Adalet ve Kalkınma Partisinin Temelli Kapatılması İstemine İlişkin Savcılık İddianamesi/D-2a Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın laiklik ilkesine aykırı eylem ve demeçleri: Revizyonlar arasındaki fark

İçerik silindi İçerik eklendi
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
90. satır:
'''27)''''' ''2005 yılı Mayıs ayında Haldun Alagaş Spor Salonu'nda düzenlenen'' "1. Bölge Teşkilat Toplantısı"''nda konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın:'' ''Genciyle, yaşlısıyla, bak buradan bir kez daha açık ve net söylüyorum, başı örtülü, başı örtüsüz, kim olursa olsun bütün benim bayan kardeşlerim canımdır, ciğerimdir. Bu ülkede haksız yere ayrımcılık yapıldı. Ama biz asla ayrımcı değiliz. Bu çatı, bütün vatandaşlarımı bir arada toplama çatısıdır. Bunu böyle bilin. Çok değişik şeyler konuşabilirler. Şu anda biliyorum, bazı sıkıntıları yaşıyoruz. Bunu ben de yaşıyorum. Gönlümün derinliklerinde yatan hıçkırıklar var. Bunu da açıkça söylemek zorundayım. Fakat şunu bilmenizi istiyorum; her şey zamana gebe. Zira millet iradesi birçok şeyi halledecektir. Ama sabırlı olmaya mecburuz. Niçin? Bu toplumda gerilmeyi asla Adalet ve Kalkınma Partisi yaratmayacaktır. Varsın olsun, birileri yaratsın. Onların cevabını birileri veriyor ve verecektir. Ama bu oyuna asla benim kardeşlerim gelmeyecektir ve gelmemelidir"…"Türkiye'de marjinal siyaset yapan grupların yıllarca başörtüsü üzerinden siyaset yaparak ülkeye nasıl faturalar ödettiklerini biliyorsunuz. Ama Adalet ve Kalkınma Partisi başörtüsü üzerinden siyaset yapmayacak, yapılmasına da müsaade etmeyecek. Bu olay konuşulmaz, bu olay yaşanır. Biz felsefemizi insanları tüm inançlarını yaşama noktasında olduğu gibi yaşamaya kabul etmeye mecbur olduğumuzu anlatıyorum"… "Ülkemizin yüzde 99'u Müslüman. Ve bu ülke bir Müslüman ülkesidir. Halkının yüzde 99'u Müslüman olan ülkemizde şunu unutmayalım ve gerçekleri birbirine hiçbir zaman karıştırmayalım; İslam devleti olmak başka bir şey, bir İslam ülkesi olmak başka bir şey. Bir defa bunu çok iyi kavrayacağız, çok iyi anlayacağız ve bu anlayışla yarına bakacağız. Ben teşkilatımızın insanlarını bu hassasiyete özellikle davet ediyorum…"'' diye beyanda bulunduğu, '''(Ek.27)'''
 
'''28)''' 2005 yılı Haziran ayında resmi ziyaret için Washington'da bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Amerikan CNN International televizyonundan Wolf Blitzer'ın; '' ''"''Başörtülülerin kamu okullarına ve kamu binalarına girmeleri yasak. Buna mukabil, eşiniz başının örtüsüyle Beyaz Saray'a davet edildi. Amerikalılar Türkiye'de dini hoşgörünün bulunup bulunmadığı hususunda endişe ediyorlar. Türkiye'de değiştirilmesi gereken bir kanun mu var?"'' şeklindeki sorusuna; ''''{{Quote|Bunu yasaklayan bir konu yok ki. Sıkıntı burada. Sadece şu anda buna yönelik olarak bir algılama var, yorumlama var. Ama biz özellikle ülkemizde bir toplumsal gerilim olmasın diye sabırlı hareket ediyoruz. Ve diyoruz ki bir toplumsal mutabakat olsun. Bakın benim kızlarım ABD'de okuyor. Burada o özgürlük anlayışı var. Ama ülkemde yok. Şu anda ben bu acıya sadece ülkemde bir toplumsal gerilim olmasın diye katlanıyorum. Halkımın arasında böyle bir sıkıntı yok. Ama kurumların yaklaşımı toplumun yaklaşımıyla örtüşmüyor. Onun için biraz sabredeceğiz. Biraz'' ''daha bu işin çilesini çekeceğiz gibime geliyor. Ama inanıyorum ki eninde sonunda hak yerini bulacaktır.''''|Recep Tayyip Erdoğan}} şeklinde beyanda bulunduğu, '''(Ek.28)'''
 
'''29)''' 2005 yılı Haziran ayında AB büyükelçileri onuruna Başbakanlık Konutu'nda verdiği yemekte Belçika Büyükelçisi Mark Van Rysselberghe'nin Türkiye'de dini azınlıkların özgürlükleri kapsamında Fener Rum Patrikhanesi'nin statüsü ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın misyonerlik faaliyetlerine yönelik eleştirilerini anımsatması üzerine, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, ''"{{Quote|Bu sorunu sadece azınlıktaki gayrimüslümler değil çoğunluktaki Müslüman kesim de çekiyor. Bu konu bizim için de zor"'''''|Recep Tayyip Erdoğan}} '''demiş, türban yasağı konusundaki rahatsızlığını da ''"{{Quote|Bu sorunu bizzat ben yaşıyorum. Eşim başörtülü. Eşim Başbakanlık Konutu'nda takabiliyor, karşıda (Cumhurbaşkanlığı'nı işaret ederek) takamıyor. Bu konularda bir toplumsal ve kurumsal mutabakat henüz sağlanmadı."''|Recep Tayyip Erdoğan}} diye konuştuğu, '''(Ek.29)'''
 
'''30)''' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, 2005 yılı Temmuz ayında ABD'ye giderken uçakta gazetecilerle yaptığı sohbette; ''"{{quote|Biz niye türbana karışıyoruz? Bırakalım kadınlar, kızlar kendileri karar versinler. Bakın Türkiye'de dekolte aldı başını gidiyor. Karın kısmı açık pantolonlarla üniversiteye bile gidiliyor. Biz bunları düzenlemek için bir kanun çıkarıyor muyuz?..."Biz önce devlet üniversiteleri ile özel ve vakıf üniversiteleri arasında bir ayrım yapalım, diyoruz. Hiç olmazsa isteyen kızlar özel ve vakıf üniversitelerine türbanla girebilir, eğitim hakkı alabilir. Bu toplumsal sorunu böyle çözebiliriz. Ama buna bile itiraz ediyorlar... Bu yüzden kızların okula gönderilmemesi yönünde sosyal baskı var. Bir genç kız üniversiteye gidip eğitim alsa, bu baskılara daha kolay direnemez mi? Ama muhalefet buna tam tersinden bakıyor… .Camilere kadro verilmesine bile karşı çıkıyorlar. Anadolu'ya gidin, birçok caminin kadrolu imamı yok. Peki insanlara kim namaz kıldıracak? İşte o zaman cahil insanlar imamlık yapmaya başlıyor…Ailede başı açık niye kabul etmeyeyim? Kayınbiraderimin eşinin başı açık. Kızlarının başı da açık. Ama bu soruları sormak doğru mu? Ben de size, "Niye çevrenizde hiç başı örtülü kadın yok?" diye sorabilirim. Benim eşimin başına örttüğü türban değil, başörtüsü… Biz niye buna karışıyoruz? Benim idealim hep şu oldu: Başı açık kız ile örtülü kız yan yana okusun, kol kola gezsin… Üniversite kapıları açık olsaydı kızlarım Türkiye'de okurdu. Oğlum da burada katsayı engeline takıldı. Aldığı puan Boğaziçi Üniversitesi'ne girmesine müsaitti. Ama imam hatipte okuduğu için giremedi. İmam hatipin tarihi Atatürk'e dayanıyor. İmam bu toplumda dini ihtiyaçları karşılayan insan. Hatip iyi konuşmacı. Bu okullara niye itiraz ediliyor, anlamıyorum. Biz imam hatiplere arka bahçe diyenlerle o yüzden ayrıldık...Ben,"Referandum yapacağız" demedim. "Gerekirse referanduma da gidebiliriz" dedim. Çıkardığımız yasaya Kuran kursu maddesi demek yanlış. Bu, adı itibarıyla talihsiz bir kanun. Dünyanın herhangi bir yerinde, "Kanuna aykırı eğitim kurumları" diye bir ifade var mı? Anayasa Mahkemesi bunu iptal ederse gerekçeli kararları tarihe büyük bir not düşecektir. Siyasi bir karar almamaları gerekir. Bu gibi sorunları konsensüsle çözmek istediğimizi söyledik. Ama kimse bize yardımcı olmadı. Tam aksine, tam aksini yaptılar. Bize bu konulardan vurmaya çalıştılar..."''|Recep Tayyip Erdoğan}} dediği, '''(Ek.30)'''
 
'''31)''' 2005 yılı Ekim ayında Londra'da AB zirvesine katıldıktan sonra London Shools of Economics'te ''''Kültürel Çeşitlilikte Kadının İnsan Hakları'' ''konulu konferansta katılımcıların sorularını yanıtlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın; ''İngiltere, ağırlıklı olarak Hıristiyan ülke olmasına karşın kamu kurumlarında başörtülü insanların çalışabildiğini, ancak çoğunluğu Müslüman olan Türkiye'de kamu kurumlarında başörtülü çalışılamadığını, başörtüsünün insan hakkı olduğunu, türban konusunda toplumsal mutabakata önem verdiklerini'' söyleyerek; ''"Tartışılmaz tabii ki insan hakkıdır. Yani 'din ve vicdan özgürlüğü' diyoruz. Din ve vicdan özgürlüğünün gereği neyse şüphesiz ki sağlanmalıdır. Bu, ağırlığı Hıristiyan olan ülkelerde sağlanmışsa, ağırlığı Müslüman olan Türkiye'de de konsensüsle başarılmalıdır, sağlanmalıdır. Biz geldiğimizden beri hep şunu söyledik; seçim öncesinde de ben söyledim; 'bir toplumsal mutabakat sağlandığı anda çözüleceğine inanıyorum' dedim. Bugün de aynısını söylüyorum. Bu konuda toplumsal mutabakat Tükiye'de vardır. Mutabakat yüzde 100 değildir ama yüzde itibariyle, daha önce birçok kurumun yaptığı araştırmalar bu, yüzde 70-80'lerde. Bu konuda mutabakat vardır. Kurumlar arasında mutabakat var mı derseniz, parlamento içi siyasi partilerde henüz bir mutabakat oluşmamıştır. Parlamento içinde bu mutabakat oluştuğu anda parlamentoda bu işi çözeriz. İnanıyorum ki parlamento dışı kurumlarda da mutabakat büyük ölçüde vardır. Eğer özgürlükten yanaysak, özgürlükleri savunuyorsak, o zaman 'özgürlüğün bir kısmını kabul ediyorum' deyip, 'bir kısmını kabul etmiyorum' mantığı yanlış bir mantıktır. Bunu özgürlük tanımı içine sokamazsınız ve insanları olduğu gibi kabul etmek durumundasınız. Kabul etmiyorsanız, o zaman sizin değişmez tabularınız vardır. Bu tabuları yıkamadığınız sürece işte o zaman yine kadın haklarıyla ilgili özgürlüklerde de maalesef bir yanlış ve eksik yaklaşım tarzı doğar ki ben, buna da doğru bakmıyorum. İnanıyorum ki Türkiye, bu yanlışını düzeltecektir. Bu yanlışı da bir an önce aşacaktır çünkü gerilim noktalarından bir tanesi de maalesef budur. Bunu başardığımız anda el ele başörtülüsüyle, başı açığıyla herkes yürüdüğü zaman, toplumun birbirine olan saygısı, sevgisi, dayanışması daha misli olacaktır. Bizim bu noktada bir endişemiz yok.'''' dediği, '''(Ek.31)'''
 
'''31)''' 2005 yılı Ekim ayında Londra'da AB zirvesine katıldıktan sonra London Shools of Economics'te ''''Kültürel Çeşitlilikte Kadının İnsan Hakları'' ''konulu konferansta katılımcıların sorularını yanıtlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın; ''{{İngiltere, ağırlıklı olarak Hıristiyan ülke olmasına karşın kamu kurumlarında başörtülü insanların çalışabildiğini, ancak çoğunluğu Müslüman olan Türkiye'de kamu kurumlarında başörtülü çalışılamadığını, başörtüsünün insan hakkı olduğunu, türban konusunda toplumsal mutabakata önem verdiklerini''|Recep Tayyip Erdoğan}} söyleyerek; ''"{{quote|Tartışılmaz tabii ki insan hakkıdır. Yani 'din ve vicdan özgürlüğü' diyoruz. Din ve vicdan özgürlüğünün gereği neyse şüphesiz ki sağlanmalıdır. Bu, ağırlığı Hıristiyan olan ülkelerde sağlanmışsa, ağırlığı Müslüman olan Türkiye'de de konsensüsle başarılmalıdır, sağlanmalıdır. Biz geldiğimizden beri hep şunu söyledik; seçim öncesinde de ben söyledim; 'bir toplumsal mutabakat sağlandığı anda çözüleceğine inanıyorum' dedim. Bugün de aynısını söylüyorum. Bu konuda toplumsal mutabakat Tükiye'de vardır. Mutabakat yüzde 100 değildir ama yüzde itibariyle, daha önce birçok kurumun yaptığı araştırmalar bu, yüzde 70-80'lerde. Bu konuda mutabakat vardır. Kurumlar arasında mutabakat var mı derseniz, parlamento içi siyasi partilerde henüz bir mutabakat oluşmamıştır. Parlamento içinde bu mutabakat oluştuğu anda parlamentoda bu işi çözeriz. İnanıyorum ki parlamento dışı kurumlarda da mutabakat büyük ölçüde vardır. Eğer özgürlükten yanaysak, özgürlükleri savunuyorsak, o zaman 'özgürlüğün bir kısmını kabul ediyorum' deyip, 'bir kısmını kabul etmiyorum' mantığı yanlış bir mantıktır. Bunu özgürlük tanımı içine sokamazsınız ve insanları olduğu gibi kabul etmek durumundasınız. Kabul etmiyorsanız, o zaman sizin değişmez tabularınız vardır. Bu tabuları yıkamadığınız sürece işte o zaman yine kadın haklarıyla ilgili özgürlüklerde de maalesef bir yanlış ve eksik yaklaşım tarzı doğar ki ben, buna da doğru bakmıyorum. İnanıyorum ki Türkiye, bu yanlışını düzeltecektir. Bu yanlışı da bir an önce aşacaktır çünkü gerilim noktalarından bir tanesi de maalesef budur. Bunu başardığımız anda el ele başörtülüsüyle, başı açığıyla herkes yürüdüğü zaman, toplumun birbirine olan saygısı, sevgisi, dayanışması daha misli olacaktır. Bizim bu noktada bir endişemiz yok.''''|Recep Tayyip Erdoğan}} dediği, '''(Ek.31)'''
 
'''32)''' 2005 yılı Kasım ayında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Tayland Başbakanı Thaksin Shinawatra ile yaptığı ortak basın toplantısında AİHM'in türban yasağı konusunda verdiği kararı değerlendirmiş;''"Neyin noktasını koymuşsunuz? Neye göre koymuşsunuz? Böyle bir şey olabilir mi? Başlıkların atılış şekli de çok yanlış. Dünya, özgürlüklerde nerelerden nerelere geldi. AİHM'deki bu kararı verenlere şu soruyu sormak istiyorum; sizin ülkelerinizde mevcut yasalarınızın inançlarla örtüşen veya çakışan yanlarını değerlendirdiniz mi? Bu soruyu bir sormak lazım. Acaba örtü nedir? Bunu acaba sorarak, bunun yetkilisi olanlardan bu konuda herhangi bir cevap alınmış mıdır? Böyle bir cevap alınmamıştır ve bu cevap alınmadan böyle bir karara varmak bir defa din ve vicdan özgürlüğüne ters düşer, eğitim özgürlüğüne de ters düşer. Bu karar, bu dosya olsa olsa kendi içinde değerlendirilebilir. Bunu böyle bir genelleştirme gayreti içine girmek maalesef art niyetli davranmaktan başka bir şey değildir. Bunu da özellikle ülkemdeki, bu konuyu böyle değerlendirme gayreti içinde ideolojik yaklaşımlarını ortaya koyanlara ifade etmek istiyorum.''..."İnsanların hukukunu yanlış yasalarla yok edemezsiniz. Geçici bir süre yok edebilirsiniz ama eninde sonunda bu hukuk yasa haline gelir, geldiği zaman da beklenen çözüme kavuşulmuş olunur. Bu sorunu da Türkiye kendi içinde toplumuyla halletmiştir. Millet olarak halletmiştir. Her zaman söylüyorum kurumların sorunu vardır, müesseselerin sorunu vardır, siyasi partilerin sorunu vardır. Bu sorun, kendi içinde çözülecektir. Çözüldüğünde de inanıyorum ki bu gerginlikler de kalkacaktır.'''' şeklinde beyanda bulunduğu, '''(Ek.32)'''
Satır 117 ⟶ 119:
'''41)''' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 2006 yılı Mayıs ayında Berlin'de halkla buluşma toplantısında, vatandaşların pasaportlarında türbanlı fotoğraf bulunması hususunda tartışma yaşanmış, Büyükelçinin durumu açıklamaya çalışması sırasında Başbakan Erdoğan'ın; ''"Türkiye Cumhuriyeti'nin Büyükelçiliği'ne benim vatandaşım bu kıyafetiyle girer, bir genelge olduğunu hiç zannetmiyorum, bunu bir kere göreceğim, "Bakacağım. Çözümünü de buraya emredeceğim inşallah. Bu genelge nasıl gönderildiyse o şekilde de iptal edilir"'' dediği, Büyükelçimizin Başbakan'ın yanında yuhalandığı, '''(Ek.41)'''
 
'''42)''' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, 2006 yılı Şubat ayında partisinin Mersin Merkez İlçe İkinci Olağan Kongresi'nde Danıştay 2. Dairesi'nin Aytaç Kılınç'a ilişkin 26.10.2005 gün ve 2004/4051-2005/3366 sayılı kararı ile ilgili olarak; ''{{Quote|Bu kararı hukuk ilkeleri içerisinde tanımlayamıyorum. Tarif edemiyorum. Kalkıp da bir anaokul öğretmenine, öğretmenlik yaparken başını açtın, dışarda da başın açık olarak gezeceksin deme hakkına kimse sahip değildir. Hangi makamda olursa olsun. Bu anlayış, hiçbir hukuk anlayışı içerisinde tanımlanamaz. Türkiye'de kendilerine göre alanlar belirlemek suretiyle vatandaşımızın din ve vicdan özgürlüğünü kimsenin kısıtlamaya hakkı yoktur. Bu böyle biline. Özgürlüklerin egemen olduğu bir ülkede alınan bu kararı ben bu ülkenin bir başbakanı olarak, evladı olarak,-bu karar alındığı için bu yorumu yapıyorum, yapmak zorundayım- doğrusu kınıyorum. Bunu hiçbir yere sığdıramıyorum. İnsanın bir özel alanı vardır, kamusal alanı vardır bir de kamu alanı vardır. Bu alanlara hükmetmeye kimsenin hakkı yoktur. "Bunlar bu gidişle evin içine de karışacaklar. Şöyle şöyle davranacaksınız diyecekler. Kusura bakmayın. Türkiye yolgeçen hanı değil. Herkes yerini belirlemek zorunda. Biz gerilim olmasını istemiyoruz. Birileri nemalanmasın diye sabrediyoruz. Ancak hukuk adına yargı makamını işgal edenler, bu ülkede böyle bir zemini hazırlama gayreti içine girmesinler. Ben milletin vekili olarak konuşuyorum, konuşmak zorundayım. Ben yargı makamı değil, yürütme makamıyım. Sorumluluğum ne ise onu yapıyorum. Yargıdan da adil yaklaşmalarını bekliyorum"…"Meslek liseleriyle ilgili biz üzerimize düşeni yaptık. Meslek liselilere bizim dönemizde olduğu gibi fark derslerini vererek düz liseden mezun olma hakkı verdik. Ancak YÖK bu konuyla ilgili Danıştay'a gitti. Danıştay da maalesef bunu reddetti. Bunu anlamak mümkün değil. Düz lise mezunu meslek lisesine başvurarak fark dersleri vererek mezun olma hakkına sahip. Meslek liselilerin düz liseyi bitirme hakkının önünü niye kesiyorsunuz? Danıştay'ın kararını anlamakta zorlanıyorum. Bu eğitimde nasıl bir eşitliktir? İster meslek, ister düz liseli olsun ÖYS imtihanına hepsi eşit gitsin. Kazanan devam eder, kazanamayan da mesleğine devam eder. Dünyanın gelişmiş ülkelerine bakıyorsunuz yüzde 70'i meslek lisesi, yüzde 30'u düz lise. Bizimkiler de ama inadına düz lise diyorlar. Bunlar ne yapıyorlar? İmam hatipten çekindikleri için diğer meslek liselerini de mahrum ediyorlar. Ama ne kadar imam hatipli var, yüzde 3. Ne kadar meslek liseli var, yüzde 27. İnsaf edin ya. Bunu niye bu kadar engelliyorsunuz? İHL'nin önünü kesmek için. Diğer meslek liselilerin de yazık ediyorlar. Ama bu noktada herhalde eninde sonunda bir gün aklı selim hakim olacaktır." …"Şimdi çıkmışlar dürüstlük adına dolaşıyorlar. Bunların hedefi, 'Çamur at, tutmazsa iz bırakır'. Güneşi balçıkla sıvamaya uğraşmasınlar. İşimiz var. Yolumuza devam ediyoruz. Böyle bir kaba gürültüye de pabuç bırakma niyetinde de değiliz. Biz fani olduğumuzu aklından çıkarmayan bir anlayışın mensuplarıyız. Kalıcı değiliz. Bugün varız, yarın yokuz. Baki kalan bir hoş sada... Ölümün nerede ne zaman geleceği belli mi? Musalla taşına yatırıldığınız zaman 'Falanca cumhurbaşkanıydı, falanca başbakandı' veya 'Cumhurbaşkanı niyetine ya da başbakan niyetine' demeyecekler. "Er kişi niyetine' diyecekler. Bu makamlar, bu mevkiler gelip geçici. Bunlar bizleri şımartmasın. Ben tüm Adalet ve Kalkınma Partiler'e şunları söylüyorum: Mütavazı ol"…"Sınıf öğretmenliğinden alan öğretmenliğine geçiyoruz. Yani artık din kültürü ve ahlak bilgisi dersini ilahiyat mezunları verecek. Uygun olan odur. Ama 'Din kültürü ve ahlak bilgisi dersini ilahiyat mezunları niye versin' diyenler olabilir. Niye, Çünkü bunlar ideolojik yaklaşımlardır. Halen ilahiyat fakültelerine öğrenci almamak suretiyle adeta ilahiyat fakültelerini kapatma gayreti içerisindeler. Kimse, bu konularda belli mevkilere, makamlara gelmiş olanlar bana laf yetiştirmeye kalkmasınlar. Ülkede din kültürü dersi öğretmenine ihtiyaç var mı, yok mu? Diyanet İşleri 16 bin camimizin boş olduğunu belirtiyor. Bazıları da çıkıp 2 yıllıklar var, şu var bu var diyorlar. Efendi bak. Bu senin işin değil. Diyanet İşleri'nin işi. Benim ihtiyacım var diyor. Eskilerin dediği gibi 'yarım imam dinden, yarım doktor candan' etmesin. Camilerde dinimizi hakkıyla bilenler olsun. Köyden gelen birine Cuma hutbelerini verirsen farklı İslam dini olur."|Recep Tayyip Erdoğan}} ''şeklinde konuştuğu '''(Ek.42)'''
 
'''43)''' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 2005 yılı Haziran ayında Yeni Şafak gazetesi yazarları ile yaptığı kahvaltılı toplantıda; ''"Anadolu'ya gidiyoruz. Sizin tabanınızdan insanların rahatsızlıkları var. İktidar olup muktedir olamamaktan söz ediliyor... Türkiye'de hiçbir kurum kayıtsız şekilde tek başına muktedir değildir. Buna siyaset de dâhil. Parlamentoda egemenlik kayıtsız şartsız milletindir deniyor. Bunun tanımına bile son zamanlarda dikkat ederseniz çok farklı cümleler getirenler oluyor. Türkiye'de iki devlet vardır diyenler de oldu. Fakat biz bu alanlarda da mesafe aldığımıza inanıyoruz. Eğer hıçkırıklarımızı içimize atıyorsak, sebepleri var. Gerilim istemiyoruz. Gerilimin faturaları çok ağır oldu. Ormanı yanmaktan kurtaralım istiyoruz. Onun için üç beş ağaç yanıyor, bunu feda ediyoruz. Anadolu'daki serzenişler. Bunun içinde başörtüsü var, sonra 263 var... Ana muhalefet lideri, kaçak Kur'an eğitimi diyor. Kur'an eğitimi almanın kaçak olması mümkün değil. Zaten kanunun metninde böyle bir şey yok, ruhuna aykırı. Bu ülkenin yüzde 98'i Müslüman olan halkına hakaret ve saygısızlıktır. "'' dediği, '''(Ek.43)'''