Figen Yüksekdağ'ın 11 Mart 2019'daki savunması: Revizyonlar arasındaki fark

İçerik silindi İçerik eklendi
Kibele (Tartışma | katkılar)
şapkalar
Kibele (Tartışma | katkılar)
şapkalar
51. satır:
Ben 4 nolu fezlekeden devam edeceğim. Yani Diyarbakır’da 8 Mart mitinginde yaptığım konuşmadan açılan bir dava. 2 gün önce 8 Mart kutlandı. Ancak Türkiye’de kadına yönelik şiddet ne yazık ki önlenemediği gibi siyasetçiler tarafından da şiddet teşvik ediliyor. Kadına yönelik şiddet, evde, okulda, sokakta, bazen kadının özgürlük alanının kısıtlanması, eşitsizliğin dayatılması biçiminde bazen de bize dönük gerçekleştirildiği gibi siyasi linç biçiminde sürüyor. Kadının kamusal alanda sözünü söylemesi, yaşamın üreten gücü haline gelmesi eril zihniyet ve iktidar tarafından uzun bir tarih boyunca, 5 bin yıl boyunca bastırılmıştır. Ne yazık ki bu zihniyet kendisini revize ederek sürdürmeyi başarmıştır. Kadınlar hak ve özgürlük mücadelesi ile çok önemli kazanımlar elde etmiştir elbette. Ancak eril zihniyet kendisini revize ederek çağın değişen koşullarına uygun şiddet ve baskı biçimlerine kendisini uyumlu hale getirmeyi başarmıştır.
 
Ülkemizde kadınlar her gün erkekler tarafından şiddete uğruyor ve her gün kadın cinayetleri ile, kadın katliamları ile yüz yüze geldiğimiz çok büyük adaletsiz ve yıkım örneklerinin olduğu bir yaşama mahkummahkûm ediliyor. Türkiye’de kadına dönük şiddet özellikle yasaklarla kadının özgürlük alanlarının baskılanması, özellikle yasaklarla böyle bir noktaya gelmiştir. Kadınlar sokaklarda gece gündüz fark etmeksizin özgürce yürüme hakkına sahip değildir. Kadınlar bazen eşleri tarafından, bazen sevdikleri tarafından, bazen hiç tanımadıkları erkekler tarafından saldırıya uğramaktadır.
 
Erkek şiddeti, iktidar tarafından kadınları baskı altına almanın aracı olarak kullanılıyor
89. satır:
Biz onlara yıkamazsınız demedik, biz onlara öldüremezsiniz demedik, biz onlara kan dökemezsiniz, vahşet uygulayamazsınız demedik. Çünkü biliyoruz ki onlar vahşeti iyi bilirler, onlar öldürmeyi iyi bilirler. Onlar yıkmayı iyi bilirler, onların tek bildiği bunlardır. Bu siyasi iktidar yıkmaktan, öldürmekten ve vahşetten başka hiçbir şey bilmiyor ama sevgili kadınlar onların bildikleri yine onları kurtarmaya yetmeyecek. Bu bildikleriyle ve yaptıklarıyla bu zulüm iktidarını ayakta tutamayacaklar. İşte bizim bildiğimiz de budur. Bu zulümle abad olamayanlar berbat olacak berbat. Onlar çöktüler ve çökecekler. Bu vahşetin, zulmün ortasında asıl zor olan asıl erdemli ve soylu olan dimdik ayakta durmaktır, zalimin önünde boyun eğmemektir ve geleceğe inanmaktır, yaşama inanmaktır. Kadın, yaşam ve özgürlük idealine kendini adamaktır.
 
Biz yaşama adadık kendimizi, kadınız yaşamın ve özgürlüğün tam orta yerinde dimdik ayaktayız. Dimdik ve onların önünde bu kadınlar eğilmedi asla da eğilmeyecek. Bu kadınlar hiçbir zaman durmadı ve durmayacak önümüze çıkardıkları bütün engellere ve barikatlara rağmen bütün vahşete, baskıya, diktatörlüğe rağmen bizler başlattığımız yaşam ve özgürlük yürüyüşünü menzile ulaştırmak için yola çıktık. O menzile varmadan da durmayacağız. Kimse bizi durduramayacak. Çünkü verilmiş sözlerimiz var. Yaşama verdiğimiz sözler var. O yaşam ve mücadele içerisinde kahramanca direnen o aydınlık yürekli, ak alınlı şehitlerimize, kadınlara verdiğimiz sözümüz var. Sakineye sözümüz var, Seve'ye, Pakize’ye, Fatma'ya sözümüz var. Taybet Ana’ya sözümüz var. Daha 2 gün önce Sur’dan çıkarılan siviller arasında bulunan ve hastaneye yetişemeden yaşamını kaybeden katledilen Fatma Ateş’e, Fatma anamıza sözümüz var. Cizre'de çıplak bedenini utanmazca sokakta sergiledikleri, o direnen kadın kardeşimize sözümüz var ve bu söz bizim boynumuzdaki ağır vebaldir ve bu söz bizim direnme ve kazanma azmimizdir. Sözünden dönen onlar gibi olsun. Bunlarla onları nasıl, bu siyasi iktidar nasıl kan içinde, vahşet içinde her gün daha fazla çöküyorsa, çözülüyorsa, sözünden dönenin de sonu öyle olsun ama bizler, kadınlar verdiğimiz sözden asla dönmedik dönmeyeceğiz tarih şahidimizdir. Bugün yine aylardır Sur ilçesi etrafındaki abluka sürüyor ve sürdürülüyor. Cizre'de yaptıklarını Sur’da da tekrar etmek için uğraşıyorlar. Sur’da yeni bir katliamın peşindeler. Bugün hâlâ sivilleri tahliye ettik ediyoruz demelerine rağmen onlarca sivil, hamile kadın ve çocuk Sur sınırları içerisinde mahsur bırakılmış durumda. Siyasi iktidar diz çöktüremediği bir halkı, Kürt halkını böyle eziyet ve işkence ile teslim almaya çalışıyor. Taktikleri çok açık ve net “Eğer diz çökmüyorsanız biz size zorla diz çöktüreceğiz, zorla da diz çökmüyorsanız size böyle işkence edeceğiz” diyorlar ama bilmedikleri ihmal ettikleri bir şey var. Biz bu felaket ve işkence çemberlerinden ilk defa geçmedik ve yine geçeriz. Cizre'de o yakıp yıktıkları yüzlerce insanımızı vahşetle katlettikleri o kentte bakın bizim gururumuzun onların utancının tablosu vardır bugün. Biz gururluyuz çünkü o yıkıma o vahşete rağmen Cizre kadınıyla çocuğuyla yaşlısıyla genciyle başı dik ve onurlu gururlu toprağına değerlerine sahip çıkıyor. Cizre halkı o vahşeti mahkummahkûm etti mahkummahkûm ediyor. Bu bizim gururumuzdur.
 
Biz artık yaratmak istedikleri korkunun bütün barikatlarını berhava ettik
137. satır:
Bundan sonraki süreçte karşılıklı silah çekilmedi mi evet çekildi, karşılıklı çatışma ve ölümler yaşanmadı mı, yaşandı. Bunların hiçbirisinin yaşanmasını elbette ki bizlerde istemedik, istemezdik. Yaşanan ölümlerin de yaşanan kayıpların da. Ama böyle olmayabilirdi. Eğer özyönetim talebi karşısında, basın açıklamalarında ifade edilen bu taleplere karşı siyasi iktidar tarafından silah çekilmeseydi, bu süreçte siyasi iktidar tarafından silah çekilmeseydi böyle bir krizle karşı karşıya kalmazdık. Bu kadar ağır ihlaller yaşanmazdı. Bu kadar tarihsel acılar yaşanmazdı. Bu nedenle sorun tamamen siyasidir. Sorun tamamen siyasi iktidar tarafından yaşatılmış bir krizdir. Siyasi iktidarın yaşananları terörize etmeye ihtiyacı vardı.
 
Sonuçlarını tartışıyoruz ama biraz da nedenlerini tartışmamız gerekiyor. Niye bütün kapıları kapattık? Niye çatışmanın dışında başka yol bırakılmadı? Ama bugün sonuçları üzerinden bizleri mahkummahkûm etme çabası var ve yargı kurumları buna alet ediliyor.
 
O süreç içerisinde çok az cümle söylemişimdir. Yaşadığımız yıkıma, karşı karşıya kaldığımız trajediye ilişkin... Bizim bir suçumuz varsa o kadar büyük acılar yaşayan halkın mücadelesini, taleplerini yerine getirebilmek için yeterince cevap olamamaktır. Kanla beslenen, bu acıyla beslenen zihniyete karşı benim tek suçum bunun hesabını soramamaktır.
278. satır:
Konuşmalarımız değil, konuşmalarımızın yargı konusu olması suçtur
 
Yine söylüyorum, bu konuşmada, zaten çok zorlama biçimde hazırlamışlar, suç teşkil edecek hiçbir delil yok. Bir siyasi partinin eş genel başkanı olarak yapmam gereken bir konuşmayı yaptım. Buradan bir suç unsuru çıkarmaya çalışmak aklı mantığı zorlamaktır. İşin asıl gerçeği de siyasi iktidar yörüngesindeki yargı tablosunun çok açık dışavurumudur. Ne yazık ki bu ülkede yargı faaliyetlerinin çok önemli bir kısmı siyasi iktidarın belirlediği, dikte ettiği bir takım çerçeveleri hukuka uydurmaya çalışmaya dönüşmüştür. Bu gerçekle her gün yüzleşiyorum. Konuşmadaki eksiklerimiz sadece partimin doğrularını, mücadele değerlerini yeteri kadar dile getirememekten kaynaklı bir eksikliktir. Bu konuşmalarımızın yargı konusu olması siyasetin hapsedilmesi ve mahkummahkûm edilmesi suçunu oluşturur. Söz ve sözü ifade etme hakkının kısıtlanması, yasaklanması suçunu oluşturur. Reddediyorum iddiaları.
 
En kötüyü yapma konusunda kendi rekorlarını kırıyorlar