Fırâk-ı Irak/Bir Derd-i Kadîme Râci

Yâd-ı zıyâı İslâmın hazîre-i hâtıratında bir tayf-ı tahassür gibi dâimâ dolaşacak ve dâimâ ağlayacak olan Endülüs'ün mâcerâsını ilk işittiğim zamân henüz on yaşına girmemiştim. Tâm kırk senedir İspanya'ya gayz ve kînim var. Kübalıların uzun seneler süren isyânıyla Amerika-İspanya muharebesinin tahaddüs etmek üzere bulunduğu bir zamânda ve Mayn zırhlısının gark edildiği günlerde şu manzumeyi yazmıştım:

KÜBALILAR

-Endülüs şühedâsına -

Nedir bu rakabe-i gerden-şiken ki her yerde
Eder tahakküm a'sârı dembedem tecdîd ?..
Niçin bu dîde-i idrâki habs eden perde,
Ziyâ-yı feyzini müstakbelin eder tehdîd?..

Yıkıldı Endülüs.. Eyvâh unutmadık hâlâ!..
-Bana gelir ki o bizden umar bugün imdâd-
Döver ufuklarını bin sadâ-yı vâveylâ,
Geçen mezâlimi eyler harâbeler tadâd..

Penah-ı zulm ve tağallüb kesilse de dünyâ,
Beşer musahharın olmaz yine ey İspanya,
Felâketi Küba'nın celb eder felâketini,

Seni harâb edecektir bu ye's-i azm-efzâ.
Eğer ümîd ediyorsan bekâ-yı şevketini,
Bütün ümîtler etsin seninle istihzâ!.

Bursa