Ekim Dersleri/3. Bölüm: Revizyonlar arasındaki fark
İçerik silindi İçerik eklendi
Değişiklik özeti yok |
yazım |
||
27. satır:
Redaksiyonun makalelerinden 'birinde şöyle deniyordu: "Eğer iki ordu karşı karşıya ise en saçma siyasi çizgi onlardan birine silahlarını indirip evlerine dönmeyi önermek olur. Bu çizgi bir barış politikası değil, bir kölecilik politikası olurdu. Özgür bir halkın nefretle reddedeceği bir politika. Hayır, halk mevzisini terketmeyecek ve her kurşuna kurşunla, her bombaya bombayla cevap verecektir. Devrimin askeri güçlerinin herhangi bir şekilde dağılmasına izin vermemeliyiz." (Pravda, 15 Mart 1917; Gizli Diplomasiye Hayır). Görüldüğü gibi burada sözkonusu olan hakim veya ezilen sınıflar değil özgür halk kavramı; iktidar için mücadelede sınıflar değil "mevzisini terketmeyen" özgür halktır Bu görüşlerin ifadesi de içeriği de ulusal savunmacıdır. Aynı makalede şu satırları da okuyabiliriz: "Şiarımız devrimci olan ordunun veya devrimcileşmekte olan ordunun dağıtılması değil, keza "Kahrolsun Savaş!" Şeklindeki içi boş ifade de değildir. Bizim Şiarımız Geçici Hükümet'e baskı yaparak onu açıkça dünya demokrasisi yönünde tüm savaşkan ülkeleri derhal tartışmaya çağıracak dünya savaşına son vermenin yollarını araştırmaya zorlamaktır. O ana kadar kimse savaş mevzisini terketmeyecektir. Emperyalist hükümeti bu tür bir denemeye zorlamak üzere ona baskı yapma programı, Almanya'da Kautsky ye Ledebour'un, Fransa'da Lonfue'nin, İngiltere'de Mac Do-nald'ın programıydı ama Bolşeviklerin programı kesinlikle değildi. Bu makalede Pravda'nın redaksiyonu, Petrograd sovyetinin (devrimci ulusal savunmacılık ruhuyla kaleme alınmış) Tüm Dünya Halklarına bildirgesini desteklemekle kalmıyor, Petrograt'taki iki toplantıda kabul edilen açıkça ulusal savunmacı kararlarla da dayanışmasını dile getiriyordu. Bu kararlardan birinde şöyle deniyordu: "Eğer Alman ve Avusturya demokrasileri sesimizi duymazlarsa (yani Geçici Hükümetin ve uzlaşmacı sovyetin sesini; Leon T. notu) vatanımı kanımızın son damlasına kadar savunacağız".
Bu makale bir istisna değildir. Lenin'in Rusya'ya dönüşüne kadar Pravda'nın izlediği çizgiyi yansıtır tümüyle. Nitekim Savaş Üzerine (Pravda, 16 Mart 1917) makalesinde -ki bu makalede halklara bildirgesi üzerine bazı eleştirel notlar da bulunmaktadır- şöyle bir duyuruya rastlanıyor: "
Az veya çok örtülü bir biçimde ulusal savunmacı ve uzlaşmacı nitelikte buna benzer bir dizi alıntı yapmak mümkün. Henüz o zaman Zürih'ten kaçmayı
4 Nisan'da
İlk ağızda buna şöyle itiraz edilebilir: Peki bir devrimci parti burjuvaziye ve onun hükümetine baskı yapmaktan vaz mı geçer? Elbette ki hayır. Burjuva hükümetine baskı reformlar yoludur. Devrimci Marksist bir parti reformlardan vazgeçmez. Ancak reformlar ikincil konular üzerindedir, temel sorunlarda değil. Reformlar yoluyla iktidarı ele geçiremezsiniz. Bir baskı yoluyla burjuvaziyi kaderinin oynandığı bir sorunda politika değiştirmeye zorlayamazsınız. İşte tam, reformist bir baskıya hiçbir alan tanımadığı içindir ki savaş devrimci bir durum yaratmıştır: Ya sonuna kadar burjuvazinin peşinden gidilecekti ya da iktidarı onun elinden kapmak için kitleler ona karşı ayaklandırılacaktı. İlk durumda burjuvaziden iç politikada bazı tavizler koparılabilirdi ama emperyalizmin dış politikasını istisnasız desteklemek kaydıyla. Bu nedenledir ki sosyalist reformizm savaşın başlangıcından itibaren açıkça sosyalist emperyalizme dönüşmüştür. İşte bunun içindir ki gerçekten devrimci olan öğeler yeni bir enternasyonal yaratmaya girişmek zorunda kalmışlardır. Pravda'nın görüşleri proleter devrimci değil demokratik ulusal savunmacıydı, ulusal savunmacılıkta ikircikli olsa dahi, Çarlığı devirdik deniliyordu, demokratik iktidar üzerine bir baskı uyguluyoruz, bu iktidar haklara barış önermelidir. Eğer Alman demokrasisi kendi hükümetine yeterli baskıyı uygulamazsa "vatanımızı kanımızın son damlasına kadar savunuruz. Böylece barış burjuva Geçici Hükümeti'ne rağmen salt işçi sınıfı tarafından gerçekleştirilmesi gereken bir görev olarak konmuyordu, çünkü proletaryanın iktidarı fethetmesi pratik bir devrimci görev olarak görülmüyordu. Oysa her ikisi de birbirinden ayrılmaz görevlerdi.
|