Recep Tayyip Erdoğan'ın 1 Haziran 2010 tarihli AK Parti grup toplantısı konuşması

Bu maddede yer alan eserin telif bilgisi belirsizdir.
Vikikaynak'ta yalnızca telif hakkı serbest, kamu malı statüsünde olan ya da telif haklı saklı olmakla birlikte, yasal koruma süresi dolduğu için telif hakkı serbest hâle gelmiş eserler yer alabilir. Karışıklığa yer verilmemesi için, eserlerin telif bilgisinin maddede yer alması gerekir. Aksi takdirde, maddede olası bir telif hakkı ihlali söz konusu olabilir. Bu durum da maddenin silme politikası gereğince silinmesine yol açar.
Maddeye eserin telif hakkı bilgisini girerek Vikikaynak'a katkıda bulunabilirsiniz.

Değerli misafirler, değerli milletvekili arkadaşlarım, televizyonları başında bizi izleyen aziz vatandaşlarım; bu anlamlı Grup Toplantımızda sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum.

Bugün sadece aziz milletime değil, bütün insanlığa seslenmek istiyorum. Bütün insanlığın vicdanına ve aklına seslenmek, duygularımı açık yüreklilikle paylaşmak istiyorum.

Dün gecenin en karanlık anında iki kanlı saldırı gerçekleşti. Bunlardan birincisi; İskenderun'daki Deniz Üs Komutanlığındaki askeri birliğimize yönelik terörist saldırıydı. Bu hain saldırıda 6 askerimiz şehit oldu, 7 askerimiz ise yaralandı.

İkincisi; fecir vaktinde Akdeniz sularında insanlık vicdanı tarihin en ağır yaralarından birini aldı. İnsanlığın vicdanından süzülen yardım gemileri silahla, zorbalıkla engellendi. Yükü merhamet ve şefkat olan gemiler menzillerine varamadı, kana bulandı. Dün sabaha doğru İsrail ordusuna ait silahlı unsurlar, Gazze halkına insani yardım götüren 32 ülkeden 600 insanın içinde bulunduğu Gazze'ye özgürlük filosuna uluslararası sularda tamamen hukuksuz bir şekilde saldırıda bulundu, masum insanların kanını döktü. Ölü ve yaralıların olduğu bu kanlı saldırıda insani yardım gemilerine de el kondu. Kadınların, çocukların, din adamlarının ve tamamen sivillerin bulunduğu gemilere yapılan bu insanlık dışı saldırıyı bir kez daha şiddetle lanetliyoruz.

Şili'de açıkladım, burada bir kez daha vurguluyorum. İsrail'in Gazze'ye insani yardım götüren gemilere yaptığı kanlı katliam, her türlü laneti hak etmiş bir katliamdır. Yapılan bu saldırı açıkça uluslararası hukuka yapılmıştır, insanlığın vicdanına yapılmıştır, dünya barışına yapılmıştır. İnsanlığın vicdanına diyorum. Zira o gemilerde her milletten, her dinden insanlar sadece ama sadece abluka altındaki, ambargo altındaki Gazze'ye insani yardım götürüyorlardı. Gemiler hareket etmeden önce bütün dünyaya yüklerini, niyetlerini açıkça deklere etmişti. Bu açık insani yardımın şahidi olarak, dünyadan ve ülkemizden 60 tane gazeteci Gazze'ye hareket eden yardım filosuyla birlikte gemilere binmiştir. Uluslararası sularda, açık denizde mazlum insanlara, yoksul insanlara aç bırakılmış, evleri yıkılmış Filistinlilere yardım götüren 600 insana ve 6 gemiye karşı yapılan bu silahlı saldırının Birleşmiş Milletler'in temel felsefesine yapılmış bir saldırı olduğu açıktır. Gerek Türkiye'den, gerek diğer ülkelerden hareket eden gemiler tamamen insani amaçlı yardım malzemeleriyle yüklüydüler. Uluslararası seyrüsefer kuralları çerçevesinden sıkı bir şekilde de kontrol edilmişlerdi. Aynı zamanda gemilerde sivillerden, yardım gönüllülerinden başka yolcu bulunmamaktaydı. Gemilere beyaz bayrak çekilmişti. Tüm bu şartlara rağmen gemiler silahlı saldırıya maruz kaldı.

Bildiğiniz gibi biz o sırada Latin Amerika programındaydık. Hatay'da meydana gelen menfur terörist saldırı ve İsrail'in yardım gemilerine yönelik hukuksuz saldırısı nedeniyle Şili'deki temaslarımızı yarıda keserek ülkemize döndük. Olayın ilk anından itibaren bakan arkadaşlarımla, milletvekili arkadaşlarımla birlikte gelişmeleri yakından izledik. Gereken adımları Türkiye'de arkadaşlarımla müşterek atmaya başladık. Dün sabah 6:30'da Başbakan Vekili olarak Sayın Bülent Arınç, ilgili bakanlar ve kurum temsilcileriyle değerlendirme toplantısı gerçekleştirerek meseleyi tüm boyutlarıyla ele aldı. Dışişleri Bakanlığımız, istihbarat birimlerimiz, ilgili kurumlarımız ve Silahlı Kuvvetlerimiz gelişmeleri çok yakından takip ettiler. Dışişleri Bakanımız ve Savunma Bakanımız, İsrail Savunma Bakanıyla telefon görüşmesi yaparak tepkimizi ve hassasiyetlerimizi ortaya koyduk. Ben de birlikte olduğumuz bakanlarımızla yaşananları gece boyunca değerlendirerek Türkiye'yle sürekli temas halinde oldum. Bu arada uluslararası camiayla da irtibatlar kurdum ve şu anda da bu süreç devam ediyor. Bu çerçevede yapılması gerekenleri tüm boyutlarıyla masaya yatırdık. İvedilikle gereken adımları atmaya başladık. Türkiye Cumhuriyeti uluslararası hukukun ve diplomasinin bütün imkanlarını kullanmaktadır, bundan sonra da kullanacaktır. Bu çerçevede Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçisi geri çağrılmıştır. İsrail'le gündemde olan üç tane müşterek askeri tatbikat iptal edilmiştir. Dışişleri Bakanımız New York'a gitmiş ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi acilen toplantıya çağrılarak olağanüstü görüşme yapılması sağlanmıştır.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi İsrail'i kınayan bir açıklama yapmıştır. Açıklamalarında soruşturma açılması, sivillerin ve yaralıların derhal serbest bırakılması belirtilmiştir. İsrail'de bulunan Genç Milli Futbol Takımımızın yapacağı maçlar iptal edilmiştir. NATO Konseyi bugün olağanüstü toplantıya çağrılmıştır. Ayrıca, İslam Konferansı Örgütü, Arap Birliği, Avrupa Birliği ve ilgili tüm kuruluşlarla gereken temaslar kurulmakta, uluslararası kuruluşlar göreve davet edilmektedir. İslam Konferansı Örgütü Pazartesi günü toplanacaktır.

Öncelikle insani yardım konvoyunun ve konvoyda bulunan vatandaşlarımızın güvenlik ve selametlerinin sağlanması, yaralıların süratle tedavi edilmelerinin temini için gerekenler yapılmaktadır. İsrail, yaralıları biz gönderelim demiştir. Biz kendi yaralılarımızı alacak iradeye ve güce sahibiz diyerek onların bu teklifini ret ettik. İki askeri ambulans uçağı yaralıları almak için hareket etmiştir. Ve şu anda oradan yaralılarımızı almış bu yöne dönmüşlerdir. Sivil uçaklar da Sağlık Bakanlığımızın şu anda oraya ulaşmak üzeredir. Dışişlerine çağrılan İsrail Büyükelçisine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bir an evvel iadesi ve el konulan gemilerin serbest bırakılması çağrımız yapılmıştır. Ayrıca, tüm yaralıların tedavilerinin Türkiye'ye getirilerek yapılması için gereken girişimlerde bulunulmuş ve ülkemizde de tedbirler alınmıştır. Olayın yaşandığı ilk andan itibaren, uluslararası toplumun bilgi almasını engelleyen İsrail'in, dünya kamuoyunu doğru bilgilendirmesi ve uluslararası iş birliğinden kaçınmaması gerekmektedir. İsrail, bir an önce durumun vehametini anlamalı ve yanlış yapmaya devam etmemelidir. İsrail'in bu aşamada sergileyeceği tavır da bütün dünya kamuoyunca ibretle izlenmektedir. İlgili arkadaşlarımız, konvoyda vatandaşları bulunan ilgili ülkelerle temas ve eşgüdüm içindedir. Gemiler Türkiye, Yunanistan, Komor Adaları bandıralıdır. 32 ülkeden insan bulunmaktadır. Bu ülkelerin de gereken tepkiyi ve duyarlılığı sergilemesini bekliyoruz.

Bu vesileyle bir kez daha ifade ediyoruz; İsrail Gazze'ye yönelik insanlık dışı ambargoyu derhal kaldırmalıdır. Filistin halkına gönderilen insani yardımların yerine ulaştırılmasına engel olmamalıdır. Değerli arkadaşlar, biz bildiğiniz gibi İspanya'yla birlikte Medeniyetler İttifakı çalışması yürütüyoruz. Amacımız; farklı dinlerin, medeniyetlerin, kültürlerin bir arada, barış ve hoşgörü içinde yaşayabilecekleri düşüncesini güçlendirmek, kin ve nefret yerine sevginin hakim olması için çaba göstermektir. Üzülerek söylemeliyim ki dün yaşanan olaylar, insanlığın ortak medeniyeti ve kültürü açısından kara bir leke olmuştur. İnsanlık tarihi açısından büyük bir ayıp olarak kayda geçmiştir. İnsani yardım gemilerine silahlarla saldırıda bulunmak, masum insanları katletmek, sivil insanlara terörist muamelesi yapmak; insanlık açısından büyük bir sukuttur, alçakça bir pervasızlıktır.

Biz biliyoruz ki savaşın da, barışın da bir hukuku vardır. Savaşta çocuklara saldırılmaz, savaşta kadınlara, yaşlılara saldırılmaz, savaşta sivillere, din adamlarına saldırılmaz, savaşta beyaz bayrak çekenlere, sağlık görevlililerine, yardım görevlilerine saldırılmaz. Savaşta değil barışta bunlara saldıranlar ise, sadece hukuku çiğnemekle kalmazlar, aynı zamanda insanlığı da ayaklar altına almış, insanlıktan çıkmış olurlar. Zorbaların, haydutların, korsanların bile belli hassasiyetleri olur, belli ahlak kurallarına uyarlar. Hiçbir ahlak kuralına, hiçbir hassasiyete uymayanlara bu sıfatları yakıştırmak bile iltifat olur. İsrail, 32 milletten gönüllünün bulunduğunu bir gemiye saldırarak adeta dünyaya meydan okumuştur. Dünya barışı çok büyük bir yara almıştır. İsrail Hükümeti'nin bu cüretkâr, bu sorumsuz, bu pervasız, bu hak-hukuk tanımayan, her türlü insani erdemi ayaklar altına alan saldırısı mutlaka, ama mutlaka cezalandırılmalıdır.

Yalan söylemeyi devlet politikası haline getiren ve işlediği suçtan yüzü kızarmayan bir yönetimden soruşturma beklemek yerine, uluslararası camia bu olayı tüm boyutlarıyla soruşturmalı ve hukuki karşılığını da vermelidir. Türkiye olarak bu işin peşini bırakmayacağız. Türkiye yeni yetme köksüz bir devlet değildir. Bir kabile devleti hiç değildir. Kimse Türkiye'yle aşık atmaya, Türkiye'nin sabrını test etmeye kalkmamalıdır. Türkiye'nin dostluğu ne kadar kıymetliyse, düşmanlığı da o kadar şiddetlidir. Türkiye'nin dostluğunu kaybetmek bile başlı başına bir bedeldir. Biz İsrail halkıyla, Musevilerle her zaman tarihi bir dostluk ve iş birliği içinde olduk. İnanıyorum ki bu kanlı saldırıyı gözyaşları ile izleyen, şiddetle eleştiren İsrailli insanlar, bu olayın insanlık onuruna yakışmayan ne kadar büyük bir yanlış olduğunu, iki ülkenin dostluğuna vurulmuş ne kadar ağır bir darbe olduğunu çok iyi anlamaktadır. Mesele Türkiye ile İsrail arasında yaşanan bir mesele değildir. Mesele, İsrail'in hak, hukuk tanımayan mevcut yönetiminin insanlık dışı uygulamalarla, şiddet uygulaması, kan dökmesi, barışı tehdit eden yaklaşımlar sergilemesidir. Türkiye her zaman Ortadoğu'da barıştan yana olmuş, bölgesel istikrar ve güvenliğe katkıda bulunmuştur. Yakın geçmişte İsrail'in Filistin'le, Suriye ile Lübnan ile ilişkilerinin normalleşmesi için çaba gösteren tek ülke yine Türkiye olmuştur. İsrail, şimdi bölgedeki en önemli barış savunucularından birini karşısına alacak tutumlar takınmaktadır. İsrail artık yaptığı haksızlıkları güvenlik gerekçesiyle, antisemitizm eleştirileriyle izah etme aymazlığından vazgeçmelidir. Artık mızrak çuvala sığmamaktadır. Ortada şiddeti politika haline getiren, zulüm yapmayı kendisi için mubah gören, kan akıtmaktan çekinmeyen bir yönetim anlayışı bulunuyor. İsrail yönetiminin hukuksuzluklarının örtülecek, tevil edilecek, görmezden gelinecek hali kalmamıştır. Uluslararası toplumun "yeter artık" deme zamanı gelmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 100'ü aşkın İsrail hakkında vermiş olduğu kararları tanımayan İsrail'dir. Öyleyse Birleşmiş Milletler de bu akşam aldığı kınama kararıyla da yetinmemelidir ve bunun da arkasında durmalıdır. Az önce Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'yle konuştum. O da New York'a geçiyordu. Ve akşam saat 8'de Sayın Obama arayacağını söyledi, kendileriyle de konuşacağız. Bunları onlarla aynen paylaşacağımı burada da bildiririm. İsrail yönetiminin saldırgan tutumları şüphesiz ki bir yerlerden aldığı güçten kaynaklanıyor. Bu noktada Türkiye olarak bölgemizdeki hassasiyetlerimiz ortadadır. Ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyelerinden Bayan Merkel'le dün Şili'den görüştüm, diğerleriyle de, bugün İngiltere'nin yeni Başbakanıyla da o da aradı, onunla da görüşeceğim, daha önce aradım görüştüm, bugün tekrar görüşeceğiz ve diğerleriyle de görüşeceğiz. Ortadoğu'da barışın zeminini yok etme gayreti içinde olan İsrail'i bu yaptıklarıyla baş başa bırakamayız. İsrail yönetimine her yaptığın senin yanına kardır diyemeyiz. Her şeyin bir bedeli var. Bu yönetim, bunun bedelini ödemek durumundadır. Yaşam hakkına saygı duymayan bir anlayışın, hiçbir hakka ve hukuka değer vermesi, barıştan yana bir tutum takınması mümkün değildir arkadaşlar. İnsan yaşamına değer vermeyen bir anlayışın, insana ve insan haklarına saygı duyması mümkün değildir. Kendi halkının güvenliğini düşünen bir devlet, bütün dünyanın nefretini ve düşmanlığını kazanarak bunu başaramaz. Kendi insanından başkasına insan olarak değer vermeyen bir yönetimin barış diye bir derdi olamaz. İsrail, etrafındaki savunma kalkanlarını bir bir yok etmekte, ittifak noktalarını bir bir kaybetmekte, kendisini yalnızlaştırmaktadır. İsrail Yönetimi, Ortadoğu'da kin ve nefreti yaygınlaştırarak bölgesel barışı dinamitliyor, etrafına istikrarsızlık yayan bir çıbanbaşı olarak kendisi iyot gibi açığa çıkıyor. Uluslararası toplum bu gidişe bir an önce müdahale etmelidir.

Buradan İsrail halkına da seslenmek istiyorum. Biz her zaman antisemitizme karşı olduk. Musevilere yapılan haksızlıklara karşı sesimizi yükselttik. İsrail halkının Ortadoğu'da barış ve güvenlik içinde yaşamını sürdürmesi için katkıda bulunduk. Şimdi aynı duyarlı tavrı, aynı insani tavrı sergilemek, yaşanan bu zulme dur demek sırası İsrail halkı olarak sizdedir. Hükümet ortaklarının her türlü hak ve hukuku çiğneyerek sergilediği şiddet politikaları İsrail'in menfaatlerini tamamen ortadan kaldırmak da, sizin huzur ve güvenliğinizi açıkça tehlikeye atmaktadır. Hükümetinizin saldırgan tavırları, İsrail Devleti'ni korsanlık yapan, haydutluk yapan bir konuma düşürmekte, ülkenizin uluslararası saygınlığını zedelemektedir. Yalanla, hileyle, kan dökmekle, saldırganlıkla, korsanlıkla, devlet terörü estirmekle, masumları katletmekle devlet yönettiğini zanneden bu pervasız yöneticiler, bu pervasız politikacılar öncelikle İsrail'e ve İsrail halkına kötülük yapmaktadırlar. Bu duruma öncelikle siz dur demelisiniz. Bu arada olaylara yönelik haklı ve samimi tepkisini dile getiren Türk Musevi Cemaati'ne de teşekkür ediyorum. Musevi vatandaşlarımız, aziz milletimizin bir parçası olarak Türkiye'nin haklı pozisyonunu sonuna kadar savundular, savunuyorlar. Musevi vatandaşlarımıza yönelik kimsenin kem gözle bakması, farklı bir davranış içine girmesi söz konusu değildir, olamaz, olmamalıdır. Değerli kardeşlerim, bugün yeni bir gündür, bir milattır. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı aşikardır. Alenen cinayet işleyen, alenen katliam yapan, saldırgan bir devletin pişmanlık dilemeden ve hesap vermeden insanlığa kendini anlatması, uluslararası toplumun yüzüne bakması mümkün değildir. O gemiler birer merhamet gemisiydi. Yükleri de insanlığın vicdanıydı. Kendi karasularından 72 mil açıkta, tamamen açık denizde ve uluslararası sularda bir gemiye müdahalede bulunmak, bir sivil gemiye, bırakın askeri gemiye, ona da yapamazsın, bir sivil gemiye müdahalede bulunmak, yolcuları alıkoymak bile başlı başına bir suçtur. Masum insanlara silahla saldırarak kan akıtmak, katliamda bulunmak ise açıkça devlet terörüdür. İnkar ediyor, bize ateş edildi; artık sizin bu yalanlarınızdan bıktık, bıktık. Dürüst olun dürüst, dürüst olun. El konular gemiler, personel ve gönüllülerle birlikte derhal serbest bırakılmalıdır. Gemilerdeki gönüllüleri ve onlarla birlikte olan Avrupa Parlamentosu Milletvekilerini, 60 gazeteciyi, annesiyle birlikte gemide bulunan 1 yaşındaki Kağan'ı -ki serbest bırakıldı- kimse insanı yardım amacının dışında yola çıkmış gibi gösteremez. Bu saldırı İsrail'in yıllardır Filistin'e ve Gazze'ye reva gördüğü insanlık dışı zulmü bir kez daha açıkça ortaya koymuştur. Daha önce de söyledim, öldürmeyi iyi bildiklerini yüzlerine söylediğimiz İsrailli yöneticiler, cinayeti, katliamı ne ölçüde iyi bildiklerini bir kez daha dünyaya göstermişlerdir. Kurşunladığı ağır yaralı masum insanları bile kelepçeleyen bir anlayış. Bunun izahı olur mu? Sedyede yaralı ve onu bile kelepçeliyorsun. Bunun insan haklarıyla, bunun evrensel değerlerle izahı var mı? İnsanlıktan bunların ne kadar nasibi olduğunu artık hiçbir şekilde dünyaya anlatmak mümkün değildir. Yeryüzünün bütün milletleri, bu açık zulmü lanetliyor bunu biliyorum. Ama kuru kuruya lanetlemek yetmiyor, artık netice almak durumundayız. Yeryüzünün adalet isteyen bütün insanları, bir gün gücün değil adaletin yerini bulacağını bilmelidir, bunu istiyoruz.

Türkiye, uluslararası hukukun verdiği bütün imkanları kullanacaktır. Bu süreçte uluslararası toplum ile birlikte hareket edecektir. Bütün insanlığın dikkatini şu noktaya çekmek istiyorum: Kan dökücü siyasetiyle İsrail hiçbir gerekçeyle işlediği bu gayri meşru, bu kanlı cinayeti meşru gösteremez, izah edemez. İsrail hiçbir mazeretle, hiçbir gerekçeyle elindeki kanı temizleyemez. Akdeniz'deki bu kanlı saldırının ortaya çıkardığı sorun, sadece iki ülkenin değil artık bütün dünyanın sorunudur. Dünyanın insani değerleri önemseyen hiçbir ülkesinin, hiçbir uluslararası kuruluşun bu boyutta işlenen bir cinayete seyirci kalmayacağına inanıyoruz. Bu aşamadan itibaren İsrail'in kanlı saldırılarına her kim göz yumarsa, her kim o saldırıları görmezden gelirse, bilmelidir ki bu kanlı saldırılarda onlar da bizzat suç ortağıdır. Meselenin bir teröre karşı savunma olmadığı, meselenin terörle mücadele olmadığı, meselenin bir şehri, bir şehrin bütün insanlarını toptan yok etmeye dönük katliam girişimi olduğu bu son olayla bir kez daha ortaya çıkmıştır. O insanların üzerine bomba yağdıracaksınız, o insanların üzerine fosfor bombalarını deneyeceksiniz, hastaneleri bombalayacaksınız, camileri bombalayacaksınız, okullara saldıracaksınız, çocuk parklarına bomba atacaksınız, hatta Birleşmiş Milletler Ofisini hedef alacaksınız, bu hukuksuzluk yetmez gibi o insanları her türlü ihtiyaçlarından mahrum bırakacaksınız. Tüm bunların üzerine o insanlara ilaç ulaştırmaya, gıda ulaştırmaya, inşaat malzemesi ulaştırmaya çalışan yardım gönüllülerinden de insanlık dışı vahşetinizi esirgemeyeceksiniz. Herkes bu hukuksuzluğa göz yumabilir, görmezden gelebilir, açık söylüyorum, altını çizerek söylüyorum, sinsice destekleyebilir, ama İsrail, Türkiye'yi başkalarına benzetmek gibi bir hatanın içine düşmesin. Böyle bir hata işlemeye kalkmasın, bedeli ağır olur. Açık denizde cinayet işleyen, masumiyete ve merhamete kurşun atan İsrail, bu kanlı eylemiyle bütün dünyaya karşı yalnızlığı seçmiştir, tecrit olmayı seçmiştir. Bir kez daha söylüyorum, herkes sussa, herkes gözünü yumsa, herkes sırtını dönse bile, biz Türkiye olarak, Filistin'e, Filistin halkına, Gazze'ye sırtımızı dönmeyecek, gözümüzü yummayacak, Gazze için haykırmaktan vazgeçmeyeceğiz.

Değerli kardeşlerim, milletimiz metin olmalıdır, milletimiz Türkiye'ye yaraşır bir vakar içinde olmalıdır. Şehitlerimizi bağrımıza basacağız, yaralılarımızın yaralarını hep birlikte saracağız. Türkiye genelinde vatandaşlarımızın büyük bir hassasiyetle meseleyi yakından takip ettiğini, demokratik tepkisini hukuk içinde ortaya koyduğunu memnuniyetle müşahede ediyoruz. Doğrusu, insanımıza yakışan davranış tarzı da var. Bütün vatandaşlarımızın metanetini koruyacağına, vakar ve sağduyu içinde hareket etmeyi sürdüreceğine inanıyorum. Herkes bilsin ve emin olsun ki insanlığın vicdanından süzülen sevgi ve dostluk gemileri bir gün bütün engelleri aşarak menziline ulaşacaktır.

Bu insanlık dışı, hukuk dışı operasyonun arkasında olduğunu söyleyenlere de buradan bir kez daha sesleniyorum; siz ne kadar hukuk dışılığın arkasındaysanız, biz o kadar hukukun arkasındayız. Siz ne kadar kanlı operasyonun, saldırganlığın, terörün arkasındaysanız; biz o kadar barışın, adaletin arkasındayız. Siz ne kadar sivillerin, Gazze'deki, Filistin'deki mazlumların karşısındaysanız; biz o kadar sivillerin, masumların, Filistinlilerin, Gazzelilerin yanındayız, arkasındayız. Bu konumda olduğumuz için tarih boyunca iftihar ettik, onur duyduk, bundan sonra da tarihimizin, medeniyetimizin ve devlet geleneğimizin verdiği misyonla hareket etmeye devam edeceğiz.

İsrail'in saldırısında hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Yaralıların Türkiye'ye nakledilmesi için her türlü tedbiri almış bulunuyoruz. İsrail yönetimi yaralıları, cenazeleri ve gemide bulunan yardım gönüllülerini bir an önce Türkiye'ye teslim etmelidir. Bu konuda takınılacak olumsuz bir tavır sorunu daha da derinleştirecek, daha büyük sıkıntıların yaşanmasına sebep olacaktır.

Değerli milletvekilleri; konuşmamın başında değindiğim terörist saldırıyla ilgili görüşlerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Malum dün gece yarısı İskenderun Deniz Üs Komutanlığına bağlı askeri birliğimize yönelik gerçekleşen terörist saldırıda 6 askerimiz şehit oldu, 7 askerimiz ise yaralandı. Nöbet değişimi sırasında vuku bulan bu hain saldırıyı şiddetle bir kez daha lanetliyorum. Şehitlerimize Allah'tan rahmet, aziz milletimize ve sevgili ailesine başsağlığı diliyorum. İskenderun ve Ankara'da tedavi altına alınan yaralılarımızı Rabbimden acil şifalar diliyorum. Terör örgütü bir kez daha alçak ve kanlı yüzünü ortaya koymuştur. Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünü, huzur ve güvenliğini hedef alan bu saldırı daha öncekiler gibi akim kalacak, amacına ulaşamayacaktır. Kanlı saldırılardan medet uman terör örgütünün kirli oyunları kesinlikle hayata geçemeyecek. İnsanlık dışı, alçakça bir cinayet olarak milletimiz tarafından lanetlenecektir.

Değerli kardeşlerim; biz analar ağlamasın, akan kan dursun diyerek demokratik açılım, milli birlik ve kardeşlik projesini bir sürece soktuk, bir takvime bağladık. Özellikle son dönemde Türkiye her açıdan demokratik standartlarını yükseltiyor. Daha ileri, daha çağdaş yaşam şartlarına kavuşuyor. Her alanda önemli gelişmeler yaşanıyor. Türkiye ne zaman yükselişe geçse, ne zaman demokratik standartlarını yükseltmeye başlasa, ne zaman hak ve hürriyetler gelişmeye başlasa bir karanlık el devreye giriyor, bu gelişme sürecini sabote etmeye, akim bırakmaya çalışıyor. Biz demokrasi dedikçe birileri teröre sarılıyor, biz insan hakları dedikçe birileri silaha sarılıyor. Biz hak, hukuk, refah dedikçe birileri kan dökmeye başlıyor. Peki soruyorum size, bundan kim kazanıyor, kim kaybediyor? Biz Anayasa değişikliği yapıyor, kararı aziz milletimiz versin diye referanduma gidiyoruz, kirli oyunlar tezgâha sürülüyor, süreç sabote edilmeye çalışılıyor. Milletim bu karanlık senaryoları artık çok iyi görmeli, çok iyi anlamalıdır. Biz AK PARTi Hükümeti olarak terörle mücadeleden asla taviz vermeyeceğiz, ama demokratikleşmeyi de aynı kararlılıkla sürdüreceğiz. Güvenliği de, demokratikleşmeyi de eşzamanlı olarak hayata geçirmenin çabası içinde olacağız. Aziz milletim müsterih olsun, terör örgütü ve yandaşları asla hain emellerine ulaşamayacaktır. Türkiye doğru bildiği yolda emin adımlarla yürümeye devam edecektir. Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; özellikle 25 Mayıs Salı akşamı Latin Amerika ülkelerinden Brezilya, Arjantin ve Şili'yi kapsayan yoğun bir programı gerçekleştirmek üzere bakan, milletvekili arkadaşlarım ve 160 kadar iş adamıyla ilk durağımız olan Brezilya'ya hareket ettik. Brezilya'nın ticaret merkezi, en büyük şehri Sao Paolo'da bir başkonsolosluk açılışı yaptık. Ve İstanbul Ticaret Odası tarafından yine aynı şehirde düzenlenen 1. Türk İhraç Ürünleri Sergisini açılışını yaptık, ziyaret ettik. Ardından Brezilya'nın tüm dünyaya uçak üreten 3. firması konumundaki Embraer Uçak Fabrikasında temaslarımız oldu. Sao Paolo'da beraberimizdeki iş adamlarının ve Brezilyalı iş adamlarının katılımıyla Türkiye-Brezilya iş forumunu gerçekleştirdik. Sao Paolo'dan Brezilya'nın başkenti Brasilia'ya geçtik. Burada Brezilya Devlet Başkanı Sayın Lula ile birebir ve heyetler arası görüşmelerimiz oldu. Ardından Brezilya'nın Rio kentine geçtik, burada da Medeniyetler İttifakı 3. Forumunun toplantısını gerçekleştirdik. 120 ülkeden devlet ve hükümet başkanları, dışişleri bakanları zirveye katıldı. Gerek açılış konuşmalarında, gerek sonrasında gerçekleştirilen toplantılarda dünyamız ve geleceğimiz adına son derece umut verici mesajlar dile getirildi. Rio'da dünya barışı için uluslararası işbirliğine zemin hazırlayacak iradenin oluştuğunu görmek bizleri ayrıca umutlandırdı.

Değerli arkadaşlarım; programımızda Brezilya'nın ardından Arjantin'in Başkenti Buenos Aires bulunuyordu. Arjantin'de resmi temaslarımızın yanı sıra, Türkiye-Arjantin İş Forumunu gerçekleştirecek, Buenos Aires'te yapılan Atatürk anıtının da açılışını yapacaktık. Bu daha önce mutabık kalınarak gerçekleştirilen bir program idi. Ancak otonom yerel idarenin Atatürk büstünün açılışı noktasında nezaketsiz bir tavır takınması, Arjantin Cumhurbaşkanının sorunu çözme yönündeki samimi girişimlerinin de sonuç vermemesi nedeniyle farklı siyasi partilere mensup olmalarının getirdiği bir netice, temaslarımızı iptal ettik. Millet olarak, ülke olarak ortak değerlere sahibiz. Ve bizim bu değerlerimizin tüm dünya ülkeleri tarafından saygı ve hoşgörüyle karşılanması da bizim en tabii beklentimizdir. Biz nasıl her ülkenin değerlerini önemsiyor ve bunları hoşgörüyle karşılıyorsak, her ülke de bizim değerlerimize aynı şekilde yaklaşmak durumundadır.

Tabii şunu da bir kez daha hatırlatmakta fayda görüyorum: Ermeni diasporasının bu tür eylemleri, açık söylüyorum, ne Ermenistan'a, ne Ermeni halkına, ne de üçüncü ülkelere hiçbir fayda sağlamaz, tersine zarar getirir. Diasporanın eylem ve tavırları Ermenistan'ı zor durumda bıraktığı kadar, işte Arjantin'de, Arjantin örneğinde olduğu gibi üçüncü ülkeleri de sorumsuz bir şekilde zor durumda bırakmaktadır. İç politik kaygılar uğruna Ermeni diasporasının esiri olanlar hem Ermenistan'a, hem de kendi ülkelerine ne büyük zarar verdiklerini umarım yakın zamanda görürler.

Değerli arkadaşlarım; Arjantin temaslarımızı iptal ederek, bir başka Latin Amerika ülkesine, Şili'ye geçtik. Ancak, Şili temaslarımıza henüz başlamadan Hatay'daki menfur saldırıyı, ardından da Akdeniz'deki katliam boyutundaki saldırıyı haber aldık. Latin Amerika'da gerçekleşen temasların ülkelerimiz adına kısa ve uzun vadede önemli sonuçlar doğuracağına inanıyorum. Nitekim iş adamlarımızın Brezilya'da çok önemli temasları oldu. Brezilya'yı, Brezilya ekonomisini daha yakından tanıma fırsatı buldular. Gelecek adına da önemli işbirliklerinin ilk adımları atılmış oldu. Özellikle Brezilya temaslarımız sırasında Türkiye'nin aktif dış politikasının yansımalarını da daha bariz şekilde görme fırsatımız oldu. Türkiye'nin iş adamları, Türkiye'nin yatırımları, markaları bugün artık dünyanın her yerine ulaşıyor, dünyanın her yerinde ilgi, alaka ve itibar görüyor. Küresel ekonomik krizi en az etkiyle atlatıyor olmamızın temel nedenlerinden biri de işte bu aktif dış politika ve Türkiye'nin girişimcilerinin sahip olduğu dinamizmdir. Ve ben bizimle birlikte bu yolculukta bulunan iş adamlarımıza da aynı hassasiyeti paylaştıkları için çok teşekkür ediyorum. Ortaya koydukları tavırlar sebebiyle çok teşekkür ediyorum. Bu dinamizmi koruyacağız. Türkiye'nin hem barış ve adalet mesajlarını, hem de ekonomik gücünü dünyanın her köşesine taşımaya, ulaştırmaya devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, değerli misafirlerimiz; ben bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, bir kez daha misafirlerimize hoş geldiniz diyorum, sizlere hayırlı ve başarılı bir yasama haftası diliyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.