimli kişilerin yapacağını idareye bildiriyor. Mustafa DUYAR sol müşahedede kalırken Sami TOKUR ve Ahmet YARGUDER sağ müşahedede kalıyorlar. Mustafa DUYAR'm bu olaydan haberi olunca Muğla cezaevine şevkini istiyor. Cezaevi birinci müdürü Mustafa BEKDEMİR "Bakanlık teminatı var, Afyon cezaevinde bir tane bile örgütçü yok, oraya git" diyerek dilekçesini değiştirtiyor ve Afyon'a şevkini istemesini söylüyor. Afyon Cezaevine gittiğinde cezaevinde isyan başlıyor, haberlere de yansıdı Afyon cezaevinde bulunanların çoğu örgütçüymüş, isyan ediyorlar itirafçı istemiyoruz diye.
Mustafa DUYAR'm öldürüleceğini Adil YANIK ihbar ettiği için cezaevinde gözü kör ediliyor. Bu kişinin gözünü kör edenler de Sami TOKUR ve Ahmet YARGUDER isimli kişilerdir. Mustafa DUYAR Afyon cezaevine sevk edildikten üç-beş ay sonra kendisini öldüreceği önceden ihbar edilmiş olan Sami TOKUR ve Ahmet YARGUDER isimli kişiler Afyon Cezaevine sevk ediliyorlar. Bu iki kişi Mustafa'nın kaldığı koğuşun tam karşısındaki çaprazdaki yere yerleştiriliyorlar. Eylemi de bu, ikili gerçekleştiriyor. Cinayette silah
kullanılıyor. Eylemde kullanılan mermileri Nuri ERGİN'in avukatı Tuncay KÜTÜKOGLU isimli kişi sigara paketi içinde getiriyor.
Mustafa DUYAR'm öldürülmesi eylemini gerçekleştiren Sami TOKUR ve Ahmet YARGÜDER isimli kişiler Nuri ERGİN'in adamlarıdır. Mustafa DUYAR'ı öldüren Ahmet YARGÜDER isimli kişi eylemden kısa süre sonra mahkemeye gittiği zaman sevk esnasında firar ediyor. Firar etmesinden bir yıl sonra yakalandı.
Nuriş çetesi Mustafa DUYAR nereye gidiyorsa peşinden onun gittiği cezaevine sevk ediliyorlar. Cinayet işleyecekleri ortaya çıkan kişilerin öldürecekleri kişinin peşinden dolaşıyor olmaları normal mantıkla açıklanabilir mi?" şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
GİZLİ TANIK YÜKSEL ifadesinin devamında; "DHKP/C terör örgütünün gerçekleştirdiği Sabancı eylemi örgüte nasıl prestij kazandırdıysa teslim olmasıyla da öyle bir prestij kaybettirdi. Eylem faili olarak teslim olup, pişmanlığını dillendirmesi örgütte bomba etkisi yaptı." şeklinde Mustafa DUYAR'm teslim olmasını anlatmaktadır. DHKP/C terör örgütünün hedefi olan Mustafa DUYAR, kamuoyunda Karagümrük Çetesi olarak bilinen grup tarafından öldürüldü." Şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
Mustafa DUYAR'm öldürülmesi olayı Nuri ERGİN liderliğindeki suç örgütü tarafından gerçekleştirildiği açıkça bilinmektedir. Hatta Mustafa DUYAR'm öldürülmesi olayı ile ilgili yapılan soruşturma ve koğuşturmada, olay failleri ve azmettiricileri olan Vedat ERGİN ve Nuri ERGİN kardeşlerde yargılanmış ve yargılanmaları tamamlanarak değişik cezalara çarptırılmışlardır.
Başsavcılığımıza gelen bir ihbar içersindeki CD'nin yapılan incelemesinde de; 2000 yılında Uşak Cezaevi isyanı sırasında Nuri ERGİN'in kiremit renkli bir binanın penceresinden çıkarak sağ elini yukan doğru kaldırıp işaret parmağını sallayarak "BU DEVLET BANA MUSTAFA DUYAR'I ÖLDÜRTTÜ, BEN ÖLDÜRTTÜM, ŞİMDİ CANLI SÖYLÜYORUM" dediği,
Vedat ERGİN'in "BİZ BU DEVLET İÇİN MERMİ SIKTIK! HEM DE SİZİN İÇİN, HEM DE ASKER İÇİN!" dediği "BAK BAK" diye birine seslendikten sonra "VELİ ABİ'Yİ ARA, VELİ KÜÇÜK'Ü ARA. BİZİ SOR! BAŞKA BİR ŞEY SÖYLEMİYORUM. ALLAH A EMANET OLUN!.." diye söylediği tespit edilmiştir.
Şüpheliler Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK ve Veli KÜÇÜK'den ele geçirilen "MAFİA" isimli dokümanda, mafyanın hedefe giden yolda ne şekilde kullanılması gerektiği, mevcut tüm oluşumların teker teker ele alınarak yeniden değerlendirilmesi, son derece deneyim kazanmış grup ve liderlerinden azami ölçüde yaralanılması içerikli notların bulunduğu görülmüştür. Bu notların devamında mafyanın yeniden yapılandırılmasının gerekliliğinden bahsedilmiş, yine hedefe giden yolda mafyanın ne şekilde kullanılması gerektiği üzerinde durulmuştur.
Nuri ve Vedat ERGİN kardeşlerin yukarıda açıklanan olayda kullanıldıklarını televizyon kameraları karşısında dolaylı yönden beyan etmeleri ve Veli KÜÇÜK ile ilişkilerini açıklayan beyanları üst üste konulduğunda mafyanın ne tarz eylemlerde ne şekilde kullanıldığı ve kimler tarafından kullanıldığı açıkça görülmektedir.
DEĞERLENDİRME
Ele geçirilen dokümanlardan ve alman tanık ifadelerinden, DHKP/C terör örgütünün talimatıyla SABANCI SUİKASTINI gerçekleştiren Mustafa DUYAR'ın, firari iken bir süre
sonra kendiliğinden gelerek Adalete teslim olduğu ve gerçekleştirdiği olaydan dolayı yargılanarak gerekli cezayı aldığı, fakat cezasını çekerken can güvenliği nedeniyle sık sık cezaevi değiştirdiği, buna rağmen NURİŞLER çetesi mensuplarının bu şahsı adım adım takip ettikleri ve son olarak Afyon Cezaevinde isyan çıkartarak Mustafa DUYAR'ı öldürdükleri anlaşılmıştır.
NURİŞLER çetesinin Mustafa DUYAR'ı öldürmesi için haklı bir nedenlerinin olmadığı, açıkça aldıkları talimat gereği bu eylemi gerçekleştirdikleri, Uşak Cezaevi isyanı sırasındaki görüntülerden de Mustafa DUYAR'm öldürülmesi olayını Veli KÜÇÜK'ün talimatı ile yaptıkları, diğer taraftan eylemin Mustafa DUYAR'm konuşma şüphesine binaen yapıldığı, dolayısıyla eylemi planlayan ve asıl azmettirici olduğu anlaşılan Veli KÜÇÜK'ün hem DHKP/C terör örgütü ile hemde NURİŞLER çetesiile gerekli koordineyi sağladığı anlaşılmaktadır.
Dev-Sol ve DHKP/C terör örgütleri içerisindeki faaliyetlerinden dolayı yakalanarak tutuklanan Semih GENÇ isimli kişinin 08.04.2008 tarihinde alman ifadesinde;
"Ben Romanyada bulunduğum dönemde şu anda ERGENEKON da ismi geçen Sedat PEKER'in Romanya'ya gelip gittiğini biliyorum. Kendisi örgütün hedefleri arasındaydı, bunla ilgili olarak Romanya'da bulunduğum sırada Sedat PEKER'in Türkiye'de arandığı dönemde Romanya'ya kaçtığını ve oradan GOLDEN FALCON isimli restaurantm
sahibi Cemil isimli şahıs tarafından saklandığını öğrendim. Cemil isimli şahıs
Romanya'da Bükreş'te hem Golden Falcon isimli restorantm hem de Golden Falcon isimli kuyumcu dükkanının sahibidir. Bu kişiden PKK ve DHKP/C örgütleri haraç alıyorlardı
Bu kişinin Bükreş'te herkes tarafından bilinen lüks bir restorantı vardı, yine büyük çapta uyuşturucu kaçakçılığı yapan Fırat ....lakaplı Tunceli'li gerçek ismini hatırlamadığım
bir şahısta Romanya'ya geldiğinde mutlaka bu şahsın yanma gelirdi. Cemil Fırat lakaplı
bu kişiyi misafir ederdi çok iyi dostlukları vardı.
Sedat PEKER 1999 senesinde Türkiye'de firari duruma düşünce Romanya'ya bu
Cemil İsimli şahsın yanma geldi, Cemil Sedat PEKER'e villa ayarladı ve uzun
bir süre orada saklanmasında yardımcı oldu, hatta Sedat PEKER oradayken dönemin Anavatan Partisi Bakanlarından Ülkü GÜNEY ve bir milletvekili Bükreş'e geldiler Bükreş'te göl kenarında LEBADA Otelinde Sedat PEKER'le görüştüler, Sedat PEKER Türkiye'de onların bir işini halledecekmiş bunun karşılığında da Sedat PEKER'in Türkiye'ye gelip teslim olmasını ve kısa bir sürede serbest bırakılması garantisini vermişler. Yani yaptıkları görüşmede bu işin pazarlığını yapmışlar. Ben bu olayı duyunca devlet görevlileri ile bir mafya liderinin pazarlık yapması olayından dolayı bu işlerde karanlık noktalar olduğunu düşündüm. O görüşmeden kısa bir süre sonra Sedat PEKER Türkiye'ye geldi teslim oldu 3-4 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldığını öğrendim.
Bana olayın karanlık gelen çarpıcı yanı ise; yukarda bahsettiğim Tunceli'li Fırat lakaplı kişi uyuşturucu kaçakçısıdır. O dönemde Bakırköy'de bulunan Hasan ERKUŞ (uyuşturucu kaçakçısı Sivaslı) ile ortak oldukları, Abdullah ÇATLFnın da hisse sahibi olduğunu bildiğim star gazinosu'nda eroin işi yapıyorlar.
Türkiye'de Abdullah ÇATLI ile eroin işini yapan Fırat lakaplı kişi yurt dışında da DHKP/C ve PKK örgütü mensupları ile uyuşturucu kaçakçılığını devam ettiriyor.
Yukarıda bahsettiğim Romanya'daki lokantada Fırat lakaplı şahıs, yanında oranın ileri gelen işadamları ile oturduğu sırada ben ve Şemsi Şafak BAHSİ birlikte içeriye girdik. Ş.Şafak BAHSİ; yurtdışında DHKP/C örgütü içerisinde faaliyet yürüten, bir dönem Hollanda'da sorumluluk yapan daha sonra Bulgaristan'a gelerek örgüt içerisinde sorumlu düzeyde faaliyetlerine devam eden, Türkiye'ye gönderilmek üzere Bulgaristan'daki Alaydan silahlan çıkarttığı sırada yakalanarak tutuklanan kişidir.
(
Birlikte içeri girdiğimizde uyuşturucu kaçakçısı Fırat lakaplı kişi ayağa kalkarak Ş.Şafak BAHŞİ'ye hürmet gösterisinde bulundu. Bu olay çok dikkatimi çekti. Biz ayrı bir masada oturarak yemek yerken ben "bu şahıs kelli felli insan, uyuşturucu kaçakçısı sana bu şekilde saygılı davranmasının sebebi nedir?" Diye sordum. Cevaben "bu kim ki, Hollanda'da bizim denetimimiz ve emrimizde olan birisidir. Bunun gibi daha niceleri bizim kontrolümüzdedir" dedi
DHKP/C örgütü üst düzey sorumlusu Şemsi Şafak BAHSİ ile uyuşturucu kaçakçısı Fırat lakaplı kişi birlikte lokanta sahibi Cemil....'in beyaz Shoreke jeepi ile dışan çıktılar yaklaşık iki saat dolaşıp konuştuktan sonra tekrar geri geldiler.
Star gazinosunda bir dönem Müdürlük yapan Ateş isimli kişi Romanya'ya
geldiğinde Cemil in dükkanında görüştük. Bu şahsın anlatımlarından Abdullah
ÇATLI'nm star gazinosuna hissedar olduğunu öğrendim. Abdullah ÇATLI ile eroin kaçakçılığı işi yapan Fırat lakaplı kişinin DHKP/C örgütü denetiminde yani maddi olanak karşılığında yol vermesi ile yurtdışında uyuşturucu kaçakçılığını devam ettiriyor olması, yine Sedat PEKER'e bannacak yer ayarlayan kişinin DHKP/C örgütüne yardımda bulunuyor olması normal mantıkla izah edilemez.
Pazarlanan uyuşturucu maddesinden yani aynı partinin mallarından Abdullah ÇATLI ile DHKP/C örgütü ortak rant elde etmektedirler.
Türkiye'de DHKP/C örgütü kendisine kitle temin etme maksadıyla fuhuşa ve uyuşturucuya HAYIR diye kampanya düzenlerken, uyuşturucu kullandığı tespit edilen şahıslara yönelik eylemler yaparken örgüt yurtdışında uyuşturucu kaçakçılığı üzerinden büyük rantlar elde etmektedir.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim; yurtdışında Mafya, PKK ve DHKP/C örgütlerinin denetimi dışında uyuşturucu işinin dönmesi olanaksızdır" şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
ERGENEKON soruşturması kapsamında yakalanarak tutuklanan Hikmet ÇİÇEK'den ele geçirilen datalar üzerinde yapılan incelemede;
"-Çatlı ile Dursun Karataş birbirleriyle görüşürlerdi
Abdullah Çatlı ile Dursun Karataş, taa Paşa Güven döneminden tanışıyorlar, görüşüyorlar. Son dönem de Çatlı ile Karataş arada bir yüz yüze görüşüyorlardı. Paşa Güven Erzincanlıdır. Karısı ve iki çocuğu hâlâ Fransa'da.
-ÖHD'nin soldaki adamı Paşa Güven, sağdaki adamı Çatlı idi 12 Eylül öncesinde Paşa Güven de Çatlı da CIA'nm denetiminde ÖHD'ye bağlı olarak çalışıyorlardı. Ülkücülerin ellerindeki silahlarla Dev Sol'un elindekilerin seri numaralan birbirini takip eder. Aynı kaynaktan silah geliyordu. Bir gün, randevular kanşmış, Paşa Güven ile Çatlı karşılacaklar diye büyük panik olmuş.
-Çatlı ile Karataş yüzyüze görüşüyordu
Çatlı ile Karataş yüzyüze görüşüyordu. Bucak'm uyuşturuculan Karataş'm aracılığıyla Fransa'ya satıldı. Çatlı bu işi örgütledi. Çatlı başka kimlikle KarataşTa uyuşturucu için görüştükten sonra Fransa istihbaratı, Çatlı'nın kimliği hakkında Karataş'ı bilgilendirdi. Çatlı'nın CIA ile bağını bile bile, Karataş ilişkiyi sürdürdü." şeklinde bilgilere ulaşılmıştır.
Gizli Tanık İSMET 16.05.2008 tarihli ifadesinde;
"1979 yılında Paşa GÜVEN yurtdışı sorumlusuydu. Türkiye'de operasyonlar yapılınca Dursun KARATAŞ ve yönetici kadrosunun yakalanmasıyla Paşa GÜVEN yurtdışından çağnlmasma rağmen gelmedi. Yurtdışında gayri meşru işlerle uğraşıyor mafya, eroin kaçakçıları ve devlet görevlileri ile içli dışlı oluyordu. O dönem örgütün sorumluğunu
Paşa GÜVEN yürütüyordu. 82-90 arası Avrupa'dan eroin ve kirli işlere bulaşmış mafya tipli insanları Türkiye'ye sorumlu olarak gönderip banka soygunları ile beraber kara para trafiğini idare ediyor." şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
DHKP/C terör örgütünün uyuşturucu kaçakçılığında Veli KÜÇÜK'le irtibatlı mafya gruplarıyla ortak hareket ettiği, yurtdışında PKK ve Mafya ile birlikte uyuşturucu trafiğini organize ettiği anlaşılmıştır.
17.05.2008 tarihinde Gizli Tanık DİLOVASI ismiyle ifadesi alman şahıs Dev-Sol ve DHKP/C terör örgütünün gizli bağlantıları ile ilgili olarak;
"Ben 1970'li yıllarda ülkemizde meydana gelen gençlik hareketleri içerisinde bulundum, 1975 yılından itibaren DEVGENÇ, DEV-SOL ve DHKP/C terör örgütleri içerisinde aktif olarak sorumlu düzeyde faaliyetlerim oldu. ERGENEKON örgütüne yönelik olarak yapılan operasyonları medyadan takip ettim. Yakalanan ve tutuklanan şahıslar ve yaptıkları ile ilgili değerlendirmeler yaptığımda geçmişe dönük sorgulamalarım neticesinde kafamdaki soru işaretlerine artık cevaplar bulabiliyordum. Soruşturmaya katkısı olur, ülkemiz adına yarınlara daha temiz bir toplum olarak çıkarız düşüncesiyle bildiklerimi paylaşmak istedim. Vereceğim ifade nedeniyle hedef olabileceğimi düşündüğümden kimliğimin saklı kalmasını devam eden mahkemelerde deşifre edilmemesini istiyorum. Vereceğim bilgileri kimliğimin saklı tutulması kaydıyla her ortamda anlatabilirim.
1980 öncesi süreçte gençlik heyecanıyla doğru bildiğimiz yada öyle gördüğümüz bir yolda ülkemiz için bir şeyler yapma peşindeydik. Terör örgütü içerisindeki faaliyetlerim sırasında zaman içerisinde yakalanmalarım ve tutuklanmalarım oldu. Uzun süre cezaevi hayatı yaşadım.
Süreç içerisinde örgüt içerisinde yapılanları sorgulamaya başladım. Örgütsel faaliyetlerimize başladığımızda düşündüğümüz yada bize çizdikleri yol farklı bir yerde kalmış, bizler sadece suikast, bombalama, silahlı saldın gibi şiddet eylemlerinin peşinde eylem için silah, patlayıcı, istihbarat toplayan yapılara dönmüştük. Yaptıklanmızm hiçbiri daha iyi bir gelecek getirme adına yapılıyor değildi. Ülke farklı bir tarafa doğru çekiliyordu yani bizim yaptığımız eylemlerle yada farklı terör örgütlerinin devam eden eylemleriyle ülkede kaos meydana geliyor, sokaklar güvensizleşiyordu. Bu değerlendirmeleri bugünden baktığımda daha rahat söyleyebiliyorum.
1992 yılında DEV-SOL örgütü içerisinde faaliyet yürüttüğüm dönemde örgüt kanalıyla bana Gebze-Dilovası'nda Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi isimli firmada bulunmam talimatı verildi. Bu firma Dilovası Diliskelesi limanlanndan gemiden karaya-karadan gemiye yük taşımacılığı yapmaktaydı. Burayla ilgilenmemi isteyen örgüt bana burada bulunan kişiler hakkında bilgi vermemişti. 1992-1995 yıllannda burada bulundum.
Dikkatimi çeken şey; eski Dev-Yol örgütü mensuplan, Mafya tabir edilen gruplar, Dev-Sol'la ilgili şahıslar, Jandarma görevlileri gibi aslında bir arada bulunmalan mümkün olmayan kişilerin birlikte aynı firmaya ortak olarak iş yapıyor olmalanydı.
Asıl ilginç olan ise ERGENEKON operasyonunda yakalanarak tutuklanan VELİ KÜÇÜK isimli kişinin yanında istihbarat subaylanyla birlikte bahsettiğim Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi'ne gelip gidiyor olmalanydı.
Veli KÜÇÜK o dönem Kocaeli il Jandarma Alay Komutanıydı. Veli KÜÇÜK ve yanındaki subaylann firmaya kağıt üzerinde ortaklıklan yoktu ancak net olarak bu kişilerin oradan belli bir pay aldıklanydı.
Bu firmada genellikle Rusya ve Afrika'dan gelen kömür ve orman ürünleri, içinde çeşitli eşyalar olan konteynerler gemilerden alınarak firmalann depolanna tır ve kamyonlarla götürülüyordu. Tonlarca yük gelirdi ancak küçük bir kısım gümrüklü olarak çıkar diğer kalan kısım ise sallama denen tabirle başka kapılardan gümrüğe bildırilmeden kaçak olarak
çıkarılırdı. Yapılan bu kaçakçılık işlemlerinden Veli KÜÇÜK ve yanındaki subayların bilgileri vardı.
Gebze'de o dönemde kooperatifte Veli KÜÇÜK, Hadi ÖZCAN, Kürşat YILMAZ, Ahmet Tekin BAYKAL, Dev-Yolcu Mehmet TERZİOĞLU (İstanbul Dev-Yol davasından yargılandı, cezaevinde yattı), Dev-Yolcu Emin ALKILIÇ (Dev-Yol örgütüne silah temin eden kişidir), Dev-Yolcu Ali ATEŞ (İstanbul Dev-Yol davasından yargılandı, cezaevinde yattı), Dev-Yolcu Engin ... (Ege Dev-Yol davasından yargılandı), şirket ortağı Cemil ATA, Nurettin ATA (Jandarma istihbarat binbaşısıydı, Cem ERSEVER'in itiraflarında JİTEM'in kurucuları arasında geçer, şirket ortağı Cemil ATA'nın abisi), Hasan TORLAK (Gebzede Başkomiser) Dev-Sol örgütünü temsilen ben vardım.
Yukarıda bahsettiğim Hadi ÖZCAN, Kürşat YILMAZ, Mehmet TERZİOĞLU, Emin ALKILIÇ, Ali ATEŞ, Cemil ATA isimli kişiler civarda bulunan benzer şirketlere baskı yapıyorlardı, ellerinden nakliye imkanlarını alıyorlardı, şirket sahipleri ve çalışanlarını darp ediyorlardı ancak jandarma tarafından korunuyorlardı. Gözaltı yaşamıyorlardı yada silahı ile birlikte alınıp yine silahı ile bırakılan kişiler bile vardı. Jandarmanın bu kooperatife en büyük destek görüntüsü ve derin bağlantısı ise etraftan böyle algılanıyordu. Bu şahısların yaptıkları yanlarına kalıyordu.
Dev-Sol örgütünün Veli KÜÇÜKTe bağlantılı olan bu kooperatifle ilişkisini ilk kuran kişi Zeynel ÖZARSLAN'dı.
Zeynel ÖZARSLAN isimli kişi DHKP/C örgütünün Karadeniz Kırsal Sorumlusu Hüseyin ÖZARSLAN'm abisidir.
Mehmet TERZİOĞLU ve Emin ALKILIÇ isimli kişiler Zeynel ÖZARSLAN'ı tanıdıklarından Dev-Sol örgütünün de kooperatife katılmasını istediklerinden ortak olmaları için teklif getiriyorlar. Örgüt onayladıktan sonra kooperatifte faaliyetlerimiz başladı. Ancak Zeynel ÖZARSLAN'm resmi olarak hiçbir yerde kaydı olmadı.
Zeynel ÖZARSLAN, 1994 yılında havaalanında 10 kilo kokain almaya gittiğinde arabaya bindiklerinde havaalanının önünde yakalanarak tutuklandı. Araç içerisinde Arnavut Nazım diye bilinen Nazım ÜSKÜPLÜ ve iki İspanyol kurye de vardı.
Yakalanarak tutuklandıklarında Bayrampaşa cezaevine geldiler. Örgütün bilgisi dahilinde eskiden örgüt içerisinde bulunmuş ama gasp, uyuşturucu ve benzeri suçlardan yakalanarak tutuklanan şahısların bulunduğu B bloğa gönderildiler. Yani bu kişilerle örgütün üst sorumluları cezaevinde irtibat halindeydiler.
Bu süreçte 1995 yılı Gazi Olaylan meydana geldi. Gazi olaylan tam manasıyla bir provokasyondu. Gazi mahallesi bilinçli bir tercihti, örgütlerin genel manasıyla taban bulduklan gecekondu mahallesiydi. Kahve taranarak halk sokaklara döküldü. DHKP/C örgütü açısından bir var olma çabası vardı. Bu diğer örgütler için de geçerli olan bir durumdu. Alevi vatandaşların yer bulduğu sol terör örgütlerinin yeniden hareketlenmeleri için yapılmış bir provokasyondu.
Sol terör örgütleri içerisinde alevi vatandaşlanmızm %95 ve üzeri olduğunu söyleyebiliriz. Sol terör örgütleri alevi vatandaşlanmız üzerine ajitasyon ve propagandalannı yapıyorlardı. Gazi olaylan olduğunda o dönemde cezaevinde DHKP/C örgütü sorumlusu olan Hakkı Özgür ERDOĞAN isimli kişinin talimatıyla Bayrampaşa cezaevi B koğuşunda uyuşturucu işinden tutuklu bulunan Zeynel ÖZARSLAN ve Nazım ÜSKÜPLÜ'den telefon alındı. Bayrampaşa Cezaevinde DHKP/C örgütünün temsilcisi olan Sadi Naci ÖZPOLAT isimli kişi Emniyet Müdürü Hüseyin KOCADAĞ ile görüştü. İlk önce polisin çekilmesi ve gözaltına almanlann serbest bırakılması, dağılanlara müdahale edilmemesi gibi konuşmalara şahit oldum. Başka ne konuşulduğunu bilmiyorum.
Zeynel ÖZARSLAN tahliye sonrası uyuşturucu işine devam etti. Dilovasmdaki grupla ters düştü. Daha doğrusu paranın paylaşımında aralarında anlaşmazlık oldu ve Kürşat YILMAZ grubu tarafından bıçaklanarak öldürüldü.
Ali ATEŞ ve Engin... isimli kişiler de uyuşturucu işinde SARAL'larla ters düştüler. Ali ATEŞ ve Engin... birlikte arabayla gittikleri bir anda kaleşlerle taranarak öldürüldüler. Tarayan kişiler beyaz bir Mercedes minibüsten ateş ediyorlar. Bu araç kooperatife ait bir araçtı. Daha sonra bu araç eylemde kullanılan silahlarla birlikte yakıldı. Kooperatifteki Jandarmaların taradığı konuşuldu.
Bana karanlık gelen noktalardan en önemlisi ise şudur; DEV-SOL örgütünün üst düzey yöneticisi ve halen Merkez Komite üyesi olan FARUK EREREN isimli kişi takip edildiği anlaşıldı. Bize Faruk EREREN'i takipten kurtaracak bir organizasyon yapıp yapamayacağımız söylendi. Faruk EREREN'i takipten kurtarmayı Emin ALKILIÇ yaptı. Emin ALKILIÇ isimli kişi Veli KUÇUK'le ailecek görüşürler. Bu görüşme hem dost görüşmesi hem de iş ortaklığı şeklindedir. Yani birbirlerinin ne iş çevirdiklerini bilirler. Yapacağı iş sıkıntılı ve problemliyse mutlaka Veli KÜÇÜK'le görüşür, görüşmeden iş yapmaz. Takipten nasıl kurtarabileceğimizi konuştuğumuzda Emin ALKILIÇ, tekneyle Dilovasmdan alıp Yalova'da bulunan örgüt mensuplanna teslim etme şeklinde planladı. Veli KÜÇÜKTe irtibatlı Emin ALKILIÇ, DEV-SOL örgütünün üst düzey sorumlusunu polis takibinden kaçırarak kurtardı.
Emin ALKILIÇ ile Mehmet TERZİOĞLU isimli kişiler 12 Eylül öncesi hem Dev-Yol örgütü içerisindeyken hem de 12 Eylül sonrası cezaevinde birlikte kalmışlıkları vardır. Yani Dursun KARATAŞ Ta çok samimidirler.
Veli KÜÇÜKTe içli dışlı olan, her türlü işlerini halleden Emin ALKILIÇ ve Mehmet TERZİOĞLU isimli kişiler Dursun KARATAŞ Ta görüşen kişilerdir.
Mehmet TERZİOĞLU bir gün tır almayı düşünmüyor musunuz dedi, tır alın çalıştıralım. Bende kendisine Tırın deşifre olması halinde sıkıntı yaşanabileceğini söyledim, kendisi de bana bunu kendisinin Dursun KARATAŞ ile görüşüp halledebileceğini söyledi, aradan yaklaşık 45 gün geçtikten sonra bana TIRT alabileceğini söyledi çünkü ona Dursun KARATAŞ TIR'm alınmasını söylemiş, TIRT Mehmet TERZİOĞLU'nun aracılığı ile İveco marka bir tır aldık.
Daha sonra güvenlik güçleri tın tespit etmiş olacaklar ki el koydu, Mehmet TERZİOĞLU'nun orada örgütün sorumlusu varken bu tır alma hadisesinde Dursun KARATAŞ ile görüşmesi örgütsel mantıkla izah edilecek bir durum değildir. Mehmet TERZİOĞLU'nun hem veli KÜÇÜK ile hemde Dursun KARATAŞ ile ilişkisinin olması benim için halen karanlık bir nokta olarak kalmıştır.
Ben bir müddet sonra limandan ayrıldım daha sonra liman çevresindeki kişilerden limana Abdullah ÇATLI'nm da gelip gittiğini duydum.
Mehmet TERZİOĞLU aynı zaman da müteahhitlik yapan birisidir. Gürbüz ÇAPAN Esenyurt Belediye Başkanı olduğunda belediyenin büyük inşaat işlerini Mehmet TERZİOĞLU'na verdi. Gürbüz ÇAPAN DEV YOL'cuydu bu nedenle ihaleleri Mehmet TERZİOĞLU'na verdi. Daha sonra kendisi zengin oldu. Bir ara Cumhuriyet gazetesinin ortağı olduğunu biliniyordu.
Ali AYDEMİR isimli DEV SOL mensubu şahıs 93 veya 94 yılında örgüt tarafından çalışmak üzere limana gönderilen kişilerden birisidir. Daha sonra emniyet güçlerince yakalandığını ve cezaevine girdiğini duydum. Şuan da Ulusal kanalda çalıştığı noktasında bilgim var ancak kanala nasıl girdiği konusunu bilmiyorum. Benim dikkatimi çeken konu şu olmuştur. Ali AYDEMİR DEV SOL cu olarak limanda çalışıyordu. Aynı zamanda limandaki kooperatife pay alan Veli KÜÇÜK'de gelip gidiyordu. Daha sonra basında Ergenekon Veli KÜÇÜK'ün yakalandığını Ulusal kanalda arama yapıldığını öğrendim. Ali AYDEMİR'in bu kanalda çalışıyor olması benim aklıma bunlar arasındaki ilişki hakkında soru işaretleri getirdi ben bu nedenle bu konuları anlatmak istedim.
Veli KÜÇÜK gerek resmi gerek sivil olarak yanında rütbeli askerler olduğu halde kooperatife gelip gidiyorlar, geldiklerinde de uzunca bir zaman orada kalıyorlardı. Ben o
 
dönemde DHKP/C örgütü üyesi olduğum için ve örgütün bizim atılım yıllan olarak tabir ettiğimiz yani eylemsel faaliyetlerin hız kazandığı bir dönemde ben örgüte Veli KÜÇÜK ve yanında bulunan askerleri hem kaçırıp sorgulayabileceğimizi hem de onlara yönelik eylem yapabileceğimiz istihbaratını gönderdim ve örgütten talimat beklemeye başladım. Aradan bir ay gibi bir zaman sonra şuan da böyle bir eyleme gerek yok ancak bu bilgiyi elimizde canlı tutalım şeklinde talimat geldi. Biz bu eylemi bundan dolayı yapmadık.
Burada benim kafama takılan konuda şöyledir; Örgütün yeni yapılanması döneminde hazır önüne gelmiş olan ve yapıldığında da örgütün reklamı açısından büyük sansasyon uyandıracak, örgüte sempatizan kazandıracak böyle bir eylemin yaptınlmaması ve sonrasında böyle bir eylemden bilgi sahibi olanlarında 1994 yılında polisin yaptığı bir operasyonla yakalanarak devre dışı bırakılması bu da yukarıda anlattığım ilişkiler açısından bakıldığında dikkat çekici bir durumdur. Benim bundan çıkardığım sonuç örgütün bu bilgilerin hedef olan şahıslara ulaştınlmış olabileceği ve bu bilgi ulaştınlması sonrasında bizim operasyon yiyerek yakalanmamızdır.
Örgüt kendi menfaati olduğu zaman herkesle ilişkiye geçer. Bunun en canlı örneği ise 1990 yılında Küçük Armutlu'da örgüt mensuplanndan birisini vuran Ülkücü mafya tabir edebileceğimiz şahıslardan iki tanesi Bayrampaşa cezaevine konuldular. Bu arada cezaevinde örgüt mensuplan da yatmaktaydı. Cinayeti işleyen ülkücülerin cezalandmlması için örgüt üyeleri ile Adli bölümde gasp suçundan yatan sol görüşe sempati ile bakan mafya mensubu Yakup SÜT arasında bir görüşme gerçekleşti ve örgüt Yakup SÜT'ten cezalandırmayı yapmasını istedi ancak öldürülmesini istemedi sakat kalmalannı ve böylece dışanya bir mesaj vermeyi planlamıştı, Yakup SÜT ve adamlan tarafından bu kişilerin kulaklan kesilip, ayaklanndan vurularak cezalandmlmışlardır.
Yukanda ismi geçen Ahmet Tekin BAYKAL'ı DEV YOL'cu olarak bilirim. Kendisi 1990'lı yıllann başından itibaren İzmit, Derince, Hereke civannda gayri meşru alemde bilinen birisidir. Polis ve Jandarma'nm o dönemde bu şahsın arkasında olduğuna dair söylentiler çıkıyordu. Bu şahsın Dilovası motorlu taşıyıcılar kooperatifini ele geçirmeye yönelik girişimleri oldu. Aramızda silahlı çatışmaya varan tartışmalar oldu. Bu tartışmalan bitirmek amacıyla kooperatifin yöneticileri olan Mehmet TERZİOĞLU, Emin ALKILIÇ, Cemil ATA ve soy ismini hatırlayamadığım Mehmet EYMÜR'ün hazırladığı söylenen MİT raporunda adı geçen Süleyman.... Ve daha sonra öğrendiğim kadanyla Veli KÜÇÜK'ün araya girmesi ile Tekin BAYKAL ile olan ilişkimiz normale döndü.
Ben bugüne kadar yaşadıklanm ve yaptıklanmı zaman zaman gözden geçiririm. Bir örgüt adına faaliyette bulundum. Hatta çok uzun bir süre cezaevinde yattım, ülkede eşitlik, adalet, özgürlük olsun diye mücadele ettim. Bu mücadelenin içerisinde iken yaptıklanmm ve düşündüklerimin doğru olduğuna inanarak yaptım. Ancak daha sonra kendimi örgütü yaşadığım süreci gözlemlediğimde örgüt içerisinde çok ciddi çelişkiler gördüm.
Bugüne kadar karşısında durduğum bazı çevreler ile örgütün birbirini karşılıklı olarak kullandığını anladım.
Özellikle basma yansıyan ülkemizde bazı güçlerin olduğunu anlatan bir takım yazılann daha sonra susurlukta ortaya çıkan tablonun ve son olarak Ergenekon operasyonunda ortaya çıkan ilişkileri ve yaşadığım süreci değerlendirdiğimde DHKP/C örgütünün kullanıldığı kantine vardım" şeklinde beyanlarda bulunduğu, yine ek ifadesinde;
"Ben önce Türkiye'de sol terör örgütlerinin çıktıklan dönemle ilgili olarak bazı şeyler söylemek istiyorum.
1960'lı yıllannda 60 anayasasının getirdiği nisbi rahatlama ortamında dünyada sosyalist ideolojiler Türkiye'ye de girmeye başladı. O dönem gençliğin yurtsever ve anti-emperyalist bir niteliği mevcuttu. Bu sosyalist ideolojinin ülkeye girmesiyle gençliğin içinde bulunduğu fikir ve ideolojiler iç içe girmeye başladı. Burada Türkiye'ye özgü yeni fikir ve
 
örgütlenmeler ortaya çıktı. İlk önce Türk Solu dergisi etrafında ve içinde o dönemin üniversite gençliği ve hocaları tarafından sosyalist düşünceler yayılmaya başlandı. Bu süreçte ayrışmalar yaşandı ve çeşitli örgütler ortaya çıktı. Fikir Kulüpleri Federasyonu öğrenci gençliğinin toplandığı yerdi. FKF ilk çıktığında başkanlığını Doğu PERİNÇEK yapmaktaydı. Bu çatı altında o dönemin gençlik liderlerinden Mahir CAYAN, Deniz GEZMİŞ, İbrahim KAYPAKKAYA ve Doğu PERİNÇEK isimli kişiler vardı. Bu kişilerin tamamı silahlı mücadeleyi savunan kişilerdi. Doğu PERİNÇEK'in de aralannda bulunduğu bu kişiler Türkiye'de sonradan kurulan Sol terör örgütlerinin liderleri olarak ülkemizi uzun yıllar kanlı çatışmalara sürükleyecek terör örgütlerinin başını çektiler.
Doğu PERİNÇEK içinde bulunduğu bütün yapılardan hep eleştiri getirerek ayrılmış ve kendine özgü örgütlenmeler yaratmıştır. O yüzden Türk Solunda Doğu PERİNÇEK her zaman ajan provokatör olarak bilmen bir kişidir. O günlerde de bu günlerde de sürekli çatışmaların içinde olmuştur.
Dev-Sol terör örgütü ile ilgili olarak aslında söylenebilecek en temel gizli bağlantı örgütün gerçekleştirdiği suikastlarda kendini göstermektedir. Örgütün atılım yıllan olarak tabir ettiği 90-91-92 yıllannda bir sürü seri cinayetler işlenmiştir. Eski MİT Mensubu Hiram ABAS, Emekli paşa İsmail SELEN, Emekli paşa Memduh ÜNLÜTÜRK, ADANA Jandarma Bölge Komutam TEMEL CİNGÖZ, MİT müsteşarlığı yapmış Adnan ERSÖZ, Emekli Paşa Kemal KAY AÇAN gibi birçok sansasyonel hedefe yönelik eylemler yapıldı. Bu eylemlerin yapıldığı dönemde örgütte sorumlu düzeyde faaliyet yürüten, örgütün her şeyine hakim olan arkadaşlanmızla sonradan yaptığımız görüşmelerde o dönem örgütün eylem amaçlı böyle bir istihbarat çalışmasının olmadığını konuştuk. Bugün düşündüğümde örgütün istihbarat çalışmasının olmadığı bir dönemde, çok ciddi ve gizli nokta eylem istihbaratlannm örgütün merkezi tarafından ekiplere ulaştınlmasında derin bağlantılann olduğunu ve adeta eylemlerin servis edildiğini söyleyebilirim.
DHKP/C örgütü adeta bir tetikçi gibi kullanılmıştır. Sosyalizm ve devrim düşüncesini kendisine maske yaparak, ülkemizi kargaşa ortamına sokacak siyasi cinayetler işlettirilmiştir.
DEV-SOL örgütü olarak Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifinde bulunmamızın gerekçesi bizi oraya davet eden kişilerin bizim örgütsel gücümüzden faydalanmak istemeleridir. Örgüt de buradan büyük maddi çıkar elde ederek örgütün temel ihtiyaçlan olan silah ve mühimmat gibi malzemeleri karşılamak istedi. Buranın asıl önemi taşımacılık yapıldığı için yurt dışından silah getirme amaçlı güvenilir bir yer olmasıdır. Yine buradan örgüte büyük maddi gelir temin ediliyordu.
Daha önce size Mehmet TERZİOLU'nun Dursun KARATAŞ ile görüşmesi sonrası örgüte bir tır aldığımızı söylemiştim. Örgüt kendisine temin ettiği bu tırla yurtdışından silah temin etmeye çalıştı. Gürbulak nakliyattan alman bu tırla Suriye'den silah getirilmesi planlandı. Uluslar arası yük taşıma belgesi çıkarma girişimimiz oldu ve bu arada Suriye'den yük getirmek için ilişki arandı. Bu getirilecek yüklerin arasına örgütün Suriye'de kampta bulunan silahlan getirilecekti.
Daha önce bahsettiğim Veli KÜÇÜK ve elemanlanmn örgüte istihbaratını verdiğim dönem, Düzce-Bolu-Adapazan üçgeni diye tabir edilen yerde kayıplar ve yargısız infazlann olduğu dönemdi. O bölgede yapılan bütün bu cinayetlerin arkasında Veli KÜÇÜK ve elemanlann parmaklan olduğu kamuoyunca konuşuluyordu. Örgüt açısından ayağına kadar gelmiş böyle bir eylemin yapılmamış olması açıklanamaz. Hata o süreçte en başta yapılması gereken bir eylem örgütün merkezi tarafından yaptınlmamıştır" şeklinde beyanlarda bulunduğu anlaşılmıştır.
Gizli Tanık DİLOVASI'nın 17.05.2008 tarihli ifadesinde; "Bana karanlık gelen noktalardan en önemlisi ise şudur; DEV-SOL örgütünün üst düzey yöneticisi ve halen Merkez Komite üyesi olan FARUK EREREN isimli kişi takip edildiği anlaşıldı. Bize Faruk
EREREN'i takipten kurtaracak bir organizasyon yapıp yapamayacağımız söylendi. Faruk EREREN'i takipten kurtarmayı Emin ALKILIÇ yaptı. Emin ALKILIÇ isimli kişi Veli KÜÇÜK'le ailecek görüşürler. Bu görüşme hem dost görüşmesi hem de iş ortaklığı şeklindedir. Yani birbirlerinin ne iş çevirdiklerini bilirler. Yapacağı iş sıkıntılı ve problemliyse mutlaka Veli KÜÇÜK'le görüşür, görüşmeden iş yapmaz. Takipten nasıl kurtarabileceğimizi konuştuğumuzda Emin ALKILIÇ, tekneyle Dilovasmdan alıp Yalova'da bulunan örgüt mensuplarına teslim etme şeklinde planladı. Veli KÜÇÜK'le irtibatlı Emin ALKILIÇ, DEV-SOL örgütünün üst düzey sorumlusunu polis takibinden kaçırarak kurtardı.
Veli KÜÇÜK'le içli dışlı olan, her türlü işlerini halleden Emin ALKILIÇ ve Mehmet TERZİOĞLU isimli kişiler Dursun KARAT AŞ'la görüşen kişilerdir." şeklinde hakkında ifade verdiği Emin ALKILIÇ'm, 19.10.2000 tarihli Organize Suçlar ve Sil. Kaç. Şb. Müdürlüğündeki ifadesinde;
"1992 yılında DİLKOP'u kendisinin kurduğunu, başkanlığını Mehmet TERZİOGLU'nun yaptığını, o tarihlerde Gebze Jandarma Komutanı olan Yüzbaşı Hasan AVŞAR'm emekli olduktan sonra DİLKOP'da personel müdürü olarak çalışmaya başladığını, yine emekli Jandarma binbaşı Adnan isimli kişinin de bir dönem personel müdürü olarak çalıştığını, bu şekilde emekli Jandarma subaylarının çevrelerinden ve sıfatlarından faydalandıklarını, Dilovası bölgesinde bulunan limanlarda gelen giden yüklerin taşınmasında büyük rant olduğu için terör örgütleri ve mafya gruplarının barınarak bu yerlerden menfaat sağladıklarını beyan ettiği anlaşılmıştır.
2001 yılında yakalanan Tuncay GÜNEY yapılan mülakatta konu ile ilgili özetle;
Dev-Sol'da Yağan grubu ve Dursun KARAT AŞ gibi iki ayrı gurubun bulunduğunu, askerlerin Bedri YAĞAN grubunu desteklediğini, çünkü YAĞAN gurubunu daha düzgün gördüklerini, Dursun KARATAŞ'ı ise, o dönem alevi Emniyet Müdürü olan Hüseyin KOCADAĞ'm desteklediğini, Bedri YAĞAN ile Dursun KARATAŞ kapıştıklarında, askerler Bedri YAĞANT, polisler ise Dursun KARATAŞ'ı desteklediğini, askerlere göre Dev-Sol'dan DHKP-C'ye geçiş döneminde DHKP-C'nin bütün MKYK kadrolannda polisin olduğunu düşündüklerini,
Bir dönem DHKP-C'lilerin Harbiye Orduevi'ne roket attığını, daha sonra aynı roket'in Terörle Mücadelede Reşat ALTAY'a atıldığını, Reşat ALTAY'a atılan roketi askerlerin misilleme olarak attırdığını duyduğunu,
Aynı dönemde kendisinin Adnan AKFIRAT ve Doğu PERİNÇEK ile oturup konuşurken, sohbetleri esnasında DHKP-C nin MKYK üyelerinin polislerden oluştuğunu duyduğunu beyan etmiştir.
SONUÇ :
Soruşturma dosyasındaki delillerden, alman ifadelerden ve ele geçirilen dokümanlardan ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ yöneticilerinden Veli KÜÇÜK'ün DHKP/C adlı terör örgütü ile ilişki içersinde olduğu ve söz konusu örgütü ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNÜN amaç ve hedefleri doğrultusunda kullandığı ve kontrol altında tuttuğu anlaşılmaktadır.
ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNÜN HİZBULLAH TERÖR ÖRGÜTÜ BAĞLANTISI
2001 yılmda yakalanan Tuncay GÜNEY yapılan mülakatta konu ile ilgili özetle;
Veli KÜÇÜK le olan birlikteliği sırasında, şahsı anlamaya çalıştığını, Veli KÜÇÜK'ün çok geniş kapsamlı ve profesyonel çalıştığını, Veli KÜÇÜK'ün anlaşılabilmesi için, Veli KÜÇÜK tarafından kendisine verilenALAMUT KALESİ ve DAĞLARIN ŞEYHİ
HASAN SABBAH isimli kitapların okunması gerektiğini, şahısla birlikte olduğu dönem içersinde edindiği tecrübe ve bahsi geçen kitapları okumasından sonra Hizbullah'm da Teoman KOMAN Paşayla Veli KÜÇÜK tarafından kurduğunu anladığını, örgütlenmenin Teoman KOMAN paşa tarafından yapıldığını,
Bir dönem Doğu PERİNÇEK'in adamı olan ve Güneydoğu-Diyarbakır muhabiri Halit GÜNGÖR'ün, Jandarma Genel Komutanlığında Hizbullahçı İlimcilerle Menzilcilerin eğitilmesini fotoğrafladığmı, Hizbulkontrayı ortaya çıkardığını, fotoğrafları Doğu PERİNÇEK'e gönderdiğini, ancak yayınlanmadan Halit GÜNGÖR'ün öldürüldüğünü, o dönemde Adnan AKFIRAT'm da Halit GÜNGÖR'Ü Türk Gladyosunun öldürdüğünü söylediğini, daha sonraki dönemde "Kemalist-Sosyalist" ismi ile bir ittifak yapıldığını beyan etmiştir.
Tanık Emekli İstahbarat Daire Başkanı Bülent ORAKOĞLU ise 28.02.2008 günü alman ifadesinde özetle;
Kendisinin 12 Mart 1997 tarihinde İstihbarat Daire Başkanlığı görevine getirildiğini, göreve geldiği dönemin 28 Şubat sürecinden hemen sonraki süreç olduğunu, o dönemde hükümete karşı ihtilal yapılacağına ilişkin ciddi bilgiler elde ettiklerini, o dönem Batı Çalışma Grubunun (BÇG) Devletin bütün görevlilerini, siyasileri ve özel kişileri irticacı oldukları gerekçesiyle fişlediklerine dair bilgiler elde ettiklerini, bunların yanı sıra bazı askeri şahısların PKK'nm üst düzey yöneticileri ile görüşmeler yaptığını, üçüncü olarakta NESİM MALKİ cinayetinin yabancı servislerle olan irtibatlarım tespit ettiklerini,
Yaklaşık 3,5 ay sonra Türkiye'de hükümetin devrildiğini, kendisinin hükümet devrilmeden kısa bir süre önce Amerika'ya dış göreve gönderildiğini, bu arada kendisiyle ilgili çok ciddi haberler yayınlanmaya başlandığını, hatta birçok gazetecinin kendisini arayıp "SAKIN TÜRKİYE'YE GELME,GELİRSEN HAKKINDA İDAM SEHPASI HAZIRLANDI" şeklinde tehditler mesajlan gönderdiğini, ancak kendisinin yaptığı görevin kanun dışı olmadığından Türkiye'ye geldiğini, gelir gelmez de BATI ÇALIŞMA GRUBU ile ilgili yukarıda belirttiği kanunsuz ve herhangi bir resmiyeti olmayan belgeleri alıp görev gereği İçişleri Bakanlığına verdiğinden dolayı Askeri Mahkemece tutuklandığını, 58 gün tutuklu kaldığını, daha sonra bu davaların hepsinden beraat ettiğini,
Görev yaptığı dönemde ERGENEKON'la alakalı bazı olaylara vakıf olduğunu, o dönem içeriği olarak tam bilinmeyen ancak son zamanlarda basma yansıdığı kadarıyla da her türlü kanunsuz işi yapmayı kendilerine görev bilmiş ERGENEKON örgütünün de bu 28 Şubat'ı organize etmiş olduklarını anlamış bulunduğunu, aynı dönemde İstihbarat Daire Başkanlığı Yardımcılığımda bulunan HANEFİ AVCI'nın bazı askeri şahpıslann PKK ile görüştüğü tesptini 32 Gün isimli programda açıkladığı için tutuklandığını,
İstihbarat Daire Başkanlığı görevinden öncede il Emniyet Müdürlüğü, Terörle Mücadele ve İstihbarat Müdürlüğü yaptığını, Hatay İl Emniyet Müdürlüğü görevini sürdürdüğü dönemde tahminen 1991 yılı içerisinde Adana Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral TEMEL CİNGÖZ ve İl Jandarma Alay Komutanı VİCDAN BAŞARAN olduğu halde şehir klübünde bir yemek yediklerini, bu yemekte Bölge Komutanının yanında bulunan ve önceleri emir eri olduğunu zannettiği sivil giyimli şahsın daha sonra İstanbul'da Hizbullah Operasyonunda ölü ele geçirilen Hizbullah lideri HÜSEYİN VELİOĞLU olduğunu öğrendiğini, orada tanıdığı kadarıyla HÜSEYİN VELİOĞLU Devlet görevlilerine çok saygılı, bir bekçi önünde dahi önünü ilikleyerek konuşan bir kişi intibaanı uyandırdığını, bu şahsın Hizbullah örgütünün lideri olarak İstanbul'da polisle girdiği çatışmada polise ve Devlete silah çekmesi ve örgüt liderliğinin arkasında başka arka perdeler olduğu kanaatinde olduğunu, emekli olduktan sonra 28 Şubat Türevi bir takım yasadışı illegal eylem ve faaliyetlerle psikolojik harekatlarla Türkiye'de mevcut iktidarı illegal olarak düşürmeye çalışan ERGENEKON yapılanmasının sağcı ve milliyetçi kesimi kullandığı gibi aşırı sol örgütleri ve
 
Hizbullah örgütünü de naylon terör örgütü olarak kurdurduğu kanaatine vardığını, bir taraftan PKK'ya karşı Hizbullah örgütünün ERGENEKON tarafından kurularak Türkiye'de bir iç savaş yaratma Kürt-Türk çatışması yaratma stratejilerini uygulamaya çalıştıklarını düşündüğünü, Hizbullah terör örgütünü de yukarı da söylediğim gibi ERGENEKON tarafından kurdurulduğu ve eğitildiği kanaatini taşıdığını beyan etmiştir.
Ergenekon dokümanında belirtilen "NAYLON TERÖR ÖRGÜTLERİNİN OLUŞTURULMASI" yöntemi şüpheli Doğu PERİNÇEK'e sorulduğunda,
"Naylon terör örgütleri kurmak bizim bazı istihbarat örgütlerimizin ABD ve CIA ve Mossaddan öğrendiği vahim uygulamalardır. PKK yi 1975 yılında acıdır ki MİT kurmuştur. Ve yine acıdır ki Hizbullah denen örgütü kullandıklarını MİT Müsteşarı kamuoyu önünde açkılamıştır ve basında yer almıştır. Peki nerede kullanmışlardır? Bu örgütlere binlerce insanımızı öldürtmüşlerdir. PKK 1975-1980 arasında benim Güneydoğu bölgesindeki en değerli il başkanlarımı ve yöneticilerimi şehit etmiştir, yine Hizbullah benim en değerli arkadaşlarımı şehit etmiştir. Bu Amerikan icatlarını onaylamak ihanet anlamına gelir. Belgenin kimler tarafından yazıldığını bilmiyorum" şeklinde cevap vermiştir.
30.05.2008 günü 2007/1536 soruşturma kapsamında gizli tanık Ahmet isimli şahsın vermiş olduğu ifadesinde; Kendisinin uzun yıllar Hizbullah Terör örgütü içerisinde yer aldığını, Daha sonra örgüt içerisinde görmüş olduğum yanlışlıklar ve yaşadığı bir takım olayların etkisi ile örgütten ayrıldığını,
HÜSEYİN VELİOĞLU'nun 1979 tarihinde Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının sendika seçimlerine Petrol iş sendikasının başkanı olmak amacı ile seçimlere katıldığını, bu seçimler döneminde o dönemde Batman' da yüzbaşı olarak görev yapan TEMEL CİNGÖZ ile görüşmüşlüğü, konuşmuşluğu olduğunu,bu görüşmenin olduğunu HÜSEYİN VELİOĞLU ve İSA ALTSOY(örgütün üst düzey sorumlularından) söylediklerini, TEMEL CİNGÖZ'ÜN, HÜSEYİN VELİOĞLU'na bizim onayımız olmadan hiç kimse sendika başkanlığını kazanamaz dediğini, neticede seçimleri PKK temsilcisi olarak gördükleri bir kişinin kazandığını, TEMEL CİNGÖZ'ün o dönemde bildiği kadarı ile Batman komando taburunda görev yapmakta olduğunu, HÜSEYİN VELİOĞLU ile tanışıklığını hatta görüşmüş olduğunu bildiğini, sonraki süreçte TEMEL CİNGÖZ ile HÜSEYİN VELİOĞLU' nun ilişkisinin nasıl geliştiği hakkında bilgisinin olmadığını,
1980 ihtilali olduğu zaman HÜSEYİN VELİOĞLU' nun birkaç arkadaşı ile beraber İran' a gittiklerini amaçlarının ise darbe sonrası olabilecek bir operasyona karşı tedbir amaçlı olduğunu İran' da Humeyni'ye yakın kişilerle ilişki kurduklarını bildiğini,
HÜSEYİN VELİOĞLU ve arkadaşlarının 1981 yılında Türkiye' ye döndükten sonra Diyarbakır' da HÜSEYİN VELİOĞLU, EDİP GÜMÜŞ ve İSA ALTSOY ile birlikte İlim Kitapevini kurduklarını, Kitapevini 12 Eylül sonrası oluşturmayı çalıştıkları örgütsel yapının merkezi olarak belirlemiş olduklarını,
Kitapevi kurulduktan sonra HÜSEYİN VELİOĞLU ve arkadaşları bölgede molla olarak bilinen şahıslar, tarikat liderleri, aşiret liderleri ve önde gelen kişilere giderek İslami bir hareket oluşturmaya çalıştıklarını, bu hareketin o dönem çok aktif olan Milli görüş çizgisinin dışında devletten bağımsız bir hareket olduğu yönünde propaganda yapıp taraflar kazanmaya çalıştıklarını, o dönemde kitapevinin her gün onlarca yüzlerce ziyaretçi ile dolup taşmaya başladığını, Gelip giden bu şahıslardan uygun olanlar ile beraber HÜSEYİN VELİOĞLU' nun belirlenmiş olduğu evlerde toplantılar yapılıp cemaatleşme sürecinin nasıl oluşturulacağı üzerinde fikir planlı tartışmalar yapıldığını,
Tamda bu dönemde HÜSEYİN VELİOĞLU'nun AYDA BİR ORTADAN KAYBOLDUGUNU,BİR HAFTA SONRA DA GELDİĞİNİ, kendisinin nereye gittiği ve ne yaptığı sorulduğunda İstanbul' a İran' lılarla görüşmeye gittim dediğini, Örgütte kaldığı uzun
yıllar içerisinde elde etmiş olduğu tecrübelerden HÜSEYİN VELİOĞLU' nun bu kaybolmalarının söylendiği gibi İran' Ularla görüşme değil kendisini yönlendiren gizli güçlerle bir araya gelmesi olarak değerlendirdiğini, Ancak bu güçlerin kim olduğu hakkında somut bir bilgiye sahip olmadığını
1983-1984 yıllarında bu grup içerisinde faaliyet yürüten daha sonra açmış olduğu Menzil Kitapevi ile adı menzilciler olarak bilinecek olan grubu oluşturan FİDAN GÜNGÖR ve arkadaşları HÜSEYİN VELİOĞLU'ndan ayrıldıklarını, Bu tarihten birkaç yıl sonra da ilim grubu içerisinden yine kamuoyunda İslami Hareket olarak bilinen EKREM BAYTAP, MEHMET ALİ BİLİCİ önderliğindeki tekbirci grup ayrıldığını, bu grubun Batman' da EKREM BAYTAP' in çalıştırdığı Cem kitapevini kurduklarını ve bu kitapevi etrafında örgütlenmeye başladıklarını,
1988 yılında cemaatin isteği ile HÜSEYİN VELİOĞLU önderliğinde bir grubun (HÜSEYİN VELİOĞLU, EDİP GÜMÜŞ, İSA ALTSOY, ABDÜLAZİZ TUNÇ, NUSRETTİN GÜZEL, MOLLA İHSAN YEŞİLIRMAK ve ismini şu an hatırlayamayacagım 2 kişi daha vardı.) İran'ın Tahran kentine giderek yaklaşık 2 ay siyasi ve askeri eğitim aldıklarım, Askeri eğitimde silah tanımı ve silah atışı, teorik bilgi olarak da örgütlenmenin nasıl olacağına dair eğitim alındığını,
Türkiye' ye dönüldükten bir süre sonra Batman' da bir otelde birkaç hafta kalan Yahudilere yönelik bombalı eylem yapılacağını ancak yapılmadığını, başlangıçta bu eylemi çok önemseyen ve mutlaka yapılmasını isteyen HÜSEYİN VELİOĞLU eylem gerçekleşmeyince sebebi sorulduğunda açıklama yapmadığını
1994 yıllarında Hizbullah İlim- Menzil çatışmalarının olduğu bir dönemde bölgede MOLLA MANSUR GÜZELSOY olarak bilinen kişi sohbet ettiği 10-15 kişilik gruba hitaben kendisinin öğrenci olduğu dönemde Ankara' da HÜSEYİN VELİOĞLU ile birlikte aynı evde kaldıkların, HÜSEYİN VELİOĞLU' nun sürekli olarak MİT' den diye bahsettiği 2 istihbaratçının ziyarete geldiklerini, HÜSEYİN VELİOĞLU' nun bu şahıslarla sürekli ilişki içerisinde olduğunu anlattığını, MOLLA MUNSUR GÜZELSOY'un bu anlatımlarından yaklaşık 15 gün sonra Diyarbakır' da bir sabah namazı çıkışı HÜSEYİNE VELİOĞLU' na bağlı İlim grubu mensuplarınca sopalarla dövülerek öldürüldüğünü,
Örgütte kaldığım uzun yıllar içerisinde şunu gözlemlediğini, Örgüt kurmak, yönetmek, örgüt mensuplarının sorunlarına çözüm bulmak, yeni stratejiler üretmek, örgütü sevk ve idare etmek öyle bir kişinin tek başına yapabileceği, altından kalkabileceği iş olmadığını, liderin ne kadar eğitim alırsa alsın bütün bunları yapmasının çok zor olduğunu, mutlaka kendisini yönlendiren, yöneten birilerinin olması gerektiğini, Hizbullah örgütünde de aynı durumun söz konusu olduğunu, Hatta HÜSEYİN VELİOĞLU' nun bazen ben bu işin içerisine nereden girdim, bıktım usandım, bu işi bıraksak mı acaba şeklinde beyanlarına şahit olduğunu, Kaldı ki HÜSEYİN VELİOĞLU' nun yapısı, karakteri, eğitimi göz önüne alındığında Hizbullah gibi büyük bir örgütü kurması ve idare edebileceğini tahmin etmediğini,
Örgütün İranlılarla ilişki içerisinde olduğu 1990 ' lı yıllara kadar İran' lılar tarafından yönlendirildiğini, bu dönemde Iran'lılann dışında bir gücün HÜSEYİN VELİOĞLU üzerinden Iran' da faaliyet gösteren Türkler hakkında bilgi toplamaya çalıştığım fark ettiğini, Çünkü HÜSEYİN VELİOĞLU İran' da iken mesaisinin çoğunu o bölgeye gelip giden Türklerin kim olduğun tespite harcadığını,
Örgüt İran ile ilişki içerinde iken örgütteki Sünni kişilerin bile şia mezhebine
sempati duyduklarını, hatta ibadetlerini onların yaptığı tarzda yaptıklarını, Örgüt tarafından
takip edilen eserlerin genelde İranlı yazarların (Ali Şerati, Mutaharri vb.) yazarların kitapları
olduğunu, Ancak 1991 yılında PKK - Hizbullah çatışmaları başladıktan sonra örgütün İran ile
ilişkisini keserek Sünni anlayışa tekrar döndüğünü, kendisinin bu değişimin normal bir süreç
olarak gerçekleştiğini zannetmediğini, Burada örgütün birileri tarafından yönlendirildiği
izlenimine sahip olduğunu, , ~ * v\
_* J-
"5^7
 
HÜSEYİN VELİOĞLU'nun ilişkileri sorgulanması gereken bir kiş olduğunu, kimseye haber vermeden hacca gittiğini ve orada örgüt mensuplarından bir tanesi tarafından görüldüğünü, HÜSEYİN VELİOĞLU'nun örgüt mensubunu fark edince yanındaki kişilerle birlikte görülmesinden çok rahatsız olarak örgüt mensubuna sıkı sıkı tembih ederek kimseye kendisini burada gördüğünü söylememesini tembihlediğini, bir başka tarihte de İngiltere-Londra'da Pakistan' lı bir grubun lideri olan (KERİM SIDDIKİ olabilir) bir şahsın yapmış olduğu bir toplantıya katıldığını,
PKK-Hizbullah çatışmasında birçok PKK' lı ve Hizbullah ilim grubu mensubunun öldüğünü, 1995 yılında Hizbullah' ı temsilen İSA ALTSOY'un Irak' da PKK temsilcileri ile görüşerek karşılıklı ateşkes kararı aldıklarını, bunların ise nasıl bir araya geldiklerinin örgütte daima soru işareti olarak kaldığını,
Örgütün kendi mensuplarını zaman zaman devlete çalışıyor diyerek kaçırıp sığmakta sorguluyor ve kendince suçlu bulduklarını ise öldürdüğünü, devletin örgüt için bir düşman olduğunu, ancak kendisinin örgütün devlet kurumlarına karşı bir eylem yaptığına veya planladığına şahit olmadığını, HÜSEYİN VELİOGLU' nun öldürülmesinden sonra ise polisle çatışmaya girdiklerini, bu çatışmaların sebebinin ise HÜSEYİN VELİOGLU' nun öcünü alma düşüncesi ile gerçekleşmiş olabileceğini,
 
HÜSEYİN VELİOGLU' nun kendisine çok yakın olan üst düzey mensupların bir arada olduğu ortamda devlet görevlilerinden bazılarının kendilerine ajanlık teklif edebileceğini beyan ettiği, bu beyandan birkaç hafta sonra bazı görevlilerin bu toplantıda olan kişilerden bazılarına görev teklif ettiklerinin bilindiği, burada anlaşılmaz olan ise, HÜSEYİN VELİOĞLU'nun bu durumu nasıl bildiği ve o söyledikten kısa süre sonra o teklifler nasıl geldiğidir. Bu teklifin yapıldığı şahısların çok sıkı bir şekilde saklanan HÜSEYİN VELİOGLU ile düzenli olarak bir araya gelen kişiler olduğunu, kendisinin bu kişilere görev teklif edildiğine göre bu kişilerin örgüt içerisindeki durumlarının da bilindiğini varsaydığını, dolayısıyla düzenli olarak HÜSEYİN VELİOGLU ile görüşen bu kişilerden örgütün liderine ulaşılmasının hiç zor olmayacağını değerlendirdiğini,
 
Hizbullah örgütünün faaliyetleri ve yapısına bakıldığında HÜSEYİN VELİOGLU' nun böyle bir örgütlenmeyi oluşturabilecek ve yönetebilecek kapasitede birisi olmadığını düşündüğünü, Çünkü HÜSEYİN VELİOGLU' nu çocukluğumdan beri tanıdığını, örgüt içerisinde 10 yılın üzerinde birlikte faaliyetlerinin olduğunu, örgütten ayrılmasında yukarıda anlatmış olduğu konuların etken olduğunu, beyan etmiştir.
 
TOPLANAN DELİLLER,
 
BOMBA İRTİBAT RAPORLARI
Ele geçirilen bombaların irtibatları incelendiğinde:
 
Ümraniye ilçesi Çakmak Mahallesinde elde edilen patlayıcı maddeler ile Eskişehir ilinde Fikret EMEK'ten elde edilen patlayıcı maddelerle ilgili olarak;
 
Soruşturma evrakları ve Kriminal Polis laboratuarları Bomba İmha ve İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi tarafından düzenlenen Bomba İrtibat Raporları üzerinden benzerlik gösterip göstermediklerine dair yapılan tetkiklerde ve ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarınca açılan davaların sonuçları ve Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alınan şüphelilerle meydana gelen olayların herhangi bir bağlantısının olup olmadığına dair yapılan araştırma neticesinde;
 
A-) 12.06.2007 TARİHİNDE İLİMİZ ÜMRANİYE İLÇESİ ÇAKMAK MAHALLESİ SAMANYOLU CADDESİ GÜNGÖR SOKAK NO:2 SAYILI YERDE ELE GEÇİRİLEN MKE VE YABANCI MENŞEİLİ SAVUNMA TİPİ EL BOMBALARI;
01-Ağn ili Patnos ilçesi Yeşilçimen Mahallesi 7 Nolu Sokak içerisinde 25.11.2003 Tarihinde boş arazide pimi çekilerek atılmış ve patlamamış halde (1) adet el bombası olduğunu Kemal ŞENER isimli şahsın 155 ihbar hattını arayarak bildirmesi üzerine boş arazide (1) adet pimi çekilmiş patlamamış halde el bombası bulunmuştur.
Patnos Cumhuriyet Başsavcılığının 08.02.2008 Tarih ve Talimat No:2008/83 sayılı yazılarından, patlamamış halde bulunan (1) adet el bombasının 2004/11 soruşturma sırasında kaydının yapıldığı, soruşturma dosyasının 09.01.2004 tarihinde 2004/1 görevsizlik ile Ağrı 12 Piyade Tugay Komutanlığı Askeri Savcılığına gönderildiği anlaşılmıştır.
K.K.K. Ağrı 12. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Askeri Savcılığının 19.06.2008 Tarih ve As.Sav.2004/265 Esas sayılı yazısı ekinde gönderilen, 29.03.2004 Tarih Evrak No: 2004/285 Esas No: 2004/265 Karar No:2004/91 sayılı Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararında, 34. İç Güvenlik Tugay Komutanlığının 18.02.2004 gün ve DİS.SB.-.7200-56-04/56 sayılı yazısı ile DM 41 savunma el bombalarının tamamının tam olarak 53081 nci Müht.Bl.K.lığma 13.11.2003 tarihinde gönderildiği, envanterlerinde ve depolannda böyle bir el bombasının mevcudunun olmadığı belirtildiği, böylelikle olayla ilgili olarak herhangi bir kişi hakkında kamu davası açılmasını gerektirecek bir husus bulunmadığından, 353 sayılı Kanunun 105. ve 107. maddeleri gereğince, itirazı kabil olmak üzere KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA karar verildiği anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba imha inceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Ağrı ilinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (1) adet el bombasının,
COMP B LOT LS-14 107 seri numaralı el bombası olduğu,
ilimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (2) adedin
COMP B LOT LS-14 107 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
02-Hatay İli Merkez Akevler Mahallesi Alan Caddesi 12 Sokak No:4 sayılı adreste ikamet eden, Mehmet Hayrettin YAVUZ'a ait 01 SK 282 plakalı aracına 11.08.2001 tarihinde el bombası atılması neticesinde, park halinde bulunan Mehmet ÖKSÜZ'e ait 80 AY 869 plakalı Minibüs ile Mehmet YAKŞAN'a ait 31 T 0060 plaka sayılı araçlarda da maddi hasar meydana gelmiş olayda herhangi bir ölen ya da yaralanan olmamıştır.
Hatay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.02.2008 tarih ve Soruşturma No:2001/4546 sayılı yazılarından, Hayrettin YAVUZ'a ait 01 SK 282 plaka sayılı araca el bombası atılması olayı ile ilgili olarak, zaman aşımı süresi olan 11.08.2011 tarihine kadar faillerinin bulunması için (10) yıl süreli Daimi Arama karan ile Daimi Aramaya aldınldığı anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Hatay ilinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (1) adet el bombasının,
HGR Z-DM 72-LOS FMP-16 seri numaralı el bombası olduğu, ilimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (2) adedin HGR Z DM 72 LOS FMP-16 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
03-Iğdır ili Cumhuriyet Mahallesi SobacılarCaddesi Kapan Sokak No:9 sayılı yerde faaliyet gösteren Doğu Oteli Kazan Dairesinde l1.12.2006 tarihinde patlamamış halde (1)
adet el bombası bulunmuş olayla ilgili Otelin yeni sahibi İzzet ÇAĞALA ve Otelin eski sahibi Ayhan YILDIRIM isimli şahıslar yakalanmış, konu ile ilgili ifadeleri alındıktan sonra Cumhuriyet Başsavcılığının evrakları ikmalen istemesi üzerine şahısların salıverildiği anlaşılmış olup,
İğdır Cumhuriyet Başsavcılığı ile kurulan koordinede konu ile ilgili evrakların postaya verildiğini, davanın İğdır 2. Asliye Ceza Mahkemesi 2008/390 esas sayısı ile devam ettiği bildirilmiştir.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi İrtibat Raporu sonucu, İğdır ilinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (1) adet el bombasının,
MKE MOD 45 KF MKE-1-25 10-92 seri numaralı el bombası olduğu, İlimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (2) adedin MKE MOD 45 KF MKE-1-25 10-92 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
04-İstanbul ili Eyüp ilçesi Haliç kıyısında 27.02.2003 tarihinde Mustafa MARAZ ve Rasim UÇAN isimli balıkçı çocuklar tarafından balık tutarken suların çekilmesi sonucu çamurlu balçık içersinde bulunan (1) adet el bombası,
Soruşturmayı yürüten Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının, 11.02.2008 tarihli yazılarından, 27.02.2003 tarih ve 31.03.2003 tarihleri arasında yapılan herhangi bir kayda rastlanılmamış olup tarih sayı veya isim belirtildiğinde tekrar bakılarak bulabileceğinin belirtildiği, Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığı ile yapılan yazışma neticesinde belirtilen olayla ilgili herhangi bir soruşturma açılmadığı bildirilmiştir.
El bombasının 11.02.2003 tarihinde bulunduğu, Soruşturma kapsamında olan şüphelilerden Oktay YILDIRIM'm 2001-2005 tarihleri arasında İstanbul Hasdal'da görev yaptığı, yine aynı soruşturma kapsamında gözaltına alman şüphelilerden Mehmet Fikri KARADAĞ'ın 2001-2003 tarihleri arasmda İstanbul Levent'te görev yaptığı, Ankara Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının 15 Nisan 2008 Tarih ve 2008/303 S.O./91517240 sayılı yazılarından anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba imha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Eyüp ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (I) adet el bombasının,
HGR DM 41 COMP-B LOS-FMR-24 seri numaralı el bombası olduğu, ilimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (I) adedin HGR DM 41 COMP-B LOS-FMR-24 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
05-İstanbul ili Şişli ilçesi Merkez Mahallesi Prof. Nurettin ÖKTEN Sokak No:2 sayılı yerde faaliyet gösteren Cumhuriyet Gazetesi ön bahçesine 10.05.2006 günü (1) adet el bombası atılmış, el bombası patlamamış, bilahare el bombasını atan şahıslar yakalanmıştır.
17.05.2006 tarihinde Ankara ilinde Danıştay'a yapılan saldırıdan dolayı halen Ankara/Sincan F tipi cezaevinde bulunan Osman YILDIRIM, 12.03.2008 tarihinde Tanık olarak vermiş olduğu ifadesinde Cumhuriyet Gazetesine atılan el bombalarım Muzaffer TEKİN isimli şahıstan aldığını beyan etmiştir.
Soruşturma kapsamında olan şüphelilerden Oktay YILDIRIM'm 2001-2005 tarihleri arasında İstanbul Hasdal'da görev yaptığı, yine aynı soruşturma kapsamında gözaltına alman şüphelilerden Mehmet Fikri KARADAĞ'ın 2001-2003 tarihleri arasmda İstanbul Levent'te görev yaptığı, Ankara Genel Kurmay Başkanlığı Askeri
316
{'■&&,
 
Savcılığının 15 Nisan 2008 Tarih ve 2008/303 S.O./91517240 sayılı yazılarından anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi İrtibat Raporu sonucu, Şişli ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (1) adet el bombasının,
FÜNYE GRUBUNDA M 204 A2 MKE 173-9-85 seri numaralı (1) adet el bombası olduğu,
İlimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (2) adedin
FÜNYE GRUBUNDA M 204 A2 MKE 169-5-85 seri numaralı el bombası olduğu; her iki olayda elde edilen el bombalarının numaralarının benzerlik gösterdiği bildirilmiştir.
06-İzmir ili Urla ilçesi Zeytinlik Köyü Böğürtlen Körfezi deniz sahilinde kuma gömülü olarak 26.02.1999 tarihinde (10) adet el bombası bulunmuştur.
Soruşturmayı yürüten Urla Cumhuriyet Başsavcılığının 08.02.2008 tarih ve M.2008/513 sayılı yazılarından, 1999/449 soruşturma sırasına kayda alındığı, 6136 sayılı yasaya muhalefet suçundan zamanaşımı nedeniyle 27.12.2004 tarihinde takipsizlik kararı verildiği anlaşılmıştır.
Olayın özelliği itibari ile buluntu mühimmat ve silahların faili hakkında kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi İrtibat Raporu sonucu, Urla ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (10) adet el bombasından, (1) adedinin,
HGR Z DM 72 LOS FMP-16 seri numaralı el bombası olduğu,
ilimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (1) adedin
HGR Z DM 72 LOS FMP-16 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
07-İzmir ili Karşıyaka ilçesi Örnekköy Polis Karakolu görevlilerince 30.12.2000 Tarihinde Örnekköy 7517 Sokak No:15/A sayılı yerin önünde, İsparta ili Eğridir ilçesi Yuvalı nüfusuna kayıtlı Mustafa-Adile 1972 doğumlu Ali ÖZGÜLEÇ isimli şahsın üzerinde (1) adet el bombası elde edilmiştir.
İzmir/Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığınca 2001/806 Soruşturma Sayısı ile soruşturma başlatılmış olup, İzmir Ağır Ceza Mahkemesi tarafından takipsizlik karan verildiği bildirilmiştir.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba imha inceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Karşıyaka ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (1) adet el bombasının,
HGR Z DM 72 LOS FMP-16 seri numarah el bombası olduğu,
ilimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (2) adedin
HGR Z DM 72 LOS FMP-16 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
08-Izmir ili Konak ilçesi Alsancak Karakol Amirliği idaresi Cumhuriyet Bulvarı
No:371/l-B sayılı yerde faaliyet gösteren müstecirliğini Mehmet TOP'un yaptığı ve İbrahim
ÇİFTÇİ isimli şahsa ait olan Alsancak Cafe isimli işyeri içersine 02.10.2006 tarihinde Erdinç
UTAŞ isimli şahıs tarafından iki adet el bombası atılmış el bombalarının patlaması
neticesinde (2)'si ağır olmak üzere (11) vatandaşımız yaralanmış yaralılardan İbrahim
ÇİFTÇİ bilahare ölmüştür.
Olayla ilgili şüpheliler Erdinç UTAŞ ve Mehmet KABADAYI hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma açılarak iddianamenin hazırlandığı ve İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesinde 2007/145 Esas sayılı dosyası ile davası açılmış olup, duruşması 30.06.2008 tarihine bırakıldığı bildirilmiş, olayda hayatını kaybeden İbrahim ÇİFTÇİ ile Ergenekon operasyonu kapsamında şüpheli olarak gözaltına alman Sami HOŞTAN ile tanıştıkları Sami HOŞTAN'm İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde 25.01.2008 tarihinde alman ifadesinde İbrahim ÇİFTÇİ isimli şahsı tanıdığını, ölmeden 1 ay önce İbrahim ÇİFTÇİ'nin kızının düpnüne gittiğini, İbrahim ÇİFTÇİ'nin kendisine İzmir'de kumarhane açma teklifinde bulunduğunu, kendisinin ise İstanbul'da olduğundan dolayı kabul etmediğini, İbrahim ÇİFTÇİ ile herhangi bir husumetlerinin bulunmadığını, alacak vereceğinin olmadığını, şüphelilerden Veli KÜÇÜK ve Ali YASAK isimli şahıslan tanıdığını beyan etmiştir. Gizli tanık C'nin ifadesinde Sami HOŞTAN'm İbrahim ÇİFTÇİ'ye kumarda 3 milyon dolar kaybettiğini bu paranın ödenmesi konusunda aralannda husumet çıktığım beyan ettiği.
Şüpheli Veli KÜÇÜK, 25.01.2008 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde alman ifadesinin (35) sayfasında, ikametinde yapılan aramada elde edilen ve ilgili mahkeme karanna istinaden inceleme yapılan (3) nolu kaset içeriğinde Günay isimli bir hanımla görüştüğü, bu şahsın kendisine hitaben eşinden aynldığım bir takım problemlerinin olduğunu haber elemanı olarak altında veli küçük imzası bulunan bir kart taşıdığını, Sinan Yaşar adına da mit kartı olduğunu, söylediği kendisinin de bu durumu sinan yaşara söylediği, devamında günaym kocasından bahisle "Teoman KOMAN'ı ibrahim ÇİFÇİ'ye karşı kullanmış" dediği devamında yine kocasından bahisle kendisinin adına bir takım hoş karşılanmayacak faaliyetleri yaptığını söylediği, yine devamla kadının kocasından bahisle ayağından vurulduğunu söylediği onun da kendi kendini yaraladığını söylediği, çiftlik evinde kaleşnikov tüfekler olduğunu söylediği, görüşmenin sonunda kendi Nişanına İbrahim ÇİFÇİ'nin gelmediği şeklinde bir görüşme ile,
Günay TANFER'in oğlu Osman ile yaptığı ve içeriğinde "ey oğlum bak baban bunca zaman ailece görüşüyorduk bu beni alet olarak kullanmış şey olarak sezdim tabii fark ettim, ama ondan sonra gereğini yaptım, ey oğlum bana bak ben seni severim kardeşini severim, biz de gelip kalıyordu, anneni severim kardeşim gibi bunlan bana söyleyecektiniz, oğlum budur diye , şimdi bundan sonra ne olacak diye" osman'm ise " ama bak veli amca" dedikten sonra olayın boyutlannı anlattığı konuşmanın bir yerinde hatta bu mektup olayında
olduğunuzda aradım, ondan sonra bu ibrahim amca vardı, izmirli ibrahim çifçi aynı
şeyleri ona yapmış onun ismini kullanarak bir çok şey yapmış dediği ve konuşmanın şahsın babasının yaptıklannm üzerine devam ettiği anlaşılmıştır.bu geçen görüşmelerde ismi geçen şahıslar ve bu şahıslarla olan ilişkisi, bu kaseti kendisinin kaydedip etmediği ve ne amaçla bulundurduğu sorulduğunda;?
Şüpheli Veli KÜÇÜK'ün bu görüşmeyi teybe kaydettiğini. Burada adı geçen Günay Tanfer'in Yalçın Tanfer'in eşi olduğunu. Kendisinin Kırkağaç tabur komutanı iken 1979 senesinde Salihli'den gelerek tanıştığını. Av merakı olduğunu söyleyerek kendisi ile yakınlık kurduğunu, aile dostu olduklannı, kendisinin Kırkağaç'tan Nusaybin tabur komutanlığına tayin olduğunda av maksadıyla gelip gittiğini ve samimiyetlerinin artığını, 1996 yılma kadar devam ettiğini, ailece çocuklannı ve eşini de sevdiklerini, 1996'da Giresun'a geldiğinde kendisine bir av tüfeği getirdiğini, tüfeğin ruhsatını istediğini ve parasını verdiğini, Yalçın hakkında bazı şikayetler duyduğunu, şüpheli hareketlerini tespit ettiğini, kendisine tavır koyduğunu, bölgede yaptırdığı incelemede kendisi adına Karadeniz bölgesinde bazı yolsuzluklar tespit ettiğim ve tamamen ilişkisini kestiğini, bu şahsın kendisi ile bir süre sonra hiç irtibatının kalmadığını, Urfa yöresinde J. İstihbaratçısı olduğu yönünde dolaştığı Genelkurmay Başkanı ile yakın olduğu şeklinde toplumda kamuoyu oluşturmaya çalıştığını öğrendiğini, Genelkurmayın emrinde görevliymiş gibi istihbarat çalışmalan yapacakmış
şekliyle menfaat temin ettiği duyumlarını aldığını ve kendi adını da buralarda kullanmaya başladığı duyumunu aldığını, bunun üzerine Urfa İl Jandarma Komutanı Albay Erdal Sarızeybek'i arayarak durumu ilettiğini, eşiyle de boşandığını öğrendiğini, kendisinin aile olarak Yalçın TANFER'in eşi ve çocukları ile irtibatlarının halen devam ettiğini Yalçın TANFER'in Urfa İl Jandarma Komutanlığı tarafından yakalandığını, suçunun sabit görülerek tutuklandığını, halen Konya cezaevinde yattığını bildiğini, kaseti kaydetmesinin sebebinin, eşi ile yaptığım görüşmeyi kasıtlı olarak kaydettiğini çünkü eşinin Onun eşi ve kızını kendi evladı gibi sevdiğini, amacının kaseti eşine de dinletmek olduğunu, eşinin de Yalçın Tanfer'i iyice tanımasını istediğini, bu görüşmede geçen İbrahim ÇİFÇİ'nin İzmir'de yaşadığını bildiği ve onlarla tanışıklığı olan şahıs olduğunu, beyan etmiştir.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi İrtibat Raporu sonucu, Konak ilçesinde yukarıda belirtilen olayda kullanılan el bombalarında (1) adet el bombasının,
TAPA M 204 A KF-MKE-151-6-83 seri numaralı el bombası olduğu, ilimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (4) adedin TAPA M 204 A KF-MKE-152-6-83 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
09-Kırıkkale ili Keskin ilçesinde 09.04.2005 tarihinde Serkan ŞAHİNLİ ve Erhan Abdurrahman DAĞ isimli şahıslar kendilerinde (2) adet el bombası olduğunu ve bunlan satabileceklerini beyan etmişler, şahıslardan Serkan ŞAHİNLİ el bombalarını Jandarma İstihbarat elemanlarına satmak isterken suçüstü yakalanmıştır.
Soruşturmayı yürüten Keskin Cumhuriyet Başsavcılığının 08.02.2008 tarih ve 2007/246-247-248-249 İlamat Sayılı yazılarından, Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığının 01.09.2005 tarih ve 2005/111-111 E.K.sayılı hükmü ile 2 yıl 6 ay hapis ve 375,00 YTL adli para cezası ile cezalandırılmalarına karar verildiği anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Keskin ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (2) adet el bombasından (I) adedinin,
HGR DM 41 SPLITTER COMP-B LOS FMP-22 seri numaralı el bombası olduğu,
ilimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (2) adedin
HGR DM 41 SPLITTER COMP-B LOS FMP-22 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
10-Kütahya ili Ahievren Mahallesi Maymunkaya Sokak No:25 sayılı yerde ikamet eden çöp toplayarak geçinen Ferdevs ÇEKMEZ isimli şahsın 29.07.2002 günü Hafız Hıfzı Enver Caddesi Kış Sokak girişinde bulunan çöp bidonunu karıştırdığı sırada bidonun dibinde MK2 Amerikan menşeli savunma tipi el bombası bulmuştur.
Soruşturmayı yürüten Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığının 08.02.2008 tarih ve
Soruşturma No:2002/3472 Takipsizlik No:2007/4773 sayılı yazılarından, konu ile ilgili
tahkikat evraklarının birer onaylı suretlerinin gönderildiği bildirilmiş, tahkikat evrakları
incelendiğinde Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığının 24.09.2007 tarihli soruşturma
no:2002/3472 konulu soruşturma ile ilgili karar no:2007/4773 sayılı kararında beş yıllık süre
içersinde faillerin tespit edilemediği ve zaman aşımını kesen bir neden olmadığı bu süre
sonunda zaman aşımının dolduğu anlaşıldığı için kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına
karar verildiği anlaşılmıştır. ^^***s^
rdH^4?^
4 <•£
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi İrtibat Raporu sonucu, Kütahya ilinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (1) adet el bombasının,
FÜNYE GRUBUNDA "FÜZE M204 Al LOT FJZ-2 28 NOV 1953" seri numaralı el bombası olduğu,
İlimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (2) adedinin;
FÜNYE GRUBUNDA "FÜZE M204 Al LOT FJZ-2 286 NOV 1953" seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
11-Manisa ili Akhisar ilçesi Şeyhisa Mahallesi 82 Sokak No: 14 sayılı Telgöl ŞAKŞAK'a ait evin bahçesinde 04.12.1998 tarihinde gömülü olarak bulunan (2) adet el bombası bulunması olayı;
Akhisar Cumhuriyet Başsavcılığına 07.02.2008 tarih ve 2007/1536 soruşturma sayılı yazı ile olay hakkında dava açılmış ise ilgili mahkemesinden dava dosyasının onaylı bir suretinin çıkartılarak gönderilmesi istenilmiştir.
Soruşturma dosyasının 18.12.1998 tarih ve 1998/20 yetkisizlik karanyla İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği,
Şüpheliler Yılmaz Şahin ŞAKŞAK, İrfan KISTIR, Ali POYRAZ, Hilal ŞAKŞAK, Fatih Mutlu TOSYALI, Mustafa Kemal DOĞAN ve Hasan KIRAL haklannda 'Patlayıcı madde bomba bulundurmak ve 6136 sayılı yasaya muhalefet' suçundan dolayı 28.12.1998 tarih 1998/475 Hz.1998/129 karar sayılı karan ile görevsizlik karan verilerek dosyanın Akhisar C.Başsavcılığma gönderildiği,
Aynı şüpheliler hakkında 'Cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak' suçundan dolayı 06.01.1999 tarih 1998/490 Hz. 1999/2 K. Sayılı karanmız ile takipsizlik karan verildiği İzmir (CMK 250 SMY) Cumhuriyet Başsavcılığının 27.06.2008 Tarih ve Sayr.CMK.250.Md.2008/6723 Muh. Sayılı yazılanndan anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba imha inceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Akhisar ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (2) adet el bombasından, (1) adedinin,
HGRZ DM-72 LOS FMP-24 seri numaralı el bombası olduğu, ilimiz Ümraniye ilçesinde elde edilen el bombalarından (1) adedin HGRZ DM 72 LOS FMP-24 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
12-Şırnak 18.03.1999 tarihinde il genelinde Hizbullah/İlim Terör Örgütüne yönelik yapılan operasyonlar neticesinde İhsan TEKİN, İsmail TEKİN ve Haci DEMİR isimli şahsın ikametinde yapılan aramada toplam (6) adet el bombası elde edilmiştir.
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı (CMK 250 Maddesi ile Yetkili) 11.03.2008 tarih ve 1999/130 sayılı yazılanndan, bahse konu olayla ilgili istenilen belgelerin gönderildiği ancak ekspertiz raporlan dosyada olmadığından ekspertiz raporlannm gönderilemediği bildirilmiş, bahse konu dava ile ilgili Diyarbakır 2 Nolu DGM'nin Esas No: 1999/130 Karar No:2002/157 sayılı beraat karannda, Sanıklar İsmail TEKİN, Hacı DEMİR, İhsan TEKİN hakkında ruhsatsız el bombası bulundurma suçundan gereğinin takdir ve ifası için Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığına suç ihbannda bulunulmasına 30.04.2002 tarihinde karar verildiği, anlaşılmıştır.
Şırnak Ağır Ceza Mahkemesinin 02.04.2008 tarih ve Esas No:2002/358 Karar No:2003/173 sayılı karannda, Sanıklar İhsan TEKİN, Hacı DEMİR ve İsmail TEKİN'in mahkememizce sabit görülen eylemlerine uyan TCK'nun 264/5-son cümle gereğince suçun işleniş şekline göre takdiren ayn ayn l'ER AY HAPİS ve 1,000TL:AĞIR PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMALARINA, suç tarihi itibarı i1e 3506 sayılı yasanın ek 1, 2 ve
/) 320
Cyi^^
TCK'nun 19.maddeleri gereğince verilen ağır para cezasının 1.520.000TL. ye çıkartılmasına, 647 S.Y'nın 4. Maddesi gereğince sanıklara verilen hürriyeti bağlayıcı cezanın suç tarihine göre günlüğü 5 bin liradan para çevrilerek ayrı ayrı 150.000 TL: AĞIR PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMALARINA, TCK'nun 72. Maddesi gereği aynı nevi para cezalan toplanarak sanıkların ayrı ayrı 1.670.000TL. AĞIR PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMALARINA, mevcut sabıkasızlık hallerinden anlaşılan suç işleme temahülleri nazara alınarak sanıkların cezalarının ayrı ayrı 647 S.Y'nın 6. Maddesi gereğince TECİLİNE karar verildiği anlaşılmıştır.
Yukarıda belirtilen olayda elde edilen el bombalarının il genelinde 18.03.1999 tarihinde yapılan Hizbullah Operasyonu sonucu elde edildiği tespit edilmiştir.
Soruşturma kapsamında olan şüphelilerden Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK'ün 17.08.1997 - 11.08.1999 tarihlerinde Şırnak ilinde askeri personel olarak görev yaptığı, Ankara Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının 15 Nisan 2008 Tarih ve 2008/303 S.Ö./91517240 sayılı yazılarından anlaşılmıştır.
El Bombası elde edilen şahıslardan Hacı DEMİR isimli şüpheli 25.03.1999 tarihli ifadesinde el bombalannı ismini veremeyeceği bir şahıstan aldığını, sebebinin ise bulunduğu yerin terör açısından tehlikeli bir konuma sahip olduğunu, başka bir amacının olmadığını terörden korunmak için aldığını beyan etmiş, el bombalannı aldığı şahsın ismini vermemiştir.
İhsan TEKİN'in 25.03.1999 tarihli ifadesinde el bombalannı PKK terör örgütünden korunmak için tanımadığı bir şahıstan aldığını beyan etmiştir.
İsmail TEKİN'in 25.03.1999 tarihli ifadesinde susma hakkını kullanarak ifade vermemiştir.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba imha inceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Şırnak ilinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (6) adet el bombasından(l) adedinin,
MKE MOD 45 KF MKE 1-23 10-92 seri numaralı el bombası olduğu, İlimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (1) adedin MKE MOD 45 KF MKE 1-23 10-92 numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
13-Trabzon ili Of ilçesi Solaklı Mahallesi Atatürk Bulvan Yenihan Pasajı No:59 Kat:2 sayılı yerdeki yazıhaneye Romanya uyruklu Nicu PORTASE isimli şahıs tarafından 26.05.1999 günü el bombası atılmış el bombasının patlaması neticesinde 2 şahıs yaralanmıştır. Turgut SARIALİOĞLU vatandaşın el bombasını atan şahsı kovaladığı sırada Nicu PORTASE isimli şahıs tarafından tabanca ile vurulmuş bilahare kaldmldığı hastanede ölmüştür.
Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 28.02.2008 tarih ve 2008/152 Muh. Sayılı yazılanndan, 2002/308 esas sayılı dava dosyası içersinde istenilen arama yakalama el koyma tutanaktan ekspertiz raporlan ve diğer evraklann 2006/570 esasa kaydedilmiş temyiz nedeniyle 26.09.2007 tarihinde Yargıtay'a gönderildiğinden evraklann gönderilmesinin mümkün olmadığı ilk karar olan 2002/318 sayılı karar örneğinin gönderildiği anlaşılmıştır. Gönderilen 2002/318 Esas Nolu kararda sanık Sultan Selim SARAL ve Oktay SARAL'm cezalandınlmasma hükümle birlikte tahliye taleplerinin reddine tutukluluk durumlarının sürdürülmesine ilişkin 17.07.2003 tarihli karardan anlaşılmıştır.
Olayı gerçekleştiren Romanya uyruklu Nicau PORTASE'nin olay tarihinden önce tabanca ve el bombasını İstanbul ilinde tanımadığı bir İranlıdan aldığını beyan etmiştir.
?' -.
J^
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi İrtibat Raporu sonucu, Of ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (1) adet el bombasının,
MKE MOD 45 MKE 1-25 10-92 seri numaralı el bombası olduğu, İlimiz Ümraniye ilçesinden elde edilen el bombalarından (1) adedin MKE MOD 45 MKE 1-25 10-92 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
B-)26.06.20Ö7 TARİHİNDE ESKİŞEHİR İLİ HAYRİYE MAHALLESİ DUMRULOĞLU SOKAK NO-.22/5 SAYILI YERDE FİKRET EMEK'TEN ELDE
EDİLEN SAVUNMA TİPİ EL BOMBALARI;
01-Amasya ili Merzifon ilçesi Bahçelievler Mahallesi Zübeyde Hanım Caddesi No:178 sayılı Ağn-Patnos nüfusuna kayıtlı Resul oğlu 1960 doğumlu Kerem ADIGÜZEL'e ait müstakil evin bahçesinde 18.05.2003 tarihinde Saat: 03:00 sıralarında (1) adet kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce el bombası atılmış el bombasının patlaması sonucu maddi hasar meydana gelmiştir.
Merzifon Cumhuriyet Başsavcılığının 27.02.2008 tarih ve Soruşturma No:2003/811 sayılı yazılarında, 18.05.2003 tarihinde Kerem ADIGUZEL isimli şahsın bahçesinde 1 adet MKE imali savunma tipi el bombası atılması olayı ile ilgili olarak yürütülmekte olan soruşturma dosyası halen derdest olup failin tespitine devam edilmekte olup ilgili dosyanın onaylı suretleri yazı ekinde gönderildiği bildirilmektedir.
Yukarıda belirtilen olayın 17.05.2003 tarihinde meydana geldiği, Soruşturma kapsamında olan askeri eski personelden Engin ZORBA'nın Amasya ili Merzifon ilçesinde 17.08.2000-08.01.2003 tarihleri arasında Astsubay olarak görev yaptığı, 08.01.2003 tarihinde DİSİPLİNSİZLİK nedeni ile ordudan YAŞ kararı ile ihraç olduğu, Ankara Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının 15 Nisan 2008 Tarih ve 2008/303 S.Ö./91517240 sayılı yazılarından anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha inceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Merzifon ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (3) adet el bombasından (1) adet el bombasının,
TAPA M 204 A2 KF-MKE-91 12-77 seri numaralı el bombası olduğu,
Fikret EMEK'ten elde edilen el bombalarından (1) adedin
TAPA M 204 A2 KF-MKE-91 12-77 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
02-Antalya ili Alanya ilçesi Çarşı Mahallesi Hürriyet Meydanı No:6 sayılı yerde faaliyet gösteren müstecirliğini Eskişehir nüfusuna kayıtlı Fikret ÇOLPAN'm yaptığı ÇINAR Otelin 3.Kat 17 Nolu odasında ahşap elbise dolabı içerisinde 29.07.2001 tarihinde (3) adet el bombası bulunmuştur. Melih ÇOLPAN isimli şahıs adli mercilere çıkartılmıştır.
Alanya Cumhuriyet Başsavcılığı ile kurulan koordinede, 19.09.2001 tarih ve Hz.2001/4436 ve 2001/18 sayılı görevsizlik karan ile Van Jandarma Sınır Tugay Komutanlığı Askeri Savcılığına gönderildiği, Van Jandarma Asayiş Komutanlığı Askeri Savcılığının 18.10.2001 tarih ve Es.2001/1944 ve 2001/10 sayılı yetkisizlik karan ile Elazığ 8.Kor.Komutanlığı Askeri Savcılığına gönderildiği bildirilmiştir.
Olayla ilgili yapılan tahkikatta Otel sahibi oğlu olan ve aynı zamanda otelde resepsiyon görevlisi olarak çalışan Melih ÇOLPAN'm K.K.K 49. İç Güvenlik Komutan YardımcılığıYardımcılığı Muş ilinde Ordu evi gazinosunda askerliğini yaptığı ve 23.02.2001 tarihinde terhis olduğu, Antalya Emniyet Müdürlüğünün ilgili yerle yapılan yazışma neticesi
gelen cevabi yazıda MKE yapımı el bombalarının askerliğini yapmış olduğu birliğin envanterine kayıtlı olduğu bildirilmiştir.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Alanya ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (3) adet el bombasından (2) adet el bombasının,
TAPA M 204 A2 KF-MKE-9112-77 seri numaralı (2) adet el bombası olduğu,
Fikret EMEK'ten elde edilen el bombalarından (1) adedin
TAPA M 204 A2 KF-MKE-91 12-77 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
03-Çankırı ili Şabanözü ilçesi Yeni Mahalle Müsellim Sokak No:39/3 sayılı yerdeki ikametin yatak odasının döşemelerin altında (8) adet el bombası, 1 adet sis bombası ve (1) adet gaz bombası elde edilmiştir. Emniyet Müdürlüğü Özel Hareket biriminden emekli ve 12.12.2000 tarihinde vefat eden Galip ve Sultan oğlu 1952 doğumlu Himmet GÖKGÖZ'e ait olduğunun tespit edildiği bildirilmiştir.
Çankırı ili Şabanözü ilçesi Cumhuriyet Başsavcılığının 04.06.2008 Tarih ve Soruşturma No:2008/24 Karar No:2008/87 Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararında Şüphelinin oğlu Fatih GÖKGÖZ tarafından yapılan ihbar üzerine İlçe Emniyet Amirliğinde görevli polisler, şüphelinin ikametgâhı olan, ancak ölümünden sonra diğer aile fertleri tarafından kullanılan Şabanözü, Belça Konutları No:39/3 sayılı yerde bulunan eve gittikleri, evin yatak odasında yapılan kontrolde, çürümüş olan taban döşeme tahtalannın altında (8) adet el bombası, 1 adet gaz bombası ve 1 adet sis bombası elde edilmiştir.
Tanık Fatih GÖKGÖZ beyanında; şüphelinin babası olduğunu ve Emniyet teşkilatı Özel Harekat biriminden emekli olduğunu, babasının 12.12.2000 tarihinde vefat ettiğini babasının yaptığı iş nedeniyle ketum olduğunu ve kendilerine bir şey söylemediğini, evlerinin yatak odasında bulunan döşeme tahtalannın kurtlanarak çürüdüğünü, çürüyen tahtalan söktüklerinde altından bölmeli bir kısım çıktığını ve evde bulunan patlayıcı maddelerden haberlerinin olmadığını beyan etmiştir.
Şüphelinin vefat etmiş olduğu, olayda şüpheli dışında başka bir kişinin bulunmadığı anlaşıldığından TCK'nm 64/1 ve CMK 172. maddeleri gereğince KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA,
Tehlikeli olduklanndan dolayı Çankın Emniyet Müdürlüğü, Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Şube Müdürlüğünde bulunan 8 adet el bombası, l'er adet gaz ve ses bombalannm imha edilmesi için müzekkere yazılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Hikmet GÖKGÖZ'ün ilgi sayılı soruşturma kapsamında herhangi bir ilişkisi tespit edilememiştir.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba imha inceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Çankırı ilinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (1) adet sis bombasının,
1365-27-000-4079 MKE-Kırmızı renkli sis kutusu ibaresi yazılı, (1) adet sis bombası olduğu,
Fikret EMEK'ten elde edilen sis bombalarından (1) adedin
1365-27-000-4079 MKE-Kırmızı renkli sis kutusu ibaresi yazılı, sis bombası olduğu tespit edilmiştir.
04-İstanbul ili Tuzla ilçesi Aydmtepe Mahallesi Geçici ö.Sokak No: 10 sayılı yerde faaliyet gösteren Şimal Denizcilik Gemi İnşa Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi giriş merdiven
323
1 -K
 
basamaklarına 30.11.2006 günü karton koli üzerine (1) adet pimi çekilmiş vaziyette el bombası bırakılmış el bombası patlamamış halde bulunmuştur.
Aynı iş yerine kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce 23.11.2006 günü saat:04:00 sıralarında iş yeri önüne el bombası atılmış ve işyerinin alt kat camlarının kırılması neticesinde maddi hasar meydana gelmiştir. İşyeri sahiplerinin Turan SÜNER ve Tamer ÇAKIR isimli şahıslar olduğu, alman ifadelerinde şahısların şüphelendikleri kimselerin bulunmadığı, şahısların kamuoyunda bilinen Mehmet Ali AĞCA isimli şahsı cezaevi çıkışında cezaevinden alan şahıslar oldukları, yine Kocaeli bölgesinde faaliyet gösteren çeşitli yaralama ve öldürme olaylarına karışan; Organize suç örgütü grubu liderlerinden Hadi ÖZCAN olarak bilinen şahsın Tuzla bölgesinde yazıhane açtığı ve adamlarının bu bölgede faaliyet göstermeye başladığı, bu grubun içersinde askeriyeden ayrılma komutan lakaplı bir şahsın grubun İstanbul'daki önderliğini yaptığı tahkikat evraklarının incelemesinden anlaşılmıştır.
Tuzla Cumhuriyet Başsavcılığına 27.02.2008 tarih ve Soruşturma No-.2007/1536 sayılı yazı ile olayla ilgili dava açılmamış ise soruşturma dosyasından, şayet dava açılmış ise ilgili mahkemesinden dava dosyasının onayla bir suretinin çıkartılarak gönderilmesi istenilmiş;
Tuzla Cumhuriyet Başsavcılığının: 2006/5949 ve 2006/6088 soruşturma sayıları ile Tuzla Ağır Ceza Mahkemesi tarafından olayın şüpheli ya da şüphelilerinin yakalanabilmesi için daimi arama karan ile daimi aramaya aldınldığı bildirilmiştir.
İstanbul ili Tuzla ilçesi Aydmtepe Mahallesinde Faaliyet gösteren Şimal Denizcilik Gemi İnşa Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi önüne kimliği meçhul şahıs yada şahıslarca 30.11.2006 tarihinde bırakılmıştır.
Soruşturma kapsamında olan askeri eski personelin olay tarihinde İstanbul ilinde görev yapmadıkları ancak askeri eski personellerden, Mehmet Fikri KARADAĞ, Muzaffer TEKİN, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK, Orhan TUNÇ, Oktay YILDIRIM ve Mahmut ÖZTÜRK'ün değişik tarihlerde İstanbul il ve ilçelerinde görev yaptıkları, Ankara Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının 15 Nisan 2008 Tarih ve 2008/303 S.Ö./91517240 sayılı yazılarından anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba imha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Tuzla ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (1) adet el bombasının,
TAPA M 204 A2 KF-MKE-91 12-77 seri numaralı (1) adet el bombası olduğu,
Fikret EMEK'ten elde edilen el bombalarından (1) adedin
TAPA M 204 A2 KF-MKE-91 12-77 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
05-İstanbul ili Şişli ilçesi Merkez Mahallesi Prof. Nurettin ÖKTEN Sokak No:2 sayılı yerde faaliyet gösteren Cumhuriyet Gazetesi ön bahçesine 05.05.2006 günü (1) adet el bombası atılmış, el bombası patlamamış bilahare el bombasını atan şahıslar yakalanmıştır.
17.05.2006 tarihinde Ankara ilinde Danıştay'a yapılan saldırıdan dolayı halen Ankara/Sincan F tipi cezaevinde bulunan Osman YILDIRIM isimli şahsın 12.03.2008 tarihinde Tanık olarak vermiş olduğu ifadesinde Cumhuriyet Gazetesine atılan el bombalarını Muzaffer TEKİN isimli şahıstan aldığını beyan etmiştir.
Soruşturma kapsamında olan şüphelilerden, Mehmet Fikri KARADAĞ, Muzaffer TEKİN, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK, Oktay YILDIRIM, Orhan TUNÇ ve Mahmut ÖZTÜRK isimli şahısların değişik tarihlerde İstanbul il ve ilçelerinde görev yaptıkları, Ankara Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının 15 Nisan 2008 Tarih ve 2008/303 S.Ö./91517240 sayılı yazılarından anlaşılmıştır.
/\£4&2^ rf^A~&
Fikret EMEK'in, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK ile devre arkadaşı olduğu ve tanıdığı, Mehmet Fikri KARADAĞ'm 04.08.1987 - 01.08.1991 tarihleri arasmda 4.ncü P.Tüm.55.nci Zh.A.l.nci. Mknz.P.Tb.K. Keşan/EDİRNE'de görev yaptığı, Fikret EMEK'in de 08.09.1986 - 12.06.1989 tarihleri arasmda 4.P.Tüm.46.P.A.l.P.Tb.Hava Tk.K. Keşan/EDİRNE'de görev yaptığı, Ankara Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının 15 Nisan 2008 Tarih ve 2008/303 S.Ö./91517240 sayılı yazdarmdan anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi İrtibat Raporu sonucu, Şişli ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (I) adet el bombasının,
TAPA M 204 A2 KF-MKE-9112-77 seri numaralı (1) adet el bombası olduğu,
Fikret EMEK'ten elde edilen el bombalarından (1) adedin
TAPA M 204 A2 KF-MKE-91 12-77 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
06-İstanbul ili Şişli ilçesi Merkez Mahallesi Prof. Nurettin ÖKTEN Sokak No:2 sayılı yerde faaliyet gösteren Cumhuriyet Gazetesi ön bahçesine 11.05.2006 günü (1) adet el bombası atılmış el bombasının patlaması neticesinde maddi hasar meydana gelmiş el bombasını atan şahıslar bilahare yakalanmışlardır.
17.05.2006 tarihinde Ankara ilinde Danıştay'a yapılan saldırıdan dolayı halen Ankara/Sincan F tipi cezaevinde bulunan Osman YILDIRIM isimli şahsın 12.03.2008 tarihinde Tanık olarak vermiş olduğu ifadesinde Cumhuriyet Gazetesine atılan el bombalarını Muzaffer TEKİN isimli şahıstan aldığını beyan etmiştir.
Soruşturma kapsamında olan şüphelilerden, Mehmet Fikri KARADAĞ, Muzaffer TEKİN, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK, Oktay YILDIRIM, Orhan TUNÇ ve Mahmut ÖZTÜRK isimli şahısların değişik tarihlerde İstanbul il ve ilçelerinde görev yaptıkları, Ankara Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının 15 Nisan 2008 Tarih ve 2008/303 S.Ö./91517240 sayılı yazılarından anlaşılmıştır.
Fikret EMEK'in, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK ile devre arkadaşı olduğu ve tanıdığı, Mehmet Fikri KARADAĞ'm 04.08.1987 - 01.08.1991 tarihleri arasında 4.ncü P.Tüm.55.nci Zh.A.l.nci. Mknz.P.Tb.K. Keşan/EDİRNE'de görev yaptığı, Fikret EMEK'in de 08.09.1986 - 12.06.1989 tarihleri arasında 4.P.Tüm.46.P.A.l.P.Tb.Hava Tk.K. Keşan/EDİRNE'de görev yaptığı, Ankara Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının 15 Nisan 2008 Tarih ve 2008/303 S.Ö./91517240 sayılı yazılarından anlaşılmıştır.
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi irtibat Raporu sonucu, Şişli ilçesinde yukarıda belirtilen olayda elde edilen (I) adet el bombasının,
TAPA M 204 A2 KF-MKE-9112-77 seri numaralı (1) adet el bombası olduğu,
Fikret EMEK'ten elde edilen el bombalarından (I) adedin
TAPA M 204 A2 KF-MKE-91 12-77 seri numaralı el bombası olduğu tespit edilmiştir.
C-)26.06.2007 TARİHİNDE ESKİŞEHİR İLİ HAYRİYE MAHALLESİ DUMRULOGLU SOKAK NO.-22/5 SAYILI YERDE FİKRET EMEK'İN YER GÖSTERMESİ SONUCU EMİNE EMEK'İN İKAMETİNDE BULUNAN BOMBA MALZEMELERİ İLE,
t Ti
Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi İrtibat Raporu sonucu, aşağıda belirtilen olaylarda elde edilen bomba malzemelerinin Fikret EMEK'ten elde edilen bomba malzemeleri ile benzer oldukları tespit edilmiştir.
a) 20.10.2007 tarihinde Bursa Emniyet Müdürlüğünce İnegöl ilçesi Kemal Paşa
Mahallesi Yeşillik alanda bulunan bomba malzemeleri,
İnegöl Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/5517 Soruşturma dosyasında halen devam etmekte olup, olayın faillerinin bulanamadığı, halen soruşturmanın devam ettiği İnegöl Cumhuriyet Başsavcılığının 09.06.2008 tarihli yazılarından anlaşılmıştır.
b) Ankara Emniyet Müdürlüğünce yapılan "SAUNA OPERASYONU" sonucu
yakalanan Kasım ZENGİN isimli şahsın yer göstermesi sonucu ele geçirilen bomba
malzemeleri,
Ankara Emniyet Müdürlüğünce yapılan "SAUNA OPERASYONU" kapsamında yakalanan Kasım ZENGİN'in yer göstermesi sonucu, 18.02.2006 tarihinde Ankara ili Yenikent ilçesi Yenikent Mahallesi Yenikayı 7. Mevkii Çiftlik Sokak civan stabilize yol sonunda atıl durumdaki Ayaş Tüneli çevresi ve içersinde bomba malzemeleri elde edilmiştir.
Olayla ilgili davanın halen Ankara 11. A.C.M. 2006/109 Esas sayılı dosya ile devam ettiği anlaşılmıştır.
c) 22.06.2007 Tarihinde Bursa ili Osmangazi ilçesi Hacı İlyas Mahallesi Ulu Yol Tan
Sokak Güzeller İş Merkezi Kat: 3/23 sayılı Muzaffer ŞENOCAK isimli şahsın işyerinde
bomba malzemeleri elde edilmiştir.
Muzaffer ŞENOCAK'm 24.06.2007 tarihinde Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde alman ifadesinde söz konusu maddelerin kuyumculukta kullanılan maddeler olduğunu kendisinde numune olarak bulunduğunu beyan etmiştir.
Muzaffer ŞENOCAK'm yine aynı operasyon kapsamında yakalanan Fikret EMEK ile 2004 yılından beri tanıştıkları Fikret EMEK'in ortak olduğu Ankara ilindeki Odak Güvenlik Şirketinde bir müddet Muzaffer ŞENOCAK'm çalıştığı tespit edilmiştir.
d) 01.05.2008 Tarihinde, Mersin ili Mezitli ilçesi Davultepe'ye varmadan otobanın
kayalık çıkışından Bözön köyüne 1,5 km mesafede (Jandarma sorumluluk bölgesinde)
köylüler tarafından bomba yapım malzemeleri bulunmuştur.
Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının 24.06.2008 tarih ve Soruşturma No:2008/15366 sayılı yazılarında, soruşturmanın 2008/15366 soruşturma sayısı ile soruşturmanın halen devam ettiği bildirilmiştir.
Patlayıcı maddelerin hayvanlarını sulamaya götüren Erdal MAZLUM isimli bir şahıs tarafından Bozön köyü Eşek Yaylası Mevkii Mezitli Viyadüğü altında görülmesi üzerine alarak Bozön köyündeki evine götürmüş ve Jandarmaya haber vererek patlayıcı maddeleri teslim ettiği tahkikat evraklarından anlaşılmıştır.
Bursa ili İnegöl ilçesi yeşillik alanda bulunan, Ankara ilinde Sauna operasyonu sonucu Kasım ZENGİN isimli şüpheliden elde edilen, Muzaffer ŞENOCAK'tan elde edilen ve Mersin ili Mezitli ilçesinde elde edilen bomba yapım malzemeleri ile Eskişehir ilinde Fikret EMEK'ten elde edilen bomba yapım malzemelerinin benzerlik gösterdiği Kriminal Daire Başkanlığı Bomba İmha İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi İrtibat raporlarından anlaşılmıştır.
ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PRENSİPLERİ
ÖRGÜTÜN PRENSİPLERİ
"ERGENEKON" ve "LOBİ" dokümanlarında belirtilen hususlardan ve elde edilen diğer delillerden "ERGENEKON" terör örgütünün şu prensiplerle hareket ettiği anlaşılmıştır.
01- Gizlilik Prensibi:
ERGENEKON terör örgütünün en temel ve vazgeçilmez prensiplerinden birisi GİZLİLİK prensibidir. Hatta bu prensip örgütün reorganizasyon çalışmasını oluşturan ERGENEKON dokümanında "GİZLİLİK PRENSİBİ" başlığı altında vurgulanarak belirtilmiştir. Bunun yanı sıra bu prensip neredeyse hemen hemen tüm örgüt dokümanlarda da belirtilmeye çalışılmıştır. Dolayısıyla örgütün GİZLİLİK PRENSİBİNE verdiği önem öncelikle örgütsel dokümanlardan açıkça anlaşılmaktadır.
Zaten ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ örgütün yapılanmasını, stratejilerini, yöntemlerini ve her türlü prensiplerini öncelikle örgüt dokümanlarında belirttiği, sonrasında da bizzat hayata geçirerek uygulamaya koyduğu görülmüştür.
Dolayısıyla burada da öncelikle örgüt tarafından kararlaştırılan ve örgütsel dokümanlarda açıkça belirtilen GİZLİLİK prensipleri anlatılacak hemen akabinde de örgütün GİZLİLİK prensibini bizzat nasıl uyguladığı anlatılacaktır.
Örgütün anayasasını teşkil eden "ERGENEKON" dokümanında, "GİZLİLİK PRENSİBİ" başlığı altında; "...Sağlıklı ve güçlü bir istihbarat örgütü, ülkesinin bağımsızlığına yönelik iç ve dış tehditleri önceden tahmin edebilir ve önleyebilir. Ülkenin ekonomik ve sosyal kararlılığının istikrarını sağlar. Bunları başarabilmesi için ise gizlilik ön koşuldur. Enformasyon gizliliğinin çok kritik olduğunun bilincine varılabilmesi çok büyük önem taşır..."
"...Uydular aracılığı ile yerkürenin herhangi bir yerinde, sokaktaki bir insanın yüzünün belirlenebildiği, izlenebildiği bir dünyada gizlilik prensipleri çok daha büyük önem kazanmıştır..." denilmiştir.
Aynı dokümanda; "KONTROL DAİRESİ" başlığı altında; "...Bu dairenin varlığından Ergenekon örgütü başkanından başka hiç kimsenin bilgisinin olmaması gerektiği..." belirtilerek gizlilik prensibine ne kadar çok önem verdikleri anlaşılmaktadır.
Yine aynı dokümanda "MERKEZ YÖNETİM" başlığı altında, önce örgütün yapılanmasından bahsedildiği, devamında da "Bu ünitelerin komutan ve başkanlarının birbirlerini tanımalarında hiçbir sakınca olmadığı, fakat birbirlerinin görev ve sorumluluk alanlarını bilmemeleri gerektiği, bu (6) ünitede görev alacak ajanların kendi bölümlerinin komutan ve başkan asistanlan dışında diğer üniteler ve personel ile hiçbir şekilde irtibat kuramamaları gerektiği,
Örgütün üst düzey yöneticileri ile personel ve ajanlar arasında mutlak mesafe olması gerektiği, aksi halde başarısız bir operasyon sonucunda üst düzey yöneticilerin korunmasının sağlanamayacağı ve örgütün kendisini riske atmış olacağı" belirtilerek özellikle örgütün üst düzey yöneticilerinin deşifre olmasını engellemek için çok katı tedbirler geliştirdikleri anlaşılmaktadır.
"LOBİ" isimli dokümana bakıldığında ise; "GİRİŞ" Başlıklı 1. bölümün içeriğinde;
(sözde) Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon'a bağlı sivil
unsurların örgütlenmesi zorunluluğu olduğu, bu faaliyetinde "LOBİ" adı verilen "gizli
örgütsel" çalışma ile yapılacağı bildirilmiştir. Bu noktada birçok Avrupa ve Amerika ülkesi
örnek verilmiş ve sayılan giderek artan "sivil toplum örgütleri" "vakıflar" "insani yardım
kuruluşlan" "P-2 Mason Locası, Bilderberg Grubu" gibi çeşitli gizli ve örtülü adlar altında
bu faaliyetlerin yürütüldüğü belirtilmiştir. „-
 
\s\j3^xf^
Aynı dokümanda "POLİTİKA" başlığı altında; Lobi'nin prensibi olarak hiçbir zaman doğrudan doğruya toplumsal eylemler içersinde yer almaması gerektiği,
oluşturacağı sivil toplum kuruluşlarının etkinlik ve eylemler düzenlemesini organize ve kontrol eden güçlü bir mekanizma olarak kalması gerektiği belirtilmiştir.
Aynı dokümanda "YÖNTEM" başlığı altında; "...Lobi'nin tüm çalışma ve faaliyetlerinde gizlilik prensiplerine sadık kalınmalıdır..." denilerek gizlilik prensibi açıkça belirtilmektedir.
Aynı dokümanda "KADRO" başlığı altında ise; "...organizasyonun merkezinde görev alacak beş sivil personel ile köprü personel görevini üstlenecek iki sivil, Ergenekon tarafından belirlenerek atanmalıdır.... böylelikle gizlilik esasının korunması sağlanmalıdır..." denilmektedir.
Soruşturma dosyasındaki delillerden örgütsel dokümanlarda açıkça belirtilen GİZLİLİK PRENSİBİNİN çok iyi uygulandığı, ERGENEKON GİZLİ yapılanmasının LOBİ yapılanmasından ayrıldığı ve aradaki ilişkiyi KÖPRÜ PERSONELİN sağladığı, LOBİ yapılanması içersinde de HÜCRE yapılanmasının oluşturulduğu ve hücrelerdeki örgüt mensuplarının diğer hücrelerden haberinin dahi olmadığı anlaşılmıştır.
02- Örgüt İçi Denetleme Ve Kontrol Prensibi:
ERGENEKON Terör Örgütü'nün oluşumuna bakıldığında hiyerarşik bir yapıya sahip olduğu ve bu hiyerarşik yapı içersinde de sıkı bir denetim ve kontrol mekanizmasının olduğu, bu prensibinde yine örgütün anayasasını oluşturan ERGENEKON dokümanında açıkça belirtildiği görülmüştür.
"ERGENEKON" dokümanında, "İSTİHBARAT TOPLAMA HEDEFLERİ" başlığı altında; "...örgüt elemanlarından sağlanan bilgiler, yabancı örgütlerden elde edilen bilgiler, yabancı örgütlere sızdırılan ajanlar aracılığı ile elde edilen istihbaratlar. Bunlar kontrol dışında kalan kanlardır. Bu nedenle sürekli kontrol edilmeli, denetlenmeli ve sıkça motive edilmelidir." denilmektedir.
"MERKEZ YÖNETİM" başlığı altında; "...6 ünitede görev alacak ajanlar, kendi bölümlerinin komutanı ve başkan asistanlan dışında diğer üniteler ve personel ile hiçbir şekilde irtibat kuramamalıdır..."
"EĞİTİM" başlığı altında; "...Kullanılacak her ajan eğitimden geçirilmelidir... Eğitim veren eğitmenlerin raporları titizlikle incelenmelidir. Böylece, gelişim ve etkinlik düzeyi artırılırken personel kontrol altında tutularak güvenlik sağlanacağı gibi, personel sıkça motive edilmiş olacaktır."
"LOBİ" isimli dokümana bakıldığında ise; "POLİTİKA" başlığı altında; "...Sivil toplum örgütlerinin ulusal çıkarlara uygun tepkisel eylemlerde bulunması sağlanacak ve kitlesel tepkiler organize edilerek kontrolde tutulması sağlanacak." denilmektedir.
"MERKEZ" başlığı altında; "...Lobi'nin merkezinde görev alması için, Ergenekon tarafından atanmış güvenilir beş sivil yönetici bulunacaktır.. .Yönetici personelin görevi birimlerin oluşturulması ve birimlerin sağlıklı, düzenli ve etkin biçimde işleyişini sağlamaktır." denilerek, örgüt üyelerinin kontrol altında tutulmasına verdikleri önem açıkça ortaya konmaktadır.
Örgütün mevcut yapısı içersinde örgüt içi bir denetim mekanizmasının olduğu, bu denetimin örgüt içersinde rekabet ve yarışmayı beraberinde getirdiği, özellikle örgüt yöneticilerinden Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK'ün bir dönem örgütün üst düzey yöneticilerinden Doğu PERİNÇEK'in yanında Ulusal KANAL da ve Aydınlık dergisinde çalışarak gerekli denetim ve kontrolü sağladığı, bu nedenle örgüte yönelik operasyonlardan
328 *■>"' " " ' f—
£0^ />'% ■ , 47^^^^
sonra Doğu PERİNÇEK grubuna bağlı Aydınlık dergisinin Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK'le ilgili "MİT elemanı olduğu" yönünde haberler yaptığı, diğer taraftan örgütün MAFYA ve Sivil Toplum Örgütleri yapılanmasında görev alan Semih Tufan GÜLALTAY'm Fikri KARADAĞ liderliğindeki Kuvayı Milliye yapılanması hakkında yazdığı raporunda örgüt içi denetim ve kontrol mekanizmasını açıkça ortaya koyduğu, örgüt içersinde denetim ve kontrolü ortaya koyan başka örneklerinde olduğu fakat burada örgütün söz konusu prensibi bizzat kullandığını ifade etme adına bu kadar belirtilmekle yetinileceği
03- Örgüt içi cezalandırma ve Örgütten ayrılanı infaz etme prensibi:
Dünyada terör örgütlerinin en temel ve acımasız özelliklerinden birisi de örgüt içi cezalandırma ve infaz prensibidir. Hatta bu durum birçok MAFYA gruplarında da görülmektedir. Terör örgütleri ve Mafya grupları, örgütten kopmaları engellemek, örgüt içersinde yanlış yapan ve ihanet eden yada bu duruma teşebbüs eden mensuplarını korkutmak, yıldırmak, sindirmek ve gözdağı vermek için örgütü içi cezalandırma ve infaz prensibini kullanırlar.
İşte hem Terör örgütlerim hemde Mafya gruplarını bünyesinde banndıran ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ, bir taraftan örgüt içersinde her türlü denetim ve kontrolü sağlarken, diğer taraftan da örgütten kopan, ayrılan yada ihanet eden hiçbir mensubunu kesinlikle affetmediği ve cezalann en acımasızı olan ölümle cezalandırdığı, hatta bu prensiplerini de örgütün anayasasını teşkil eden ERGENEKON dokümanında açıkça belirttiği görülmüştür.
"ERGENKON" dokümanında "KONTROL DAİRESİ" başlığı altında; "...bu daire içerisinde görevli ajanlann bir görevi de; karşı istihbarat örgütlerine geçen, yakalanan veya operasyon amacına aykm hareket eden herhangi bir ajanı öldürmektir..." denildiği,
"DEVLETİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI-MASTER PLAN" isimli dokümanın "Yapılanmanın temel felsefesi" başlığı altında ise; "...PYK üye sayısı (?) dir. Üye sayısı artınlamaz. Üyeler değiştirilemez. Vefat halinde yeni üye oybirliği ile seçilir. Kabul töreninde ritüel uygulanır. İhanet ve ayrılmak ancak hakka teslimiyet ile olur." denilerek örgütün cezalandırma ve infaz prensibinin iki ayn dokümanda açıkça belirtildiği görülmektedir.
04- Örgüte temin edilecek eleman profili prensibi:
"AJAN" veya "ELEMAN" olarak adlandınlan örgüt üyelerinin profili nasıl olmalıdır? Bu soru yanıtını yine Ergenekon Terör Örgütü'nün anayasasını teşkil eden ERGENEKON dokümanı ile LOBİ dokümanında bulmak mümkündür.
ERGENEKON terör örgütünün günümüzdeki mevcut yapısına bakıldığında, birçok örgüt mensubunun örgütsel dokümanlarda belirtilen eleman profili ile uyumluluk gösterdiği anlaşılmaktadır.
"ERGENEKON" dokümanında "KAPSAM" başlığı altında; "...Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığı ve bağımsızlığı üzerinde oynanan sinsi/çok emeli oyunların analizinden yola çıkılarak, 21. Yüzyıl da yepyeni bir yapılanma ile değerli TSK mensuplarının yanı sıra, sivillerden de sonuna değin yararlanılması gereği ve
zorunluluğuna yer verilmiştir..." Örgütün günümüzdeki mevcut yapısına bakıldığında bir kısım örgüt mensuplannm bir dönem Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yapmış kişilerden oluştuğu, bir kısmının ise tamamen SİVİL şahıslardan oluştuğu görülmektedir.
"ÖRNEKLER" başlığı altında; "...Entelektüel kesimden kazanılacak olan
elemanlar, kazanışlann yanı sıra, diğer istihbarat örgütlerinin çalısma sahasını büyük ölçüde daraltacak bir girişimdir..." denilmektedir. Örgütün bugünkü mevcut yapısı içersinde bulunan
birçok gazeteci-yazar ve öğretim görevlisinin varlığı ERGENEKON terör örgütünün gerçektende entelektüel kesimden ne şekilde yararlandığını açıkça göstermektedir.
"ELEMAN VE ORGANİZASYON" başlığı altında; ".. .örgüte kazandırılacak elemanlara hiçbir zaman sonsuz bir güven duyulmaması, istihbarat sanatının bir gereğidir. İllegal çevrelerden seçilecek elemanlar, etnik ve ideoloji açısından, örgüt ideolojisi ve amaçlarına en yakın uygunluk gösterenler tercih edilmelidir..." denilmektedir. Örgütün günümüzdeki mevcut yapısı içersinde bulunan çıkar amaçlı suç örgütü mensupları ve suikast timlerinde görev alan şüpheliler illegal çevrelerden temin edilen örgüt mensuplarını ifade ettiği anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan ERGENEKON dokümanında eleman profili ile ilgili olarak, "GENEL DURUM VE SORUNLAR" başlığı altında; "..Ergenekon bünyesinde yurtdışında eğitim görmüş personel bulundurulmaması zorunluluğu vardır..."
"GENEL DURUM VE SORUNLAR" başlığı altında; "...ordu birlikleri içinde yer alan askerler ile üniversitenin birinci ve ikinci sınıflarında öğrenim gören gençler, yararlanabilecek pozitif kaynaktır.."
"AJAN PROFİLİ" başlığı altında ise; "...gençlerden seçilmiş yeteneklerin eğitilerek kazanımı dışında profesyonellerden yararlanılması pozitif bir yoldur. Doktorlar, avukatlar, psikologlar vb. gibi. Çünkü bu gruba girenler, toplumun her kesiminden insanla temasta oldukları görülecektir." denilmektedir.
"LOBİ" isimli dokümanda "KAPSAM" başlığı altında; "...Üniversite gençliğinin yanı sıra, büyük kentlerin varoşlarında ve Güneydoğu Anadolu da boşluğa sürüklenmiş, sahipsiz gençliğin örgütlenerek, ulusal çıkarlar doğrultusunda toplumsal, siyasal, kültürel ve ekonomik alanlarda motive edilmeleri ve topluma kazandırılmaları sanıldığının aksine oldukça kolaydır..."
"ELEMAN PROFİLİ" başlığı altında; Lobi örgütlenmesi içersinde yer alacak elemanların çağa ayak uydurabilecek donanım, bilgi ve deneyimine sahip olması gerektiği, özellikle sistemle barışık olmayan, aradığını bulamamış yapıdaki kişiliklerden seçilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Örgütün günümüzdeki mevcut yapısı içersinde yer alan şüphelilere genel olarak bakıldığında, belirtilen tüm bu özelliklerin bizzat uygulanmaya çalışıldığı ve örgütün belirlediği yöntem ve prensiplerle örgüte adam kazandınldığı görülmüştür.
05- Telefon dinlemelerine karşı tedbir alma prensibi:
ERGENEKON Terör Örgütü, gerek örgütsel faaliyetlerini yerine getirmede gerekse kendi aralarındaki her türlü ilişki de, özellikle gizliliğe önem vermekte, bu bağlam da teknik takip faaliyetlerine karşı olabildiğince tedbirli davranmaktadırlar.
"Gizlilik Prensibi" başlığı altında da değinildiği gibi, örgüt üyeleri mevcut teknolojik gelişmeler karşısında özellikle telefon dinlemelerine karşı azami dikkat ve özeni göstermektedirler.
Örgütün üst düzey yöneticilerini oluşturan İlhan SELÇUK ve Doğu PERİNÇEK'e bakıldığında, yapılacak herhangi bir teknik takibe yakalanmamak için bu güne kadarki hayatlarında kesinlikle cep telefonu kullanmadıkları görülmüştür.
Bunların yanı sıra diğer örgüt üyeleri de cep telefonu kullanmış olsalar da mümkün
mertebe az konuştukları, konuşmak durumunda da kaldıklarında da suçluluk psikolojisi
içersinde telefonlarının dinleniyor olabileceğini düşündükleri ve bu konuda birbirlerini
uyardıkları, yinede konuşmak durumunda kalırlarsa şifreli konuşmaya çalıştıkları, hatta bir
kısım örgüt mensuplarının sabit telefonda da konuşmayıp MSN yolu ile iletişim sağladığı
görülmüştür. '
^— />^
:2\ >^V%MJ&^
Hatta bir kısım örgüt mensuplarının suçluluk psikolojisi içersinde daima izleniyor psikolojisi ile hareket ettikleri ve bu nedenle sık sık evhamlana kapılıp meskenlerinde gizli izleme cihazı taraması yaptırdıkları, örgüt yöneticilerinin de aynı psikoloji içersinde bu konuda şikayeti olan örgüt mensuplarına gerekli yardımı sağladığı görülmüştür.
Örgüt mensuplarının kendi aralarında yaptıkları telefon konuşmalarında bu hususları açıkça ifade ettikleri görülmüş ve doğruluğunu ifade etmek için bir koç örnek verilmiştir.
Şüpheli Sevgi ERENEROL ile Müge TEKİN arasındaki 09.01.2008 günü saat:12.28'de ki telefon görüşmesinde özetle; SEVGİ'nin "İyiyim sağol iş yerindeyim evdeysen sabitten konuşalım" diyerek olası telefon dinlemesine karşı önlem aldığı,
Şüpheli Güler KÖMÜRCÜ ile Serdar...? arasındaki 14.11.2007 günü saat: 12.09 sıralarında yaptıkları telefon görüşmesinde, SERDAR'm "Yok söyleyemem kesinlikle söyleyemem ama sabit telefondan ararsan veya verirsen sabit telefonda söylerim" diyerek telefon dinlemesine karışı tedbir aldıkları,
Şüpheli Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK ile Güler KÖMÜRCÜ/Kerem arasındaki 18.11.2007 günü saat:18.17 sıralarında yaptıkları telefon görüşmesinde;
Kerem' in "Abi şimdi telefonlar dinleniyormuş onun için ben çok rahat konuşamıyorum" dediği, M.Z.ÖZTÜRK' ün ".. çok doğru ... şey yapmıştım., dediği,
Şüpheli Güler KÖMÜRCÜ ile Kerem DOKSAT arasındaki 27.11.2007 günü saat: 00.50 sıralarındaki telefon görüşmesinde özetle; Güler'in ".. bu aşağılık, işte Memlekette telefonun dinleniyor. Evim dinleniyor. Kerem bunlar bi şaka değil bak." dediği, Kerem'in "Ne yapmaya çalışıyorlar?" dediği, Güler'in "Boşver bunları şimdi söyleyemem. Söylersem yani yapacaklarıma engel olur" dediği,
Şüpheli KEMAL KERİNÇSİZ ile Atila AKSU arasında 03.12.2007 tarihinde saat: 21:57 sıralarında ki görüşme de;
Atilla AKSUNUN bir takım dosyalan Kemal KERİNÇSİZ'e iletmek istemesinden bahsettiği, Kemal KERİNÇSİZ'in; "Eyi sen bana telefonda söyleme de ben sana göndereyim" şeklinde Atilla AKSU'nun fazla ileri gitmesini engellemek için susturduğu adı geçen dosyalan aldırmak üzere birini göndereceğini beyan ettiği,
Şüpheli Hayrettin ERTEKİN ile Ali TURHAN arasındaki 26.12.2007 günü saat: 16.21 de ki telefon görüşmesinde; HAYRETTİN'in "Abiciğim dün o konuştuğumuz konu vardı ya şey" "Abi telefonda söylemiyim size ya" dediği, ALİ'nin "Tamam, beni sabit telefondan ararız konuşuruz" dediği,
Şüpheli Hayrettin ERTEKİN ile Hakan..? arasındaki 31.12.2007 günü saat: 13.22 sıralannda ki telefon görüşmesinde; H.ERTEKİN' in "Yav ha yav ben seni bi numaradan arayacağım ama sabit numaran yok mu?" dediği, HAKAN' m "Sabit inan yoktur abi ya"
dediği,
Şüpheli M.Fikri KARADAĞ ile Ferahi SES arasındaki 02.09.2007 günü saat:17.29'da ki görüşme de; M.F.KARADAĞ'm "öyle dicem tabi canım, öyle dicem, telefonlar dinleniyor..." dediği, FERAHİ'nin "senin sakıncan olduğun için asla yapmıcam o işi" diyerek açıklamadığı bir konuyu yapmayacağından bahsettiği, M.F.KARADAĞ'm da "Tamam tamam, telefonda olmaz." "özel hattan arayacam seni sonra." dediği,
/'^faU* \:'\ ^^p^ı^H^
Şüpheli M.Fikri KARADAĞ'm Kahraman ŞAHİN ile 06.05.2007 günü yaptığı telefon görüşmesinde; Kahraman'm "Çok yeni ve taze haberlerim var baba." "Telefonu biliyorsun." "Geldiğin zaman görüşelim." dediği,
Şüpheli M. Fikri KARADAĞ'm Niyazi KIYAK ile 09.08.2007 günü yaptığı telefon görüşmesinde; M. Fikri'nin "Niyazi sivil hattan arıyorum oğul." "sivil hattı açık tut." dediği,
Şüpheli Muhammet YÜCE ile Selim AKKURT arasında 13.10.2007 günü saat:00.24 de yaptıkları görüşmede; Bir süre çeşitli konulardan bahsettikten sonra görüşme yapacakları telefonlarla ilgili Selim'in "Numaramı şu an hiç kimse bilmez. 0542'liden de arama." "Sakat onu kullanmıyorum mimli." dediği,
Şüpheli Kahraman ŞAHİN ile Niyazi...? ve Nail...? arasındaki 30.07.2007 günü Saat:13.25'te yapılan görüşmede; Niyazi'nin "bu telefonların dinleme olayıyla ilgili bir çalışma yaptım da, bizim bir gazeteci arkadaş var" "O açıklamayı da yapacaz. Önce senle bi görüşelim, netleştirelim olayı tamam. Ben kesin tespit ettirdim." "özellikle 7 hat kesin dinleniyo" dediği,
Şüpheli Oğuz Alparslan ABDÜLKADİR ile Recep Galip SİPAHİOĞLU arasında 31.10.2007 günü saat: 18.32 de gerçekleşen görüşmede;
Oğuz'un "Abi şeyler var şimdi. Burayı derneğin adını temizlemek için, anlıyor musun beni?" "Bir takım çalışmalar. Telefonda konuşmayalım sonra konuşurum seninle" dediği tespit edilmiştir.
Kısaca değinilen örneklerden de anlaşılacağı gibi örgüt üyelerinin kendi aralarında ki telefon görüşmelerinde gösterdikleri bu dikkat bu prensibin, örgütün karakteristik özelliğini ve varlıklarını devam ettirmede vazgeçemedikleri bir prensip olduğunu ortaya koymaktadır.
06- Kod isim kullanma ve Toplu Seyahat etmeme prensibi;
Terör örgütleri deşifre olmayı önlemek ve örgüt mensuplarının kimliklerinin ortaya çıkmasını engellemek için KOD isimler kullanırlar. ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ mensuplanna bakıldığında da birçok örgüt mensubunun KOD isim kullandığı, birbirlerine KOD isimleri ile hitap ettikleri ve bu prensibi de bizzat örgütsel dokümanlarda belirttikleri görülmüştür.
El konulan dokümanlardan "DEVLETİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI" isimli dokümanda "Yapılanmanın temel felsefesi" başlığı altında;
"...PYK'nun alt birimleri vardır... Her alt birimin kendi konularında fikir üreten 3 kişilik grupları vardır. Öneri haline gelen fikirler temsilcileri aracılığı ile PYK sunulur. (?)+21 isimleri kesinlikle gizlidir ve deklere edilmez. Kod isim kullanırlar, toplu seyahat etmezler..." denilerek söz konusu prensibi açıkça belirttikleri görülmüştür.
07-Deşifre olan elemana sahip çıkmama prensibi:
Birçok terör örgütü yada MAFYA gruplarında böyle bir özellik görülmese de ERGENEKON terör örgütünün GİZLİLİĞE verdiği önem ve ERGENEKON GİZLİ yapılanmasının deşifre olmasını engellemek için, deşifre olmuş örgüt elemanına sahip çıkmama prensibi vardır.
Örgüt diğer prensiplerde olduğu gibi bu prensibini de örgütün anayasasını teşkil eden ERGENEKON dokümanında "ELEMAN VE ORGANİZASYON" başlığı altında; "...örgüt
/
332'' ,
içinde ne denli yararlı olursa olsun, kamuoyunda imajı zedelenmiş bir elemanı örgüt içinde tutmak ve korumaya yönelmek çok sakıncalıdır..." denilmektedir.
Danıştay olayı failleri yakalandıktan sonra yapılan incelemelerde olay faillerinin örgüt yöneticisi Muzaffer TEKİN ile irtibatı tespit edilmesi üzerine, şüpheli Muzaffer TEKİN kendisini masum göstermek ve yargıyı etkilemek için bıçakla göğsünü yaralayarak intihar girişiminde bulunmuş ve hemen akabinde de bizzat diğer örgüt özel görevlisi Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK tarafından olay basma bildirilerek kamuoyu oluşturulmaya çalışılmıştır.
Olayla ilgili gözaltına alman Mahmut ÖZTÜRK serbest kaldıktan sonra yaptığı bir telefon konuşmasında, olayın kendilerine kadar olan kısmının aydınlandığı söyleyerek olayın kendileri tarafından gerçekleştirildiğini ve kendilerine kadar deşifre edildiğini beyan etmiştir.
Sonuç olarak örgüt yöneticisi Muzaffer TEKİN gerçekleştirdiği intihar girişimi ile amacına ulaşmış ve olay faili Alparslan ARSLAN ile defalarca telefon görüşmesi olduğu halde serbest kalmıştır. Fakat her şeye rağmen deşifre olmuş ve kamuoyunda da ismi gündeme gelmiştir. Öte yandan yaptığı görev itibariyle ERGENEKON GİZLİ yapılanması ile LOBİ yapılanması arasında ilişkiyi kurma görevini yapan KÖPRÜ PERSONEL vazifesini yürüttüğünden deşifre olması örgütün GİZLİ yapılanmasını riske atmıştır. Bu nedenle örgütün anayasasını teşkil eden ERGENEKON dokümanında belirtildiği gibi "kamuoyunda imajı zedelenmiş bir elemanı örgüt içinde tutmak ve korumaya yönelmek çok sakıncalıdır..." prensibinden hareketle deşifre olan Muzaffer TEKİN örgüt tarafından sahiplenilmediği gibi kendisini cezalandırması yönünde telkinlerde bulunulmuştur.
Muzaffer TEKİN'in intihar girişimi ile ilgili kamu oyu aracılığı ile mesaj veren diğer örgüt yöneticisi Veli KÜÇÜK bir gazeteciye Muzaffer TEKİN Te ilgili yaptığı açıklamada "bu şekilde intihar olmayacağını, eğer subaysa tabancasını çekerek intihar etmesi gerektiğini, dangul dungul bir intihar şeklinin olmadığını, bugüne kadar olan intiharların böyle olmadığını" demiştir.
Olayla ilgili Tape:1554, 22.01.2008 tarihinde Emin GÜRSES ile E.M. arasındaki telefon görüşmesinde; Bir süre Veli KÜÇÜK ve diğer şahısların yakalanması ile ilgili konuştuktan sonra "...Muzaffer yüzbaşıyı ben çok iyi tanınm. Muzaffer yüzbaşıya herkes gider gelir. Muzaffer yüzbaşının Veli paşayla da arası açıktı. Hep gazetede resimleri gösteriyorlar elini öperken" "Ama araları açıktı. Çünkü Veli Paşa Muzaffer Yüzbaşı için dedi ki; adam olsaydı kafasına sıkardı" "Bunun üzerine Muzaffer yüzbaşı bize dedi ki; benim için nasıl böyle bir şey söyler. Yani aralan iyi değildi..." dedikleri tespit edilmiştir.
ÖRGÜTSEL İÇERİKLİ BELGELERİN İNCELENMESİ :
ÖRGÜTSEL DOKÜMANLARIN ÖZETLERİ
Soruşturma kapsamında yakalanan şüphelilerin ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda; çok sayıda bilgi, belge, doküman ve dijital veriler ele geçirilmiştir. Ele geçirilen bu malzemelerin yapılan incelemelerinde; bir kısım dokümanlann birbirleriyle benzerlik gösterdiği ve aynı merkez tarafından hazırlandığı yönünde kanaat oluşturduğu görülmüştür.
Bu tespit üzerine söz konusu dokümanlar aynştınlarak yeniden incelenmiş ve yapılan inceleme sonucunda; hemen hemen tüm dokümanlann;
* Kapak tasanmlannm benzerlik gösterdiği,
* Üzerinde belirli bir tarih yazdığı, bu tarihlerin dokümanın hazırlanma tarihi
olabileceği,
* Üslup ve yazı karakteri olarak aynı anlatım dilinin kullanıldığı,
* Bir üst makama hitaben yazılmış resmi bir çalışma raporu şeklinde olduğu,
* Yazı metinlerinin sonunda "Saygılarımla"" veya "Saygılanmızla" yazısının
bulunduğu,
 
/ 33
* Yazı metinlerinin giriş, gelişme ve sonuç bölümü şeklinde belirli bir akademik sıralamada yazıldığı,
*Bir kısım dokümanların "Strateji grubu" olarak adlandırılan grup tarafından yazıldığı,
♦Dokümanın kapak resimleri üzerine "ANALİZ,/ STRATEJİ/ GÖZLEM/ OPERASYON PROJESİ/ ÖRTÜLÜ FAALİYETLER/ TEORİ/ ARAŞTIRMA" gibi başlıklar atılarak yapılan çalışmaların sınırlandırıldığı görülmüştür.
Söz konusu dokümanlann kapak resimlerinin üzerindeki tarihlerden 1999 ve 2000 yılları içersinde hazırlandığı, ilk olarak "ERGENEKON" dokümanının yazıldığı, bu dokümanın ERGENEKON'un re-organizasyonuna katkıda bulunmak amacıyla hazırlandığı belirtilmiştir.
Dolayısıyla ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNÜN uzun yıllardır ülkemizde faaliyet içersinde olduğu, fakat ilk olarak 1999 yılında örgütün re-organizasyon çalışmasıyla yazılı hale getirildiği ve bu çalışmada ERGENEKON'un 21. yüzyılda her meslekten sivillerinde katılımını sağlayarak yepyeni bir yapılanmaya gidilmesi gerektiğinden bahsedildiği, bu sivil unsurların örgütlenmesi için de "LOBİ" çalışmasının yapıldığı anlaşılmıştır.
Söz konusu dokümanlar birlikte değerlendirildiğinde hemen hemen tüm dokümanlann "ERGENEKON" dokümanında belirtilen amaç ve hedefler doğrultusunda hazırlandığı, dolayısıyla örgütün re-organizasyonu için yazılan "ERGENEKON" dokümanının örgütün anayasasını teşkil ettiği, diğer dokümanlann ise örgütün amaç ve hedeflerine ulaşmak için yapılan çalışmalar olduğu anlaşılmıştır.
Bu durumu ifade etmek için birkaç örnek vermek gerekirse, mesela "ERGENEKON" dokümanında Kimyasal ve Biyolojik Silah Üretimi yapılması gerektiğinden bahsedildiği, bununla ilgili de "NBC SİLAHLARI ÜRETİM ANALİZİ" çalışmasının yapıldığı görülmüştür. Diğer taraftan "ERGENEKON" dokümanında medya kuruluşlannın kontrol altına alınması ve örgütün kendi medya kuruluşlannı oluşturması gerektiğinden bahsedildiği, bununla ilgili de "ULUSAL MEDYA 2001" "KANAL 6 ANALİZ" "TELEVİZYON ANALİZ" "DERGİ" isimli çalışmalann yapıldığı görülmüştür. Bu durum diğer dokümanlarda da açıkça görülmektedir, bu nedenle burada sadece birkaç örnek vermekle yetinilecek fakat ilerleyen bölümlerde doküman özetleri anlatılırken her dokümanın ERGENEKON dokümanı ile irtibatı aynntılı olarak anlatılacaktır.
Diğer taraftan ERGENEKON dokümanına ve ERGENEKON" dokümanında belirtilen amaç ve hedefler doğrultusunda hazırlanan diğer tüm dokümanlara bir bütün olarak bakıldığında yaklaşık 700-800 sayfadan oluştuğu, bu dokümanlann içeriklerine bakıldığında ise tamamen ciddi araştırmalar, analizler ve gözlemler sonucu yapılan çalışma raporlan şeklinde olduğu görülmektedir.
Dolayısıyla örgütün sadece re-organizasyon için yaptığı bu çalışmalanna bakıldığında, söz konusu dokümanlann hazırlanması için bilgi birikimi yüksek ciddi ekip ve personelin gerektiği, bu durumunda örgütün yapısını, eleman profilini ve potansiyelini çok iyi bir şekilde ortaya koyduğu anlaşılmaktadır.
Söz konusu dokümanlar genellikle örgütün yönetici ve araştırmacı kadrosunu teşkil eden az sayıda kişilerden ele geçirilmiştir. Bu husus bir taraftan örgütün gizlilik prensibini diğer taraftan da nasıl bir hücre yapılanması içersinde olduğunu göstermektedir.
Şüpheli Veli KÜÇÜK'ten ele geçirilen dokümanlara bakıldığında genellikle orijinal, ciltli, bazılan mavi kağıt üzerine bazılannm da yeşil kağıtlar üzerine yazılı olduğu görülmüştür. Diğer şahıslardan ele geçirilen dokümanlann ise fotokopi olduğu yada dijital ortamda bulunduklan görülmüştür. Aynca Veli KÜÇÜK'ten ele geçirilen bir kısım dokümanlar üzerinde el yazısı ve karalama gibi yazı işaretlerinin olduğu ve bu işaretlerin
diğer şüphelilerden ele geçirilen fotokopiler üzerinde de aynen bulunduğu görülmüştür. Dolayısıyla örgütün oluşumunu gösteren bu dokümanların orijinallerini Veli KÜÇÜK'ün bizzat sakladığı, diğer şüphelilerin söz konusu dokümanları Veli KÜÇÜK'ten temin ettikleri anlaşılmaktadır.
El konulan dokümanların kimlerden ele geçirildiğine bakıldığında ise, genel olarak Veli KÜÇÜK, Doğu PERİNÇEK, Ümit OĞUZTAN, Tuncay GÜNEY, Adnan AKFIRAT ve Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK'den ele geçirildiği görülmektedir.
Fakat "LOBİ" isimli doküman Doğu PERİNÇEK ve Ümit OĞUZTAN'm yanı sıra Sevgi ERENEROL, Muzaffer TEKİN, Oktay YILDIRIM ve Erkut ERSOY dan da ele geçirilmiştir.
Sonuç olarak sadece ele geçirilen örgüt dokümanları dahi, Şüpheliler Veli KÜÇÜK, Doğu PERİNÇEK, M.Adnan AKFIRAT, Ümit OĞUZTAN, Tuncay GÜNEY, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK, Muzaffer TEKİN, Oktay YILDIRIM, Erkut ERSOY ve Sevgi ERENEROL'ün birlikteliğini ve aynı amaç doğrultusunda bir arada bulunduklarını göstermektedir.
ERGENEKON ANALİZ, YENİ YAPILANMA YÖNETİM VE GELİŞTİRME PROJESİ BAŞLIKLI DOKÜMAN
Bu doküman Şüpheliler Tuncay GÜNEY, Veli KÜÇÜK ve Doğu PERİNÇEK'den ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmında "ERGENEKON ANALİZ, YENİ YAPILANMA YÖNETİM VE GELİŞTİRME PROJESİ" "İstanbul/29 Ekim 1999" yazmaktadır. 25 sayfadan oluşmaktadır.
Dokümanın yapılan incelemesinde özetle; Dokümanın içeriğinin (7) ayrı bölümden oluştuğu ve her bölümde çok sayıda alt başlığın olduğu görülmüştür. Dokümanın;
1) "AMAÇ, KAPSAM VE YÖNTEM" başlıklı 1. Bölümün içeriğinde;
l/a) "AMAÇ" başlığı altında; "ERGENEKON" yapılanmasının Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren bir oluşum olduğu, 1914 yıllannda İstanbul'un dış ülkelerin istihbarat ajanlarının cirit attığı bir yer olduğu, istediklerini yapabildikleri bir dünya kentine dönüştüğü, bugünde aynı şekilde olduğu, çünkü savaşın halen devam ettiği, bu savaşın tek amacının Türkiye Cumhuriyetini yıkmak olduğu, bu güç odaklarının yerli iş birlikçi uzantıları olduğu, devletin her kademesine sızdıkları ve hatta TBMM ine girerek iktidar dönemleri bile yaşadıkları belirtilmiştir. Bu nedenlerle Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren ERGENEKONUN daha fazla önem arz ettiği belirtilmiştir.
l/b) "KAPSAM" başlığı altında; "ERGENEKON" içinde yer alan TSK mensupları ile Kemalizm'e ve ülkesine bağlı her meslekten sivillerin organizasyonu ile ortaya çıkacak olan yeni yapılanmaya ihtiyaç duyulduğu belirtilmiştir.
l/c) "İSTİHBARAT VE ÖRGÜTLENME" başlığı altında; istihbaratın öneminden bahsedilmiş ve tarihteki bir kısım istihbarı çalışmaların öneminden bilgiler verilmiştir.
l/d) "YÖNTEM" başlığı altında;
21. yüzyılda ERGENEKON'UN resmi istihbarat kuruluşlarının yanı sıra legal ve
illegal örgütlenmelere karşı mücadele etme zorunluluğu ile karşı karşıya kalacağı,
faaliyetlerini yeni ve gelişmiş yöntemlerle sürdürmek zorunda olduğunu ve faaliyet alanlarını
da geliştirmek zorunda olduğu belirtilmiştir. , , '
 
l/e) "GİZLİLİK PRENSİBİ" başlığı altında; İstihbarat örgütünde gizliliğin öneminden bahsedilmiş, bu çerçevede İsrail devletinin istihbarat örgütü olan Mossad ile ilgili örnek verilmiştir.
2) "21. YÜZYILA GİRERKEN DÜNYADA İSTİHBARAT VE ÖRGÜTSEL
YAPILANMA İLE FAALİYET ALANLARININ ÖNEMİ" başlıklı 2. bölümün içeriğinde;
2/a) "GENEL" başlığı altında;
Ülkelerin bağımsızlık ve devamına katkıda bulunacak en önemli unsurların (1)-ekonomik (2)-Bilimsel-Eğitimsel-Kültürel-Yatınm ve Araştırmaya dayalı istihbarat ve karşı istihbarat çalışmaları olacağı, Türkiye Cumhuriyeti resmi istihbarat kurumlarının; bilim, düşünce, kültür, sanat ve eğitim alanlarında yetişkin insan kaynaklarından yararlanmadığı, yaralanmayı da gereksiz gördüğü,
Resmi istihbarat kuruluşlarımızın entelektüel çevrelere bakış açısını bilen yabancı istihbarat örgütlerinin ise bu kontra bakış açısından yararlanmayı bildikleri, bu nedenle ülke insanımızın benimsemediği pek çok aydının dış ülkelerce en büyük ödüllerle onurlandınlarak bir anlamda Türkiye Cumhuriyetine karşı örtülü bir biçimde dokunulmazlık zırhına büründürülerek muhalif unsura dönüştürüldükleri, bu nedenle Türkiye'nin 21. yüzyılda entelektüel birikimli, yaratıcı güvenilir insan kaynaklannm istihbarat çalışmalannda yararlanması gereğinin kaçınılmaz olduğu belirtilmiştir.
2/b) "ÖRNEKLER" başlığı altında;
Devamında bu konuyla ilgili değişik ülkelerden örnekler verilmiş ve Ergenekon'un Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli personeli dışında entelektüel ve her meslekten seçkinlerinde içinde yer alacağı sivil personelden yararlanmasının faydalı olacağı belirtilmiştir.
Aynca dünyanın her yerinde radikal düşüncelerin entelektüel kesim arasında yeşerdiği, (Komünizm, Sosyalizm, Demokrasi vb) güçlü istihbarat örgütleri için en tehlikeli görülen grubun entelektüel kesim olduğu, kamuoyunu en çok ve kolaylıkla etkileme becerisine sahip oldukları için, bu kesimin istihbarat örgütleri tarafından ciddi biçimde kontrol altında tutulmak istendikleri, bunun yanı sıra bu çevrenin istihbarat toplama açısından da çok zengin olduğu belirtilmiştir.
3) "İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİ VE POLİTİKALARI" başlıklı 3. bölümün
içeriğinde;
3/a) "GENEL DURUM VE SORUNLAR" başlığı altında;
İstihbarat örgütlerinde en önemli sorunun "İnsan" faktörünün olduğu, türlü özverilerle yurt dışında eğitim görmüş yetişkin insan kaynaklannm ne acıdır ki ülke çıkarlan için negatif olduklan, bu nedenle ERGENEKON bünyesinde yurt dışında eğitim görmüş personel bulundurulmaması zorunluluğu belirtilmiştir. 3/b) "TERÖR" başlığı altında;
21 Yüzyılda en önemli sorunlardan birisinin terör olacağı, Türkiye için terörün yalnızca toprak bütünlüğünün ortadan kaldınlması ve bölgesel istikrarsızlaştırma amacı taşımadığı, bunlann yanı sıra Türkiye'nin ticaret ortaklanna yönelik terörün Türkiye'nin dış ticaretine büyük darbe vurularak önünün kesilmesinin sağlanmaya çalışıldığı, bu nedenle terör gruplarının kontrol altında tutulması gerektiği, gereğinde "NAYLON TERÖR GRUPLARI" oluşturularak terör dünyasına yön verilmesi ve güçlü istihbarat örgütlerinin kurguladığı oyunun içinde mutlaka yer alınması gerektiği belirtilmiştir. 3/c) "POLİTİKALAR" başlığı altında;
21. yüzyılda dünya politikacılannı ve siyasetçilerim istihbarat örgütlerinin biçimlendireceği belirtilmiştir. Dünyada var olabilmiş tüm sistemlerin ülke çıkarlan ve mevcut rejim ilkelerine aykın ideolojilere ait siyasileri engellediği. bunu ise 1-Suikast, 2-Dez-Enformasyon yöntemleri ile yaptığı belirtilmiştir. Devamında Türk insanının okumadığı,
336^ i ■ '" •
kültürel anlamda dünya görüşü gelişmediği, bu nedenle kolayca kandınlabildiği, dolayısıyla Dez-Enformasyonun olumsuz olduğu, kişisel çıkarlar adına siyasete yönelmiş ve hedefe ulaşabilmek adına her şeyi mubah sayabilen siyasilerin engellenebilmesi için geriye kalan tek yolun SUİKAST olduğu belirtilmiştir.
Suikast operasyonlarına gerek duyulmaması için siyasi portrelerin çok ciddi biçimde analiz edilmesi gerektiği, ideallere uygun siyasilerin seçim kampanyaları organize edilerek parlamento da etkin ve güçlü bir biçimde yer alabilmelerinin sağlanması gerektiği, bu ve benzer faaliyetlerin tüm dünyada istihbarat örgütlerinin varlık ve görev nedenleri arasında yer aldığı belirtilmiştir.
4) "YENİ YAPILANMA ORGANİZASYONU VE PERSONEL ANALİZİ" başlıklı 4. bölümün içeriğinde;
4/a) "GENEL DURUM VE SORUNLAR" başlığı altında;
İstihbarat örgütlerindeki insan unsurundan bahsedilerek insanlık onurunu yitirmemiş, asalete ve yetenek donanımlarına sahip dünya gerçeklerini görebilecek nitelikte Türkiye Cumhuriyetinin temel varlık nedeni Kemalizm'e inanmış Atatürk ilke ve prensiplerine sahip çıkmanın önemini kavrayabilmiş, özveriden kaçınmayan personel kazanımmm önemli olduğu, bu nedenle ordu birlikleri içinde yer alan askerler ile üniversitenin birinci ve ikinci sınıflarında öğrenim gören gençlerden yararlanabileceği belirtilmiştir.
Ayrıca Ergenekon gibi çok özel bir yapılanma içerisinde yer alması uygun görülecek sivil personelin seçiminin de olabildiğince dikkatli titiz ve özen gösterilerek yapılması gerektiği, aksi taktirde Türkiye Cumhuriyeti resmi istihbaratı MİT in bugün içinde bulunduğu sorun ve çelişkilerin benzer versiyonlarının Ergenekon bünyesinde taşınmış olacağından bahsedilmektedir. Ergenekon'un benzer bir örneği kendi içinde Jitem gerçeği ile yaşayarak yeterli deneyimi elde ettiği vurgulanmıştır.
4/b) "GÜÇLÜ BİR İSTİHBARAT ÖRGÜTÜNÜN ANAHTARI" başlığı altında;
21 yüzyılda güçlü bir istihbarat örgütünün anahtarının uluslar arası finansal organizasyonları engellemek olacağı belirtilmiştir. İstihbarat örgütleri para politikalarının türlü senaryoları ile ülkelerdeki hükümetleri rahatlıkla devirebileceği ya da çıkar ve amaçlan doğrultusunda yönetimler uygulamaya mecbur bırakacakları, Ergenekon'unda kaçınılmaz bir biçimde çağın ve koşulların gereği olarak ekonomi alanında çok etkin faaliyetler uygulamaya koyması ve para akışını kontrol altına alma zorunluluğu olduğu belirtilmiştir.
4/c) "İSTİHBARAT TOPLAMA HEDEFLERİ" başlığı altında;
İstihbarat toplama yöntemlerinden bahsedildiği, bu çerçevede örgüt elemanlarından sağlanan bilgiler yabancı örgütlerden elde edilen bilgiler, yabancı örgütlere sızdırılan ajanlar aracılığı ile elde edilen istihbaratlar olduğu, sonuç olarak Ergenekon'un gözlerinin her şeyi görmesi gerektiği, kulaklarının her şeyi duyması gerektiği belirtilmiştir.
4/d) "SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ" başlığı altında;
Ergenekon'un kendi kuracağı sivil toplum örgütlerine ihtiyacı olduğu, sivil toplum
kuruluşlarının içte ve dışta kamuoyunda kutsal bir insanlık görevi yerine getiren örgütler
olarak değerlendirildiği, Ergenekonun Türkiye'de faaliyet gösteren tüm sivil toplum
örgütlerini kontrol altına alması gerektiği, çünkü bu örgütlenmelerin finans kaynaklarının dış
ülkeler olduğu belirtilmiştir.
4/2) "ELEMAN VE ORGANİZASYON," başlığı altında;
Ergenekon'un merkez yönetimi ve personel profili hakkında bilgiler verilmiştir. Bu çerçevede örgüt için nedenli yararlı olursa olsun kamuoyunda imajı zedelenmiş bir elemanın örgüt içinde tutmanın ve korumaya yönelmenin sakıncalarından bahsedilmiştir.
4/2-a) "KÖPRÜ PERSONEL" başlığı altında; Seçilecek üç kişinin Ergenekon içinde ve örgüt dışında, örgütü temsilen hareket edebilmelerinin sağlanması gerektiği bu kişilerin örgüt dışında legal bir işte istihdam edilmeleri gerektiği vurgulanmıştır.
4/2-b) "AJAN PROFİLİ" başlığı altında; Ajan profilinden bahsedilmiş ve başarılı istihbarat örgütleri elemanlarının anastezi altında bilgileri açığa vurabilecekleri olasılığından ötürü doktor ve psikologlar tarafından tedavi edilmelerine izin verilmediğinden bahsedilmiştir.
4/2-c) "FAHİŞELER" başlığı altında; İstihbarat sanatında en çok yarar sağlanan fahişeler olduğu belirtilmiştir.
4/2-b) "MEDYA" başlığı altında; Medyanın en yararlı reklam aracı olduğu, 20. Yüzyılda güçlü istihbarat örgütlerinin medyadan sonuna değin yaralandıklan, 20. yüzyılın son yıllarında ise kendi medya kuruluşlarını devreye sokarak bunları uluslararası platformda güçlendirdikleri belirtilmiştir. Ayrıca Ergenekon'unda medya kuruluşlarını kontrol etme yönündeki faaliyetlerini kendi medya kuruluşlarını oluşturarak mevcut ulusal ve uluslar arası oluşumların doğal işleyişi içinde örtülü bir biçimde etkileme, denetleme ve kontrol altına alma yöntemini uygulamaya koyması gerektiği belirtilmiştir.
4/2-c) "ULUSLAR ARASI TİCARET VE BANKACILIK" başlığı altında; 21. yüzyıl dünyasında uluslar arası ticaret arenasının istihbarat örgütlerinin denedim ve yönetimde olacağını bu nedenle Ergenekon'unda doğrudan kendi örgütüne bağlı holdingler ve bankaları süratle kurup ideolojiye uygun ekonomi politik denge sağlaması gerektiği, özetle Ergenekon'un üretim tesislerine, ticari holdinglere ve bankalara ihtiyacının olduğu belirtilmiştir.
4/2-d) "İLAÇ-KİMYA SANAİYE VE TAŞIMACILIK" başlığı altında;
İlaç ve kimya sanayisinin öneminden bahsedildiği, bu çerçevede Almanya'nın çok kısa sürede gelişmesinde kimya sanayisinin öneminden bahsedildiği, özellikle uyuşturucu üretiminde kullanılan asit anhidrit maddesinin dünyanın tek üreticisi olmalarının ciddi etkisinin olduğu vurgulanmıştır.
4/2-e) "İLLEGAL İŞLER" başlığı altında;
Türkiye'nin silah üreten bir ülke olmadığı, bu nedenle Jeo-stratejik açıdan kaçınılmaz olarak uyuşturucu satışında köprü durumunda olduğu, dolayısıyla uyuşturucu ticaretinin denetim altında olması gerektiği, diğer taraftan da Türkiye'nin bir başka şansının kimyasal silah üretimi olabileceği belirtilmiştir. (Kimyasal silah üretimi ile ilgili teknik takip çalışmalarında görüşmeler vardı)
5) "ORGANİZASYON PLANI" başlıklı 5. bölümün içeriğinde;
5/a) "MERKEZ YÖNETİM" başlığı altında;
Ergenekon örgütünün yapılanmasından bahsedildiği, bu yapının ise;
01-Ergenekon Başlığı, / - ?/' v
/'sfaUSh'■ , -^p,
 
33
02-Istihbarat Dairesi Komutanlığı,
03-İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Dairesi Komutanlığı
04-Operasyon Dairesi Komutanlığı
05-Finansman Daire Başkanlığı (Sivil)
06-Örgüt içi Araştırma Dairesi Komutanlığı,
07-Teori Tasarım ve Planlama Dairesi Başkanlığı (sivil)
Şeklinde olduğu görülmüştür.
Burada dikkat çeken unsur bazı maddelerin karşılığında sorumluların (SİVİL) şahıslar olması gerektiğinin belirtilmesidir. Bundan da diğer bölümlerin başında muvazzaf yada emekli askerlerin bulunması istendiğini ortaya koymaktadır ki günümüzde birçok emekli askerin sivil toplum örgütlerinin başında yada içerisinde olması da dikkat çekicidir.
"KONTROL DAİRESİ" başlığı altında; Bu dairenin varlığından Ergenekon örgütü başkanından başka hiç kimsenin bilgisinin olmaması gerektiği, operasyonlarda yer alması zorunlu olan bu dairede yer alan ajanların ilk görevinin operasyon alanı içinde bulunmak, operasyon esnasında temizleme ve ortadan kaldırma gibi işlemlerde doğabilecek sorunları çözümlemek olacağı, ikinci görevinin ise karşı istihbarat örgütlerinde geçen, yakalanan veya operasyon amacına aykırı hareket eden herhangi bir ajanı öldürmek olduğu belirtilmiştir.
Kontrol dairesinde görevlendirilecek ajanların mutlaka Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinden ve özel operasyon ünitelerinden seçilmesi gerektiği, bu ajanların merhametsiz olması ve emirleri doğrudan Ergenekon komutanından alması gerektiği belirtilmiştir.
6) "KAYNAK YARATILMASI" başlıklı 6. bölümün içeriğinde ise; Finansal kaynaklar yaratılabilmesi için orta ve büyük ölçekli AŞ, yapılanmasmdaki şirketlerden yararlanılması gerektiği, onların içine sızırması, elde edilecek banka işlemleri, hesap ve şifre kodlan ile yine uluslar arası bankalar ile yurt dışındaki çeşitli ülke bankalanna sızdmlmış ajanlar aracılığı ile hesaplardan para aktanmlannm yapılması gerektiği belirtilmiştir.
 
6/a) "NAYLON ŞİRKETLER" başlığı altında; Naylon şirketler kurulması gerektiği, bu şirketlerin ithalat-ihracat, temsilcilik, dağıtım ve pazarlama alanlannda faaliyet göstermesi gerektiği, işlemler tamamlandıktan sonra naylon şirketlerin kurulması için kullanılan elemanlann ortadan kaldınlması gerektiği, elde edilen ekonomik girdilerin örgütün kuracağı legal şirketlerde değerlendirilerek aklanması gerektiği vurgulanmıştır.
 
6/b) "YURT DIŞINDAN KAYNAK AKTARIMI" başlığı altında; Çeşitli ülkelerdeki bankalara sızdmlacak bilgisayar hırsızlanndan yararlanılarak likit kaynak aktanmı yoluna gidilmesi gerektiği, bu türden kaynak aktanmlan operasyonlannm 48 saat içerisinde tamamlanması gerektiği belirtilmiştir.
6/c) "YURT DIŞI TİCARİ FAALİYETLER" başlığı altında; Çeşitli ülkelerde kurulacak ticari şirketler kullanılarak finansal güç kazanımı yoluna gidilmesi gerektiği, bu çerçevede o ülkelerdeki askeri ataşelerden yararlanılabileceği belirtilmiştir.
 
6/d) "SPEKÜLATİF KAYNAKLARDAN YARATILMASI" başlığı altında;
Özellikle hazine arazileri üzerinde spekülatif kazanç anlamında yararlanılarak kaynak oluşturulması gerektiği belirtilmiştir.
7) "GENEL DEĞERLENDİRME" başlıklı 7. bölümün içeriğinde ise; Türk silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon'un yeni bir yapılanmaya ihtiyacının olduğu, Ergenekon'un kamuoyundaki imaj ve düşünce değişiminin sağlanması zorunluluğunun olduğu, kamuoyu kafasının karıştığı, içinden çıkamadığı mantıklı ve tatmin edici açıklamalar alamadığı zamanlarda gelişen her olay karşısında Ergenekon sözcüğünü anımsayıp dehşete kapılarak içten içe Ergenekon sözcüğünü yinelediği belirtilmektedir.
Yazının sonunda sağ alt köşede "En içten saygı ve şükranlarımızla, Strateji Grubu" yazdığı, fakat "Strateji Grubu" yazısının üzerinin karalandığı görülmüştür.
DEVLETİN YENİDEN YAPILANMASI ÜZERİNE İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman Şüpheliler Doğu PERİNÇEK ve Tuncay GÜNEY'den ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmında "DEVLETİN YENİDEN YAPILANMASI ÜZERİNE" "25 KASIM 1999" yazmaktadır. 11 sayfadan oluşmaktadır.
Dokümanın incelenmesinde;
"1 Durum ve Amaç" başlığı altında;
Türkiye'nin son 50 yıl içinde Kemalist Devrim yapısından çıkartıldığı, Cumhuriyetin kurumları ve ilişkilerinin büyük ölçüde yıkıma uğratıldığı, Cumhuriyetin yeniden kazanılması için Atatürk'ün altı ok programıyla yeniden örgütlenmesi gerektiği belirtilmiştir.
Cumhuriyet'in yeniden yapılanması için silahlı gücünün olduğu, bütün meselenin, yeniden yapılanmanın diğer ayaklarını teşkil eden Meclis, Hükümet, Yargı ve Halk örgütlenmesi olduğu belirtilmiştir.
"2 Dünya merkezlerinden bağımsız yaptırım gücü" başlığı altında;
Bugün Türkiye'nin, karşılaştığı sorunların ancak güçlü bir ordu ile çözülebileceği, bir taraftan Kıbrıs üzerinden yapılan baskılan göğüslemesi gerektiği, diğer taraftan Kuzey Irak'ta fiilen kurulan Kürt devleti tezgahını bozması gerektiği, öbür taraftan da batı destekli irtica ve bölücülükle iç savaş olasılıklarına hazır olması gerektiği belirtilmiştir.
Bugün Türkiye'nin bağımsızlık ve birliği ordunun bağımsızlık ve birliğinde düğümlendiği belirtilmiştir.
"3 Devletin yeniden yapılanması için üç görev" başlığı altında;
Birincisi : Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet egemenliği ve bağımsız karar mekanizmasını yeniden örgütlemek ve halka dayandırmak olduğu,
İkincisi : Türk Silahlı Kuvvetlerinin dünya merkezlerinden bağımsız bir yaptınm gücüne kavuşabilmesi için, bağımsız bir özel savaş, bağımsız bir ulusal istihbarat teşkilatı oluşturması gerektiği, aynca ulusal savunma sanayi inşasına hız vermesi gerektiği,
Üçüncüsü : İlk iki maddenin gereği olarak Atatürk'ün bölge merkezli dış politikasının canlandmlması gerektiği belirtilmiştir.
"4 Cumhuriyet Devrimi Hükümeti için seferberlik" başlığı altında;
Yapılan bütün saptamalann, Türkiye'yi yeniden Kemalist Devrim rotasına sokacak bir Cumhuriyet Devrimi hükümetinin kurulmasını zorunlu kıldığı,
Türkiye'nin sorunlannm, bugünkü iktidarları yönlendirerek çözülemeyecek kadar ağırlaştıği, 28 Şubat'm bir tür üçüncü meşrutiyet rolü oynadığı, meşrutiyetin arkasından Cumhuriyet'in gelmesinin kaçınılmaz olduğu ve bugün de öyle olduğu,
i:
/""^ 3İ0"
Cumhuriyet Devrimi Hükümetinin kurulmasının kaçınılmaz olduğu, bu hedefe ulaşmak içinde, ideolojik hegemonya ve halk örgütlenmesinin gerçekleştirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
"II. ORDUNUN CUMHURİYET DEVRİMİ MEVZİSİNDEKİ KONUMUNUN SAĞLAMLAŞTIRILMASI" başlığı içersinde;
"6. Cumhuriyet Hükümeti - Ulusal Güvenlik İlişkisi" alt başlığı altında; Emperyalist sistemin son dönemlerde hemen hemen bir çok ülkede tekelleşmenin de ötesinde mafyalaştığı, iktidarların mafya karakterinde çok dar zümrelerin eline geçtiği,
Bu mafya yönetimlerinin toplumu kozmapolitizm yanında tarikatlarla ve ortaçağ hurafesiyle kontrol altında tuttuğu, ayrıca özelleştirilmiş istihbarat örgütleri ve özel savaş aygıtlarıyla halk üzerindeki diktatörlüklerini sürdürdükleri,
Türkiye'de de Kemalist Devrimin yıkıma uğratıldığı elli yıldan beri aynı sürecin yaşandığı, özellikle 12 Eylül 1980'den sonra Turgut ÖZAL - Çiller - Demirel - Mesut YILMAZ dönemlerinde, sistemin Mafya - Tarikat rejimine dönüştürüldüğü belirtilmiştir.
"7. Genel Kurmay Başkanlığı - Ulusal Güvenlik İlişkisi" başlığı altında; Genel Kurmay Başkanlığının Ulasal güvenliğin silahla sağlanmasında birinci derecede sorumlu komuta makamı olduğu, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki herhangi bir yeniden yapılanma çalışmasının doğrudan Genel Kurmay Başkanlığının komutası altında olması gerektiği belirtilmiştir.
"8. Dayanıklılığın Temel İlkeleri" başlığı altında; Dayanıklı bir yeniden yapılanmanın iki temel ilkesinin olduğu, birincisinin; toplumun geniş kesimlerinde, sinir merkezlerinde, örgütlerde ve kurumlarda kök salmış oralardan beslenen ve desteklenen bir teşkilatlanma ve faaliyet olduğu, ikincisinin; siyaset, ekonomi, kültür ve benzer düzlemlerdeki yasal çalışma olanaklarının azami değerlendirilmesi olduğu belirtilmiştir.
"III. ÖNCÜ ÖRGÜTLENME" başlığı içerside;
"9. Milli Teşkilatın Öncü Örgütlenmesi" alt başlığı altında; Cumhuriyet iktidarının kurulması sürecinde, ideolojik hegemonyanın gerçekleştirilmesi ile halk örgütlenmesinin inşasının birlikte yürütüleceği, bu iki görevin strateji ve taktiğini belirleyecek ve eş güdüm içinde yürütülmesini sağlayacak bir ÖNCÜ ÖRGÜTLENME gerektiği,
Bu öncü örgütlenmenin sivil ve asker öncülerden oluşacağı, öncü örgütlenmenin bir ya da birden fazla partinin oluşturduğu bir güç birliği olabileceği belirtilmiştir.
"IV. CUMHURİYETİN İDEOLOJİK HEGEMONYASININ YENİDEN ÖRGÜTLENMESİ" başlığı içersinde;
"10. Cumhuriyet aydınlarının örgütlenmesi ve harekete geçirilmesi" alt başlığı altında; Kemalist Devrimin gerçekleşmesi için Kemalist İdeolojiyi benimsemiş aydınlara ihtiyaç olduğu, bu nedenle Cumhuriyet'in kendi aydınlarının uygun örgütlerde, araştırma kurumlarında ve akademik çevrelerde örgütlemesi gerektiği belirtilmiştir.
"11. Teori ve Program Merkezi: Avrasya Enstitüsü" başlığı altında;
Cumhuriyet Devrimi hükümetini kurmak ve Kemalist Devrimi tamamlayabilmek için hem sivil ve askeri öncülerin, hem de kitle önderlerinin eğitilmesi gerektiği, bunun içinde program ve siyaset üretilmesi gerektiği, bu faaliyetlerin kurulacak bir teori ve program merkeziyle olabileceği, bu merkezin de "Avrasya Enstitüsü" adı altında kurulabileceği belirtilmiştir.
"13. Cumhuriyet Devriminin sanat yaratıcılığının örgütlenmesi" başlığı altında;
Cumhuriyet Devrimi hükümetinin kurulabilmesi ve Kemalist Devrimin tamamlanabilmesi yolunda, yeni devrimci yükselişin sanat kurumlarmm oluşturulması ve örgütlenmesi gerektiği belirtilmiştir.
"14. Medya araçlarının örgütlenmesi" başlığı altında
 
Cumhuriyetin ideolojik hegemonyası ve kamuoyuna önderlik etmesi için doğrudan önderlik ettiği gazete, televizyon, radyo ve dergilerin örgütlenmesi gerektiği belirtilmiştir.
"V. HALKIN ÖRGÜTLENMESİ" başlığı içersinde;
"15. Kitlelerin örgütlenmesi" alt başlığı altında;
Halkın örgütlenmesinin iki yolla olacağı, bunlardan birincisinin; siyasal iktidar amaçlı öncü örgütlenme ile olacağı,
İkincisinin ise; öncü örgütlenmenin halka önderlik etmesini sağlayacak olan halk örgütleri olduğu, bunların ise işçi ve memur sendikaları, esnaf, sanatkar, tabip, mühendis, mimar ve avukat odaları gibi kuruluşların olacağı,
Bunların yanı sıra Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD), Çağdaş Yaşam Derneği (ÇYDD), Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) gibi ideolojik yönelişli örgütlerle olacağı, ayrıca gençliğin kitlesel örgütlenmesi ile gerçekleştirileceği belirtilmiştir.
"SONUÇ" başlığı altında ise;
Yeniden yapılanma için çok önemli saplamaların yapıldığı Türkiye haklının 21. yüzyılın başında ikinci büyük atılımı gerçekleştireceği, bunun içinde tarihin derinliklerinden gelen birikimin çok iyi değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
DEVLETİN YENİDEN YAPILANMASI İÇİN ÖNERİLER (MASTIR PLAN ÖN ÇALIŞMASI) İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman soruşturma aşamasında ölen şüpheli Kuddusi OKKIR'dan ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmında "Devletin ve Milletin bekası, yurt içinde ve yurt dışında milli haklann ve menfaatlerin ulus devleti anlayışı içersinde korunmasını temin etmek amacıyla" "DEVLETİN YENİDEN YAPILANMASI İÇİN ÖNERİLER (Mastır Plan Ön Çalışması)" yazmaktadır. 23 sayfadan oluşmaktadır.
Söz konusu dokümanın yapılan incelemesinde; (Power Point) sunumu içersinde hazırlanan bir çalışma olduğu, çalışmanın içersinde devletin yeniden yapılandırılması için yapılması gereken çalışmaların anlatıldığı görülmüştür.
Çalışmanın içeriğindeki anlatımlarda, 25 Kasım 1999 tarihinde Doğu PERİNÇEK tarafından hazırlandığı anlaşılan "DEVLETİN YENİDEN YAPILANMASI ÜZERİNE" isimli dokümandan esinlenildiği değerlendirilmektedir.
Çalışmanın birinci sayfası olan kapak kısmında sol köşede Mustafa Kemal ATATÜRK'ün resminin bulunduğu, orta kısmında ise "Devletin ve Milletin bekası, yurt içinde ve yurt dışında milli haklann ve menfaatlerin ulus devleti anlayışı içersinde korunmasını temin etmek amacı ile DEVLETİN YENİDEN YAPILANMASI için ÖNERİLER "Mastır Plan Ön Çalışması)" yazdığı,
İkinci sayfasında; bir şema olduğu, şema içersinde "Amacımız Nedir?" "Bizi amacımıza götürecek araçlanmız nelerdir?" "Mevcut durumumuz nedir?" yazdığı,
Üçüncü sayfasında; "Amacımız Nedir?" "Tam bağımsız milli devleti yeniden yapılandırmak" başlığı altında; "Emperyalizmin bütün kollannm kınlması" "Yeni dış ittifaklann aranması" "Gümrük birliğinin mevcut haliyle iptal edilmeli ve AB ilişkilerinin gelişimine endekslenmeli" şeklide (10) ayn maddenin olduğu,
Dördüncü sayfasında; "Mevcut durumumuz nedir?" başlığı altında; Mustafa Kemal Atatürk'ün Gençliğe Hitabesinin yazdığı,
Beşinci sayfasında; "BİZİ AMACIMIZA GÖTÜRECEK ARAÇLARIMIZ NELERDİR?" başlığı içersinde; "EKSİLERİMİZ" alt başlığı altında; "Henüz örgüt değiliz" "Çok uluslu şirketlerin ve vakıfların fiili işgali var" "Medya kontrolümüz zayıf "Yasama ve
yürütmemiz bağımlı" "Büyük Ortadoğu Projesi eylem halinde" "İsrail Devleti'nin kutsal topraklar projesi var" "Parasal gücümüz yok" şeklinde toplam (19) maddenin olduğu,
Altıncı sayfasında; "ARTILARIMIZ" alt başlığı altında; "Ölmekten korkmayan ve bağımsızlığına düşkün bir milletiz" "Jeopolitik açıdan dünyanın vazgeçemeyeceği stratejik bir noktadayız. Avrupa, Asya ve Ortadoğunun köprüsü durumundayız" "Askeri gücümüz küçümsenemez" "Henüz milli ruhumuz ölmedi" şeklinde toplam (15) maddenin olduğu,
Dokuzuncu sayfasında; "Yapılanma için model önerisi" başlığı altında; kullanılmak istenen sistemin "Doğayı Kopyalama Modeli" şeklinde olmasının önerildiği, yani yapılanmanın "Görünenler" ve "Görünmeyenler" şeklinde teşkilatlanması gerektiği,
"Görünmeyenler" kısmında; teşkilata lojistik destek sağlayacak olan ticari, teknolojik, eğitimsel, kolluk kuvvetleri vs. yapılanmalannm olması gerektiği, teşkilatın bir sicil toplum kuruluşu olarak dernek ve şubeleri şeklinde örgütlenmesinin yanı sıra ticarethaneler zinciri şeklinde yapılanması gerektiği,
Görünmeyen yapılanmasını "Planlama ve Yürütme Grubu" ve ona bağlı "Alt Birimler" şeklinde oluşturulması gerektiği, iç tüzüğün hazırlanması, ödül ve ceza sistemlerinin oluşturulması gerektiği belirtilmiştir.
Onuncu sayfasında; "Planlama ve Yürütme Kurulu" başlığı altında; PYK'nm teşkilatın en üst birimi olduğu, PYK'nm devletin ve milletin bekası, yurt içinde ve yurt dışında milli haklann ve menfaatlerin savunulması, kısa, orta ve uzun vadeli devlet politikalannm belirlenmesi, dünya devletleri arasında ticari, kültürel ve teknolojik güç olarak öne çıkılabilmesi için gerekli çalışmalann yapılmasından sorumlu olduğu belirtilmiştir.
On birinci sayfasında; "Yapılanmanın Teme Felsefesi" başlığı altında, PYK'nm üye sayısının (?) olacağı, üye sayısının artınlamayacağı, üyelerin değiştirilemeyeceği, vefat halinde yeni üyenin oy birliği ile seçileceği, kabul töreninde ritüel uygulanacağı, ihanet ve aynlmanm ancak hakka teslimiyet ile olacağı,
PYK'nm alt birimlerinin olduğu, Alt Kurul'un (AK) Başkan ve altı birim temsilcisinden oluşacağı, alt birimlerin (3) kişiden ve (21) temsilciden oluşacağı, alt birimlerin ortaya koyduğu fikir ve önerilerin, temsilciler aracılığı ile PYK'ya sunacağı, alt birim üye ve temsilcilerinin isimlerinin kesinlikle gizli olacağı, kod isim kullanacaklan, toplantılannm gizli yapılacağı ve toplu seyahat etmemeleri gerektiği belirtilmiştir.
On ikinci sayfasında; "Alt birimler ve görev tanımlan" başlığı altında; "Genel Sekretarya / Dokümantasyon ve Arşivleme / Toplum Bilim Danışmanı" "Ticari ve Sanayi Faaliyetlerinden Sorumlu Birim", " Hukuk Faaliyetlerinden Sorumlu Birim", "Halkla İlişkiler ve Medya Faaliyetlerinden Sorumlu Birim", "Siyasi Faaliyetlerden (Hükümeti ve Muhalefeti İzlemeden) Sorumlu Birim", "Teşkilat ve Örgütlenme Faaliyetlerinden Sorumlu Birim", "Milli Savunma/Askeri Güçlerinizle İlintili Faaliyetlerinden Sorumlu Birim", "İçişleri, Emniyet ve İstihbarat Faaliyetlerinden Sorumlu Birim", "Enerji ve Doğal Kaynaklar Faaliyetlerinden Sorumlu Birim", "Diyanet ve Dini Teşkilat Faaliyetlerinden Sorumlu Birim" vb. şeklinde (21) ayn birim belirtilmiştir.
On üçüncü sayfasında; "Ön hazırlık süreci" başlığı altında; "Planlama ve Yürütme Kurulunu oluşturmak" "Başlangıç sermayesini oluşturmak" "Çalışma mekanlan oluşturmak" "Uzman kadrolar oluşturmak" "Birimler arası sağlıklı iletişim sistemleri kurmak" "Gizlilik mekanizmasını tesis etmek" "Kontrol ve takip sistemlerini kurmak" "Örtülü ödenek sistemini kurmak" vb. şeklinde (15) maddenin olduğu,
On dördüncü sayfasında; "Planlama Süreci" başlığı altında; kısa, orta, uzun vadeli hedeflerin belirlenmeye çalışıldığı belirtilmiştir.
On yedinci sayfasında; "Sızma ve Denetim Süreci" başlığı altında; "1- Mevcut devlet işleyişinin analizini yapmak" "2- Mevcut kadrolara alternatif adaylar belirlemek ve eğitmek" "3- Sızma Stratejileri geliştirmek (Yargı, Emniyet, Eğıtım, Sağlık, İstihbarat, Ordu,
Sivil yer altı örgütleri (mafya), sivil toplum örgütleri ve meslek odaları, kooperatifler ve birlikler, medya, camiler ve tarikatlar)" "4- Denetleme mekanizmaları oluşturmak" yazdığı,
Yirminci sayfasında; "PROJELER" başlığı altında; yapılanmanın kısa sürede tabana yayılması ve toplumsal iletişimin çağdaş olanaklarla kurulabilmesi ve sistemin fmansal ihtiyaçlannm karşılanabilmesi için; Lokal Medya Projesi, Dijital Anket Projesi, Kobilerin Örgütlenmesi, Türk Dış Ticaret Lobi Hareketi Projesi, Milli Ar-Ge Yapılanması Projesi, Eğitim Projesi, Dış İlişkiler Projesi, Toplum Mühendisliği Projesi vb. şekilde belirtilen çalışmaların yapılması gerektiği belirtilmiştir.
LOBİ İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman şüpheliler Muzaffer TEKİN, Sevgi ERENEROL, Oktay YILDIRIM, Erkut ERSOY, Doğu PERİNÇEK, Ümit OĞUZTAN'dan ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmında "LOBİ" "ARALIK 1999/İSTANBUL" yazmaktadır. 25 sayfadan oluşmaktadır.
DOKÜMANIN "ERGENEKON" DOKÜMANI İLE İRTİBATI: "ERGENEKON" dokümanının l/b) "KAPSAM" başlığı altında; yapılan analiz, yönetim, geliştirme ve yeni yapılanma raporunun, "ERGENEKON"un büyüteç altına alınmasından öte 21. yüzyılda yepyeni bir yapılanma ile değerli TSK mensuplarının yanı sıra sivillerden de sonuna değin yararlanması gerektiği, her meslekten sivillerin organizasyonu ile ortaya çıkacak olan yeni yapılanmanın geç kalınmış bir girişim olduğu, her meslekten seçkinlerin yer alacağı sivil personel kadrosu ile ERGENEKON'un iç ve dış faaliyetlerde daha etkin bir güce erişeceği, 4/d "Sivil Toplum Örgütleri" başlığı altında; Ergenekon'un kendi kuracağı sivil toplum örgütlerine ihtiyacı olduğu, ayrıca Türkiye'de faaliyet gösteren tüm sivil toplum örgütlerini kontrol altına alması gerektiği belirtilmiştir.
"LOBİ" adlı dokümanın GİRİŞ bölümüne bakıldığında da Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren ERGENEKON'a bağlı olarak "sivil unsurların" örgütlenmesi zorunluluğunun kaçınılmaz bir gerçek olduğu belirtilmiştir.
Dolayısıyla "LOBİ" dokümanı "ERGENEKON" dokümanında belirtildiği şekilde sivil unsurların örgütlenmesi için hazırlanan bir doküman olduğu anlaşılmaktadır.
"LOBİ" İSİMLİ DOKÜMANIN YAPILAN İNCELEMESİNDE ÖZETLE;
Dokümanın içeriğinin (7) ayrı bölümden oluştuğu ve her bölümde çok sayıda alt başlığın olduğu görülmüştür. Şimdi bu dokümanın kısaca özeti belirtilecektir.
1) "GİRİŞ" Başlıklı 1. bölümün içeriğinde;
Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon'a bağlı sivil unsurların örgütlenmesi zorunluluğu olduğu, bu faaliyetinde lobi adı verilen "gizli örgütsel" çalışma ile yapılacağı bildirilmiştir. Bu noktada birçok Avrupa ve Amerika ülkesi örnek verilmiş ve sayılan giderek artan "sivil toplum örgütleri" "vakıflar" "insani yardım kuruluşlan" "P-2 Mason Locası, Bilderberg Grubu" gibi çeşitli gizli ve örtülü adlar altında bu faaliyetlerin yürütüldüğü belirtilmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon'un kontrolünde de bu şekilde LOBİ adı altında faaliyetlere ihtiyaç duyulduğu belirtilmiştir. Devamında LOBİNİN faaliyetlerinin siyasi otorite gruplan ile dış kaynaklı iş birlikçi sözde sivil toplum örgütlerinin bölücü ve yıkıcı girişimlerini etkisiz kılacağı söylenmiştir. l/a) "AMAÇ" başlığı altında;
Öncelikle yabancı ülkelerin Türkiye'de faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin, Türkiye Cumhuriyetini bölerek yıkmayı başaramaz ise de çıkarlanna yönelik yönlendirmelerle bir anlamda yönetebilmeyi hedef aldığı söylenmiştir. Yabancı sivil toplum örgütlerinin Türk halkının demokratik haklarını kullanabilmek amacıyla kurduklan sözde sivil toplum örgütleri, dernekler, vakıflar, medya ve benzer faaliyetlerini de finanse ederek
 
"0&^^y
kendilerine yerli işbirlikçiler oluşturdukları ve sonuçta rejim karşıta fundamantalist görüşün iktidar olabildiğini, bu iktidara son veren koşulların oluşturulabilmesi için büyük ve olağanüstü bir karşı çaba gereği doğduğunu ve sonucunda dış ülke otoriteler ile yerli işbirlikçilerinin tarih önünde "sivil darbe tezgahı", "Türk Silahlı Kuvvetleri dayatması" olarak tanımlama cüretini gösterebildikleri 28 Şubat sürecinin yaşandığı belirtilmiştir.
Devamında siyasi otorite gruplarının çıkarları adma mafya grupları oluşturduğu, uyuşturucu, silah ve kumarın her dönemde ve her grup tarafından finans kaynağı olarak kullanıldığı, öte yandan özel sektörün geliştirilebilmesi için gösterilen tüm çabaların her alanda devlet olanaklarının birer arpalık haline getirilmesi ile sonuçlandığı belirtilmiştir.
Lobinin göstereceği faaliyetler ile daha kolay ve sağlıklı istihbarat toplanacağı, kontra senaryolar üretileceği, kamuoyunun Kemalist ideolojiye ve ulusal çıkarlara uygun sivil hareketi sahiplenerek katılımını sağlayabileceği belirtilmiştir.
Lobinin amaçlan arasında etnik-fundamantalist-bölücü-yıkıcı unsur ve oluşumlar içine çekilmek istenen gençliğin böylece tuzaklara düşürülerek kullanılmasının önüne geçilmesini sağlayacağı belirtilmiştir.
l/b) "KAPSAM" başlığı altında; Lobinin yapılanması ve tüm faaliyetlerinin mevcut hukuk platformu içerisinde yapılacağı, lobinin her girişiminin kendi içinde oluşturulan hukuk birimi tarafından yasal koşullara uyumlu hale getirileceği belirtilmiştir.
Diğer taraftan lobi geniş halk kitlelerine yönelik çalışmalarında özellikle gençlerin Kemalist ideolojiye ve ülke çıkarları doğrultusunda yeniden örgütlenmelerini sağlamayı tasarladıkları, bu çerçevede üniversite gençliğinin yanı sıra büyük kentlerin varoşlarında ve güneydoğu Anadolu'da boşluğa sürüklenmiş, sahipsiz gençlerin örgütleneceği belirtilmiştir.
3) "POLİTİKA" başlıklı 2. bölüm içeriğinde;
Lobi'nin prensibi olarak hiçbir zaman doğrudan doğruya toplumsal eylemler içersinde yer almaması gerektiği, oluşturacağı sivil toplum kuruluşlarının etkinlik ve eylemler düzenlemesini organize ve kontrol eden güçlü bir mekanizma olarak kalması gerektiği belirtilmiştir.
4) "HEDEF" başlığı altında;
Lobi'nin öncelikle ticari şirketler aracılığı ile ekonomik güç kazanması, ardından kuracağı vakıf ile de ekonomik gücünü artırma çalışmalarına yönelmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu çerçevede ülke ekonomisini elinde tutan ve kişisel çıkarları adma ulusal çıkarları hiçe sayabilen çok uluslu şirketler ile ortaklan olan güçlü holdinglerin faaliyetlerinin kontrol altına alınması gerektiği belirtilmiştir. Bunun yanı sıra güçlü ticari kuruluşlarda kadrolaşma sağlanabilmesi, yine aynı amaçla bir güvenlik şirketi kurularak iş adamlannm güvenliğinin sağlanabilmesi ve böylece her alanda kadrolaşma gerçekleştirilebilmesi belirtilmiştir.
Aynca "MAFYA" gruplannm tümüyle yeniden gözden geçirilmesi, deneyimli mevcut gruplann karşısına yeni ve güçlü bir grup oluşturularak denetim ve kontrol altına alınmasının sağlanması gerektiği belirtilmiştir.
5) "YÖNTEM" başlığı altında;
Lobi'nin prensip olarak hiçbir girişim ve eylemin içersinde yer almaması, siyasetten tümüyle uzak bir yapı olarak faaliyet göstermesi gerektiği, aynca tüm çalışma ve faaliyetlerinde gizlilik prensiplerine sadık kalınması gerektiği belirtilmiştir.
6) "ORGANİZASYON PLANI" başlıklı 3. bölüm içeriğinde;
Lobi'nin organizasyon planı ve birimlerinin belirtildiği, bu birimlerin ise;
Merkez,
r
i
Araştırma ve Bilgi Toplama,
Analiz ve Değerlendirme,
¥}
■*~\
 
{/û2^ L-',:: >paa*3^7
Finans ve Ticaret,
Kültür ve Bilim,
Teori ve Senaryo,
İletişim ve Propaganda,
Hukuk,
Uluslar arası İlişkiler olarak belirtilmiştir.
Bu birimlerin yapılanmaları incelendiğinde ise hemen hemen tüm birim görevlilerinin "ERGENEKON" tarafından atanacağı belirtilmiştir. Bu birimlerin kısaca görevleri açıklandığı görülmüş, bunlardan birkaç tanesi belirtilecektir.
6/1) "MERKEZ" Başlığı altında;
Lobinin merkezinde görev alması için ERGENEKON tarafından atanmış güvenilir beş sivil yönetici bulunacağı belirtilmiştir.
6/2) "ARAŞTIRMA VE BİLGİ TOPLAMA" Başlığı altında;
Araştırma ve bilgi toplama departmanı merkez üyelerince seçilmiş bir başkan ve on kişilik yardımcı kadrodan oluşacağı, bu birimin görevinin ise LOBİ'nin amaçları doğrultusunda istihbarat verileri toplamak, arşivlemek ve merkez sunmak olduğu belirtilmiştir.
6/3) "ANALİZ VE DEĞERLENDİRME" Başlığı altında;
Analiz ve değerlendirme departmanı bir başkan ve beş kişilik yardımcı kadrodan oluşacağı belirtilmiştir. Bu birimin görevinin ise elde edilen istihbarat verilerinin analiz raporlarının hazırlanması olduğu belirtilmiştir.
6/4) "FİNANS VE TİCARET" Başlığı altında;
Finans ve ticaret departmanı bir başkan ve altı kişilik yardımcı personelden oluşacağı, bu departmanın ticari koşullan yakından izleyeceği ve ticari faaliyet ve yatınm alanlannı belirlemeden sorumlu olduğu belirtilmiştir.
6/5) "KÜLTÜR VE BİLİM" Başlığı altında;
Kültür ve bilim departmanı bir başkan ve altı yardımcı personelden oluşacağı, bu departmanın bilimsel ve kültürel gelişmeleri yakından izlemesi gerektiği belirtilmiştir.
6/6) "TEORİ VE SENARYO" Başlığı altında;
Teori ve senaryo departmanının bir başkan ve beş senaristten oluştuğu, bu departmanın görevinin ihtiyaç duyulması halinde elde edilen analiz raporlanndan yararlanarak kontra teori ve senaryolar üretmek olduğu, ulusal çıkarlara aykın teori ve senaryolann çürütülmesinde belirleyici rol oynadığı, kültürel bilimsel senaryo kurgulan ile kamuoyunun ojite edilmesinin önüne geçecek argümanlar ürettiği ve medya kuruluşlannın yönlendirme çalışmalanna katkıda bulunduğu belirtilmiştir.
7/7) "İLETİŞİM VE PROPAGANDA" Başlığı altında;
İletişim ve Propaganda departmanının bir başkan ve beş yardımcıdan oluştuğu, bu departmanın görevinin, amaçlara uygun olarak medya kuruluşlanm bilgilendirmek, yönlendirmek ve bu yolla kontrol altında tutmak görevinin olduğu, aynca faaliyetlerde amaçlara uygun kamuoyu oluşturulması ve kamuoyunun desteğinin sağlanması çalışmalannı yürüteceği belirtilmiştir.
8/8) "HUKUK" Başlığı altında;
Hukuk departmanının bir başkan ve beş yardımcıdan oluştuğu, organizasyonun girişim ve faaliyetlerinin mevcut yasalann hukuksal temeline dayandınlabilmesi çalışmalannı yürüttüğü belirtilmiştir.
9/9) "ULUSLAR ARASI İLİŞKİLER" Başlığı altında;
Bu departmanın bir başkan ve altı yardımcıdan oluştuğu, görevinin ise
organizasyonun uluslar arası alanlardaki faaliyetlerini sağlıklı biçimde yürütülmesini
sağlamak olduğu belirtilmiştir.
7) "KADRO" Başlığı altında;
Bu yapılanmada yalnızca sivillerin yer alacağı ve köprü elaman aracılığı ile "ERGENEKON"a bağlı faaliyet göstereceği belirtilmiştir.
7/a) "ELEMAN PROFİLİ" başlığı altında;
Lobi örgütlenmesi içersinde yer alacak elemanların çağa ayak uydurabilecek donanım, bilgi ve deneyimine sahip olması gerektiği, özellikle sistemle barışık olmayan, aradığını bulamamış yapıdaki kişiliklerden seçilmesi gerektiği belirtilmiştir.
7/b) "BİRİM BAŞKANLARI" Başlığı altında;
Örgütlenme içinde departmanların işlev ve amaçlarına uygun, konusunda deneyim sahibi kişiler tercih edilmesi belirtilmiştir.
7/c) "KÖPRÜ PERSONEL" başlığı altında;
"ERGENEKON" tarafından atanacak iki sivilin mutlaka başka kuruluşlarda görevli olanlar arasından seçilmesi gerektiği, böylece gizliliğin korunmuş olacağı belirtilmiştir.
8)"FİNANS" başlıklı 5. bölüm içeriğinde;
Lobi'nin faaliyetlerinin fınansı başlangıç noktasında "ERGENEKON" tarafından karşılanması gerektiği, sonrasında ise kendi oluşturacağı şirket ve vakıflarla finansım sağlaması gerektiği belirtilmiştir.
8/a) "TİCARİ ŞİRKET FAALİYETLERİ" başlığı altında;
Organizasyonun kısa süre içinde belirleyeceği alanlarda ticari şirketler kurup yönetmesi ve giderek artan finans kaynaklarına sahip olması gerektiği belirtilmiştir.
8/b) "VAKIF FAALİYETLERİ" Başlığı altında;
Organizasyonun mutlaka birkaç vakıf oluşturması gerektiği, oluşturulan bu kurumlar aracılığıyla uluslar arası ilişkilerin kurulacağı belirtilmiştir. Ayrıca fundamantalist faaliyetler doğrultusunda kurulan çeşitli vakıflann yurt içi ve yurtdışında halktan para toplayarak güçlenmesinin önüne geçilmesi içinde aynı kulvarda kurulacak naylon bir vakıfla önlenebilmesinin mümkün kılınacağı belirtilmiştir.
9) "GENEL DEĞERLENDİRME" başlıklı 6. bölüm içeriğinde ise;
21. yüzyılda ülkelerin kaderlerini siyasi aktivitelerden daha çok ve kesin olarak ekonomik güçlerin belirleyeceği, bu nedenle LOBİ'nin ilk adımlarını ekonomik alanda atması ve ekonomik alanda giderek güç kazanıp denetleyici ve belirleyici unsura dönüşebilmesi en önemli ve birincil amaç olması gerektiği, ikinci hedef olarak da Türk Toplumunun Kemalizm ve ulusal çıkarlar doğrultusunda yeniden yapılandırılması çalışmalarına ağırlık verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
10) "SONUÇ VE ÖNERİLER" Başlıklı 7. bölüm içeriğinde ise;
Söz konusu hazırlanan dokümanın bir makama hitaben sunulduğunun anlaşıldığı ve yazı metninde "emir ve tensiplerinize sunulan bu çalışmamıza Masonik Bilderberg Örgütü, Alman Nazi örgütlenişi, İngiliz istihbaratının örtülü örgütlenme modelleri ve bazı Avrupa ülkelerinin sivil toplum örgütlenişleri ile doğu kaynaklı bazı istihbarat ve siyasi örgütlenmeleri kaynaklık etmiş ise de yapılandırılmasının planlanması ile hiçbir benzerliği olmamasına özen gösterilmiştir. ..." Yazdığı görülmüştür.
MAFİA İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman şüpheliler Veli KÜÇÜK, Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK ve Ümit OGUZTAN'dan ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmında "OCTOPUS" "MAFİA(La Cosa Nostra" "İstanbul/Eyml-2000" yazmaktadır. 30 sayfadan oluşmaktadır.
DOKÜMANIN "ERGENEKON" DOKÜMANI İLE İRTİBATI: "ERGENEKON" dokümanının 4/d "Sivil Toplum Örgütleri" başlığı altında; Ergenekon'un kendi kuracağı sivil
/ "s&fefU - ■SV&^T^^
toplum örgütlerine ihtiyacı olduğu, ayrıca Türkiye'de faaliyet gösteren tüm sivil toplum örgütlerini kontrol altına alması gerektiği belirtilmiştir.
Bu amaç doğrultusunda hazırlanan "LOBİ" dokümanının 4) "HEDEF" başlığı altında; "MAFYA" gruplarının tümüyle yeniden gözden geçirilmesi, deneyimli mevcut grupların karşısına yeni ve güçlü bir grup oluşturularak denetim ve kontrol altına alınmasının sağlanması gerektiği belirtilmiştir.
"LOBİ" dokümanında belirtilen bu hedefin gerçekleştirilebilmesi için "MAFİA" isimli doküman çalışmasının yapıldığı, bu dokümanda Mafyanın kısa tarihçesinden bahsedildiği ve Türkiye'de Mafyanın yeniden yapılandırılmasının ne şekilde olması gerektiği anlatılmıştır.
"MAFİA" İSİMLİ DOKÜMANIN YAPILAN İNCELEMESİNDE ÖZETLE; "SUNUŞ" başlığı altında;
Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın bütün ülkelerindeki organize suç örgütlerindeki sayısal patlamaların birçok bağımsız araştırma komisyonlarının araştırmasına konu olduğu ve bu araştırmalar sonucunda ortaya konan bilimsel ve kriminal raporlarında sonuç olarak;
Tüm ülkelerdeki organize suç örgütlerinin "state organized erime" yani devletçe örgütlenmiş suç örgütleri olarak anılması gerektiği belirtilmiştir.
Bu tür suç örgütlerinin ortaya çıkış sebepleri olarak sosyal, ekonomik, siyasal, toplumsal vb. sebeplerin ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı, bu sebepler arasında en önemli etkenin ülkelerin sahip oldukları farklı etnik grupların varlığı olarak gösterildiği, mafyanın yani organize suç örgütlerinin finansal kaynağını ise NARKO/EKONOMİ/POLİTİK unsurun oluşturduğu belirtilmiştir.
Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli sorununun MAFİA oluşumlarının kökünün kazınması olmadığı, asıl sorunun emperyalizm karşısında Kurtuluş Savaşıyla başlayan ve halen sürmekte olan "entrika savaşlan" olduğu, bu savaşı sürdürürken Türkiye'deki mevcut tüm oluşumların teker teker ele alınarak yeniden değerlendirilmesi, deneyimli grup ve liderlerinin tasfiye edilirken onlardan azami ölçüde yararlanılması ve narko/ekonomi/politik yapının 21.yüzyıla uygun ve sağlıklı bir biçimde yeniden yapılandırılarak şifrelendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
"MAFİA'NIN ÖZEL TARİHİ" başlığı altında;
Dünya üzerindeki ilk MAFİA'nm Sicilya'da ezilen yerel halkın uğramış oldukları sosyo-ekonomik baskı, adaletsizlik ve otorite boşluğu sonucu ortaya çıktığı belirtilmiş,
Devamında bu yapının diğer dünya ülkelerine yayılması, gelişimi ve zaman içerisinde devletçe örgütlenmesine ayrıntılı olarak değinildiği, özellikle ABD nin etnik gruplardan oluşan yapısına dikkat çekilerek MAFİA'nm bu ülkedeki gelişiminin anlatıldığı,
"EZİLMİŞ VE HORLANMIŞ İNSANLARIN ORTAK GÜCÜ: MAFİA ! " başlığı altında;
Amerikan MAFİA'sının İtalyanlar, Fransız'larmkini Korsikalılar gibi horlanmış ve ezilmiş etnik grupların oluşturduğu, ABD'ye göç eden Sicilyalıların "Kara El", İrlandalıların "Beyaz El" isimli MAFİA gruplarını oluşturduğu, ABD'ye göç eden ve dünyanın en çok aşağılanan ırkı Yahudilerin ise MAFİA'nm cinayet şirketini oluşturduğu belirtilmiştir.
Türkiye'de ise MAFİA gruplarının Laz, Arnavut ve Arap gibi etnik gruplardan oluştuğu, Kürt Salih, Arnavut Sami, Büyük Recep, Arap Sadri ve Oflu İsmail gibi isimlerin Türk MAFİA' sının efsaneleşmiş örnekleri arasında yer aldığı,
Bu gün Türkiye Cumhuriyeti mevcut rejimi ve Kemalist ideoloji, etnik ve fundamentalist terör örgütleriyle çepeçevre sarmalanmış ise bunun nedenleri arasında Türk MAFİA yapılaşmasının önemli bir faktör olduğu belirtilmiştir.
it -- '^T^^ır^
3^&
Pentagon'un MAFİA'nm şifresini çözdüğü, bir yandan MAFIA'yı çökertip yok etmek için çaba gösterirken, diğer taraftan da kendi elleriyle yepyeni bir MAFİA lideri oluşturduğu ve ulusal çapta örgütlediği, özellikle 2.Dünya Savaşında bu MAFİA örgütünden her alanda büyük ve sayısız yararlar elde ettiği belirtilmiştir.
Pentagon Komünizme karşı giriştiği savaşta NATO şemsiyesi altında yer alan tüm ülkelerde oluşturulan ve adına "GLADİO" denilen yapılardan çok iyi bir şekilde yararlandığı belirtilmiştir.
"MAFİA = ETNİK TERÖR" başlığı altında;
MAFİA'nm şifresini çözen Pentagon'un, etnik terör örgütlenmesinin temellerini Amerikan MAFİA'sıyla attığı, tüm dünya ülkelerinde MAFİA oluşumları içinde yer alan üyelerin etnik gruplardan seçildiği, süreç içinde güçlenen MAFİA liderinin mensubu bulunduğu etnik yapının efsanevi halk kahramanına dönüştüğü ve MAFİA grubunun bir anda etnik terör örgütüne dönüştüğü belirtilmiştir.
Yahudi MAFİA liderlerinin, Arap Filistin topraklan üzerinde kurmaya çalıştıkları İsrail devletini koruyabilmek için Filistin Halk Kurtuluş Ordusu lideri Yaser ARAFAT ile uzun süreli bir danışıklı dövüş oyunu kurdukları ve etnik terörün yeşertilebilmesi için gerilla kamplarının kapılarını etnik gruplara açarak destek verdikleri belirtilmiştir.
"YENİ DÜNYA DÜZENİ" başlığı altında;
"Globalleşme" olarak ifade edilen "Yeni Dünya Düzeni"nin Masonik Bilderberg grubunun ortaya attığı ve tüm ülkelerin, bağlı olacağı "Dünya Hükümeti" eli ile yönetilmesi planı olduğu, bu planın temellerinin Pentagon'un Amerikan MAFİA'smı oluşturmasıyla atıldığı belirtilmiştir.
Sovyet Rusya karşısında Amerikan rüyasını üstün kılan unsurun ne uzay yansında öne geçişi nede teknolojik başanlann olduğu, en önemli unsurun Pentagon'un kurduğu Amerikan MAFİA'sı olduğu belirtilmiştir.
Şu halde Türk MAFİA'sının çökertilmesi, yok edilmesi yerine re-organize edilebilmesinin Türkiye'nin çıkarlan için gerekli olduğu belirtilmiştir.
Bu nedenle öncelikle bir zamanlar Pentagon'un yaptığı gibi Türk Genelkurmay'inin denetiminde yepyeni bir MAFİA örgütlenmesinin yapılması gerektiği belirtilmiştir.
"MAFİA'NIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI" başlığı altında;
Türkiye'de MAFİA'nm yeniden yapılandınlmasmm mutlaka askeri bir girişim olarak ele alınması gerektiği, Türk MAFİA'sının dağılan Sovyet Rusya örneğinde görüldüğü gibi istihbaratçılardan oluşturulmasının Türkiye'ye zarar vereceği, Türkiye'de istihbarat birimlerince kurulan tüm örgütlerin başansız olduğu belirtilmiştir.
Türkiye'de doğrudan "Genelkurmay"a bağlı "sivil bir kurul" tarafından MAFİA yapılanmasının oluşturulması gerektiği, bu "sivil kurul" üyelerine yasalar önünde kaldmlması olanaksız bir dokunulmazlık zırhı verilmesi gerektiği, oluşturulacak "sivil kurul" üye sayısının 3 kişi olması gerektiği, bu üyelerden birisinin "kurye", birisinin "teorisyen", diğerinin ise "ulusal mafya liderliği" rolünü üstlenecek kişi olması gerektiği, bu kişinin kısa zamanda uluslararası MAFİA ailesinde yer alabilmesi gerektiği belirtilmiştir.
NBC SİLAHLARI ÜRETİM ANALİZİ İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman şüpheli Ümit OĞUZTAN'dan ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmında "NBC SİLAHLARI ÜRETİM ANALİZİ" "İSTANBUL/13 KASIM 1999" yazmaktadır. 23 sayfadan oluşmaktadır
DOKÜMANIN "ERGENEKON" DOKUMANI İLE İRTİBATI: "ERGENEKON" dokümanının 4/2-e "İLLEGAL İŞLER" başlığı altında; Türkiye'nin silah üreten bir ülke
olmadığı, bu nedenle Jeo-stratejik açıdan kaçınılmaz olarak uyuşturucu satışında köprü durumunda olduğu, dolayısıyla uyuşturucu ticaretinin denetim altında olması gerektiği, diğer taraftan da Türkiye'nin bir başka şansının kimyasal silah üretimi olabileceği, çünkü bu alanda başarılı sonuçlar elde edebilecek insan kaynaklarına sahip olduğu belirtilmiştir.
Yine "ERGENEKON" dokümanının 3/b "TERÖR" başlığı altında; Terör örgütlerinin kontrol altında tutulması, bunun için gerekirse naylon terör gruplarının oluşturularak terör dünyasına yön verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
"NBC SİLAHLARI ÜRETİM ANALİZİ" isimli dokümanın yapılan incelemesinde ise;
Söz konusu çalışmanın ERGENEKON'un dikkatlerine sunulmak üzere yapıldığı, "ERGENEKON" dokümanında belirtildiği üzere Türkiye'nin kimyasal ve biyolojik silah üretimine yönelmesi gerektiği, kurulacak kimyasal ve biyolojik silah üretim tesisinin, tüm dünyada terör gruplarının kontrol altına alma bilmesini sağlayacağı, ayrıca Türkiye'nin ekonomik ve siyasal bağımsızlığına çok büyük katkılar sağlayacak bu çalışmaları ERGENEKON'un rahatlıkla organize ederek gerçekleştirebileceği belirtilmiştir.
"NBC SİLAHLARI ÜRETİM ANALİZİ" İSİMLİ DOKÜMANIN DEVAM EDEN İNCELEMESİNDE İSE;
Dokümanın içeriğinin (4) bölümden oluştuğu ve her bölümde çok sayıda alt başlığın olduğu görülmüştür. Şimdi bu dokümanın kısaca özeti belirtilecektir.
1. Bölümde; Kimyasal Silahlarla ilgili tarihçeleriyle ile birlikte ayrıntılı bilgiler
verildiği, Birinci Dünya savaşında kullanılan kimyasal silahlardan bahsedildiği, aynca göz
yaşartıcı gazlarla ilgili ayrıntılı açıklamalar yapıldığı görülmüştür.
2. Bölümde; Biyolojik Silahlar hakkında bilgiler verildiği,
3. Bölümde; NBC Savaşları, kimyasal ve biyolojik silahların önemi hakkında
bilgiler verildiği, aynı bölüm içersinde "Kimyasal ve Biyolojik Silah Üretimi" başlığı altında;
"Yukarıdaki gerçeklerden hareketle Türkiye kimyasal ve biyolojik silah üretimine yönelmeli ve bu alanda kontrolü elinde tutacak bir üretim ünitesi kurabilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti toprakları dışında kontrol altında tutabileceği bir bölgede kuracağı kimyasal ve biyolojik silah üretim fabrikası bu alanda etkin bir güç elde edilmesini sağlayacağı gibi, Türkiye'ye yönelebilecek tehditleri önceden haber alıp gerekli önemler alarak, tehditleri ortadan kaldırabilmesini de sağlayacak kesin bir çözüm yolu olacaktır.
Kurulacak bir kimyasal ve biyolojik silah üretim tesisi, tüm dünyada terör gruplarının denetlenerek kontrol altına alınabilmesini sağlayacaktır." yazdığı görülmüştür.
4. Bölümde; "GENEL DEĞERLENDİRME" başlığı altında;
"Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet göstermekte olan ERGENEKON'un
dikkatlerine sunulan bu analiz ve öneri çalışmasının amacı, kimyasal ve biyolojik silah
üretimine yönelmenin kaçınılmaz gerekliliğine olan inancımızdır
Türkiye kimyasal ve biyolojik silah üretimini gerçekleştirebilecek bilgi donanımına sahip genç bilim adamlarına sahiptir. Bu alanda faaliyet gösterecek bir üretim tesisini kurup işletmeye sokmakla kalmayıp bu alanda bugünedeğin geliştirilebilmiş mevcut silahlardan çok daha etkili ve güçlü yeni silahlar üretebilecek yetenekte insan kaynağına sahip olunması
görmezden gelinmemelidir " yazdığı, devamında ise Türkiye'nin nükleer silah üretimini
gerçekleştirebilecek fmans kaynağının ve bilgi birikiminin olmadığını, fakat kimyasal ve biyolojik silah üretimini kolaylıkla gerçekleştirebilecek potansiyele sahip olduğu belirtilmiştir.
Son paragrafta ise;
"ERGENEKON Türkiye'nin ekonomik ve siyasal bağımsızlığına çok büyük katkıları olabilecek bu çalışmaları rahatlıkla organize ederek gerçekleştirebilir. Aynca 21. yüzyılda dünyanın en önemli sorunu haline gelecek olan terör gruplarını kontrol altına alırken
küçümsenmesi olanaksız büyük bir fmans gücünü de elde edecektir." yazdığı, hemen altında ise "Saygılarımla, Strateji Grubu" yazdığı görülmüştür.
ULUSAL MEDYA 2001 İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman şüpheliler Veli KÜÇÜK, Doğu PERİNÇEK, Adnan AKFIRAT, Tuncay GÜNEY ve Ümit OĞUZTAN'dan ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmında "ULUSAL MEDYA 2001" "İSTANBUL/ARALIK 2000" yazmaktadır. 17 sayfadan oluşmaktadır.
DOKÜMANIN "ERGENEKON" DOKÜMANI İLE İRTİBATI: "ERGENEKON" dokümanının 4/2-b "MEDYA" başlığı altında; 20. yüzyılda güçlü istihbarat örgütlerinin medyadan sonuna değin yararlandıklan, 20. yüzyılın son yıllarında ise kendi medya kuruluşlanm devreye sokarak uluslar arası platformda güçlendirdikleri, ERGENEKON'un da medya kuruluşlanm kontrol etme yönündeki faaliyetlerini kendi medya kuruluşlanm oluşturarak mevcut ulusal ve uluslar arası oluşumlan doğal işleyişi içinde örtülü bir biçimde etkileme, denetleme ve kontrol altına alma yöntemini uygulamaya koymasının sorumluluğundan bahsedildiği görülmektedir.
El konulan dokümanlara bakıldığında ise örgütün yukanda belirtilen tespit doğrultusunda ulusal medya oluşumu içersine girdiği ve bu çerçevede "ULUSAL MEDYA 2001" "TELEVİZYON ANALİZ YÖNETİM VE GELİŞTİRME PROJESİ" "KANAL 6 ANALİZ YÖNETİM VE GELİŞTİRME PROJESİ" ve "DERGİ ANALİZ PROJE" dokümanlannı hazırladığı görülmüştür. Şimdi bu dokümanlann içerikleri ayn ayn anlatılacaktır.
"ULUSAL MEDYA 2001" İSİMLİ DOKÜMANIN YAPILAN İNCELEMESİNDE ÖZETLE;
Bağımsız ulusal medya kuruluşlannm yaratılabilmesi için; yurtta ve yurt dışında faaliyet gösteren Türk iş adamlan arasından seçilecek kişilerden "Medya-Finans KonseyF'nin oluşturulması gerektiği, bu konseyde yer alan iş adamlannm devlet kurumlannca ticari faaliyetlerinin desteklenmesi gerektiği, ticari şirketlerinin ilan ve reklamlannm ücretsiz olarak yayınlanması gerektiği belirtilmiştir.
Bu çerçevede öncelikle Cumhuriyet Gazetesinin ele geçirilerek ulusal medya oluşumunun merkez üssü olmasının kararlaştınldığı, bunun yanı sıra PERİNÇEK grubuna ait ULUSAL TV'nin ise görsel yaym kanadını oluşturabileceği, ancak bu televizyon bünyesinde bir ameliyat gerektiği, yine de ULUSAL TV'nin Cumhuriyet Gazetesi ile elde edilecek başanya gölge düşürebileceği, bu nedenle Cumhuriyet Gazetesi ile Kanal 6 televizyonunun evlilik yapmasının daha akılcı olduğu belirtilmiştir.
Aynca "Cumhuriyet Gazetesinin Reorganizasyonu" başlığı altında; gazetenin yönetimine saplantılan olmayan, değişik koşullara uyum sağlayabilme ve öngörü yeteneğine sahip, gerçek bir gazetesi portesinin iş başına getirilmesi gerektiği, gazetenin haber merkezinde görev yapan redaktör yazı işleri görevlileri ve köşe yazarlannm tümüyle değiştirilmesi gerektiği, bu kadro değişikliğinin ardından yaym politikasının yeniden belirlenmesi gerektiği belirtilmiştir.
"Cumhuriyet Gazetesi Reorganizasyon Çalışması" başlığı altında ise; Cumhuriyet Gazetesinin ele geçirilmesiyle ilgili Gürbüz ÇAPANTa yapılan görüşmenin aynen yazıldığı, Gürbüz ÇAPAN'm Cumhuriyet Gazetesinin "Ulusal Medyanın Merkez Üssü" olarak seçilmesini kabul ettiği ve hisselerini parasız olarak devir ettiği, yapılan çalışma sonucunda gazetenin %10 'unun İlhan SELÇUK'a ait olduğu, %10'unun halka açılım hissesi olduğu, %80 yada %90 hissenin en az %51'inin örgütün aidiyetine geçmesinin kararlaştınldığı belirtilmiştir.
KANAL 6 - ANALİZ YÖNETİM VE GELİŞTİRME PROJESİ İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman şüpheli Veli KÜÇÜK'ten ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmında "KANAL 6 ANALİZ YÖNETİM VE GELİŞTİRME PROJESİ" "TÜRKİYEDE TELEVİZYON YAŞLILAR İÇİN YENİ GENÇLER İÇİN ESKİDİR" "İSTANBUL/KASIM 1999" yazmaktadır. 34 sayfadan oluşmaktadır.
DOKÜMANIN YAPILAN İNCELEMESİNDE ÖZETLE; bu çalışmanın amacının Türkiye'de ulusal yayın yapmakta olan Kanal 6 televizyonunun reorganizasyonuna katkıda bulunmak olduğu, bu amaç doğrultusunda Kanal 6 televizyonunda personel görevlendirildiği ve televizyonla ilgili ayrıntılı bilgiler elde edildiği belirtilmiştir.
Ayrıca dünyada ve Avrupa Birliğinde yayıncılık hakkında bilgiler verildiği ve yayın politikalarından bahsedildiği, bu çerçevede İngiltere, Kanada, Japonya gibi ülkelerdeki yayınlar hakkında açıklamalar yapıldığı görülmüştür.
Ayrıca Kanal 6 televizyonunun yönetim, organizasyon ve personel yapısının irdelendiği, sorunların maddeler halinde tanımlandığı ve bu soranlara çözüm önerileri getirildiği, sonuç olarak da Kanal 6 televizyonunda gerekli reorganizasyonun yapılarak örgüte kazandırılmasının yararlı olacağı belirtilmiştir.
TELEVİZYON - ANALİZ YÖNETİM VE GELİŞTİRME PROJESİ İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman şüpheliler Veli KÜÇÜK ve Ümit OĞUZTAN'dan ele geçirilmiştir.
DOKÜMANIN KAPAK KISMI :Dokümanm kapak kısmında "TELEVİZYON ANALİZ YÖNETİM VE GELİŞTİRME PROJESİ" "TÜRKİYEDE TELEVİZYON YAŞLILAR İÇİN ÇOK YENİ GENÇLER İÇİN ÇOK ESKİDİR" "İSTANBUL/TEMMUZ 2000" yazmaktadır. 39 sayfadan oluşmaktadır.
DOKÜMANIN YAPILAN İNCELEMESİNDE ÖZETLE; Temmuz 2000 tarihli "TELEVİZYON ANALİZ" çalışmasının Kanal 6 televizyonunun ele alınarak hazırlandığı, hedefinin ise Doğu PERİNÇEK grubuna ait Ulusal TV kanalının olduğu,
Ayrıca kurulacak olan özel televizyon kanalının kuruluş ve faaliyet aşamalarında karşılaşılabilecek sorunlardan bahsedildiği ve bu sorunlarla ilgili çözüm önerilerinin sunulduğu, daha kaliteli yayın yapılabilmesi için haber ve eğlence programlarında aranılan kalite standartlannm belirlendiği, bunlann yanı sıra teknik kalite ve Rating problemlerinden bahsedildiği,
Sonuç olarak da yayın hayatına yeni atılan Ulusal TV'nm yeniden yapılandınlması gerektiği, Ulusal TV ve Cumhuriyet Gazetesinin bir anonim şirket çatısı altında birleştirilmesinin hedeflenen başanya ulaşılmasını sağlayacağı ve mevcut medya kuruluşlan ile rekabet olanağı sağlayacağı belirtilmiştir.
DERGİ ANALİZ & PROJE İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman şüpheliler M. Adnan AKFIRAT ve Ümit OĞUZTAN'dan ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmında "DERGİ" "ANALİZ & PROJE" "İSTANBUL/22 TEMMUZ 2000" yazmaktadır. 18 sayfadan oluşmaktadır.
DOKÜMANIN YAPILAN İNCELEMESİNDE ÖZETLE; bu çalışmanın amacının Haftalık-Siyasi-Aktüel-Kültürel-Haber içerikli derginin projelendirme yapılanma ve ulusal ölçekte etkin yayın yapabilmesini sağlayan temel unsur ve yöntemlerin tespit ve işaret edilmesi olduğu belirtilmiştir.
Haftalık haber dergisi türünün ilk olarak 3 Majt 1923'te Amerika'da "TIME"
dergisinin yaymlanmasıyla başladığı, ülkemizde ise 1950’li yıllarda "AKİS" "DEVİR" ve
■" f/ ■%. * ■
3£2 ', N •:--
"KİM" gibi isimlerle yayınlanmaya başladığının belirtildiği ve ülkemizde yayınlanan haftalık dergilerden bahsedildiği,
Yayınlanacak olan dergininin ilk bir yılının kendisini kamuoyuna kabul ettirmekle geçeceği, bu sürecin çok önemli olduğu, hiçbir konuda aksaklığa izin verilmemesi gerektiği, zamanında mutlaka bayilere ulaşması gerektiği belirtilmiştir.
Ayrıca derginin yayma geçebilmesi için gerekli unsurlann ve derginin tüm departmanlarının ve departman personelinin unvanlarının ayrı ayrı belirtildiği,
Ayrıca teknik donanımların zemini, kağıt ve baskı kalitesinin öneminden bahsedildiği, sonuç olarak hazırlanan bu analiz ve proje çalışmasında bir derginin yaymlanabilmesi için en temel ve en önemli unsurlann ele alındığı, yayınlanması düşünülen derginin burada ifade edilen hususlar dikkate alınarak yayınlandığı takdirde başansızlık riskinin tamamen ortadan kalkacağı belirtilmiştir.
Son olarak da "Yayıncılık beyaz kağıdın boyanarak satılması, bir başka anlatımla en büyük oyunlardan yalnızca birisidir." "Saygılanmızla" yazdığı görülmüştür.
SECURITY A.Ş. ULUSLAR ARASI GÜVENLİK ŞİRKETİ PROJESİ İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman şüpheli Ümit OĞUZTAN'dan ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmında "SECURITY A.Ş." "ULUSLAR ARASI GÜVENLİK ŞİRKETİ PROJESİ" "İSTANBUL/26 HAZİRAN 2000" yazmaktadır. 3 sayfadan oluşmaktadır.
DOKÜMANIN "ERGENEKON" DOKÜMANI İLE İRTİBATI:
"ERGENEKON'un sivil unsurlann örgütlenmesi olarak belirtilen "LOBİ" dokümanının 2. Bölüm "HEDEF" başlığı içersinde; insan kaynaklanna dayalı ticari bir danışmanlık ve hizmet şirketi kurularak güçlü ticari kuruluşlarda kadrolaşma sağlanabilmesi, yine aynı amaçla bir güvenlik şirketi kurularak, iş adamlannm güvenliğinin sağlanması ve böylece her alanda kadrolaşmanın gerçekleştirilebilmesi belirtilmiştir.
Örgütün bu amaçlannı gerçekleştirebilmesi için de, "SECURUTIY A.Ş. ULUSLARARSI GÜVENLİK ŞİRKETİ PROJESİ" çalışmasını yaptığı anlaşılmıştır.
"SECURUTIY A.Ş. ULUSLARARSI GÜVENLİK ŞİRKETİ PROJESİ" İSİMLİ DOKÜMANIN YAPILAN İNCELEMESİNDE ÖZETLE;
"GİRİŞ" başlığı altında; Terör, şiddet ve MAFYA gruplan karşısında kolluk kuvvetlerinin yetersizliği ile ortaya çıkan boşlukta hukuksal düzenlemelerle biçimlendirilerek faaliyetlerinin sınırlan belirlenen güvenlik kuruluşlannm, uluslar arası alanda çok ciddi hizmet verdiği ve bu hizmetin bedelinin de oldukça yüksek olduğu belirtilmiştir.
"AMAÇ" başlığı altında; güvenlik şirketlerinin istihbarat örgütleri için çok önemli olduğu, oluşturulacak güvenlik şirketinin istihbarat görevlerinde yer alarak uzmanlaşmış emekli bir kurmay albayın başkanlığında kurulması gerektiği ve tüm personelin yalnızca emekli istihbarat subaylanndan oluşturulması gerektiği, bu şirket bünyesinde kesinlikle emekli emniyet mensuplannm yer almaması gerektiği, böylece örtülü bir biçimde yepyeni bir yapılanma ile güçlü bir istihbarat biriminin oluşturulmuş olacağı, bu istihbarat biriminin doğal olarak "Operasyonal" hizmetlerin sorumluluk ve yükümlülüğünü de üstlenebilecek yeterlilikte olacağı belirtilmiştir.
"SONUÇ" başlığı altında; kurulması planlanan güvenlik şirketinin anonim şirket olarak faaliyete geçeceği, kurulacak güvenlik şirketiyle hem gelir elde edileceği, hem de istihbarat verilerinin toplanacağı, gereğinde ise Operasyonel faaliyetler sürdürebileceği belirtilmiştir.
e $ •» <* * ,* *. - > - v
PROTOKOL A.Ş. ULUSLAR ARASI HALKLA İLİŞKİLER ŞİRKETİ PROJESİ İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman şüpheliler Veli KÜÇÜK ve Ümit OĞUZTAN'dan ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmında "PROTOKOL A.Ş." "ULUSLAR ARASI HALKLA İLİŞKİLER ŞİRKETİ PROJESİ" "İSTANBUL/26 HAZİRAN 2000" yazmaktadır. 3 sayfadan oluşmaktadır.
DOKÜMANIN "ERGENEKON" DOKÜMANI İLE İRTİBATI: ERGENEKON'un sivil unsurların örgütlenmesi olarak belirtilen "LOBİ" dokümanının 2. Bölüm "HEDEF" başlığı içersinde; insan kaynaklarına dayalı ticari bir danışmanlık ve hizmet şirketi kurularak güçlü ticari kuruluşlarda kadrolaşma sağlanabilmesi belirtilmiştir.
Örgütün bu amacını gerçekleştirebilmek için de, "PROTOKOL A.Ş. ULUSLAR ARASI HALKLA İLİŞKİLER ŞİRKETİ PROJESİ" çalışmasını yaptığı anlaşılmıştır.
"PROTOKOL A.Ş. ULUSLAR ARASI HALKLA İLİŞKİLER ŞİRKETİ PROJESİ" isimli dokümanın yapılan incelemesinde;
Türkiye'de uluslararası platformda kaliteli servis verebilen ve güvenilir özelliğe sahip "Protokol Şirketi"nin bulunmadığı, günümüz dünyasında pek çok ülkenin bütçesini aşan bütçelere sahip dev şirketlerin bulunduğu, bu şirketlere servis verebilen "Uluslararası Halkla İlişkiler" ve "Protokol Şirketi"nin öneminin kendiliğinden ortaya çıktığı,
Gerek uluslararası gerekse ulusal alanda protokol hizmetlerinin düzenlenmesi hizmetini üstlenecek olan şirketin, ilk etapta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının "Çay Bahçeleri" ve "Otopark" işletmeciliği ihalelerini alarak çok kısa sürede ekonomik güç kazanacağı, bu konuda Ali Müfit GÜRTUNA ile görüşme yapıldığı ve kendisinden gerekli desteğin sağlayacağı teminatının alındığı,
Uluslar arası Protokol ve Halkla İlişkiler Şirketinin güçlü bir anonim şirket olarak faaliyete sokulması gerektiği, bu şirketin yönetim kurulu başkanlığına emekli bir kurmay albayın görevlendirilmesi gerektiği, şirketin kontrol ve faaliyetlerinin ise "Merkez Birim" tarafından denetlenmesi gerektiği, şirketten elde edilecek gelirin personel ve ofis giderleri karşılandıktan sonra başkanlık emrine ait olacağı belirtilmiştir.
BİRLEŞİK KOMÜN GİRİŞİM İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman şüpheliler Doğu PERİNÇEK ve Tuncay GÜNEY'den ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmında "BİRLEŞİK KOMÜN GİRİŞİM" "İSTANBUL/27HAZİRAN 2000-06 OPERASAYON" yazmaktadır. 5 sayfadan oluşmaktadır.
"BİRLEŞİK KOMÜN" İSİMLİ DOKÜMANIN YAPILAN İNCELEMESİNDE ÖZETLE; Söz konusu dokümanın "GİRİŞ" bölümünde; "Ulusal çıkarların gereği olarak "LOBİ" faaliyet yapılanması içinde yer alması uygun görülen Birleşik Komün adı ile kodlanan program içersinde yer alması planlanan girişim önerileriniz:
1- Uluslararası Özel Güvenlik A.Ş. (Secunty A.Ş.)
2- Uluslararası Protokol ve Halkla İlişkiler A.Ş.
Örtülü faaliyetlerde azami hassasiyet ve dikkatin gösterilmesi esas alınarak süratle, ciddi ve özenli olarak faaliyete geçirilmesi uygun görülmüştür.
Anılan ticari şirketlerin faaliyete geçmesinin ardından ilk uygulamalar ışığında "Birleşik Komün" geliştirilerek pek çok alanda özgün yapılanma kazanması desteklenecektir...." yazdığı görülmüştür.
"GİRİŞİM" başlığı altında;
"1- Uluslar arası Özel Güvenlik A.Ş.
21. Yüzyılda giderek artış gösterecek olaru terör ve mafya grupları ülkelerin en önemli sorunları arasında yer alacaktır. Bu nedenle "Güvenlik Şirketleri" giderek çok daha
büyük önem kazanacaktır. Bilinen bir gerçektir ki özel güvenlik şirketleri istihbarat
birimlerinin arka bahçesi olacaktır " "Güvenlik Şirketinin yönetim kurulu başkanlığına
istihbarat birimlerinde uzmanlaşmış emekli bir albay getirilecektir. Şirket bünyesinde yer alacak tüm personel subay kadrolarından oluşturulması uygun görülmüştür. Temel prensip kararlanmn gereği olarak şirket personeli içinde Emniyet birimlerinde görev almış kişilere yer verilmeyecektir." yazdığı görülmüştür.
"2- Uluslar arası Protokol ve Halkla İlişkiler A.Ş.
Birleşik Komün faaliyetleri içresinde yer alması planlanan protokol ve halkla
ilişkiler şirketi yatırımcıların henüz çok yabancı olduğu bir faaliyet alanıdır "
"Giderek önemi artan protokol hizmetleri veren şirketlerin seçiminde doğal olarak en önemli faktörler arasında her alanda etkin ve dinamik güçlere sahip olma özelliği aranmaktadır." yazdığı görülmüştür.
Dokümanın son sayfasında;
"Sayın Ali YASAK, Öncelikle son derece memnuniyet verici içten yaklaşıklarınızın titiz ve ciddi bir dikkatle değerlendirmeye alındığını bilmenizi isteriz.
Ticari şirket girişim önerileriniz kurumumuza bir rapor olarak sunulmuştur. Raporlarda yer alan öneriler dayanışma prensipleriyle değerlendirilmiştir.
Özetle ifade edilen hususların dikkate alınması önemle rica edilir. Başarılı çalışmalarınızın devamlılığını dileriz.
Ekte bilgilerinize sunulan "LOBİ" kodlu doküman "BİRLEŞİK KOMÜN"ün amaçlarını açıklıkla ortaya koymaktadır.
Saygılarımızla. Birleşik Komün." yazdığı görülmüştür.
DEĞERLENDİRME
"SECURİTY A.Ş. ULUSLARASI GÜVENLİK ŞİRKETİ PROJESİ", "PROTOKOL A.Ş. ULUSLARASI HALKLA İLİŞKİLER PROJESİ" ve "BİRLEŞİK KOMÜN" isimli dokümanların yapılan incelemesinden; "SECURİTY A.Ş. ULUSLARASI GÜVENLİK ŞİRKETİ PROJESİ", "PROTOKOL A.Ş. ULUSLARASI HALKLA İLİŞKİLER PROJESİ" dokümanlarının Ali YASAK tarafından hazırlanıp örgüte sunulduğu, örgütünde söz konusu dokümanlarda anlatılan çalışmalarla ilgili "BİRLEŞİK KOMÜN" dokümanı içerisinde değerlendirme yaptığı ve sonuçtan Ali YASAK'a bilgi verdiği değerlendirilmektedir.
ÖZEL GÜVENLİK ŞİRKETİ İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman şüpheliler Veli KÜÇÜK ve Ümit OGUZTAN'dan ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmında "ÖZEL GÜVENLİK ŞİRKETİ" "İSTANBUL/11 TEMMUZ 2000" yazmaktadır. 32 sayfadan oluşmaktadır.
DOKÜMANIN "ERGENEKON" DOKÜMANI İLE İRTİBATI: ERGENEKON'un sivil unsurların örgütlenmesi olarak belirtilen "LOBİ" dokümanının 2. Bölüm "HEDEF" başlığı içersinde; güçlü ticari kuruluşlarda kadrolaşma sağlanabilmesi amacıyla bir güvenlik şirketi kurulması gerektiği, bu güvenlik şirketi ile iş adamlarının güvenliğinin sağlanması ve böylece her alanda kadrolaşmanın gerçekleştirilebilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Örgütün bu amaçlarını gerçekleştirebilmesi için de, "SECURUTIY A.Ş. ULUSLARARSI GÜVENLİK ŞİRKETİ PROJESİ" çalışmasının yapıldığı, bu çalışmanın hayata geçirilebilmesi için de "Özel Güvenlik Şirketleri" dokümanının hazırlandığı anlaşılmıştır.
"ÖZEL GÜVENLİK ŞİRKETİ" İSİMLİ DOKÜMANIN YAPILAN İNCELEMESİNDE ÖZETLE;
İlk sayfada özel güvenlik şirketi kanun taşanlarından bahsedildiği ve bu kanun tasanlarının yazının ekinde olduğunun belirtildiği, son satırında ise "Öneriniz üzerine
 
dikkatlerinize sunulan bilgilerden ve gelişmelerden yararlanılarak uluslar arası özel güvenlik şirketi kuruluş çalışmalarının başlatılması, LOBİ koduyla tanımlanan faaliyet alanı içerisinde yer alması uygun görülen projenizin hayata geçirilmesinin yararlı olacağı görüş birliği ile kabullenilmiştir. Gereğini rica ederiz." yazdığı, ekinde de özel güvenlik şirketleriyle ilgili yasa taşanlarının ve bilgilerin olduğu görülmüştür.
21.YÜZYILDA CASUSLUK İSİMLİ DOKÜMAN
İLETİŞİM VE BİLGİ ÇAĞINDA GLOBAL İSTİHBARAT İSTASYONLARI VE DEĞİŞEN CASUSLUK MESLEĞİ İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman şüpheliler Veli KÜÇÜK ve Ümit OĞUZTAN'dan ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmanda "21. YÜZYILDA CASUSLUK, İLETİŞİM VEBİLGİ ÇAĞINDA GLOBAL İSTİHBARAT İİSTASYONLARI VE DEĞİŞEN CASUSLUK MESLEĞİ", "Action+Obligation=Integration!", "ARAŞTIRMA-GÖZLEM-ANALİZ RAPORU İSTANBUL/ARALIK-2000" yazmaktadır. 24 Sayfadan oluşmaktadır.
DOKÜMANIN "ERGENEKON" DOKÜMANI İLE İRTİBATI: "ERGENEKON" dokümanı içersinde; l/c) "İSTİHBARAT VE ÖRGÜTLENME" başlığı altında; İstihbaratın öneminden bahsedilmiş ve tarihteki bir kısım istihbari çahşmalann öneminden bilgiler verilmiştir.
l/d) "YÖNTEM" başlığı altında; 21. yüzyılda ERGENEKON'UN resmi istihbarat kuruluşlannm yanı sıra legal ve illegal örgütlenmelere karşı mücadele etme zorunluluğu ile karşı karşıya kalacağı belirtilmiştir.
2) "21. YÜZYILA GİRERKEN DÜNYADA İSTİHBARAT VE ÖRGÜTSEL YAPILANMA İLE FAALİYET ALANLARININ ÖNEMİ" başlıklı 2. bölümün içeriğinde;
2/a) "GENEL" başlığı altında;
Ülkelerin bağımsızlık ve devamına katkıda bulunacak en önemli unsurlann (1)-ekonomik (2)-Bilimsel-Eğitimsel-Kültürel-Yatınm ve Araştırmaya dayalı istihbarat ve karşı istihbarat çalışmalan olacağı, Türkiye Cumhuriyeti resmi istihbarat kurumlannm; bilim, düşünce, kültür, sanat ve eğitim alanlannda yetişkin insan kaynaklanndan yararlanmadığı, yaralanmayı da gereksiz gördüğü belirtilmiştir.
4/c) "İSTİHBARAT TOPLAMA HEDEFLERİ" başlığı altında;
İstihbarat toplama yöntemlerinden bahsedildiği, bu çerçevede örgüt elemanlanndan sağlanan bilgiler, yabancı örgütlerden elde edilen bilgiler, yabancı örgütlere sızdmlan ajanlar aracılığı ile elde edilen istihbaratlar olduğu, sonuç olarak ergenekonun gözlerinin her şeyi görmesi gerektiği, kulaklannm her şeyi duyması gerektiği belirtilmiştir.
Sonuç olarak ERGENEKON dokümanının içeriğinden, örgütün istihbarata çok önem verdiği ve ciddi bir istihbarat yapılanması oluşturmayı hedeflediği anlaşılmaktadır.
"21. YÜZYILDA İLETİŞİM VE BİGİ ÇAĞINDA GLOBAL İSTİHBARAT İSTASYONLARI VE DEĞİŞEN CASUSLUK MESLEĞİ" isimli doküman ile de örgütün istihbarat çalışmalanm yönlendirmesi için yapılan bir çalışma olduğu anlaşılmaktadır.
"21. YÜZYILDA İLETİŞİM VE BİLGİ ÇAĞINDA GLOBAL İSTİHBARAT İSTASYONLARI VE DEĞİŞEN CASUSLUK MESLEĞİ" İSİMLİ DOKÜMANIN YAPILAN İNCELEMESİNDE ÖZETLE;
Casusluk mesleğinin insanlık tarihinin en eski mesleklerinden birisi olduğu, günümüzde istihbarat örgütlerinin gerçek güçlerini, sahip olduklan teknolojik olanaklann ve kadrolannda yer alan altın beyinli yaratıcı uzmanlann belirlediği belirtilmiştir.
insanlık bilgi çağını geride bırakıp iletişim çağma adım attığı günden bu yana güçlü ülkelerin istihbarat servislerinin "Global İstihbarat İstasyonlan" oluşturmaya yöneldiği, geri kalmış bilimsel ve teknolojik devrimlerden yararlanamamış ülkelerin resmi istihbarat
örgütlerinin 21.yüzyılda kendilerinden üstün olan devletlerin istihbarat örgütlerine karşı koyamayarak işlevlerini tümüyle yitirecekleri belirtilmiştir.
Bu şekilde geri kalmış ülkelerin hükümetleri geniş halk kitlelerine ulaşmak yerine halk kitlelerini kontrol altına almayı başarabilen çeşitli güç odaklarıyla işbirliği yapmayı seçtikleri, çünkü politikada ayakta kalmanın ilk koşulunun istihbaratçıların hışmına uğramamak olduğu, bu nedenle istihbarat dünyasında olup bitenlerle ilgilenmedikleri, 21.yüzyılda hükümetlerin ve politik liderlerin bu aymazlığının gelişmekte olan yada geri kalmış ülkelerin felaketini hazırladığı belirtilmiştir.
Hiçbir politik lider yada hükümetin, istihbarat örgütlerinin onaylamadığı ve destek vermediği proje ve kararlan uygulamasının mümkün olmadığı, hiçbir güç hiçbir grup ve hiçbir örgütün istihbarat arenasında yer alan servisler kadar etkin bir güce sahip olmadığı, 21.yüzyılın istihbarat servislerinin denetimi ve yönlendirmesiyle düzenlendiği, bunun önüne geçilmesinin olanaksız olduğu belirtilmiştir.
Bu çalışmanın hazırlanmasındaki temel amacın, ulusal güvenlik konularının politik ve militarist önlemlerle sağlanabilmesi döneminin kapandığını göstermek olduğu belirtilmiştir.
Dünya ülkelerini çeşitli uluslar arası kuruluşların şemsiye altında toplamayı başaran süper güçlerin "Dünya Hükümeti" kurmayı amaçladıkları bir zaman diliminin yaşandığını, buna bağlı olarak ta süper güçlerin istihbarat örgütlerinin, diğer ülkelerin resmi istihbarat servislerini amaçlarına uygun hizmet veren "Global İstihbarat İstasyonlarına dönüştürebilmek için çaba gösterdikleri, globalleşme sürecine bağlı olarak ulusal istihbarat örgütlerinin "Global İstihbarat İstasyonlarına dönüştürülmüş olacağı belirtilmiştir.
Türkiye'de son yıllarda yaşanan gelişmelerin, devlet mekanizmasının en yaşamsal ve kilit noktalarındaki görevleri rejim karşıtlarının işgal edebildiği ve cumhuriyet devrim ilkelerinin askıya alınabildiği, Türkiye'nin geçmişte genç nesillerin üretime katılımını sağlayamadığı gibi bugünde ulusal gençliğini yitirme noktasına geldiği belirtilmiştir.
Ayrıca çeşitli çevrelerin Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde kadrolaşma planıyla komuta kademelerini ele geçirme girişimlerinin Türkiye'nin ulusal güvenliğine yönelik tehditin boyutlarını göstermeye yeterli olduğunu, Türkiye'nin ulusal güvenliğini doğrudan ilgilendiren konularda gerçekleri görebilmesinin yüzyıl gecikmeyle mümkün olduğu belirtilmiştir.
MİT'in son 20 yılda uluslar arası arenada elde ettiği başarıların diğer ülkelerin istihbarat örgütlerine göre oldukça mahcubiyet verici olduğu, MİT'in son 30 yıldaki faaliyetlerinin %80'ni ulusal gençlik üzerinde yoğunlaştırdığı ve ulusal gençliğin paramparça olmasının tek ve gerçek nedeni olmayı başardığı, MİT'in son 50 yıldır faaliyetlerinin %20'sini Türk aydınlan üzerinde yoğunlaştırdığı, ne kadar yazar varsa fişleyerek karalama kampanyalan uyguladığı ve Türkiye'yi aydınlatacak Cumhuriyet devrimlerine gönülden bağlı tek bir Kemalist aydın bırakmadığı, Milli İstihbarat Örgütü (MİT) nün tarihsel süreç içerisinde misyonu ve işlevini tümüyle yitirdiği belirtilmiştir.
 
Özet bir ifadeyle Türkiye'nin istihbarat faaliyetlerinde sağlıklı ve başanlı çalışmalara ihtiyaç olduğu, bunun gerçekleşebilmesi içinde yepyeni bir istihbarat mekanizması oluşturulması gerektiği belirtilmiştir.
 
Aynca istihbarat merkezlerinin geçmişte ve günümüzde nasıl çalıştıklanyla ilgili bilgiler verildiği anlaşılmıştır.
 
SANAT-SANATÇI-ENTELEKTÜEL VE İLETİŞİM DÜNYASINDA İSTİHBARAT FAALİYETLERİ-ARENADAKİ SANAT GLADIO SANATÇILAR İSİMLİ DOKÜMAN
 
Bu doküman şüpheliler Veli KÜÇÜK ve Ümit OĞUZTAN'dan ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmanda "SANAT-SANATÇI-ENTELEKTÜEL VE İLETİŞİM DÜNYASINDA İSTİHBARAT FAALİYETLERİ" "ARENADAKİ SANAT" "GLADIO SANATÇILAR" "TÜRK TOPLUM YAPISINDA DEĞİŞİM" "İSTANBUL/10 NİSAN 2000" yazmaktadır. 33 Sayfadan oluşmaktadır.
DOKÜMANIN "ERGENEKON" DOKÜMANI İLE İRTİBATI: "ERGENEKON" dokümanının 2) "21. YÜZYILA GİRERKEN DÜNYADA İSTİHBARAT VE ÖRGÜTSEL YAPILANMA İLE FAALİYET ALANLARININ ÖNEMİ" başlıklı 2. bölümün içeriğinde, 2/a) "GENEL" başlığı altında; Ülkelerin bağımsızlık ve devamına katkıda bulunacak en önemli unsurların (l)-ekonomik (2)-Bilimsel-Eğitimsel-Kültürel-Yatınm ve Araştırmaya dayalı istihbarat ve karşı istihbarat çalışmaları olacağı, Türkiye Cumhuriyeti resmi istihbarat kurumlarının; bilim, düşünce, kültür, sanat ve eğitim alanlarında yetişkin insan kaynaklarından yararlanmadığı, yaralanmayı da gereksiz gördüğü,
Resmi istihbarat kuruluşlarımızın entelektüel çevrelere bakış açısını bilen yabancı istihbarat örgütlerinin ise bu kontra bakış açısından yararlanmayı bildikleri, bu nedenle ülke insanımızın benimsemediği pek çok aydının dış ülkelerce en büyük ödüllerle onurlandırılarak bir anlamda Türkiye Cumhuriyetine karşı örtülü bir biçimde dokunulmazlık zırhına büründürülerek muhalif unsura dönüştürüldükleri, bu nedenle Türkiye'nin 21. yüzyılda entelektüel birikimli, yaratıcı güvenilir insan kaynaklarının istihbarat çalışmalarında yararlanması gereğinin kaçınılmaz olduğu belirtilmiştir.
"SANAT-SANATÇI-ENTELEKTÜEL VE İLETİŞİM DÜNYASINDA İSTİHBARAT FAALİYETLERİ ARENADAKİ SANAT GLADIO SANATÇILAR" isimli doküman da ise sanat, sanatçı ve gazeteciliğin istihbarat faaliyetleri üzerindeki etkileri, istihbarat örgütlerinin sanat ve sanatçıya bakışı ve Türkiye deki sanat ve sanatçıların dış ülkelerin istihbarat örgütleri tarafından nasıl kullanıldığının anlatıldığı, sonuç olarak da Türkiye de kültür, sanat ve bilim alanda uygulanacak politikaların Hükümet üstü kurumlarca belirlenmesi gerektiği belirtilmiştir.
"SANAT-SANATÇI-ENTELEKTÜEL VE İLETİŞİM DÜNYASINDA İSTİHBARAT FAALİYETLERİ ARENADAKİ SANAT GLADIO SANATÇILAR" isimli dokümanın yapılan incelemesinde; dokümanın (12) ayrı bölümden oluştuğu görülmüştür. Doküman içeriğinde;
1). GİRİŞ, AMAÇ, KAPSAM başlığı altında;
Ele alman konunun Türkiye'nin ulusal çıkarları ile doğrudan ilişkili olduğu, böylesine önemli bir konunun şimdiye kadar göz ardı edilmiş olmasının MİT'in üzerine düşen görev ve sorumluluk alanlarındaki ciddiyeti ile doğrudan ilintili olduğunu, Türkiye'nin sanat kültür ve bilim alanında geri kalmış olmasının nedenleri, Türk sanatçısının neden dünya platformunda Türkiye'yi, Türk insanını ve Kemalizmi gerektiği gibi temsil edememiş oluşu, kuruluş aşamasında demokrasi, insan ve kadın haklarında dünya öncüsü olmayı başaran Türkiye'nin günümüzde demokrasi ve insan haklan sınavında başarısız ilan edilmesinin nereden kaynaklandığı gibi konularda bu dokümanın yararlı olacağı, ayrıca psikolojik savaşın açtığı yaralan ve bunda istihbarat örgütlerinin payını, hedeflenen sanat ve sanatçı olgusunun araç kılınarak nasıl başarı elde edildiğinin gözler önüne serilmesinin amaçladığı ve çalışmanın bu amaçla yapıldığından bahsedilmiştir.
2).SANAT, SANATÇI, ENTELEKTÜEL, İLETİŞİM, ORGANLARI VE GAZETECİ TANIMI başlığı altında;
Sanat, sanatçı, entelektüel, iletişim organlan, gazeteci başlıklannm tanımlanmn yapıldığı görülmüştür.
3). ATATÜRK VE SANAT başlığı altında;
Atatürk'ün Türk dili ve kültürü ile sanatçılara ne kadar önem verdiğinden bahsedilerek, Atatürk'ün hiçbir kitabı yasaklamadığı veya. herhangi bir sanat ürününü yok
etmediği, buna karşı CIA güdümündeki MİT'in entrikaları sonucu, hakkında soruşturmalar yapılan ve öldürülen sanatçı, yazarlardan bahsedildiği görülmüştür.
4). SANAT VE SANATÇILARIN İNSANLIĞA ETKİLERİ başlığı altında; Sanatın insana insan olma özelliklerini anımsatan ve genişleten, insanı düşünmeye ve yaratıcılığa yöneltmesi özelliğinden ötürü de modern bilimin doğmasına neden olduğu, ancak Atatürk'den sonra gelen yönetim kadrolarının uyguladığı yanlış politikalar nedeni ile toplumda yanlış anlamalara neden olduğu, bunun da Cumhuriyet devrimi ilkelerine ihanet zincirinin önemli bir halkası olduğu, sanat ve sanatçıların, tüm insanlığı önüne katıp sürüklemeyi başarabilmiş tek bireysel güç olduğunun belirtildiği anlaşılmıştır.
5). İLETİŞİM ORGANLARI VE GAZETECİLERİN TOPLUM İLE DÜNYA ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ başlığı altında;
İletişim organlarının her geçen gün gelişerek yeni teknik özelliklere sahip olmasından ve "yazı" nm gücünden bahsedilerek, Türk siyasetçisinin "yazı" dan korktuğunu, çünkü kendisinin iktidardan kopartacak tek gücün yazı olduğunu bildiğini, örneğin yazılı bir muhtıranın en güçlü siyasinin işini bitirivermeye yeterli olduğu, siyasilerin yaşamlarını idam sehpasında son noktayı koyanın alın yazısı değil mahkemelerin karar yazısı olduğu, bu nedenle yazıdan en çok iktidar tahtında oturanların korktuğu, yazının gücünün çok büyük olduğu,
Cumhuriyet gazetesinin Alman-Nazi istihbarat örgütünün finansal desteği ile kurulduğu, yine Hürriyet gazetesinin de Mossad bağlantılı olduğu, bu şekilde basının tümü ile dışa bağımlı Bilderbekciler tarafından rotası çizilen sermaye gurupları ve bunların hizmetinde ki CIA'mn kontrolü altına girdiği, bu nedenle bağımsız olmadığı ve halkın güvenini kazanamadığı,
ABD, İngiltere, Rusya, Fransa gibi ülkelerin istihbarat kuruluşlannm medyayı kontrol altına aldıkları, dış istihbarat faaliyet ve operasyonların perdelenmesinde gazeteci kimlikli ajanları kullandıklarının belirtildiği anlaşılmıştır.
6). SANAT-MEDYA İLİŞKİLERİ VE ETKİLEŞİM başlığı altında; Sanatçı ve medya organları ile gazeteciler arasındaki farktan bahsedildiği, gazetecinin ölümsüz eserler yaratamadığı, oysa sanatçının ölümünden sonrada eserleri ile yaşadığının anlatıldığı görülmüştür.
7). İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİNİN SANAT VE SANATÇIYA BAKIŞ AÇISI başlığı altında;
İstihbarat örgütlerinin bağlı bulundukları siyasi, ideolojik yapısı ve amaçlan doğrultusunda sanatçıları sınıflandırdıkları, muhalif yada tehlikeli şeklinde tanımlayarak cephe oluşturdukları, istihbaratçıların muhalif gördükleri sanatçıları izleyerek rapor hazırladıklan, CIA'mn sanatçılan ve entelektüelleri dünyanın en tehlikeli insanlan olarak tanımladığı, sanatçının sömürü ve zulme karşı olduğu için CIA gibi istihban örgütlerin de bu yüzden sanatçıya tepkili yaklaştığı, bu nedenle dünyada bir çok sanatçının faili meçhul bir şekilde öldürüldüğü,
8). İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİ SANATÇI İLİŞKİLERİ başlığı altında; Sanatçının yaratıcılığının gücü ve insanlar üzerinde ki etkisinden istihbaratçılann yararlandığı, ülkede uygulanmak istenilen ideolojik ve siyası amaçlar doğrultusunda sanatçılara eserler yazdırıp pek çok kitap yayınlatıldığı, bu amaçla çeşitli ülkelerle doğrudan istihbarat örgütlerince kurulmuş, yayınevlerinin bulunduğu, bu yöntemle toplumların düşüncelerinin değiştirilerek kendi ideolojileri karşıtı düşüncelerin yok edildiği,
Örneğin Hemingway ve yazar Artur Miller'in FBI ve CIA'ye çalışması gibi
yazarlann kullanıldığı, bu şekilde dünyada kullanılan sanatçı ve yazarlardan örnekler
verildiği, istihbarat örgütlerinin okullarda üniversitelerde, eğitici ve öğrencileri
kullanabildiğinden bahsedildiği anlaşılmıştır.
9). TÜRKİYE DE SANAT VE SANATÇI başlığı altında;
r:
-j^ğj^t'h^^
Türkiye'de devletin sanatçıya sansür uygulaması nedeniyle bazı sanatçılara yurt dışında ödüller verildiği, yurt dışında ödül alan sanatçıların dünya çapında evrensel yapıtlar üretmemelerine rağmen, Kemalist Cumhuriyet rejiminin çok ağır ve yıkıcı biçimde eleştirdikleri için ödüller aldıklarını, bu kişilerin dış güçlerce ödüle layık görüldüklerini, ancak Kemalist rejimin aksayan tüm yönlerini görüp objektif biçimde değerlendiren sanatçıların karalandığını, eserlerinin aşağılandığını, bazı güçlerce bunun özellikle yapıldığını, emperyalist dış istihbarat örgütlerinin Türkiye üzerinde sanat ve kültür alanında operasyonlar gerçekleştirdiğinin yazıldığı görülmüştür.
10). MEDYA SANATÇILARI başlığı altında;
İstihbarat örgütleri ile uzlaşma sonucu kurulan Medya sahiplerinin örgütün bağlı bulunduğu ülkenin ekonomik ve siyasi güç odaklan ile ilişkiye geçirildiği ve böylece istenilen doğrultuda yayın yapıldığı, ülkede kültür erozyonu yaratılması için, içi boş, vitrini güzel insanların sanatçı adı altında topluma sunulduğu, bu nedenli insanların da sanatçıya saygı duymadığının yazıldığı görülmüştür.
11). İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİNİN FUHUŞ VE EĞLENCE SEKTÖRÜ BAĞLANTILARI başlığı altında;
Tüm dünyada fuhuş, eğlence ve gösteri dünyasının, istihbarat örgütlerinin kontrol alanı içinde yer aldığı, MİT'in bir dönem Türkiye ye gelen yabancı diplomatlara Hatay kadını temin ettiği, eğlence, fuhuş, gazino dünyasında Ermeni asıllı vatandaşların söz sahibi olduğu, bununda incelenmesi gereken bir konu olduğu,
Birçok sanatçı hakkında da değerlendirmelerin olduğu görülmüştür. 12). SONUÇ VE ÖNERİLER başlığı altında;
İstihbarat örgütlerinin sanat, sanatçı, medya, gazeteci, eğlence, gösteri ve fuhuş sektöründen büyük ölçüde yararlandığı, dış istihbarat güçleri ve MİT'in sanatçılar üzerindeki negatif etkilerinin derhal ortadan kaldırılması gerektiği, kültür, sanat ve bilimin gelip geçici hükümet uygulamalarına teslim edilemeyeceği, ulusal önem açısından bu alanda uygulanacak politikaların Hükümet üstü kurumlarca belirlenmesi gerektiği, Türkiye Cumhuriyeti toprakları, halkı ve rejiminin korunması ve kollanması görevi Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olduğu gibi, kültür, sanat ve bilimin korunup kollanması görevini de Türk Silahlı Kuvvetlerinin üstlenmesi ve bu amaçla alınan kararlar ile uygulanışını denetim altına alması gerektiğinin belirtildiği anlaşılmıştır.
MİT & MEDYA VE AJAN GAZETECİLER İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman şüpheliler Veli KÜÇÜK ve Ümit OĞUZTAN'dan ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmında "MİT&MEDYA VE AJAN GAZETECİLER" "İSTANBUL/ARALIK 2000" yazmaktadır. 43 Sayfadan oluşmaktadır.
Dokümanın yapılan incelemesinde özetle;
"SUNUŞ" başlıklı bölümde;
"Kontr/terör Daire eski Başkanı Mehmet EYMÜR'ün Türkiye'yi terk ederek gittiği Amerika Birleşik Devletleri'nde, internette kiraladığı ve "atin" kodlu sitede yer verdiği bilgilere göre; MİT'in en önemli haber ve bilgi kaynağı Türk Medyası idi. Eymür'ün iddiaları arasında MİT elde ettiği istihbarat verilerinin %85'ini Medya'dan elde ediyordu (!) Bu çok hayret verici bir bilgiydi ve internet üzerinden dünya kamuoyuna duyuruluyordu." yazdığı, devamında ise "MİT'çi Gazeteciler" hakkında medyada çıkan haberlerden bahsedildiği görülmüştür.
Devamında ise "MİT'in en önemli haber kaynağı olarak, medyanın gösterilmiş oluşuyla, basın mensupları ve Türk basını zan altına sokulmuştur. Türk gazeteciler, yurt içinde terör örgütlerine, dış ülkelerde ise; istihbarat servislerine hedef gösterilmiştir.
Gelecek zaman dilimlerinden Türk basınında ideolojik görüş farklılıkları nedeniyle bazı gazetecilerin birbirlerini yıpratmaya yönelecekleri; objektif habercilik ilkesine bağlı
kalan birkaç dürüst ve onurlu gazeteci ve araştırmacı yazarın enterne edilebilmeleri için, bu yöntemle hedef haline getirileceği günler yaşanması kaçınılmaz bir gelişme olacaktır." yazdığı görülmüştür.
Yazının başka bir bölümünde ise "Türkiye, Sabahattin Ali'nin günahsız ve suçsuz yere öldürülmüş olmasını hiçbir zaman unutmamıştır. Bu cinayetin MİT'e ait olduğu ise tüm dünya tarafından bilinmektedir. Abdi İPEKÇİ, Çetin EMEÇ, Uğur MUMCU gibi isimlerin faili meçhul cinayetleri üzerinde de MİT gölgesi olduğu ve bu gölgenin ortadan kaldırılmasının gerekliliği bilinen gerçekler arasındadır. MİT, kurduğu baskı yöntemleri sayesinde gazetecilerle geliştirdiği girift ilişkiler sonucu kontrolü yitirmeye başladığında, kanlı suikast tabloları sergilemesi düşündürücü ve sakıncalıdır." yazdığı görülmüştür.
"Hükümetler iş başına geldiklerinde ilk iş olarak MİT'i araç olarak kullanıp basm-yaym organlan üzerinde çeşitli baskı yöntemleri uygulayarak kontrol altına almaya başladıklan artık kanıksanmış bir gerçektir. Bu uygulamalar, hükümete yaranma yansı içinde olan MİT yönetim kadrolannm sürekli biçimde basm-yaym organlannı denetim, kontrol ve yönlendirme çabalanna koşullandırmıştır. Bu koşullanma soncunda ulaşılan son noktada, basm-yayın organlannm kadrolan, MİT üst düzey yöneticileri tarafından uygun görülen kişilerden atanma yoluyla gazeteci prototipleri yaratılması aşmasına gelinmiştir.
Günümüz Türkiye'sinde, MİT'in onaylamadığı hiçbir kimsenin medya patronu olması ve ayakta kalabilmesi mümkün değildir. MİT'in onaylamadığı hiçbir basılı yayının -mevcut yasalara karşın - ülke çapında dağıtımı gerçekleşmemektedir. Ve yine MİT'in onaylamadığı hiçbir yazann kitabı yayınevlerince basılamamakta, basılmış olsa bile dağıtımı gerçekleştirilmemektedir." yazdığı görülmüştür.
"SUNUŞ" bölümünün son paragrafında ise; "Haber ve gazetecilik 1990 yılında tümüyle ceset haline dönüştürülmüştür. Medyada piyasa ekonomisi kararlar vermeye başlamış ve haber tüm özelliklerini yitirerek ürün haline dönüştürülerek pazarlamaya başlanmıştır. Medya organlan ustalıkla habercilikten kopartılarak kitlesel terapiye koşullandınlarak, toplumdan gerçeklerin gizlenebilmesi amaçlanmış, böylelikle ulusal basm-yaym organlan bir anlamda kitlesel imha silahı haline getirilerek, toplum çökertilmiştir. Saygılanmızla," yazdığı görülmüştür.
"MEDYA" başlığı altında; Doğan Holding, Uzan Grubu, Bilgin Grubu, Ciner Grubu, Çukurova Grubu vb. başlıklar altında çeşitli kanal ve gazetelerin sahiplerinin yazıldığı, "MEDYA PATRONLARI" başlığı altında; "Erol AKSOY ve Bekir KUTMANGİL" isimli şahıslar hakkında aynntılı bilgilerin verildiği,
Bekir KUTMANGİL hakkında "Dikkat çeken bir başka konu da Bekir KUTMANGİL'in MİT tarafından desteklenerek türetilen MAFİA/İşadamı prototipleri arasında yer almasıydı.
"BAZI GAZETECİLER NEDEN CEZAEVİNDE? Yazar ve gazeteci olmanın yolu cezaevinden geçiyor!" başlığı altında; Türkiye'de 55 gazetecinin hapiste bulunduğundan bahsettikten sonra "Türkiye'de yazar ve gazeteci olmanın yolu cezaevinden geçiyor. Kamuoyu, yazdığı kitaplardan ötürü cezaevine girmeyi başaramayan bir yazan başansız olarak değerlendiriyor...." "Yazdığı haberden ötürü mahkemede yargılanmamış, hapse girmemiş gazetecilerin Türk kamuoyu üzerinde hiçbir etkinliği olmuyor. Hapiste yatan bir gazetecinin en küçük bir demeci dahi kamuoyunu etkilemeye yeterken, her gün televizyon yıldızına dönüşmüş gazetecilerin kamuoyu üzerinde hiçbir etkisi olmuyor." "....Medya patronlanna gizli güçlerce yapılan uyanlar sonucunda yazı yazması istenmeyen gazeteciye iş verdirilmiyor. Böylece halka gerçekleri yansıtan pek çok dürüst gazeteci susturulmuş oluyor." yazdığı ve çeşitli köşe yazılanna yer verildiği görülmüştür.
"CAN DÜNDAR'IN FİYATI" başlığı altında; Baha KIVANÇ'm bir köşe yazısından alıntı yaptıktan sonra "İkinci Cumhuriyetçiler arasında yer alan isimlerden birisi olan Can DÜNDAR, Londra İstihbarat servisi ile MİT'e yıllarca hizmet veren Mehmet Ali BİRAND'ın
yetiştirmesidir. Dündar, zaman zaman Yaşar KEMAL ve Ahmet ALTAN gibi isimlerin de uydusu olarak kariyer yapmaya çalışırken zigzaglar çizmesiyle de dikkat çekmektedir." yazdığı görülmüştür.
Akabinde "FEHMİ KORU" başlığı altında; şahıs hakkında çeşitli bilgilerin verildiği, Fehmi KORU'nun Taha KIVANÇ, Bülent ŞİRİN gibi isimlerle çeşitli gazeteler yazılar yazdığından bahsettiği görülmüştür.
Ayn ayn başlıklar halinde "Emine Özkan ŞENLİKOĞLU" "Tuncay ÖZKAN" "Cengiz ÇANDAR" isimli şahıslar hakkında bilgiler verdikten sonra, "Günümüz Türkiye'sinde kayıt dışı binlerce dolarlık maaş zarflannı kabul etmeyi içlerinde sindirebilen, görkemli yalı veya çiftlikte yaşam sürdüren hiçbir gazetecinin dürüstlük ve onurdan söz etmeye hakkı olamaz. Çünkü, kendileri de çok iyi bilmektedirler ki, kayıt dışı ödenen ve dolar olarak aldıklann maaşlann kaynağı kara/paradır. Yani kayıt dışı ekonomiden gelen paradır. Ve bu portelerin gazeteci sıfatını kullanmaya da haklan olamaz. Çünkü, gazeteci değillerdir ve gazeteciliği bilmedikleri, yaptıklan yayınlarla belirlenmiştir. Bunlar yalnızca prototip portrelerdir. Türk basın tarihi bu portrelerden gazeteci olarak söz etmeyecektir." yazdığı görülmüştür.
"ARAŞTIRMACI GAZETECİ PROTOTİPLERİ" başlıklı bölümde; "... Burada işaret edilmek istenen MİT'in kontrolünde gelişip dal budak salan çeşitli güç odaklan ile yine MİT'in kontrol ve yönlendirmesinde yaşam bulan medya odaklan ile yine MİT'in kontrol ve yönlendirmesinde yaşam bulan medya içinde yaratılan ayncalıklı ve gazetecilik mesleğiyle hiçbir ilgisi olmayan gazeteci prototipleridir. Bu prototiplerin önce gazetecilik mesleğine verdikleri, sonra da topluma yansıttıklan zarara dikkat edilmesi ulusal çakırlar gereğidir. Bu vahim durumun ortadan kaldmlması esas amaç edinilmelidir."
"Bir dönem Cumhuriyet gazetesinde Uğur MUMCU ile birlikte çalışan Tuncay ÖZKAN'm yeterli deneyim ve birikimden yoksun olmasına karşın, Türkiye'nin en büyük ve etkin yayın organlan arasında yer alan Kanal - D televizyonunda haber genel yayın yönetmenliğine atanması oldukça düşündürücüdür. Tuncay ÖZKAN, hangi kanlı tablonun oluşumuna verdiği katkılarından ötürü hak etmediği bu kilit noktaya atanmıştır? İşin çok daha tramvatik yönü Özkan'ın sürekli olarak Uğur MUMCU cinayetinin aydınlatılması yönünde yayınladığı spekülatif haberlerdir. Bunu haberi yapmasmdaki neden hangi endişelerden kaynaklanmaktadır? Tuncay Özkan, Mumcu ailesi ile neden bu denli içli/dışlı olma gereği duymaktadır? Sorulanna Özkan'ın verebileceği hiçbir yanıt olmayacağı kesinlik kazanmıştır." yazdığı görülmüştür.
Metnin sonunda ise birçok tanınmış gazetecinin isimleri karşısında değerlendirmelerin yapıldığı görülmüştür.
"SONUÇ" başlığı altında ise;
"Hazırlanan bu çalışma Türk medyasının bugününü gözler önüne sermeyi amaçladığı gibi ulusal çıkarlann korunması için gerekli önemlerin ivedilikle alınmasının nedenli gerekli bir zorunluluk olduğunu da işaret etmektedir.
Gazetecilik mesleğini, meslek ilkeleri ve oluruna yakışır hale getirmek öncelikle gazetecilerin görevi olmalıdır. Ancak, ulusal güvenlik sorunu haline gelen medya yapılanması ve gazeteciler hakkında gerekli işlemlerin yapılması, Kemalist Cumhuriyet Devrimlerinin korunabilmesi, Türkiye Cumhuriyeti ulusal güvenliğinin sağlanabilmesi ve toplumsal huzurun korunabilmesi açısından müdahaleyi zorunlu ve kaçınılmaz kılmaktadır.
Türkiye'nin 21. yüzyıl dünyasında şuan sahip olduğu Ulusal medya kuruşlan içinde yer alan ajan gazeteci protipleri ile dış dünyada sorunlannm üstesinden gelebilmesi olanaksız olduğu gibi, kendi içinde de ekonomik, soysal, kültürel ve toplumsal istikran koruyabilmesi gerçekçilikle bağdaşmayacak bir beklentidir." yazdığı görülmüştür.
JİTEM'Cİ VE MİT'Cİ GAZETECİLER İSİMLİ DOKÜMAN
 
Bu doküman şüpheliler Veli KÜÇÜK ve Ümit OĞUZTAN'dan ele geçirilmiştir.
Dokümanda kapak kısmı bulunmayıp "JİTEMCİ VE MİTÇİ GAZETECİLER" başlığı altında hazırlanan bir yazı metnidir. 6 Sayfadan oluşmaktadır.
DOKÜMANIN "ERGENEKON" DOKÜMANI İLE İRTİBATI :"ERGENEKON" dokümanında 4/a) "GENEL DURUM VE SORUNLAR" başlığı altında;
İstihbarat örgütlerindeki insan unsurundan bahsedilerek insanlık onurunu yitirmemiş, asalete ve yetenek donanımlarına sahip dünya gerçeklerini görebilecek nitelikte Türkiye Cumhuriyetinin temel varlık nedeni Kemalizm'e inanmış Atatürk ilke ve prensiplerine sahip çıkmanın önemini kavrayabilmiş, özveriden kaçınmayan personel kazanımmın önemli olduğu, bu nedenle ordu birlikleri içinde yer alan askerler ile üniversitenin birinci ve ikinci sınıflarında öğrenim gören gençlerden yararlanabileceği belirtilmiştir.
Ayrıca Ergenekon gibi çok özel bir yapılanma içerisinde yer alması uygun görülecek sivil personelin seçiminin de olabildiğince dikkatli titiz ve özen gösterilerek yapılması gerektiği, aksi taktirde Türkiye Cumhuriyeti resmi istihbaratı MİT in bugün içinde bulunduğu sorun ve çelişkilerin benzer versiyonlarının Ergenekon bünyesinde taşınmış olacağından bahsedilmektedir. Ergenekon'un benzer bir örneği kendi içinde Jitem gerçeği ile yaşayarak yeterli deneyimi elde ettiği vurgulanmıştır.
Söz konusu dokümanın yapılan incelemesinde; Amerika'da kaçak olarak bulunan CİA'nm danışman kadrosu içinde görevli Mehmet EYMÜR'ün "www.atin.org" adlı sitesindeki "kara kalem" ve "çift meslektiler" olarak tanımladığı, MİT ve JİTEM elemanlarının kod adlarını vererek deşifre etme yöntemine gittiği,
Mehmet EYMÜR'ün bu girişiminin ertesi günlerde çeşitli basın yayın organlarına yansıdığı, bu haberlerin bazılarında; özellikle yerli basındaki kimi yazar ve gazetecilerin MİT mensubu veya görevlendirilmiş elemanı olmasının, devlet güvenliği çerçevesi içerisinde var olan rutin bir uygulama olduğu,
Bu tür uygulamalar kapsamında Mehmet EYMÜR'ün internet aracılığıyla gerçekleştirdiği yayında, "Tunca" kod adlı JİTEM ajanı gazeteci üzerinden öncelikli hedefinin; kendisinin bugünkü konumuna sürüklenmesine neden olan görevliler olduğu belirtilmiştir.
Ayrıca JİTEM'ci gazetecilere göre; Susurluk kazasından sonra Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Hanefi AVCI'nın yapmış olduğu açıklamaların, emekli Binbaşı Cem ERSEVER'in öldürülme sebebini ortaya çıkarabileceğini, öldürülen Cem ERSEVER'in uzun süre Güneydoğu'da görev yaptığını ve Hizbulvahşet örgütü lideri Hüseyin VELİOĞLU'nun da yakın arkadaşı olduğunu belirttiği
JİTEM'ci gazetecilerin Mesut YILMAZ ile Abdullah ÇATLI'nm birlikte olduğu fotoğrafı DYP Ti bir milletvekiline ve ayrıca Akın BİRDAL suikastinin azmettiricisi Semih Tufan GÜLALTAY ile Mesut YILMAZ'm birlikte çekilmiş fotoğraflarının Denizli milletvekili Kemal AYKURT'a sattıklanm, bu satış ile ilgili Tunca ve Baha isimli şahıslar arasında geçen diyaloga yer verildiği, Mehmet EYMÜR'ün bu deşifrasyonlan yapmasının Türkiye'nin ulusal çıkarlarına vereceği zararın küçümsenemeyeceği,
Devamında bunun nedeni olarak; CIA'nin EYMÜR aracılığı ile Türkiye'nin istihbarat kadrolarının tümüyle deşifre etmeyi başardığını, bunun yanı sıra istihbarat yapılanması, çalışma yöntemleri, amaçlan ve sürdürdüğü politikayı çözdüğünü,
Bir realite olarak CIA'nin elinde MİT'in röntgen filmlerinin bulunduğu yani MİT'in tümüyle çökertildiğini ve artık işlevini bitirmiş olduğu kısacası ülkenin istihbarat örgütünün iflas ettirildiği belirtilmiştir.
"ÇÖZÜM" başlığı altında;
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Ulusal istihbarat mekanizmasını yeniden ve sıfırdan kurmasının kaçınılmaz bir zorunluluk olduğu, ancak bu girişimin son derece gizli
 
tutulması gerektiği ve siyasi, bürokrat, teknokrat ve hükümet kadrolarından habersiz yapılması gerektiği, mevcut MİT kadrolarının, yeni yapılanma içerisinde bulunmaması gerektiği,
Ayrıca, yeni yapılanma tamamlandıktan sonra MİT içerisindeki mevcut kadronun tasfiye edilmesi ve bu personelin hiçbir kamu kuruluşunda görevlendirilmemesi gerektiği belirtilmiştir.
Türkiye'nin mevcut istihbarat örgütünü tümüyle ortadan kaldırıp, yeni üniteleri devreye sokmakla ülke içindeki ayrılıkçı/etnik/ fundamentalist / yıkıcı faaliyetlerin kaynağını da kurutacağı belirtilmiştir. Yazının sonunda "Saygılarımızla, İstanbul: 14/06/00" yazdığı görülmüştür.
KEMALİST HAREKET İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman şüpheli Ümit OĞUZTAN'dan ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmında "KEMALİST HAREKET" "İSTANBUL-EYLÜL-2000" yazmaktadır. 18 sayfadan oluşmaktadır.
DOKÜMANIN "ERGENEKON" DOKÜMANI İLE İRTİBATI: "ERGENEKON" dokümanının 4/d "Sivil Toplum Örgütleri" başlığı altında; Ergenekon'un kendi kuracağı sivil toplum örgütlerine ihtiyacı olduğu, ayrıca Türkiye'de faaliyet gösteren tüm sivil toplum örgütlerini kontrol altına alması gerektiği belirtilmiştir.
Bu amaç doğrultusunda hazırlanan "LOBİ" dokümanının GİRİŞ bölümüne bakıldığında da, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren ERGENEKON'a bağlı olarak "sivil unsurların" örgütlenmesinin zorunlu olduğu, bu faaliyetlerin "LOBİ" adı verilen gizli örgütsel çalışma ile yapılacağı belirtilmiştir.
LOBİ dokümanının l/b) "KAPSAM" başlığı altında ise;
Lobi geniş halk kitlelerine yönelik çalışmalarında özellikle gençlerin Kemalist ideolojiye ve ülke çıkarları doğrultusunda yeniden örgütlenmelerini sağlamayı tasarladıkları, bu çerçevede üniversite gençliğinin yanı sıra büyük kentlerin varoşlannda ve güneydoğu Anadoluda boşluğa sürüklenmiş, sahipsiz gençlerin örgütleneceği belirtilmiştir.
ERGENEKON ve LOBİ dokümanlarının yönlendirmeleri doğrultusunda, örgütün sivil toplum örgütlerini oluşturmayı amaçladığı ve bu çerçevede kendi sivil toplum örgütlerini oluşturmak ve diğer sivil toplum örgütlerini kontrol altına almak için; KEMALİST HAREKET, KEMALİST MODEL ULUSAL GENÇLİK HAREKETİ, DİNAMİK, ULUSAL GÜÇ BİRLİĞİ&KUVAYI MİLLİYE CEPHESİ, DİNAMİK ANTİ/TEZ ve "GENEL YAPI" isimli doküman çalışmalarının yapıldığı anlaşılmaktadır.
"KEMALİST HAREKET" isimli dokümanda ise; Ulusal gençliğin Kemalist hareket doğrultusunda örgütlenebilmesi için, "Kemalist hareket" adı altında resmi dernek kurulması gerektiği, kurulacak bu derneğin dernek dışında oluşturulacak 5 kişilik GİZLİ bir komite tarafından yönlendirileceği, bu GİZLİ KOMİTE ile dernek başkanı arasında "KÖPRÜ PERSONEL" olması gerektiği belirtilmiştir.
ERGENEKON dokümanının 4/2-a) "KÖPRÜ PERSONEL" başlığı altında;
Seçilecek üç kişinin Ergenekon içinde ve örgüt dışında, örgütü temsilen hareket edebilmelerinin sağlanması gerektiği bu kişilerin örgüt dışında legal bir işte istihdam edilmeleri gerektiği vurgulanmıştır. Kemalist hareket ile ilgili oluşuma baktığımızda da "KÖPRÜ PERSONEL" kavramının kullanıldığı dikkat çekmektedir.
Örgütün amaçlarına ulaşabilmesi için "Kemalizmi" kendi çıkarları doğrultusunda kullandıkları, Kemalizmi bir kalkan olarak kullandıkları görülmektedir. "KEMALİST HAREKET DERNEĞİ" adı altında oluşturacakları yapıda bile örgütün gizlilik prensiplerini uyguladıkları, oluşturulacak derneğin bağımsız bir şekilde hareket etmesini istemedikleri, tamamen kendi kontrol ve yönlendirmeleri ile çalışmalarını istedikleri, bu nedenle de derneği yönlendirecek gizli bir komite oluşturmayı planladıkları görülmektedir.
 
"KEMALİST HAREKET" İSİMLİ DOKÜMANIN YAPILAN İNCELEMESİNDE ÖZETLE;
1961 Anayasasına kadar geçen süreçte anayasalarımızda "hukuk devleti" kavramının yer almadığı, 1982 Anayasasında yer almışsa da içi boş bir kavram olarak yer aldığı, Türkiye Cumhuriyeti'nin hiçbir zaman "evrensel hukuk devleti" kalıplan içine sığamadığı, devlet örgütünün hukuk kuralları dışına çıktıkça toplumun çeteleştiği, günümüz Türkiye'sinde "evrensel hukuk kuralları" yerine "orman kuralları"nm geçerli hale geldiği belirtilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin en büyük ihanet çemberi içine çekildiği, ihanet ve çıkar çeteleri fundamentalist örgütler, MAFİA grupları, GLADİO yapılanması ve uzantılannm devlet içinde kadrolaşabildikleri, bu nedenle ülkenin kurtulması için Türk gençliğinin "Kemalist harekef'ine ihtiyaç doğduğu belirtilmiştir.
Ülkenin tüm kaynaklannm yağmalandığı, talan edildiği ve ulusun geleceğinin ipotek altına alındığı, ülkeyi bu durumdan Atatürk'ün Cumhuriyet'i emanet ettiği "ulusal gençlik"in kurtaracağı, Türkiye Cumhuriyeti'nin yeraltı zenginliklerini, Türk ulusunun alın teri, emeği ve üretimini "ulusal gençlik"in koruyacağı, Türk ulusunun gelmiş geçmiş ne kadar kültür, bilim ve sanat insanı varsa tümünün yaşamının zindana çevrildiği, Türk ulusunun bilim, sanat ve kültür alanlannda katliam yaşamasına "ulusal gençlik"in son vereceği, bu nedenle "Kemalist Harekef'in kurulmasının ve örgütlenmesinin planlandığı belirtilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti'nde içte yer alan ihanet şebekelerinin dış ülkelerin istihbarat örgütleriyle doğrudan bağlantılı olduğu, bu nedenle "Kemalist Harekef'in çeşitli ülkelerin istihbarat örgütleri ve bunlann yerli işbirlikçilerini doğrudan gözetim altında bulundurması gerektiği, Kemalist hareket üyeleri içinden seçilecek olan uygun gençlerimizin çeşitli ülkelerin istihbarat örgütlerine sızması gerektiği belirtilmiştir.
Kemalist hareketin kurulacak yasal bir dernek çatısı altında evrensel sivil toplum örgütü olarak faaliyete geçirilmesi gerektiği, bu çerçevede ülke içinde olduğu gibi tüm dünya ülkelerinde örgütlenmesi gerektiği, Kemalist hareket derneğinin Kemalizm'i uluslar arası platforma taşımak zorunda olduğu belirtilmiştir.
Milli mücadele yıllannda Türk kadmlannm çok önemli ve özel bir yeri olduğu, Kemalizm ideolojisinin kadınlara büyük önem ve değer verdiği, bu nedenle bu hareketin liderinin erkek değil kadın olmasında büyük yarar olduğu, bu durumun uluslar arası platformda da dikkat çekici bir basan sağlayacağı belirtilmiştir. "YÖNETİM SEVK VE İDARE" başlığı altında; *Kemalist hareket derneği merkezinin İstanbul'da olması gerektiği, *Kemalist hareket derneği merkezinin, üretilen ve üretilecek olan "teorik, stratejik ve doktriner" argümanlann yaşama geçirilmesi için propaganda merkezi olarak faaliyet göstereceği,
*Kemalist hareket derneğinin yönetiminin üretilecek "teorik, stratejik ve doktriner" argümanlar ile sağlanacağı, bu türden üretimlerin dernek dışında oluşturulacak 5 kişilik "GİZLİ" bir komite tarafından üretileceği, söz konusu gizli komite üyelerinin birbirlerini tanımada herhangi bir sakınca olmadığı, fakat müşterek toplantılar düzenlenmesinin gizlilik prensibine aykm olduğu, komite üyeleri ile dernek başkanı arasında iletişimi sağlayacak olan bir "KÖPRÜ PERSONEL" olacağı, dernek başkanının talimatlan köprü personelden alarak uygulamaya koyacağı,
*Dernek faaliyet ve girişimlerinin mevcut yasalara uygun olarak düzenleneceği, hukuka aykm faaliyetlerin meşruluğa gölge düşüreceği, bu nedenle dernek çatısı altında yer alacak yöneticilerin hukuk platformundaki sicillerinin önemli olduğu,
* Günümüzde hemen hemen dünyanın her ülkesinde Türk nüfusunun bulunduğu, bu nedenle yurt dışında dernekler kurularak faaliyete geçirilmesi gerektiği, aynca dünyanın çeşitli ülkelerinde Türklerin kurduğu çeşitli dernek ve lobilerden azami ölçüde yararlanılması gerektiği,
*Kemalist hareket demeğinin sıradan bir sivil toplum örgütü olmadığı, meşru direnme hakkının en geniş biçimde hayata geçirileceği bir direniş hareketi olduğu,
*Kemalist hareketi demeğini oluşturacak yönetim kadrolarının gizli komite üyeleri tarafından seçilmesi gerektiği,
^Kemalist hareket demeği liderliğini üstlenecek kişinin süreç içinde çeşitli vesileler ile gizli komite üyeleri ile görüştürülmesi gerektiği, gizli komite üyelerinin çeşitli alanlarda Kemalist hareket demeği liderine "danışman" kadrosu olarak görevlendirilmesinin çok daha uygun olacağı belirtilmiştir.
"SONUÇ" bölümünde;
Dış güçlere kendilerini satmayı içlerine sindirebilmiş olanlar haricinde tüm Türk sanatçı, aydın ve bilim insanlarının Kemalist hareket demeği çatısı altında yer almalarının sağlanabilmesi gerektiği, çünkü kitleleri kolaylıkla etki altına alıp peşinden koşturmayı başarabilen yalnızca sanatçı ve entelektüel çevreler olduğu, Kemalist hareket demeğinin ivedilikle kurulup hayata geçirilmesi gerektiği, bu hareketin finans kaynağını Türk işadamı, esnaf ve tüccarın yapması gerektiği belirtilmiştir.
KEMALİST MODEL ULUSAL GENÇLİK HAREKETİ DİNAMİK ULUSAL GÜÇ BİRLİĞİ&KUVAYI MİLLİYE CEPHESİ İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman şüpheliler Veli KÜÇÜK, Ümit OĞUZTAN, Doğu PERİNÇEK ve Tuncay GÜNEY'den ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmında "KEMALİST MODEL ULUSAL GENÇLİK HAREKETİ, DİNAMİK ULUSAL GÜÇ BİRLİĞİ & KUVAYI MİLLİYE CEPHESİ" "ARAŞTIRMA/ GÖZLEM/ ANALİZ/ TEORİ "İSTANBUL-29 EKİM 2000" yazmaktadır. 61 sayfadan oluşmaktadır.
DOKÜMANIN "ERGENEKON" DOKÜMANI İLE İRTİBATI: Dinamik adı verilen bu çalışmada "Ulusal Güç Birliği" gençliğin mercek altına alınarak analiz edildiği, 21.yüzyıl Türkiye'sinin ulusal çıkarlarına ve Kemalist ideoloji ilkelerine uygun biçimde yeniden örgütlenmesinin planlandığı belirtilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün kendi elleriyle kurduğu ne kadar yaşamsal kurum var ise vefatından sonraki süreçte işlemez hale getirilip kapatıldığı,
Atatürk'ün kurduğu kurumlardan birisinin de, 5 Bin şubeli " HALKEVLERİ" olduğu, halkevlerinin kapatılmasının Türk gençliği ve ulusu için en önemli kayıplardan birisi olduğu,
Cumhuriyet devrimlerini yaşatacak kurumlardan bir diğeri olan "KÖY ENSTİTÜLERİ"nin işlevsiz kılınması ile Türk gençliğinin ilerlemesinin önüne geçildiği,
Dünya klasikleri olarak anılan, fikir ve sanat kaynaklarının "yasak kitaplar" listesine dönüştürülerek gençlerin ve yetişkinlerin çağı algılamalarının engellendiği,
Laikliğin ayaklar altına alındığı ve devlet eliyle "münevver yobaz" yetiştirildiği belirtilmiştir.
Ayrıca totaliterlik merdiveni ile demokrasiye ulaşmaya yeltenenlerin, önce faşizmin, ardından Nazizmin ve sonuçta emperyalizmin kucağında kendilerini bulduklarını, bazılarının darağacında can verdiğini, bazılarının zincir bozan günlerini yaşadıklarını, bazılarının da kalp krizi kuşkuları ile arkalarında "Ben zengini severim(!)" sloganını bırakarak bu dünyadan göçüp gittikleri belirtilmiştir.
Yine dokümanın devamında; Türkiye'nin bugünkü durumunun 1919 koşullarından
daha vahim olduğu, gençliğin siyaset ve inançla birleşmesi durumunda ise; unsurlar ve
koşullar gereği Türkiye'nin ve buna bağlı olarak dünyanın mutlak değişmeye gebe olduğu
belirtilmiştir. "^ ' '
^p^v-e^^
£•*
Ayrıca dış güç odaklarının bu gerçeği görmezden gelmeyecekleri, Türkiye'nin de bu gerçeği görmesi ve gereğini yerine getirmesinin yaşamsal ve kaçınılmaz bir zorunluluk olduğu belirtilmiştir.
Dinamik adı verilen bu çalışmada Türkiye Ulusal Güç Birliği Gençlik; Dinamik unsur olarak değerlendirildiği ve Türkiye'nin "ulusal güvenlik" çıkarlarına uygun doğrultuda değişim sürecinin başlatılmasını amaç edindiği,
Aynı düşünceden yola çıkarak "Kuvayı Milliye Cephesi" adıyla sokaklardaki başı boş, amaçsız, işsiz ve umutsuz (lümpen) gençler ile tarikat okullarında rejim düşmanı haline dönüştürülen ve Ülkü Ocakları'nm etkisindeki gençliğin eğitilerek bilinçlendirilmesi hedeflendiği,
Ayrıca Ulusal Güç Birliği'ne bağlı olarak Milli Mücadele yıllarında kurulan örgütlerin günümüzde yeniden kurulması ve faaliyete geçirilmesinin uygun görüldüğü
Ulusal Güç Birliği'nin liderliğini Kemalist ideolojiye gönül vermiş ve liderlik yeteneklerine sahip bir Türk kızının üstlenmesinin uygun görüldüğü belirtilmiştir.
Ayrıca Atatürk'ün kurduğu ve ebedi başkanı olduğu C.H.P.'nin ne yazık ki işlevini yitirdiği, bu nedenle Türk siyasal platformunda yeni bir Atatürkçü partinin yer alma zamanının geldiği belirtilmiştir.
"DÜNYANIN BEŞ KAPISI" başlığı altında;
İnsanlık tarihi incelendiğinde dünyanın 5 önemli kapısının olduğu, bunların ise Kudüs, Londra, Paris, Moskova ve New York olduğu, bu kapıların önem sıralamasının zaman zaman değiştiği, fakat her dönemde Kudüs'ün dünyanın merkez kenti olduğu, bu nedenle Ulusal Gençlik Hareketi çatısı altında faaliyet gösterecek olan çeşitli derneklerin dünyanın bu 5 önemli kentinde kurulması gerektiği, ayrıca Türklerin yoğun olarak yaşadığı Avrupa ülkelerinde de açılması gerektiği belirtilmiştir.
"İDEOLOJİK VE SİYASAL AMAÇLI YOZLAŞTIRMA GİRİŞİMLERİ" başlığı altında;
İdeolojik ve siyasal amaçlı toplumun yozlaştırma girişimlerinin ilk basamağının kültürel alan olduğu, özellikle medya aracılığı ile kültürel ve ahlaki değerlerin toplum hafızasından silindiği ve yerine "yükselen değerler" ile "köşe dönüşücülük" anlayışının yerleştiği,
Bu nedenle toplumun kültürel ve ahlaki değerlerinin alt üst edilmesinin önüne geçilmesi gerektiği, ulusal üretime katkıda bulunan Kemalist iş adamları ile yeni istihdam alanları oluşturmayı çaba gösteren genç girişimcilerin "Ulusal Güç Birliği" ve "Kuvayı Milliye Cephesi" çatısı altında birleşen Kemalist gençler tarafından manevi anlamda desteklenmesi gerektiği belirtilmiştir.
"MİLLİ MÜCADELE ÖRGÜTLERİ" başlığı altında;
Türkiye Cumhuriyeti devrimlerinin gerçekleştirilmesi ve tam bağımsız bir ülke yaratılması için, "Kemalist Örgütler"in oluşturulması ve ulusal gençliğin bu Kemalist ideoloji içersinde toplanması gerektiği belirtilmiştir.
Devamında Atatürk'ün milli mücadeleyi başlatabilmek için çeşitli örgütsel çalışmalar yaptığı, bu örgütsel çalışmalardan özetle bahsedileceği, ayrıca Atatürk'ün örgütsel çalışmalarının karşısında da kurulun örgütler olduğu, bu örgütlerden de bahsedileceği belirtildikten sonra "Türk Ocağı" "Doğu Cephesi Grubu" "Karakol Grubu" "Kuvayı Milliye (Ulusal Güçler)" "Kuvayı Seyyare" "İngiliz Muhipler Cemiyeti" "Kuvayı İnzibatiye" vb. şeklinde başlıklar altında bu oluşumlardan bahsedildiği görülmüştür. "ÜNİVERSİTE GENÇLİĞİ" başlığı altında;
Öncelikle üniversite gençliğinin durumu hakkında genel bilgiler verildiği, üniversite
gençliğinin doğrudan "Ulusal Güç Birliği"ni oluşturması gerektiği, günümüzde üniversite
gençliğinin köktendinci akımlar ve sol ideolojiler tarafından kontrol altına alınmaya
çalışıldığı, A . , . ,
Türkiye'nin 1950'lerden itibaren Atatürk devrimlerinden çok önemli ödünler verildiği, emperyalizmin ve gericiliğin birçok alanda güç kazandığı, 28 Şubat 1997 günü yapılan MGK toplantısının Türkiye için bir dönüm noktası olduğu, YÖK'ün kısmen de olsa fundamentalizme karşı tavır alması ve türban genelgesini uygulamaya koymasının olumlu gelişmeler olduğu, bunların yanı sıra hızla açılan taşra üniversitelerinin irticanm kalelerine dönüştüğü, oysa ki üniversitelerin cumhuriyet devrim yasalarının uygulandığı kültür ve bilim kaleleri olması gerektiği, üniversitelerde mescit bulunmasının Anayasaya aykırı olduğu belirtilmiştir.
"SONUÇ" başlığı altında;
Bu çalışmada temel amacın "Ulusal Güç Birliği" merkezli Kemalist örgütlerin sağlıklı bir şekilde oluşturulmasının önemini ve gerekliliğini dile getirdiği, 21. yüzyılda Cumhuriyet devrimlerinin ulusal gençliğe Milli Mücadele döneminden daha çok gereksinim olduğu, özetle ulusal çapta Kuvayı Milliye ruhunun canlandırılması, örgütlendirilerek hayata geçirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
DİNAMİK ANTİ/TEZ İSİMLİ DOKÜMAN
Bu Doküman Şüpheliler Ümit OĞUZTAN ve Tuncay GÜNEY'den ele geçirilmiştir.
Dokümanın kapak kısmında "DİNAMİK ANTİ/TEZ" "İSTANBUL/9 ARALIK 2000" yazmaktadır. 6 sayfadan oluşmaktadır.
DOKÜMANIN YAPILAN İNCELEMESİNDE; Kemalist model: "Ulusal Gençlik
Hareketi" isimli çalışmanın "Dinamik" adıyla tanımlandığı, 29 Ekim 2000 tarihli bu tez çalışmasının Doğu PERİNÇEK'e iletildiği, Perinçek tarafından kaleme alman ve "Ulusal Gençlik Birliği Üzerine Görüşler" adıyla ileri sürülen düşüncelerin objektif olarak değerlendirildiğinde örtülü "Anti/Tez" niteliği taşıdığı ve bu çalışmanın Doğu PERİNÇEK tarafından kaleme alınarak dile getirilen "karşı düşünceler"e ilişkin görüşleri içerdiği belirtilmiştir.
Perinçek'in dinamikte net olarak dile getirilen konulan, kavram kargaşası varmışçasma eleştirdiği, Perinçek'in ulusal gençliği tekeli altına aldığı ve yıllarca kendi istemleri ve görüşleri doğrultusunda örgütleyerek politika ürettiği, eylemler gerçekleştirdiği ve böylece bugünlere gelebildiği, ulusal gençliğin örgütlenmesi Perinçek'in kontrolü dışında gelişir ise Perinçek efsanesinin son bulacağı, bunu bildiği içinde "dinamik" adı verilen projenin hayata geçirilmesinden endişe ettiği, bu nedenle "dinamik" çalışmasını eleştirdiği,
Doğu PERİNÇEK'in neye mal olursa olsun ulusal gençlik enerjisi üzerinden iktidara gelmeyi hedeflediği, iktidara gelmesinin ardından Kemalist Cumhuriyet devrimlerinin Marksistleştirilmesi aşamasına gelinmiş olacağı,
Doğu PERİNÇEK'in "Cumhuriyet Devrimi İktidarı Projesi" ve "Devletin Yeniden Yapılandırılması" projeleri ile hedeflerine ulaşmayı amaçladığı,
Hiçbir oluşum ve gücün Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet devletini yeniden yapılandıramayacağı, bir devletin yeniden yapılandınlmasınm o devletin mevcut rejiminin değişmesi anlamına geldiği belirtilmiştir.
GENEL YAPI İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman şüpheli Veli KÜÇÜK'ten ele geçirilmiştir. Dokümanda kapak kısmı bulunmayıp "GENEL YAPI" başlığı altında hazırlanan bir yazı metnidir. 5 sayfadan oluşmaktadır.
"GENEL YAPI" İSİMLİ DOKÜMANIN YAPILAN İNCELEMESİNDE
ÖZETELE; Kemal ÖZDEN isimli şahıs tarafından kaleme alınarak, ADD'nin içinde
bulunduğu mevcut durumunu belirtir bir rapor niteliği taşıdığı anlaşılan söz konusu
dokümanın yapılan incelemesinde; s**'""" ~" --
Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) nin Türkiye'nin en büyük demokratik kitle örgütü olduğu, büyük kentlerin tamamında şubelerinin olduğu, Cumhuriyetin temel değerlerinin savunulması ve irtica ile mücadelede 'Halk evleri' tarzı bir misyon yüklenen tek mekanizma olduğu belirtilmiştir.
"DURUM" başlığı altında;
Derneğin bu misyonunu kuruluşunun ilk zamanların da layıkıyla yerine getirdiğini ancak; irtica ile mücadele de Anıtkabir'e milyonları yönlendirebilen, mitingler düzenleyen ADD'nin son iki yıl içerisinde üzerine bir şal örtüldüğü,
Özellikle son genel kurul toplantısı sonucu yönetime geçen kadronun bulunmuş olduğu görevin işlevini anlamadığı ya da farklı bir şekilde anladığı, aynı ekibin son derece dar grupçu bir tarzda kendini tekrar yönetime getirecek naylon şubeler inşa ettiği, direnen yurtsever üyeleri dernek üyeliğinden atmak için en ufak bahaneyi değerlendirdiği ancak tüm bu baskı, yıldırma ve kıyıma rağmen, ADD'yi ADD yapan devrimci yapılanmanın direndiği belirtilmiştir.
"NE YAPILABİLİR, NE YAPMALI" başlığı altında;
ADD'nin bugünkü yönetimden kurtulması gerektiği, Kemalist bir yönetime kavuşturulmasının hayati önem taşıdığı, 28 Şubat çizgisinin kamuoyunda güçlü kılınmasında ADD'nin başarılı ve etkin yegane güç olduğu, Cumhuriyeti ayakta tutmak için "TSK'nm masanın bir ayağı, diğer ayağının ise güçlü ve etkin ADD yönetimi" olacağı, çünkü TSK bünyesiyle anlaşmazlık halinde olan bir ekibin ADD'de başarılı olmasının beklenemeyeceği belirtilmiştir.
"ÜSİAD-SAYIN KEMAL ÖZDEN-Rumeli CD. No:5/2
Şişli/Nişantaşı/İSTANBUL" başlığı altında;
Yazının bir önceki "genel yapı" isimli dokümana cevap niteliğini taşıdığı ve "Sayın Kemal ÖZDEN" hitabıyla başlayarak, Atatürkçü Düşünce Derneği'nin faaliyetlerinin özellikle dış istihbarat örgütleri ile mevcut rejime karşı yıkıcı/bölücü grupların dikkatini çektiği, bu nedenle emperyalist güç odaklarının hedefi haline getirildiği belirtilmiştir.
Bahsedilen bu durumun kaçınılmaz ve doğal bir gelişme olduğu, emperyalist güç odaklarının Türkiye üzerindeki tarihsel "kin"i hiçbir zaman son bulmadığı,
Psikolojik savaşın en ucuz, en etkin ve başarıya ulaştıran en kısa yolunun sivil toplum örgütleri olduğu, bu nedenle Türk kamuoyundaki Kemalist prensip ve düşüncelerine sahip kişilerin ADD çatısı altında yoğunlaştığı, bu durumun son derece sevindirici ve onur verici olduğu,
Bu nedenle ADD yönetim kademelerindeki şahsiyetlerin, vizyona yansıyan değil gerçek portrelerinin önem arz ettiği ve bu yapı içerisinde provokatör yapılanmalara asla izin verilemeyeceği,
Bu nedenle ADD Genel Kurul delegelerinin viCDanen sorumlu oldukları gibi hukuk platformunda da sorumlu oldukları, yönetimden doğan rahatsızlıklara yol açan uygulamaların, delegelerin "sorgulama" nosyonundan yoksun olmalarından kaynaklandığı,
Diğer taraftan ADD içindeki muhalefetin sevindirici olduğu, ancak muhalefetin yönetim üzerinde etkin olabilmesi için "re/aksiyoner" özelliğine sahip olması gerektiği,
ADD'nin kuruluş aşamasından günümüze kadar tüm faaliyetlerinin sanıldığının ötesine büyük bir dikkat ve ciddiyetle izlendiği, bundan sonraki çalışma, yöntem ve amaçlananların kaçınılmaz olarak izleneceği ve gereğinin yerine getirileceği belirtilmiştir.
USİAD ULUSAL SANAYİCİ VE İŞADAMLARI DERNEĞİ İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman şüpheli Ümit OGUZTAN'dan ele geçirilmiştir. Dokümanın kapak kısmında "USİAD" "ULUSAL SANAYİCİ VE İŞ ADAMLARI DERNEĞİ" "İSTANBUL/12. NİSAN 2000" yazmaktadır. 6 sayfadan oluşmaktadır.
DOKÜMANIN "ERGENEKON" DOKÜMANI İLE İRTİBATI: "ERGENEKON" dokümanının 4/b) "GÜÇLÜ BİR İSTİHBARAT ÖRGÜTÜNÜN ANAHTARI" başlığı altında; İstihbarat örgütleri para politikalannın türlü senaryolan ile ülkelerdeki hükümetleri rahatlıkla devirebileceği ya da çıkar ve amaçlan doğrultusunda yönetimler uygulamaya mecbur bırakacaklan, Ergenekon'unda kaçınılmaz bir biçimde çağın ve koşullann gereği olarak ekonomi alanında çok etkin faaliyetler uygulamaya koyması ve para akışını kontrol altına alma zorunluluğu olduğu belirtilmiştir.
"LOBİ" dokümanının 4) "HEDEF" başlığı altında; Lobi'nin öncelikle ticari şirketler aracılığı ile ekonomik güç kazanması, ardından kuracağı vakıf ile de ekonomik gücünü artırma çalışmalanna yönelmesi gerektiği belirtilmiştir.
Örgütün bu amaçlannı gerçekleştirebilmek için "USİAD" isimli sivil toplum örgütünü kontrol altına almaya çalıştığı, bu nedenle de "USİAD" isimli doküman çalışmasını yaptığı anlaşılmıştır.
"USİAD" İSİMLİ DOKÜMANIN YAPILAN İNCELEMESİNDE; "GİRİŞ" başlığı altında; Söz konusu çalışmanın Ulusal Sanayici ve İşadamlan (USİAD) adlı sivil toplum örgütünü konu edindiği,
USİAD'm Kemalist ulusal kaygılar ve amaçlar doğrultusunda oluşturulan bir dernek olduğu ve işadamlan Mümtaz ZEYTİNOĞLU ile Murtaza ÇELİKEL'in öngörülerinden yararlanıldığı belirtilmiştir.
"AMAÇ" başlığı altında;
USİAD'm, global fmans kaynaklannm, ulusal üretimi önce kilitleyip ardından da tümden işlemez ve başansız kılma hedefinin karşısında, yeni bir güç olarak çıkartılmaya çalışıldığı belirtilmiştir.
Henüz kuruluş sorunlannı tam anlamıyla aşamamış olmasına rağmen USİAD'm "yerli malı" üretimi ve kullanımı mesajından yola çıkarak girişimlerde bulunmuş olmasının ayn bir önem ifade ettiği,
İlerleyen bölümlerde Türkiye'nin sanayi alanındaki birçok oluşum ve örgütlenmenin çeşitli bürokratik ve siyasi engellerle karşılaştığı, dış güç odaklannın baskılan sonucu uygulanan ulusal çıkarlara tümden aykm tanm, sanayi ve üretim yapılanmalannın ülkeyi "montaj sektörü" konumuna getirdiği,
Tüm bu olumsuz gelişmeler karşısında USİAD'm yerinde ve gerekli bir adım attığı, bu anlamda desteklenmesi, teşvik edilmesi, rota belirlenmesinde yardımcı olunması gerektiği belirtilmiştir.
"SORUNLAR" başlığı altında;
USİAD'm en önemli ve en büyük sorununun, mevcut ekonomik yapı içinde diğer sanayici ve işadamlan örgütlerine karşı sergilediği farklı söylem ve ideallerinden dolayı girişimlerinde karşılaştığı engeller olduğu,
Medyanın USİAD karşısında patronlannm, çıkar ve taleplerine uygun hareket ettiği, ancak yeni bir örgütlemenin (USİAD) çıkar odaklannın ve illegal çevrelerin hedefi haline geldiği,
Amaçlar ve ilkeler doğrultusunda hareketle kuruculan derneğe "ulusal" adı verilmesini uygun gördüğü, ancak ülkede ve dünyada yaratacağı etkinlik göz önüne alındığında bürokratik engellerle karşılaşacağı belirtilmiştir. "SONUÇ" başlığı altında;
USİAD'm faaliyetlerini ulusal çıkarlara uygun alanlarda desteklenmesi, sorunlanna çözüm yollannm tespit edilmesi, aynı alandaki karşı sivil toplum örgütlerinin desteği ve işbirliğinin sağlanması gerektiği,
İlişkinin "örtülü" bir biçimde sürdürülerek geliştirilmesi ve desteklenmesinin ülke çıkarlan adına yararlı olduğu görülen USİAD'ın göstereceği performansın aynı zamanda ekonomik alandaki aksiyonlar karşısında reaksiyon odağı olarak değerlendirilmesi gerektiği,
Özellikle hükümetlerin dış güç odakları ile ilintileri ve uğradıkları baskılar sonucunda, ülke çıkarlarına aykırı karar almaları ve bu kararların uygulanması karşısında USİAD'm varlığının ayrı bir önem taşıdığı,
Ayrıca USİAD'm Türkiye'deki fundamentalist ekonomik açılımlar karşısında ekonomik alanda operasyonal faaliyetlerin etkisiz kılınmasında önemli rol üstlenmesinin uygun görüldüğü belirtilmiştir.
PANZEHİR ETNİK/BÖLÜCÜ OPERASYONLARIN TASFİYESİ İSİMLİ DOKÜMAN
Bu doküman şüpheli Veli KÜÇÜK ve Ümit OĞUZTAN isimli şahıslardan ele geçirilmiştir.Dokümanm kapak kısmında "PANZEHİR ETNİK/BÖLÜCÜ OPERASYONLARIN TASFİYESİ" "KÜRT HAREKETİ VE TÜRK - KÜRT KARDEŞLİĞİ" "İSTANBUL /1 MAYIS 2000" yazmaktadır. 15 sayfadan oluşmaktadır.
DOKÜMANIN "ERGENEKON" DOKÜMANI İLE İRTİBATI: "ERGENEKON" dokümanında "TERÖR" başlığı altında; 21 Yüzyılda en önemli sorunlardan birisinin terör olacağı, bu nedenle terör gruplarının kontrol altında tutulması gerektiği, gereğinde "NAYLON TERÖR GRUPLARI" oluşturularak terör dünyasına yön verilmesi ve güçlü istihbarat örgütlerinin kurguladığı oyunun içinde mutlaka yer alınması gerektiği belirtilmiştir.
"PANZEHİR" isimli dokümanda ise; Abdullah OCALAN'm tutuklu bulunmasından faydalanılabileceğinden bahsedildiği. "OPERASYON" başlığı altında da Abdullah OCALAN'm yargı sürecinde gerçekleştirilebilecek operasyonun temel amacının PKK yönetim kadrolarının başarısızlık nedeniyle tasfiye edilerek, yerlerine Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplanndan seçilecek olan genç, donanımlı ve uygun subaylann atanmasından ibaret olduğu ve aynı uygulamanın HADEP kadroları için de gerçekleştirilebileceğinden bahsedildiği görülmüştür.
Bu nedenle "PANZEHİR" isimli dokümanın, "ERGENEKON" dokümanında "TERÖR" başlığı altında gösterilen hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için yapılabilecek çalışmalan açıklamak amacıyla düzenlendiği değerlendirilmektedir.
DOKÜMANIN YAPILAN İNCELEMESİNDE ÖZETLE: "1) AMAÇ VE KAPSAM" başlığı altında; Kürtlerin tarihsel süreç içersinde Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti'ne ihanet etmedikleri, Osmanlı'nın çöküşü ve parçalanışı döneminde, ayn ve bağımsız bir devlet olma girişiminde bulunmadıklan, Kıbns Banş Harekatı sırasında ülkedeki tüm Askerlik Şubelerinin önünde gönüllü vatandaşlann uzun kuyruklar oluşturduğu, Güneydoğu Bölgesinde de aynı şeylerin yaşandığı belirtilmiştir.
Türk Ulusu karşısında yenilgiye uğrayan emperyalizmin Kürt vatandaşlan içersinde bölücülük fikrini aşılayarak devlete karşı ayaklanmalanm sağlamaya çalıştıklan, aynı güçlerin Türkiye'yi parçalamak için Ulusal Devleti ortadan kaldırmanın yolu olarak "FEDERATİF MODEL" önerisini sunduklan belirtilmiştir.
"2) EMPERYALİZMİN ETNİK / AYRILIKÇI TERÖR SAVAŞI" başlığı altında; Emperyalist güçlerce uzun yıllar sürdürülen sinsi ve inatçı çalışmalar sonucunda, PKK terör örgütünün oluşumunun sağlandığı ve böylelikle bir "Kürt Hareketi"nin sahneye konduğu,
Emperyalist güçlerin PKK terör örgütü taşeronluğunda, önce Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni bölmeyi, daha sonra da yıkmayı planladığı, fakat Türk Silahlı Kuvvetlerinin gösterdiği direncin emperyalist güçleri hayal kınklığma uğrattığı belirtilmiştir.
"3) KUZEY IRAK VE KUKLA KÜRT DEVLETİ" başlığı altında;
Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği'ne bağlı ülkeler ve Rusya, Türkiye'de sahnelenen etnik/aynlıkçı programa destek verdikleri, bu destekler sonucu PKK terör örgütünün oluştuğu, geliştiği ve sonuçta "Siyasallaştırılmak istenen Kürt Hareketi" sorununun
ortaya çıktığı,
/^ *?& ^^[[Kullanıcı:Tarih|Tarih]]
Ortaya çıkan tabloda, Kuzey Irak bölgesinde bir Kürt devleti oluşturularak ABD ve AB'nin çıkarlarına hizmet edecek bir üs oluşturma çabası olduğu, böylelikle Avrasya bölgesi yer altı kaynaklarının ele geçirilmesinin hedeflendiği belirtilmiştir.
"4) DEMOKRATİK CUMHURİYET PROGRAMI" başlığı altında; Türkiye'yi parçala ve böl taktiği ile parçalamaya çalışan emperyalist güçlerin ilk hedeflerinin Türk Kültürü olduğu, süreç içinde demokratik sivil toplum örgütlerinin emperyalizmin ülke içersindeki istihbarat, provokasyon ve terör bürolarına dönüştüğü,
2000 yılında CHP'nin "Demokratik Cumhuriyet Programı" ile CHP-PKK ittifakının aynı şeyler olduğu, burada satır arasında ikinci Cumhuriyet programının amaçlandığı belirtilmiştir.
Bu nedenle Türkiye'nin yıllardır savaş verdiği cephelerde, yasal siyasi partilerin ya da hükümetlerin alacağı kararlarla savaşın kazanılmasının mümkün olmadığı,
Milli egemenlik ve ulusal çıkarların korunması her ne kadar halkın kendisine emanet edilmiş ise de; siyasi kadrolar, bürokratlar ve teknokratlara emanet edilmeyecek kadar önemli ve kutsal olduğu, bu kutsal emanetin korunması görevinin Türk Silahlı Kuvvetleri ile Türk Gençliğine emanet edildiği belirtilmiştir.
"5) KÜRT AYRILIKÇILIĞI ÜZERİNDE İKTİDAR HESAPLARI" başlığı altında; Sözde ulusal çıkarlar, ulusal barış ve Türk - Kürt kardeşliğinin yeniden tesis edilmesi, iç barış ve huzurun sağlanması adına hareket eden siyasi kadroların asıl amaçlarının oy avcılığı olduğu, bu amaç doğrultusunda üretilen politikaların çok sakıncalı olduğu,
Sonuç olarak; siyasi kadroların PKK terör örgütü ile diyalog içinde oldukları ve uzlaşma arayışlarına yöneldiklerinin gözlemlendiği belirtilmiştir. "6) ABDULLAH ÖCALAN FAKTÖRÜ" başlığı altında;
PKK terör örgütü lideri Abdullah ÖCALAN'm bir savaş esiri olmadığı, dış istihbarat örgütlerinin güdümünde cinayet ve katliamlardan sorumlu, ihanet ve cinayet şebekesinin azmettiricisi olduğu,
Fakat ÖCALAN'm sanki bir savaş suçlusu gibi muameleye tabi tutulduğu, bu nedenle eylemleri ve söylemlerinin siyasal zemine oturtulmak istendiği, bu durumun son derece sakıncalı olduğu ve vahim sonuçlar doğuracağı,
Emperyalizme karşı mücadeleye yönelen ve kurtuluş savaşını başlatan Mustafa Kemal için idam karan verildiğinin bilindiği, bu idam kararmm Türk halkının Mustafa Kemal'e olan bağlılığını artıran bir faktöre dönüştüğü, ancak Mustafa Kemal Paşa'nm sonuç olarak egemenliği ortadan kaldırılmaya çalışan bir ulusun ve parçalanma sürecine itilen Osmanlı İmparatorluğu'nun değerli bir generali olduğu, oysa Abdullah ÖCALAN için böyle bir özellikten bahsedilemeyeceği belirtilmiştir.
Yargı süreci devam ederken Abdullah ÖCALAN'm PKK ve HADEP'e yönelik talimatlarının medya aracılığı ile kamuoyuna sıkça yansıtılıyor olması, kamu viCDanmda yararlar açtığı ve dış dünya kamuoyunda da halen önemli bir gücün lideri konumunda olduğu imajı verdiği, bu nedenle ÖCALAN'm medya aracılığı ile mesaj iletmesine imkan verilmesi yerine, bu anlamdaki çalışmalarda ÖCALAN'm yazılı mesajlarının güvenilir kuryeler aracılığı ile iletiminin sağlanmasının çok daha akılcı bir yöntem olacağı belirtilmiştir.
İmralı yargı sürecinin beraberinde etnik ayrılıkçı terör olgusunun dünya siyaset platformunda siyasallaşması sürecini doğurduğu, fakat İmralı yargı süreci içinde tutuklu bulunan Abdullah ÖCALAN faktörünün iyi ve verimli bir biçimde değerlendirilemediği,
Abdullah ÖCALAN'm İmralı Cezaevindeki tutukluluk ve yargı sürecinden yararlanılarak, PKK başkanlık konseyi içinde yer alması sağlanacak kadrolar ile PKK'nm ABD ve AB üyelerinin kontrol ve hamiliğinden kurtarılarak doğrudan Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlanmasının sağlanabilmesi gerektiği,
/^^V'^^v^